İmanların Yeni Gayeleri Nedir ? Hitlerin DanE Almanlarına Verdiği Ümit Suya Düşüyor Almanya Başka Çareler Arıyor Artık mihver devletlerinin kar- şısinda kurulmuş bir sulh cephesi vâr ki taarruz ve tweavüzlere mey- dan bırakmamak azmindedir. Bu- nu Almanların gi ediğini ise kimse iddia edemez. Onun için Danzig meselesini kendilerince halletmek üzere başka bir çare bulmak lüzumunu duydukları gö- Bu çarenin ne olacağına dair dönen rivayetler ise pek müuhte- lif. Fakat en ziyade ileri sürülen bir rivayet var ki bunu ehemmi- yetle kaydetmek ve ergeç bir ha- kikat olup olmıyacağım bekle - mek Hüzim geliyor: Almanlar Dan- ziğ serbest şehrini Almanyaya il- hakını ilân edecek değilerdir.. Danzigdeki âyan moclisinde ise artık orada Almanya ile birleş - mek istiyen 70 azaya karşı yalnız 1 tek muhalif varmış. Hep mu - hakkak sayılıyordu ki- bu âyan meclisi Dankig serbest şehrinin cek. Halbuki Almanlar buna da lüzum görmüyorlarmış. Şimdi Al- manların Danzig meselesini hal- letinek üzere düşündükleri çaro Şu imiş Dsnz*ı serbset şehrinin ahali- sini Alman tebaası sayacaklar ve böyle ilân edeceklermiş. Danzig serbest şehri yine bugünkü vazi- yetinde kalacak demek — oluyor. Yalnız oradaki halk Alman tabil- yetine geçmiş bulunacaklar!. — | Hitler Danzig ahalisine onları da anavatan olan Alma! kip alacağını v Danzig serbest | » şehri yine serbest olarak varsın AO kalsın. Mihver devletlerinin paytahtla- | Yıe Danzıg Meselesi Alman hücum kıf'aları Bazeteler bir zaman- le olacak, böyle ola « cak ve Danzig yüzünden havb çı- kacak diye ileri geri çok “şeyler yazmışlardı. Fakat Berlin her ne kadar Danzigi ergeç kendisine, mâaletmek istese bile bu yüzden bir harb çıkararak İtalyanın da kavgaya girişmesini Roma hoş bir nazarla karşılamıyacaktır. Lond - ralı Deyli Ekspros gazetesinin de- diğine Cisno Alman do vafık görmektedi — Ne yapıp yaptrak Danzig için Lehlerle anlaşmalı!. Bunun üzerine Berlin de git gide şüpheye düşmekte ve haki- katen bir gün harb patlak verirse müttefik nların no dereceye de neler olacağı ha li meraklı bir Erkekler Şapkalarına Tüy Takıyorlar Bu Moda Kadınlardan İntikal Etti bulundurmak yine moda olacak. “Herhalde ne kadar unutulsa da — tüylerin her vakit talihi var. Fa- — kat tüy yalnız kadın şapkalarında / geçici moda heveslerile mi takı - hyor?. Bilâkis diplomatların, res- Ti devlet adamlarının da mera- Sim esnasında giydikleri serpuş - | Kadın şapkalarında kuş tüyleri l Dedikleri şeye inanmal — güğsümü darlatıyor, ayal — Yalnız kulağıma birisinin bağ . — Dön... , Bu, bu felâketin kucağına Pâşa bi — — Buyurunuz Hanimetendi.. — Buyur: Babamın hali görülecek şey — beraber oldu. — Diye selki Her günkü halinden farksızdı. k maz mıisiniz?, maz misiniz Diye, boyuna bize yer gösteriyordu. Oturuşur —muzdan sonra da beş on dakika: izım. Müphem, ne ol- 'duğu belirsiz bir zorlük kalbimi sikıyor, rımı geri geri 'ması eksikti: Büyük bir felâket seni bekliyor!. haykırışı duymamak, inat, toyluk beni işte i büyük yeşil salanda karşıladı. Daha salon ka- j pısm—ıın içeriye girmeden belki yirmi defa yerle — Allah ömürler versin Paşa Hazı lar aldı, ellerini göbeğinde kavuş- gürdü. Be nşaşkın gibi idim. Ne yapacağımı bilmi- —yordum, Yüreğim bütün bütün daralıyordu. Paşa- / da ise ne kalp çarpıntısı, ne heyecan, ne hiç bir şey sezilmiyordu. Çok soğukkanlı idi. Çok mültefitti. larında tüyler vardır. Bu da gös- teriyor ki tüy başta iken çehreye büsbütün bir başk veriyor.. Bundan bahseden Londradaki bir bazı diplomatların merasim şapkala - gazete İngiliz paytahtında rındaki tüylerin yarım metroya yakın okâ sıkıyor, rdu. — İyi misini — Nasılsınız?, İle geçti. Karar vere başlıyayım, paşanın si yeyim?. Bir iki kere dilimin ucuna geldi: mevzudur. Fakat şımdiye kadar neler olduğunu düşünmek daha az meraklı değildir. Berlin - Ro- ma mihverinin - sağlamlığından çok bahsedilmiş, nihayet Almanya | ile İtalya askeri ve siyasi bir itti- ktan açığa Hitlere anlat - T Almanlar Danzig gibi harb ç'kın k o- nden harb çı- karmamayı vâdetmişlerdir. Şimdi de Romadan bulun k yeni bir harb çı- kacağından endişe etmemektedir. Böyle bir ihtimali uzak görmek- tedir. Her İtalyan harbetmeyi de- ğil, kendi işile gücile meşgul ol- mayı düşünüyor. Hele Danzig | bir harbe girişmek pek uzak örülen bir ihtimalden ibaret ka- | rmüş- | Şimdi bir de aksini düşünmek lâzım gelirse şunu sormak hatıra geliyor: — Harb olursa İtalyanlar bitaraf kalarak yalmız Alman di ileri: Romadaki muhabirlerin katına göre İt lar bunu de « mek istemiy anların fik- rince eğer bir harb olursa ister temez İtalya da Almanyanın müt- tefiki olarak bu kavgaya karışa- | caktır. Fakat Danzig yüzünden | harb olmıyacak Fakat bir de işlerin içyüzünü- merak edince anlaşılıyor ki Roma AMERİKADA NE KADAR SÜPÜRKE VE ÜTÜ ea aa SARFOLUNUYOR? —. Sön neşrolunan bir istatistiğe göre Amerikada, senede 12 mil - yon elektrikli süpürke, 22 milyon ütü, I1 mülyon elektrikli saat, 12 milyon buz dolabı, 13 milyon ek- | mek kızartmağa mahsus iskara, 14 on çamaşır maklnesi sarfo - lunmaktadır. FRANSANIN EN BÜYÜK BARAJI Ron nehri üzerinde ve İsviçre hududuna yakın bir yerdedir. 1934 | de yaj YEDİ SENE SONRA HAKİKAT OLAN RÜYA Kamil Klamariyan <Ölümden evvel» adlı eserinde şu vak'ayı yazıyor «1911 de Mösyö Sorel rüyasın- da bir müfrezenin başında bul duğunu görüyor. Koyu mavi bir üniforma - giyinmiş, başına bir kaak geçirmiş. Sorel ve müfrezesi bir köyde konaklamışlardı. Sorel, 1918 de mülâzim olmuş- , Aubede bir köye gitti. Bu kö- yün, yedi sene evvel rüy nakladığı köy olduğunu hatırladı. 1$ TEMMUZ 1789 üyük ihtilâlin 150 inci kutladı. Bu ihtilâlin nasıl başladığını kı- saca anlatalım: İntilâleiler, 13 tem-! muz 1789 da Palais Royal bahçe- | sinde toplandılar; silâh ve erzak depolarını bastılar, Envalid'den bine yakın tüfek, kılıç; 50 bin mız- M temmuz — sabahi hapishanesine hilcum et- kapıları kısdılar, f mah- kümları serbest bıraktılar Sonra Kral sarayına doğruldu- lar. Muhafızlar, bahçeye girme « ler mümaneat etmek istediler, Vukua gelen müzademede muha- l ületlerden birçok- Fakat, Bastil yakıldı, tilâ edi Doktorun Öğütleri Kum Hastalıklarına Karşı Tavuk, piliç ve bazan kuzu m başka hiç bir et ye- moli, Sebzelerden ve mey- valardan, bilhassa ispanak, gemizotu, çilek kat'iyyen ağı- za konmamalıdır. Bu hastalığa karşı, en çok içilecek şey bol bol kayna - müş süttür. Sirkenin, çok tuz- lu, biberli, baharlı lerin damlası yasaktır. Hastalığa en iyi gelen sular. bilhassa Çır- gır, Tomruk sular: Bira da dahil olduğu halde bütün içkilerden çekimelidir. saray şeyler söylenmiş, söyleniyor - ve söylenecektir. Yani Danzig mese- lesini ne yapıp yaparak ve harbe kadar vardırmadan bir şekil bu- larak Lehlilerle halletmek tavsiye tarafından Berline (âzım gelen —— 2 iyordum: Asıl söze ben iyecekelrini mi bekli- Paşa Hazretleri benimle evlenmek istemiş- tleri, siviz. Eğer serbe: Bir an geldi bulamadı. Salonda her le kabul ederdim. Fakat, bil Diyeyim, dedim. Fakat, söyliyemedim, dim. Paşa da bizi oyalamak için havadan, sudan şeylerden boyuna lâfı uzatmak istiyordu. St olsaydım, arzunuzu büyük bir orsunuz bekle- liyeç boş söz ki, o da galiba söy es sustu. Hava iyice kararıyordu. Paşa: dü?, — Yemeği tabil beraber yiyeceğiz Hanu edilmiştir. — Olur şey değil!. İnanmıya - caksınız!, İhtiyar dostum, sağ elinin baş ve işaret parmaklarile kır bıyık- larını tutmuş, feri sönük gözlerini | açarak yüzüme bakiyordu: — Olur şey değil! Elini bıyıklarından çekti, — sof cekotinin sağ dış cebinden bir pa- ket; sonra, beyaz pike yeleğinin sol alt cebinden de bir kibrit ku- tusu çıkardı, paketi açtı, parmak- larile eşller gibi bir sigâara seçti, aldığı n sağ üst cebinde taktı, kibriti çaktı. Onun, hes hareketi ölçü idi. gara parekitini çıkarınca sağ dizi- | it kutusunu da paketin yanına bırakmıştı. Sig rayı seçip ağızlığa taktıktan son- ra, paketi, kibrit kutusunu, aldığı ceplere koydu. | Derin bir hayret içinde olduğu belliydi. Buna rağmen, yine her hali o kadar sakindi ki, karşısın- | dakine de huzur ve emniyet ve- riyordu. Sigarasını iki nefes çekti, tek - rar etti: — Olur şey değili, Ağızlığı sol eline aldı, sağ elile çenesini tuttu: — Bu yaşa geldim, daha ilk di fa başıma geliyor. İnsan kısn şadıkça neler öğreniyor- Sigarasını ağır ağır içerek an- | latıyordu: | — Otuz senedenberi Lâlelide o- tururum. Babadan kalma bir kı- rık evimiz vardır. Dar halimde de ğil, eh, bizim de geniş tu- tabildiğimiz zamanlar oldu, yine baba bucağını bırakmadım. Her gün sabahları, kaleme güzÜKk için, | ak alışkanlığı, otuz sene, hep iyni sokaktan, ayni kaldırımı ta- kib ederek tramvay yoluna çıkar- dim- Acır gibi boynunu büktü: — Caddeye sapan köşebaşında birdilenci durundu. Yine de du - rur ya... Ben, her sabah, bu dilen- cinin avucuna'on para koyardım. Otuz sene evvelisi, on para, on para idi. | Gülücasüyordu: | — Zaman geçince, bu'on para, | iye ver- diğim sadakanın uğrunu da de- | nemiş değildim. Fakat evdekilere, dilenciden bahsetmiştim; — onlar, her sabah: Sadaka vermeği sakın VA LRYAZR Yazan : Etem İzzet BE Diye, yeniden lâkırdıyı açtı. — Hayır. Bendeniz hemen gideceğim.. Dedim, Biraz kaba ve kestirme Paşayı galiba ha; da teklifini kabul etmiş, yumuşamış Bulanık bir sesle: — Niçin efendim?, Dedi. Cevabımı beklemeden, &: dışında bekliyen siyah kıza seslendi: — Taal ya Hâriba., Siyah kız bir şimşek hizile kapının içine geçti, ini çaprazlama koltuk altlarında İki adım attı, elle: yerleştirerek eğildi. Faddal ya Başa... Paşa, Arabcu, le söyledi. Mükemmel bir atlet gibi şaşırttı. İhtimal o, ısa, fakat kuvvetli bir kaç cüm- — Naam ya H Ve... Salondan Benitn söyliy razladıma: Gitmeğe me Biraz gülerek: düşen cevabım — Rica ederim — Hattâ, şimdi - İmkânı yok. den Hanımefendi! annediyordu. alon kapısının Bu akşam: Cağaloğlu, Çiftesaraylar sinema ve bahçesinde Istanbul halkınım arzusu üzerine; kıymetli san'atkâır MÜNiİR NURETTiN ve arkadaşları. .Bu akşam fiyatlar müstesnadır. ynutma! diye bana hatırlatıyor, hatta unutmıyacağıma dair ye - min ettiriyorlardı. Birşey unutmuş da ha gibi gözlerini birden açmıştı — Bu dilenciyi tarif edey zü gözü kir; yara bere | lu tutmiyan alil, Tenci... Bundan otuz sene evvel herhalde gençti; genç olması zımdı. Fakat ben, onu, hiç genç olarak görmedim. Yıllar geçti, | ben çöktüm, ihtiyarladım. Köşe- | başındaki alil, sakat dilenti, hiç | yerini değiştirmiyordu, yalnız, o de biraz kanburlaşmıştı. sını tablaya bastırdı; â- 'Tekald oldum. Kızımı ev- Tendirdim. Damadım hayırsız çık- tı, kozam hastalardı, elim darlaş - fne, dilencinin gün- delik sadakasını veriyordum. Ki- zım, sizler baki, gözlerini yumun- ca arkasından anası da yatağa Acı günler, azizim, çok acı günler... Evi, Ypotek et - meğe mecbur kaldım. Allah, derd verip derman aratmasın. Her ge- çen gün, bizim için, bir felâketti. Ben, yine dilencinin sadakasını veriyordum. Durdu, gözlerini ta şey hesablar gibi sonra: — Bundan bir hafta evveldi. Es- ki halâşina arkadaşlardan birini görecektim, dedi. Tekrar durdu, acı acı güldü: — Halâşina arkadaş da kalmadı ya... Neyse, ümid dünyası... So- kağa çıktım, cebimde — tramvay parası bile yok. Köşebaşındaki di- lenciyi gördüğüm zaman yüreğim hopladı. Otuz seneden sonra, ilk rana dikerek baktıktan büklüm olarak yerlere kadar eğildi: azret. çıktı, gitti!. eğlin ağzımda kalmıştı. Fakat tek- <burum paşam: — Ne mecburiyet olacak hanımefendi. Mecbuü- eri uzatmak la. kısaltmak ta insanların elin- Dedi, Ben, kısa kısa, kestirme söylüyordum: — Uzatmak elimde değil!. efendim. kalkmak istiyorum. Gelmek sizden, bırakmak biz- — Her halde bırakmayı esizgemezsiniz. — Esirgemiyorum, Rica ediyorum.. — Hem, ben yı rüşmek ( mizi temin edebilm ediyorum. V çevik, tüy gibi hafif, kıvrak ve gürbüz vücutlu zenci, tekrar iki alniz sizinle bir iki kelime gö- gelmiştim; — İşte Hanımefendi, bendeniz de bu görüşme- vek için zatı âlinizden kalmanı- « Gayet sakin, huzurla ilâve etti: (Devams var) Uğur Parası C p yeleğinin ce - | defa sadaka vermeden onüf | nünden geçecektim. Sokaği Biştiremezdim. Adımların © şarak ilerledim. Dilenci, hef manki gibi güler yüzle beklif Benim, elimi cebime atarak ra çıkarmadan başımı eğiğ ğimi görünce, şaşırır gibi © n baktım. ayağını sürüyerek bana yâk yor: Beyefendi, sadaka vermedini: j (Devamı 6 met sahiftİ h &i * $ > h u 3 İ | » « ı ı & & ı » & | 4 "RADVO “ANKARA RADYOS! DALGA UZUNLUĞU T.A.O, 19,74 m. 15195 Kes. 207 LA.P, 21,19m, 9465 Kes, 20 1639 m. — 198 Kes. 12 BUGÜN Sant 1995 Müzik (Luciff Boyer'nin plâklarından) 15: Türk müziği ( ra radyosu küme s6f saz heyeti) Ihze' hakkı netken tarafında Saat 2145: M kestrası - Şef: Praetorius) yf 1— Mendelssohn - Barthat Hebridler uvertürü 2 — G. Bizet - iör Sant 22.30; Müzik (Sehuhet'” Liedi nden - PL) Saat 28.00: j leri, zhaat, esham, tahvi' biyo - nukut borsası (fiyâi Ssat üzik (Cezbatd” PL) Saat 2355 - 24: Yarınki ptf ram. habiet ” Yaf YARIN n 12,30 Prog meîNroIoJı habc'le 1357 Hicri 1355 Rusti | Cemaziyelâhir| — Temmuz 1 5 1939, Ay 7, Gün 190, Hızır 74 18 Temmuz SALI Vakitler | Vaaati | Ezani | | aei sa.da. | <a di | Güneş 443| 9 05 Öğle 1220| 482)| | taindi İ 16 1s8| 8| | Akşam | 19 38 | 12 00 $ | Yatsı 21 34| 1565 | İmsak |2 32)| 67 |