Tefrika Numarası : 44 Yazan: Rahmi YAĞIZ Haydi, Koş, Boru Çalmadan Efradı Silâh Başına Topla Yalnız Tüfek ve Bombalarını Alsınlar, Çabucak İçtı'ma Yerinde Toplansınlar Sami efendi kendi bölüğüle çok | fazla meşgul oluyor, bekâr ve Bulunuşu teğmeni — bölüğünden başka bir düşünceye saptırmadan Yük bir enerji ile faaliyele sev- iyordu. Bir gün tuhaf bir hâdise oldu: leden sonra bölüğün İstira- sıralarında Şileli iki balıkçı lüğe geldiler, mülâzim Sami e- Hdi akşam talimi için kendi ze- Minliğinde talimnameleri okuyor, Yüzbaşısı Etem efendi de bölir - 9 karakol ve postalarını teftiş alnın hazırlanmasını bekli- Yordu. Atın hazır olduğunu Etem endiye haber vordiler. Mülâzi- Mine veda etti, yola çıktı. Çok geç- Meden kapının önünde Sami e - Tendinin kulağına kadar gelen ba-| ZI sesler duyuldu. Genç teğmen buna kulak kabartlı. Kalın, pü - lü ve kart bir ses bağırıyordu:| — Beni doğru zabitin — yanına fürün.. Kendisine söyilyecek - TİM var, Dâha ince ve pesten konuşan ©evab veriyordu: — Olmaz.. Askerlikte bir usul Vardır. Ben bu bölüğün çavuşu - Yüm. Mülâzimin boşuna rahatsız Sini istemem.. Ne söyliyecek- den bana söyle. Eğer haber veril- :î- değer bir iş ise zabite glde- — Olmaz.. Mutlaka kendisini gö-) Teceğimi — Tğmen fazla dinlemedi. İçer- den seslendi: y — Ne var? Ne oluyor orada? — İki kişi gelmiş efendim. Za - Börmek istiyorlar, söyliye « Sekleri varmış. Bana söyleyin di “İ* okadar zorladım inad ediyor » Teğmen gülümsedi, çavuşa emir Verdi: — Bırak Ömre çavuş gelsinler.. — Başüstüne efendim! Sami efendinin zeminliğine lüğe gelen iki Şileli balıkçı gir- r, teğmeni selâmladılar. Halinde fazla telâş beliren dahal Yü mukaddemeye lüzum görme-| iki kelime ile hâdiseyi anlattı: İrva adasının öte yüzünde, Kayalığa yaslanmış bir Rus tah- telbahri duruyor. Teğmen kulaklarına inanamı - Yerdu, tekrarladı: — İrva kayalıklarında bir düş- tahtelbahri mi var?! — Evet.. — Kazaya filân uğramasın? — Bilmem.. Biz uzaktan gör - Balığa çıkacaktık. Hemen ge- Gdöndük. Size haber vermeğe Böli ti No 75 ':—hııı battaniyelerini dizlerine Taz daha çekerek otomobilin kö- İsine büzüldü. Başka hiçbir şey Stmadı. Her suali kendi kafası - cevablandırabiliyor, kazanın bi ini bütün fecaati ve aydın- ile görüyordu. kf—rımL kendisini kurtarmağa nuştu, alevler arasından ala- e Sön cankurtarana bindirmişti. dap sonra.. €ek oluyor ki, Sermed ken- Ka AYAt pabasına hayatını kuz- Üy Tştı. Bu yüzden karısını da bulumuyordu. “ Sermed ağır yaralı yatıyor” «Ağabeyisinin vereceği bu müt- OT haber, genç kadını fazla sars- | dolu dolu — Tahtelbahir hâlâ orada mı? — Orada olacak beyim! Mehmed çavuş iki balıkçının bir türlü kendisine söylemek iste- medikleri haberi çok merak et - mişti. Onlar içeri girip de mülâ - zime kısaca işi anlatırken kula - ğım zeminliğin kapı hizmetini gören salaş kanadına — dayamış, söylenilenlere kulak kabartmıştı. Gelenlerin bir düşman tahtelbah-i rinden, hem de kendi burunları dibinde duran, soluk alan bir tah- telbahirden bahsettiklerini du - yunca rengi kaçtı.. Sonra, ay - lardır bütün bölüğün beklediği bir fırsatın gelip çattığına şim- di yalnız resmini gördüğü ve anka kuşu gibi hayalinde canlandırdığı| bu yeni tip silâhla karşılaşacağına biraz da memnun oldu.. Sami E- fendi balıkçıların verdiği malü - matı kâfi görmüş bölüğü silâh ba-, şına toplamak üzere dışarı fırla - mıştı. Tahtelbahir tahayyülâtına dalan Ömer çavuş kapıdan içeri- sini dinlerken dışarı çıkan teğ - menle Karşılaştı. Mahcub - oldu. 'Teğmen Sami haykırdı: —Ne yapıyorsun orada Ömer çavuş! — Hiç beyim... Şey.. çok me - rak ettim de.. — Haydi, koş, boru çalmadan ef-i Bir, Sinema (8 inci sahifeden devam) dağılırlar. Ben iki yıla yakındır o- raya kurulmakta olan bu sergi - den bir gencin bir defacık olsun, bir tek ciddi mecmua veya bir tek yevmi gazete aldığını kat'iyen gör- medim. Hangi kütüphaneleri açmak is- tiyorsunuz gece yırılınnı'kıdu! Maksad oralarda sinek avlamak- sa henüz mevsimi değil, biraz sa- bırlı olun, yaz gelsin, şehirde sinek| mevsimi başlasın, o zaman, onu her yerde ve hep birlikte bol bol avlarız! * Gelelim şimdi kenar semtlerde- ki sinemaların çoğalmasına: Bu semtlerde de artık sinemal o kadar aldı yürüdü ki, bu gidiş- le, sanırsam bir iki yıl sonra Be- yoğlu sinemalarının bir kısmında| miş gözüküyordu. Üçü de düşünceli, konuşmuyor- lar, otomobil son sür'atle (..... yolunda ilerliyordu. eli Defterdeki Son Notlar Çilemi İclâlle yüzümü ganileenlür eee eeisdlRem| kaybettikten sonra dol- ——— rem v muş sanıyordum.. Yüzümdeki sargılar çözülür çö- zülmer, bana merhametle bakan hasta bakıcılardan bir ayna rica ettim. Bir insan suratına benzer pek az yeri kalmış olan yüzüme radı silâh başına topla. — Yalnız tüfek ve bombalarını alsınlar, ça- bucak İçtima yerinde toplansınlar.| Ömer çavuş bölüğe — koşarken mülâzim de palaskasını kuşandı, kalpağını başına geçirdi, balıkçı- lara: — Haydi.. Düşün önümüze.. Hep) beraber gideceğiz! Bize kılavuz - luk edeceksiniz. Dedi, otları da önüne kattı, böli Bün toplandığı yere, içtima ma - halline yürüdü. Ömner çavuş bölüğün bulunduğu| zeminliğe yaşından umulmıyacak bir koşuşla soluk soluğa gelmiş, i-| — Haydi arkadaşlar.. Gürültü - süzce silâh başına.. Çabuk İçtima yerinde toplanmağa,, Kenarda bi (tahta bakır) varmış.: Onu zap - tedeceğiz! Bu sözler zeminlikte bir bomba tesiri meydana getirmişli. Bir kısım neferler çavuşua bu tuhaf ve münasebet almaz ihbarına gül- müşler, kendi kendilerine: — Tahta bakır denilen mel'un su- yyun altında gezer. Ne diye karaya çıkacak.. Mutlak Ömer çavuş zih- nine fenalık getirdi. (Devamı var) Kahvede Tavla Oynamak Merak: İki.. Ve İstanbulun Fatihden, Aksa- raydan ötedeki semtlerinde gittik-| çe çoğalmıya başlıyan bu sinema-| lar yüzünden o semtlerin, o pek meşhur kış geceleri misafirlikleri nerede ise artık tarihe karışacak. Bana kalırsa bu, pek de fena bir! şey olmıyacak! Yıllardanberi si- | nema yüzünden ihya olan yer » | ler şehrin karşı tarafı ve bazı merkezi yerleri idi. Şimdiden son-| ra bari bu yüzden biraz da kenar semtler kazansın! Üstelik şehrin| uzak yerlerinden kalkıp bir sürü masraf ve zahmetlerle o sinema - lara gidenler şimdi, böylelikle bu masraf ve zahmetlerden kurtul - muş olsun! Lâkin, yukarıda da dediğim gi- bi, sinemaların kenar semtlerde bile mahşere döndüğü bu zaman- da kitabı kim okur, deftere kim bakar? bakıcıların en metini bana tered- düdle bir ayna uzattı. Diğerlerile uzun müddet bakamıyor, başla - rinı çeviriyorlardı. İçlerinde ağ- Hyanlar vardı. Kimbilir meslek bayatında kaç hastanın kolunu, bacağını kesmiş, sayısız ameli - yaflar yapmış olan operatörün bite sargılarımı çözerken — elleri titriyor, teselli kelimeleri ağzın: dan kırık kırik çıkıyor, — sonra bakmadan karşılaşacağım haki - kâti biliyordum: Yüzümü kay - bettim. Ayna çoktan farkına var-| dığım bu müthiş âkıbeti en İnce noktalarına kadar bana göstere- çek.. Biliyorum ben insanlığımın madde tarafından yarıdan fad'a- sını kaybetmiş bulunuyorum. Bu- na rağmen bir kere kendimi gör- mek istedim. Küçük ayna, bu bü- yük hâkikati kutru üç santimi cüssesine hiç de müş- külâtla sığdırmadı. Bakar bak - maz aynayı elimden bırakma - Viyana Sarayındaki [Ko Esrarlı (S inci sahifeden derum) Rodolf ölmüş! İmparator he- tüz birşey bilmiyor. Bana yar- dim evmeniz için sız. çağırttım. İki kadın uzun müddet gözyaşı döktüler. Nihayet imparatorun yanına girdiler, Fransova jozef, oğlunun vefa- tını teessürle karşıladı: - — Rodolf niçin bunu yaptı?. de- di. Yerinden kalktı. Yalnız kal « mak arzusunu izhar etti. Biraz sonra, itidalini — topladı. Tahkikat icrasını, mufassal bir ra- por verilmesini, Meyerlingde ge çen facianın bir hükümet sırrı 0- larak muhafazasını irade etti. İmparatoriçe ve Matmazel Şa- Tat, Kont Hoyosu dinliyorlardı. Kont, 27 sonkânunda Almanya sefaretinde verilen baloyu, Baron Mari Vetseranın güzelliği ile bü- tün nazarları üzerine çektiğini an- lattı. Baloda bulunanların Prensle güzel kadın arasındaki sevgiyi bil- diklerini, Prenses İstefaniye acı- dıklarını söyledi. Prensin dost- ları, Mariyi balodan uzaklaştırmak istemişler, fakat muvaffak ola - mamışlardı. Prenses İstefani, ertesi günü imparatorun huzuruna çıktı. Vazi- eti anlattı. Bu kadının Viyana - dan başka bir yere gönderilme - sini rica etti. Kont Hoyos: — Pazartesi günü, diyordu. Prensle Mari Vetsera şehir hari- cinde buluştular, Birlikte Meyer- linge geldiler, pazarertesi günü ve gecesini orada geçirdiler. Salı günü Prens çok neş'eli görünü yordu. Fakat ava çıkmıyacağını söyledi. Beraber yemek yedik. Ye- mekte biraz düşünceli idi. Saray mensublarının dedikodularından | şiklyet etti ve erkenden yatak o- dasına çekildi. Sabahleyin saat altıda oda hiz- çisi Lokeş yanıma geldi. Prensin oda kapısını vurduğunu, cevab a- lamadığını söyledi. Hemen kalk- tım. Birlikte gittik. Kapıyı şid - deötle vurdum. Cevab yok. Niha- yet ikimiz birden dayandık, kilit kırıldı. İçeri girdik. Oda, mum, si- gara dumanı ve lâvanta koku « yordu. Perdeleri açınca Prens Ro- dolfun yüzü kanlar içinde yata- Ölü üm ğil.. Dedi. Az sonra intişar eden resmi bir tebliğde: (4 üneti sahifeden devam nuşmayı İngiltere hükümeti daha «Veliahd Prens Rodolfun son | muvafık buldu. Şimdi de bir kaç zamanlarda sinir buhranları ge - | haftadır bu müzakerelerin cere - | çirdiği herkesce malümdur. İşte | yan ettiğine dair haberler geliyor. | böyle bir buhran içerisinde ilâh.» | — Londra konferansına yalnız Fi- deniliyor. Ve vefat ettiği halka | listin mümessilleri değil, Filistine bildiriliyordu. komşu olan diğer Arab memle - | Ayni gece, Mari Vetsera impa- | ketleri namuna da murahhaslar ça- Tatorün emrile gizlice defnolundu.| ğırılmış oldu. Bunun gibi Filistin İki polis memuru, Sent Krua | Yahudileri de syonist teşkilâtı ta- manastırı rahibine müracaatla gü- | Tafından da oraya mümessiller iş- zel kadını defnetmek istediklerini | tirak ediyor. Arablar esasen kendi söylediler. Cesedi kiliseye getir- diler. Beyaz bir tabuta koydular. Manastırın bahçesine gömdüler. Prens Rodolf a ine yazdığı bir mektubda, sevgilisinin yanıma gömülmesini vâsiyet etmişti. An- aneperest imparator, bu arzunun yerine getirilmesine mümanest etli. Prensin nâşı Hofburg sarayına naklolundu. Ertesi gün de Habs- burg hanedanının medlun bulun- duğu Kapusen kilisesi mahzenine gömüldi Bu kilisenin altında elli ayak merdivenle inilen büyük bir mah- zen vardır. Burada yüzden fazla bronz lâhid içerisinde Habsburg hanedanı mensubları yatar. Mari Terezin lâhidi orta yer - dedir. Onun yanında, Napolyonun ( karısı - Mari Lüizin, oğlu Roma kralının lâhidleri görülür. Mek - sikada kurşuna dizilen bahtsız im- Parator Maksimliyenle Saray Bos-. ada katlolunan Arşidük Ferdi - nand yanyana yatmaktadırlar. Fransova jozefle serseri impa- Tatoriçe Elizabet de yanyanadır. Prens Rodolfle Marinin vefa - tından birkaç hafta sonra Fran- | sova jozef, Meyerling köşkünün yıkılıp yakılmasını, ve arsasının üzerine kadınlara mahsus bir ma- naslır yapılmasını emretti. Şimdi, iki sevgilinin hayatları- na nihayet verdikleri bu yerde her gün, her saat rahibeler dua ediyorlar. İTADEVTERMDE| 3/Maart/989 Cuma ve 4/Mart/939/ Cumartesi günleri saat (20,30) —©a #in üzerinde yattığını gördük. E- |Evimizin Cağaloğlu merkez salo - linde bir rovelver vardı. Güzel İnunda temsil şubemiz — amatörleri| Baron da yanında cansız yatıyor, tarafından (İnfiali Aşk) adlı koöme-| elinde kırmızı bir gül tutuyordu. | di temsil edilecektir. | Uzun, sırma renkli saçları çözül- müş, yastığın üzerine yayılmıştı. Uyuyor zannolunuyordu. Şakağın- daki ufak bir yaradan ince bir kan sızıyordu. Faclayı anlayınca hiç- bir şeye dökunulmaması emrini verdim.» Öğleden sonra çıkan paytaht ga- zeteleri: «Veliahd Prens Rodolfun bir kalb sektesinden vefat ettiği.. ni yazıyorlardı. Meyerling köşkünün etrafı as- Prensi seven Viyana halkı bü- yyük bir heyecan içinde idi. Yaşlı İmparator, ölüm döşeğin-İ de yatan oğlunu gördü. Sonra ağ- lıyarak Mutmazel Şarta: ) SUNz Tepebaşında Şehir Tiyatrosu DRAM KISMI Ü” Buakşım 2040 da (ANNA KARENİN) 7 tablo İSTİKLAL CADDESİNDE KOMEDİ KISMI Bu akşam saat 20,30 da * Ünu da kendisine kaydolürken söy-l (BİR MUHASİP ARANTYOR) 4 P.| -a Halk epereti ( B ) Bu akşam saat (9) da PİPİÇA Öperet 3 perde MACAR BALETİ memleketleri olan Filistinin mu- kadderatı mevzuu — bahsolurken Yahudilerle konuşmağa lüzum gör-) mediklerini bildirmişlerdi. Onun için Landra müzakerelerinde Ya- BİKÂYE: KISKANÇLIK (4 üncü sahifeden devam) sesini tanımıştı. Bu, masaj daire- sinde çalışan masajcı — kızlardan Rebaka idi. Oda kapısının birden açılmasile gürültü olmuştu.. Bir dakika sonra, Ali Tekin gerilerek başını masadan kaldırmış, gözle- rini uğuşturuyor, uyanmağa çalı- şıyordu. Karşısında, karısını gö - rünce, kendisini rüyada zannetti. Birden silkindi: Evet bu Handan, ta kendisi idi. Ali Tekin — korka korka, karısının yanına sokuldu, titrek bir sesle: — Sorma karıcığım başıma ge- lenleri, dedi.. Handan, sert bir lisanla cevab verdi: — Bütün hakikatleri, her şeyi olduğu gibi öğrenmek istiyorum.. Evvelâ — şunları izah et: İçerdeki kadın kim?. Hâlâ bu saatlere ka- dar, tek başına masaj dalresinde kalan bu müşterinizi merak edi- yorum., Ali Tekin, bitkin bir halde idi.. Şimdi sana, hepsini anlatacağım.. Otur evvelâ şu iskemleye.. Handan, kocasının gösterdiği iskemleye ilişmişti. Ali Tekin de oturdu. Ağır ağır anlatmağa bağ- ladı: — İçeride, hâlâ masaj dairesin- de olan müşterilerimizden Bayan «F...* dir. Bu meşhur Bay «N...> n idır. Fakat, kadıncağız bi - raz kaçık.. Biraz değil adamakıllı. , 45 yaşına girmiş, kendisini hâlâ çocuk. genç kız sanıyor, Zengin - lik bu.. İnganı şımartır. -Kadına söz anlatmak mümkün değil.. Deli. Üç ay evvel müessesemize kay - doldu. O zaman 93 kilo idi. Dü - şün, gözünün önüne getir, karıcı- Bım.. Muazzam bir şey.. Program- larımıza göre, bu kadının semizde üç ay sonunda, hiç ol - mazsa 67 kiloya inmesı lâzım., Bu-. ledik. Aradan üç ay geçti.. Kadın 67 kiloya inmek şöyle dursun, ki- losundan bir gram bile kaybet - medi. Bu akşam, saat 17 de geldi. Bir kavga bir gürültü etti: «Bugün üçüncü ayın son günüdür. İşte gel. dim. 67 kiloya inmeyince, şuradar. şuraya adımımı atma: ksi hal. — Hakikati saklamak doğru de- 'Yakında: AŞK BORSASI. M. Yesartl de, dolandırıcılık yapıyorsunuz, dım, Teşekkür ederek hasta ba - kıcıya uzattım. Onlar bu meta - netirne mülcessir Dir. hayranlık- la bakiyorlardı. Arlık ben için - den ölmüş bir adamdım, hariâi bir tecssiür tezahürü gösterme - me ne lüzüm vardı?, Gözlerim yamalı bir surat or- tasında iki damla mürekkebi an- dırıyordu. Nastlsa bu — faciadan onlar ucuz kurtulmuşlardı. Bur- num, elmacık kemiklerimle bir hizada, ağzım yapıştırma gibi du-. ran dudaklarımla birbiri üzerine konmuş iki et parçası halindey- di. Sol kaşımın yarısı yoktu. O « rayı kalın bir yara'izi ağzımın kenarına — kadar — katediyordu. Kendi kendimin korkacağı müt- hiş bir mahlük olmuştum. Acı acı gülümseyerek gözlerimi o - dadakflerin üzerinde dolaştırdım. Hepsi bana acıyarak, belki de.. E-| vet belki de korkarak, hatta. Hahj ta tiksinerek bakıyorlardı. Onlar baksınlar umurumda değil. Aca - ba karım İclâl ne yapacaktı. Ben- den nefret edecek miydi?., Sanmıyorum, Beni ayakta durduran bü teselli idi, Iztırablar içinde kıvranırken ne kadar onun başucumda bulunma -| sını istemiştim. Fakat doktor onu kapıdan çevirdiğini, hiç kimsenin yanıma girmesine müsaade teme-| diğini söylemişti. — Zavallı İclâl, kimbilir bu yasağa ne üzülmüştür.| Hakları yok değil! Beni bu va- ziyette karıma nasıl gösterecek » lerdi?.. Şimdi içimde acı bir te - selli var: İclâli görmek, onu ku- caklamak.. Acaba benden korkar mı?,, var mı?.. — Hayır!.. o Hütfen tekrar . bağlasınlar.. Bu vaziyette çıkmak — islemem. Kendimi alıştırmalıyım. Görenle- Tin yüzlerinde hasıl olacak, türlü Hadeli mimikleri görmek belki Mukadderat.. Fakat yavaş yavaş sordüum: — Ricamı yaptınız. çıkacağım değil mi?,. — Hayır, vermedim.. Hatta si- Si (.....) dan ziyarete gelenleri arzunuz veçhile yanınıza soktur- Mmadım. — Teşekkür ederim doktor!. Çıktım.. Tam bir buçuk ay has- tanedeyim.. İlk defa — ciğerlerim temiz hava teneffüs ediyor.. lerimde bir titreme ve ıuı.ıılı)q var. Ayaklarımı alıştırmak, biraz yorum. Ellerimi arkama bağladım. (>n) den bir kat elbise ve par- gaşğiranr eei nferans Bir Netice Vermeden Dağıldı a İ hudi mümessillerile karşılaşma « — dılar. Yukarıda kaydedildiği gibi Müzakereler bir taraftan Arablar- la İngiltere hükümeti, diğer ta - | raftan da Yahudilerle İngiltere — hükürmeti arasında cereyan etm tedir. Fakat çok zor olarak devam — ediyor. Yahudiler milli yurdda — yerleşmek, her türlü hukuka ma- — Tik olmuş, Filistinde bir ekalliyet — halinde hllllylf“ M b gösterilen yerin sahibi olmak is- | tiyorlar. Arablar da buna karşı are — tık Filistine harleden Yahudi ge- — tirilmemesini, Filistinin kendi mus | kadderatına hâkim olmasını taleb j M. '4 Kıskançlık Yüzünden Cinayet (5 inci sahifeden devam) — yaralandı? Zabıta bunu henüz tesbit edememiştir. Katil metresini bırakıyor, dışa- — rı çıkıyor, sokaktan geçen bir siyi durduruyor, Lamark saka « — gindaki evine gidiyor. Kapıci, has- — taneye gitmesini tavsiye ediyor ve — karısına haber veriyor. Parmantiye, hastaneye gidiyor. — Başında bir değil, dört yara gö rülüyor. Sorguya çekmek imkânı yok. Çünkü kendini kaybediyor. İ Hâlâ da baygin yatıyor. $ Taksinin içinde bir rovelver bu- — lunuyor. Yarayı muayene eden Göktor, bir adamın kendi kafası- na dört kurşun sıkabilmesi ihti- malf olmadığını kat'iyetle söylü- yor. Â Az sonra hastahaneye gelen ma- dam Parmantiye: 1 — Hâdiseyi haber alınca şaşır- dım. Kocamın bir metresi bulun- — duğunu bilmiyordum. Çok ciddi, gek dürüst bir adamylı. y Bu sabah, her zamgnki gibi neş'a ile ayrıldı. Üzerinde silâh bulun- durmazdı. - ) Demiştir. Zabıta bu meraklı hâ- — disenin tahkikile meşgul. Yaralı — kadın ölmüştür. ğ herkesi Iğfal edi Ve mürücent ederim.ı Kat Bo dimizi anlatamadık. Evde yapı - Tacak beden hareketlerini tama- — mile thmal etmiş. Yemek husu - sunda söylediğimiz rejimi hiç tut- Tamış.. Burada, gösterilen hafta iki saat — dersle bir insan 25 kilo kayteder mi?. İşte hâdise bu rıcığın. Delinin şerrine — lânet, Mücsseseyi bırakıp gidemedim. B karsın, kadın bir hâdise çıkarır.. — Sonra, burada uyuyakalmışim. — Handan kocasını dikkatle din -— lemişti. Asabiyeti biraz geçer gibi oluyordu. Ali Tekin mendilile al- nının terlerini silerkeh, i kadının hâlâ sesi geliyordu: —— — Neyse bugünlük on kile ol sun mutlaka zayıflamalıyım.. Yı sa masaj yapmaktan sabaha kadar kurtulmazsın. A REŞAD FEYZİ na medyunu şükranım, Hergün yoklattı. Kendimi bilmiyerek tığım ilk gürlerde Meralle bizzat ziyaretime gelmiş, Meral bun « dan sonra birkaç defa beni yoklas mağa geldi; fakat — Fakat onu da karımı da ve Belmayı da istem dim. Yatakda pek perişandım. a acımalarına tahammülüm İclâlle Belmanın kurtulmaları, benim yarı kayıbımı unutturuyo Ziyanı yok.. Onlar kurtulsunlar hayatta olsunlar da, böyle surat sız bir insan olarak yaşamağa Ziyim. Yürüdüm.. Herkese ayrı ayrı bas kıyorum. İnsanların bepsi Ğ hepsi mes'ud. Böyle olmaalrı zım! Çünkü yüzleri var.. :