mumi kütüphaneleri gece - U yarılarına — kadar auçmalı imiş! Bunu, Bayan (Sabiha Zekeriya ( amma bu za- Yarılarına kadar açık b 'Acak olan bu umumi kütübk Beleri hangi ökuyucu l“u.—mğ ? Eğer bu kütüphane- *re muhtolif tavla, Tüina takımları filân k. * başka! O zaman bun Fartlarına kadar değil. sabahlara adar bile pekâlâ açık bulundu - Fulabilir. Yol ed ki letde böyle şe, Biz, O vakit de buraların göce yarı- Tina kadar açık bulundurulması W başka bir çare vardır ki o da , Salara birer sinema — makinesi Ytrleştirilmesidir. ğ Stanbulda şimdi en geçer akçe I_â"ık halkda iki iptilâ var: Bun- aa biri tavla, iskambil, domina,, iskamb Üteki de sinemal Çünkü, bugünlerde bakıyo - Tüm, tayış, , hve ve kıraathanelerde ada İskambil, domina öyle gır- * Bidiyor ki bu gibi yerlerin ço- î:':;’â Müşteriler, oynamak bekliyei GAvla, iskambil, domina * Barsonlar ise bu nöbet bekliyer , kl nlerin sıralarını şaşırma - bem SI tebeşirle esami cetvelleri M.yorlar, Nu tarafını da, bugünlerde ge- le bir parça da İstanbul ci- te.. Hem de İstanbulun biraz * kenar semtlerine! Göreceksi - Tz ki buralarda yeni yeni yapıl - olan sinemaların önleri, de - Yalnız tatil ve bayram günle- bayağı günler, bayğı geceler da-| birer panayır yerini andırıyor. kteb ve fabrikaların ak - H tatil saatlerinde bu sinemala- İ kapıları, yağmurlu havalarda- İtamvayların ön ve arka sahah- latını gölgede bırakacak kadar Tinca yuvası kesiliyor. _ıî'îm İstanbulun Fatihden, Ak- _n:— lan öteki kenar semtlerinde a ilânları nasıl dağıtılır, bi up" iz? Tabii, yollardan ge - ı_)fî*s nlerin ellerine uzatılır; ma elerde oturanların masala - a bırakılır. Fakat buralarda si- Ma lânı dağıtmanın bir başka ü daha vardır ki o da öğleden “hra evlerin kapıları çalınır ve üşe bir elektrik hesabı, bir vergi hp:dx bırakılır gibi sinema ilânı | 'ıı.,“ Belenin eline tutuşturulur, | Zamanda her evin önünde de ğ :lngırm.' tabelâlı ilâncı 6 gün y E*ce oynuyacak filmin avaz 8- Teklâmını bağırır: | Puç, Bugün... Yahud bu geci l)..__'h_ Yerdeki,,, Filân sinemada. İNt Yünın en meşhur artistleri ta- Bin dan çevrilmiş olan... <Kal - Köneç Yaşlarınl» namındaki filim tak. ilecektir. Baştan başa me - a ve esrarla dolu Beç Bu filim... ilâh ki.":udemı_vorum ki hiç tavla, is- Gümçiz, OYRanmasın, sinemaya gi- in! Hatta ben bile geçende, düğum bir kırsathanedeki o - tak © kalabalığının tesirinde kala-| Bürme Orada — kendisini ilk defa | "ku:Ş: olduğum bir mütekaidin ı uth.l’ dayanamıyarak muma - | tekş 16 bir adına (pişkirik( ve ö- da (ahçr oyunu) deni- ı.b;’“hdın bir parti oynadım. itabında sinemaya da gitti- u.oxıî,.,,_ Fakat, bu iki yaman #imdi o hale gelmiştir ki T değil kütüphanelerin, hat- Msiki, tiyatro âlemlerinin bile zi, ti Hcle me Z h Beyazmıddaki umumi küt birçok yerlerde pabuçlarını dama attırmışlır. Kütüphaneler geceyarılarına ka-| dar açık kalmalı imiş! Hem buna iz, tecrübe için, tutun birgece bu kütüphanelerdeki ki - | tabların en işe yarıyanlarını bir a- rabaya yükletip semt semt dola - şarak bütün kahve ve kıraathane- lerin masalarına bunlardan birer tane bırakın, bütün sinema kapı - larını dolduranlara bunlardan bi - rer tane uzatın; bakalım kaç kişi bu kitabları açıp da sahifelerine göz gezdirmek zahmetine katla - nir? İstanbuldaki sinemalardan biri- nin yakininde küçük bir gazete, mecmua sergisi vardır. Sergi de- diğim şey öyle bir dükkân içinde, Kahvede Tavla Oynamak Bir, Sinema Merakı İki.. Umumt Kütübhaneleri Geceleri de Açık Bıraksanızı Buraya phane binası tezgâhlı, camekânlı, raflı filân bir yer değildir. Fakir, sakat adamca- Bazın biri bir tramvay durak yeri- nin bir köşesine sığınmış, oracıkta adeta bir <açık hava — gazete ve mecmua sergisi!» vücude getirmiş- tir. Akşamları bu serginin önüne düzinelerle gençler birikir, boyu- na ve hararetli hararetli duvara asılı olan mecmuaların kapakla - rını seyreder ve bu kapaklardaki cicili bicili, şatafatlı sinema ar - tistlerile, bazı boksörlerin, cam - bazların resimleri hakkında ken - di aralarında türlü türlü münaka- şalardan sonra içlerinden paraya kıyan birisi bunlardan bir tane a - lır ve sonra hepsi birden sinema argosile yarenlikler ederek orad. (Devamı 7 inci sahifedi * HİZMETÇİ DERDİ: — Hizmetçiniz kaçtı mı?. — İş mi ağır geldi?. — Hayır! Galiba roblarım vü- cüdüne uymadı... — Anlıyamadım?, — Anlamıyacak rie var? Gecele- ri sokağa çıktığı zaman roblarım- dan birini giyinmek istedi. Uy - mayınca işini bıraktı, kaçtı, MESELE YOK! —Evet... l Maryüs, yaya kaldırımı üzerin- de giderken ayağı kayar, çirkefe düşer. O sırada yoldan geçen birisi: Vah! Vah!.. der. Çirkefe düş- — Bels yok! Zaten onün içinde büyüdüm.. SARHOŞLUK BU... ddenin kena- ki elektrik fenerinin direği- ne sıki sıkı sarılmış dürüyor. Dev- riye geçen polis sı yol — Na yapıyorsun orı Hiçbir şey, bay polis... Göre sunuz, bülün mahalle Evimin önüme gelme « sini bekliyorum. BİR AVCI.. Gözleri ağır gören bir avcı, or- man bekçisine soruyor: Baksana bana, avcılar or - mandan çıktılar, gittiler mif, — Evet... — Hepsi mi?. — Evet... KARI KOCA ARASINDA: Bayan, — Kulağın işitmemiye başlıyalı garib bir âdet peyda et- tin. Herşeye kulak veriyor, her- şeyi dinliyorsun. Seni bür doktora göstermeli.. Bay.— Seni de bir göz hekimi- Çünkü gözlerin görmemye alıdanber herşey görüyor - ni ba, sun!, | - S Viyana Sarayı Yoğ ndaki Esrarlı ölüm Aradan Elli Sene Geçti, Mari Vetsera'nın Neden Öldüğü Anlaşılamadı vusturya saray halkını bü- A yük bir mateme sokan fa- eladanberi tamam elli sene geçli. Meyerlingde kanlar içinde ve eansız bulunan iki sevdalının, Arşidük Rodolfle, Mari Vetsera- nın ölümlerinin sırrı bir türlü an- laşılamadı. İmparatoriçe Elizabet de, içeri- sinde birçok vesikalar ve mektub- ük bir çekmece- len evvel açılma- lar bulunan bü; nin 1950 senesin: masını vasiyet etti. Şu halde, Meyerling faclasının hakiki sebeblerini anlıyakilmek için daha on bir sene beklemek lâ- Zım... 80 sonkânun 1889 da, avda bu- lunduğu zannolunan Kont Hoyo, büyük bir telâşla şatonun avlusu- na girdi. Rengi sapsarı, gözleri kıp- kırmızı idi. Acele acele merdi - venleri çıktı. Başmabiyenci- Kont Bombelin bürosuna girdi: — Meyerlingden mi geliyorsu- nuz? Ne var, np yok? Arşidük na- sıl?... Kont başını önüne eğdi, yavaş- ça mırıldandı: — Öldül... Sonra ilâve etti: — Faciayı, oda hizmetçisi Lo- keşden başka bilen yok. Prens, dün|" Perençziyi buldular. gece ailece yemek yiyecekti. Son dakikada mazeret beyan etti. Pa kat, imparatora nasıl haber ve- receğiz?. Bu elim haberi; Fransova Jozı ancak imparatoriçe verebilirdi. İmparator, her günkü gibi iş o- dasında masasının başında çalı- şıyordu. Kızı İstefani, yandaki 0- dada musiki dersi alıyordu. Hiç kimse facia haberini bil - diren mektubu vermiye cesaret e- demiyordu. Yirmi senedenberi im- paratoriçenin maiyetinde bulunan ve mahremi olan Matmazel Dö İmparatoriçe, odasında kitab o- kuğordu. Matmazel Dö Ferençzi- 'nin sapsarı çehresini görünce me- rakla sordu: — Ne var? Ne oldunuz?. — Başmabeyinci Prense aid fe- na haber almış!. İmparatoriçe yerinden fırladı. Elim haberi öğrenince elini kal- bine bastırdı. Birkaç dakika son- ra Matmazel Dö Ferençzi dışarı gaktı! ı ] ©O gece balb çok eğlenceli geçiyordu — Madam Şarati hemen bul - durunüz. İmparatoriçe, impara - torun yanına yalnız girmek iste- miyor. Bir saray arabası ile giden ya- verlerden birisi, “az sonra genç aktrisi saraya getirdi. Korldorlar. da bulunanlar ağlıyorlardı. Katerin — Şarati, imparatorun gözdesi idi. Elizabet; bu genç, gü- zel ve şen kızın yaşlı imparatoru eğlendirdiğini biliyor ve kıskan- mıyordu. Katerin, imparatoriçenin yanı- na girince -gözyaşlarile boynuna sarıldı. Devama 7 inci sahifede | İ zanı güçlükle zaptediyordu. Yaş KA ST 3 Şubat 1847. Karnavalın en raretli bir günü. Parisin büyük bulvarı maskaralarla, şen kahka- halarla dolu... Madlen bulvarının üz! numaralı apartımanın birinci ka- tında genç bir kadın ölümle pen- geleşiyor. Bu, (Lâdam Okamelya) unvanile maruf Mari Duplessisdir. Yatağı, salonun yanındak: kü- çük bir odaya naklettirmiş, pen- cerenin yanına, sokaktan gel'p ge- çenleri görebilecek Bir — surette koydurmuştu. Mari, hasta idi. Bütün dostları kendisini unutmuştu. Başı, beyaz dantelâlı kuştüyü yastığa gömül- müş, yatıyordu. Yanında, oda hizmetçisi Klotilâ- den, ve vefakâr dostu Kont Ed- var dö Perregodan başka kimse yoktu. Arasıra gözlerini açıyor, tül per- delerin arkasından görünen mas- karalara bakıyordu. Aleksanâr Düma seyahatte bu- lunuyordu. Klotildden bir mektub a Dam' O inde 15 | e 'ı:şj q. N ü— —f SAD e LA ae İlk evvel, Monmerter mezarlı- gında, 24 üncü dalreye defnolun- du. Az sonra Kont dö Perrego beş yüz frank mukabilinde daimi me- zar satın aldı, tabut buraya naklo- lundu. (Lâdam Okamelya) nın bugün- Kü mezarı, Monmartr mezarlı - kında 15 inci dalredir ve yaz kış taze kamelya çiçeklerile süslüdür. Mezarı ziyaret edenler, taşın üze- rine isimlerini yazarlar. Bu isim- ler arasında, İngiltere Kralı ye - dinci Edvardın bile ismi vardır. Mari Düplessin ve sevgilisi Kont Edvar dö Perrego Karnaval Gecesi Ölen Kadın Aleksandr Düma zade, Mürini: vefatından sonra Parise geldi. 1 rekesinde hazır bulundu. Mettç sine aid şeyleri satın almak ist: yordu. Kabil mi?, Robları, elmas ları, mobilyeleri hayranları tara fından yüksek fiatlarla kapişili yordu. Düma zade, Lüyemüt eserli sevgilisinin namını ihyaya mu vaffak oldu. (Lâdam Okamelya) yı okumi yan, okuyup da gözyaşı dökmiyer varmı?, Kıskançlık Yüzünden Ginayet Güzel Metresini Bir Kurşunla öldürdü Katilin Karısı da Var almıştı. Oda hizmetçisi, Marinin ağır hasta olduğunu yazıyor, bir | an evvel Parise gelmesini rica e- diyordu, (Lâdam Okamelya) nın benzi, beyaz yatak örtülerinden daha be- | yazdı, Elleri bir deri, bir kemik | kalmıştı. Son demlerinin yaklaştığını his ediyor, yanındakilere: Şayed ölürsem cenazemi he- men kaldırmayınız. Mümkün ol- duüğü kadar çok evde tutunuz. Diyordu. Kont Edvar gözyı ların kalbine aktığını duyuyor, kanacak, boğulacak gibi oluyor- du. Titrek ellerile Marinin saçla- rını okşuyor, yüzünün terlerini siliyordu. Sokaktaki maskaraların kahka- haları, gittikçe yükseliyordu. Ma- ri, büyük bir gayretle başını kal- dırmak istedi. Fakat, muvaffak o- lamadı. Hıçkırarak son nefesini verdi. Kont, gözlerini kapadı. Ma- riyi ölünciye kadar sevmişti. (Lâdam Okamelya) nın hayatı- na dair bir eser yazan Romen Vi- eyen: *Tatlı bir uykuya dalmış gibiy» di Siyah saçları yastığın üzerine yayılmıştı. Elinde beyaz, lekesiz bir kamelya tutuyordu. Ölü haliy- le de güzeldi...» diyor. Cenaze merasimi iki gün sonra Madlen kilisesinde yapıldı. Bü - yük bir kalabalık vardı. ariste kıskançlık yüzüinden P feci bir cinayet olmuştur. Paris Gazetelerinin uzun boylu yazdıkları tafsilâtı aşağıya hulâsa ediyoruz: — Git, istemiyorum seni... Bik- tam artık kıskançlıklarından... İşte cinayetin sâbebi bu gözler, Fakat kadının böyle söylemesine, yaşlı fşığın sevgilisini kıskanma- sına sebeb ne?, Bu henüz malüm değil Her ikisi de hastahanede ve kendilerini bilmiyecek bir hal- de yatıyorlar. Saat sabahın 7 si. Madom Lor Kranz uyanmış, tuvaletini yapı - yor, Az sonra, satıcısı olduğu bü- yük mağazaya gidecek. Genç ka- d, büyük bir evin üçüncü ka » tında mobilyeli bir odada oturu- yor. Bu sırada kapı vuruluyor. Ayni mağaza şeflerinden Alber Par « mantiye geliyor. Parmantiye 53 yaşlarında ve uzun senelerdenberi genç kadının fişığı. Evli, fakat karısının bu mü- nasebattan haberi yok. Kadınla erkeğin yaşları arasın- daki fark yüzünden ikide bir ara- larında münakaşa çıkıyor, rahat geçinemiyorlar. > Parmantiye çok kıskanç. Son zamanlarda bu kıskançlığı taham- mül olunamıyacak bir hal alıyor. Madam Lör, böyle devam ederse ayrılacağını söylüyor: — Söyledim sana... Kıskançlık- Cinayet bu kadın İçin işlendi larına tahammülüm kalmadı. Ar tık şeni görmek istemiyorum. Gel me bir daha... Parmantiye cevab vermiyor, ce binden rovelverini çıkarıyor, ate: etmiye başlıyor. Beş yerinden ya- ralanan kadın, kanlar içinde ye Te yuvarlanıyor. Yaşlı âşık da şakağından yara- h. Tabanca elinden düştü, patla: mu, yoksa metresi tarafından m (Devamı 7 inci sahifede)