O n birinci Pinin ölmesi dün- ya politika âleminde yeni bir hâdise oldu. Katolik ki- —lisesinin en büyük reisi olan Papa eğer yalnız ruhani işlerle meşgul olup kalsaydı Vatikan tahtına çı- “kanın şahsiyeti yalnız katolikleri alâkadar etmekle kalırdı. — Halbuki keyfiyet böyle değil - “ dir. Papa on birinci Pinin ölmesi dolayısile yalnız katolik değil, h- — ristiyanlığın diğer mezheblerine tâbi olan memleketlerde de göste- rilen hissiyata, yürütülen fikirlere bakılınca anlaşılıyor ki ölen Papa dünya politikasında faal bir rol oy- namış bir devlet adamıdır. Vati- kan kilisesinin vâsi teşkilâtı, dün- .yanın her tarafına dalbudak sal- mış olan bu teşkilât sayesinde günü gününe alınan malümat yi- ne Vatikanın hazinelerinde sor - vet, Papalığı dünyada birinci de- recede kuvvetli bir müsssese ha- linde devam ettirip gidiyor. Ve- tile düştükçe, diğer devletlerle o- lan münasebatından — bahsetmek gırası geldikçe Vatikanın vaziye- tine ve teşkilâtıma dâir şimdiye kadar «Son Telgraf» m bu sü larında bazı yazılar yazılmış, Va- tikanın gazetesi olan Osservatore Romana'nın milletlerarası politi- kasına dair vakit vakit neşrettiği şayanı dikkat fikirler hulâsa edil- miştir. Dünya matbuatı Papanım öl - mesi üzerine muhtelif yazılar neş- * retmektedir. Öyle görünüyor ki on birinci Pi vefatından sanra da kendisinden çok bahsedilen bir si- yasi şahsiyet olup kalacaktır. Ön birinci Pi şimdiye kadar Vatikan tahtına çıkmış olan Papaların ek- sgerisi gibi İtalyamdır. 921 şubatın- da Papalığa intihab edilen Kar- dinal Aşil Rati on birinci Pi un- vanımı alarak katolik âleminin ba- şına geçmişti. Mükemmel bir tahsil görmüş, on sekiz dil bilir diye meşhur olan Kardinal Aşil Rati on birinel Pi unvanile Papa olduktan sonra pek büyük hâdiseler gördü, geçirdi. Diplomatlık sahasında Papa i- çin müstesna bir faaliyet sahası — vardı. ı; Vatikanla İtalya krallığı arasın- da yarım asır süren dargınlığı or- — tadan kaldırdı. “— Geldik. Ne olacak şimdi?. yormuş gibi davrandı: vindirdiniz. Doktor: — Yoo olmaz.. Kararım karar. gesı başladı. Güney: Daktor: — duk sayarım!.. Diyordu. Güney yine: — — Gel şundan vazgeç. Dedi. Doktor kendisine kötü bir şey söyleni- —Ölen Papa Bir yanİdi - Diye sordu ve kendisi yine karşılığını veri - — Hiç inmiyelim. uğramıyalım. — Söylediniz, bütün bu vereceklerinizi vermiş kadar beni se - Dedi ve aralarında bir olur, olmaz.. Münaka - — Ne yapacağım bunları ben?, , vünç için ise benim övünecek kimsem de Bir teyzem vardı, o zavallı da daha ben hastayım.. — diye size gelip giderken öldü. Kime söyliyeceğim, kime göstereceğim, kime övüneceğim? — Bir kere bunu aklıma koydum. Benim en zayıf tarafım budur. Aklıma koyduğum her şeyi llle yapmalıyım. Yoksa rahat edememi Uğursuz - On birinci Pi yılbaşlarında ol- sun, diğer vesilelerle olsun neş rettiği beyanat ile dünya polu- kası işlerini nasıl dıkkatle takıb ettiğini göstermekten geri kaimı- yordu. Ondan evvelki Papa on beşinci Benüva da fevkalâde haller gör- müştü. Om beşinci Benüva Umu- mi harbi gördü: Harb esnasında mühim bir rol oynıyarak Almanya ile beraber sulh için tavassutta bu- lundu. Umumi Harb çıkmadan ev- vel Vatikan ergeç Avrupanın ka- rışacağını anlıyarak Avrupa ha- ricine, Amerika bankalarına mil- yonlar yatırmayı da ihmal etme - miştir. Görülüyor ki Vatikan her suretle faaliyettedir. Siyasi saha- | da, mali ve iktısadi sahada hiçbir faaliyetten geri kalmamaktadır. On beşinci Benüvanın vefatından sonra yazılan şeyler bu Papanın az mühim bir şahsiyet olmadığını göstermişti. Fakat Almanyaya karşı daha dost bir pblitika takib eden on beşinci Benüvadan sonra on bi- | rinci Pinin Berlin ile arası çok a- çılmış ve son zamanına kadar dü- zelememiştir, Almanyada eski ida- Te Vatikan ile dost olmağa ehem- miyet vermekten geri kalmamış- Esrarlı Vatikan ve Dünya Politikası Yeni Papalık Makamına Kimin - Cetirileceği Meraklı Bir Mevzudur tır. Fakat şimdiki idare ile Papa- Tığın arası iyı olamazdı. Evvelce Son Telgrafın bu sütunlarında Ber- | lin ile Vatikanın münasebatın - dan bahsetmek sırası geldikçe ya- zıldığı Üzere - katolik kilisesinin diğer devletlerle bir geçinme an- anesi vardır ki buna göre en müş- kül zamanlarda bile münasebalı kesmemeğe dikkat - edilmektedir. On birinci Pi de Almanya ile mü- nasebatı kesmedi. Arada herşey kopacak zannedildiği günlerde bi- le Berlindeki Vatikan elçisi yerin den ayrılmıyordu.. Çekoslovakya buhranı da Papa- lığı çok düşündürmüştür. (Devamı 7 inci sahifede) gibi güzel bir Film MELEK Görüp - işitebilir. Ve ELECTRiC ıiş Benim her şeyim senin değil mi?. Bunların bir kısmını şimdiden senin üzerinde bulundurma- bir ö » yok. sini verse.. nuşuyordu: &ı faydalı buluyorum.. Kırma beni.. Güney kafasının içinden: — Böyle iki tanesini, üç tanesini değil, hep « Diye düşünüyor, ancak, ağzı başka türlü ko- — Doktor bu israrını tuhaf buluyorum. Bana nasıl geliyor biliyor musun?, Sanki ben para ile, Doktor: mal ile, apartımanla kandırılacak, gözleri kamaş- tırılacak bir yaradılışta kadınım da siz onun için böyle yapıyorsunuz! — Bak şu düşündüğün şeylere. Öyle olmadı - n için seninle evlendim, sana tutuldum. sana ba- yıldım, sana vuruldum! e bir sürü öğme lâkırdıları ede ede otomoa- Meraklı Şeyler TRENLERDE UMUMİ KÜTÜPHANE merika şimendifer daresi yol- | cuları menun etmek için tren- lere radyo koydurmüştü. Bazı Tüks trenlerde barlar, berber dükkân- ları, banyo ve dans salonları da vardı, Fakal yapılan tecrübelerde radyo - | mun pek o kadar alâka uyandırmadığı | görülmüş. Yolcular, kompartımana yer- | leşince gazelelerini ve kilablarını açı- yorlar, mütalea ile vakit geçiriyorlar. miş. Şimendifer kumpanyası, — bundan böyle her trenda bir kütüphane tesisi- me karar vermiş. Bu külüphanede yev- mi ve hafltalık gazelelerden muula en son çıkan khablar bulundurulacık ar- vu edenler bunları ufak bir ücret muü- kabilinde alıp okuyabileceklerdir. PÜUL BORSASI Nevyorkla, Londrada birer (pul bor- sası) vardır. Pul mezaklıları, kollek- siyonlarını tamamlamak fazin pullarını salmak, değiştirmek için bu borsaya müracaat ederler, Pariste, buna benzer bir barsa yok- Meraklılar, Şanzellzo caddesindi toplanırlar, pal alış verişi burada ya- pılır. Her gün, en azı 2,000 kişinin top- dandığı, şehrin en büyük ve en güzel bir caddesinin pul meşherine çevril- diğini gören belediye, Parisle (Opera) Hiyalrosunun yanında muvakkat — bir (vul borsası) açımış, FRANSADA NE KADAR CAMHİL ADAM VAR? veya Fransada okuma, yazma — bilmiyen gahli, ümmi me kadar adam var öğren- mek ister misiniz?. Yaşları ondan yukarı olanlar ara- sında 1,000 de (8. Fransanın rmaarife verdiği ehem - miyet düşünülürse buna hayret etme- mek kabil değil... KANADANIN NÜFUSU NE KADAR? 1937 de yapılan nüfus seçimine rüre Kanadanın nüfusu 10,776,386 dır, Bu- mun GSOLTLE | çifiçidir. En çok nüfus olan şehirler: Monreal $1$ETİ; — Torente 631207 Vankuver 56593 — Viniyez 21 Hamilton 155,547: Kebek 130,504: Oltava 126,472, Kanadada bulunan Midli yerlilerin sayı 122.011 dir, SARAYLARIN KİYMEYİ Paris elvarında 4 Versay sarayı, 215 milyon altın (ranga yapılmışlır. — Bu günkü keymeli ? milyar franktır. Lavr sarayının kiymeti de 3 milyar franga yakındır. Salonlarında teşhir elunan tablolar ve salr antika eşyalar hariç. 1862 de başlanılan ve 1875 de bilen Parisin meşhur opera binasma 50 mil- yon allın frank sarfolunmuştur. Bu- Kgünkü kıymeli yarım milyardır. Ayan meclisi olan Lüksenburz sara- yı 300 mülyon, zafer âbidesi 200 mil- yen, öpera kemik 70 milyon, Cumhur Reisinin ikametgâhı olan Elize sarayı da 50 mllyon frank değerindedir. İNSAN SİNEMADA mamaa BÜYÜKVALS YALNIZ sinemasında bulunan yeni VESTERN MIRROFONiK makineleri İTMELİDİR Bugünden itibaren 3 ncü zalfer HAFTASI BAŞLIYOR Dikkat: Süvareler için yerlerinizi evvelden aldırınız. Te: 10868 YOSMAİ —a V 2 geaaaamaaman YS ETEM İZZET BENİCE , 0 Z n bilden indi ve elini Güneye uzattı: — Haydi in de şu işimizi bitirelim sevgilim.. Güney en son: — Peki senin dediğin olsun.. Dedi, uçalak bir hafiflikle arabadan indi. Bu işinişte gözlerin gülüşü, yüzün gülüşü, si- hirlerin gülüşü, bütün bir varlığın ve benliğin gülüşü vardı! FERİTLE BAŞBAŞA Küçük çiftlik parkındaydılar. Büyük havu « zun başında oturuyorlardı. Nesrin: — Nerede olursa olsun görülmekten korku » yorum Ferit.. Dedi, oturduğu hasır koltuğun üzerinde göv- desinin bütün kıvrımlarını geniş bir gerinme ile Feridin tutuşan bakışlarına serdi. Ferit: Yazan: REŞAD FEYZİ enizi seven insanların bü » tün zevkleri mavi suların nihayetsizliklerini doya do- ya seyretmektir. Hicran, denizi seven insanlardan değil, deniz İ- çin çıldıran tiplerdendir. O, biraz klâsik, eski ruhludur. Denizi bir plâj sahilinden seyret - mesini kat'iyyen sevmez. Hicran denizi kalabalik arasından değü, tek başına seyretmek ister. Onun bütün zevki, yazın Boğa- ziçinin Anadolu sahilinde, tenha bir köyde, bir yalıda mevsimi ge- çirmektir. dolu sahilinin sessizliği, gü- rültüsüz ve az ışıklı kuytulukları. Sular bu sahillerde daha çok us- lu, daha hüzünlü, Gdaha şürlidir. Arkası — koruluklara, — yamaçlaı dayanan bu Boğaziçi - sahilinde Hicran, binbir rüya içinde âdeta !namlur. Uzun yaz günleri, yalının deni- ze bakan penceresi önünde saat - lerce oturup düşünür. Oturduğu pencere akan, mor sulara çok ya- kındir. Üç, dört metrecik bir mesafe. Martılar, bu tenha sahillere “çok yakın gelirler. Onların bembeyaz, tertemiz vücudları, suların leke - siz, düzgün sathı üzerinde, birer billür kadeh gibi göze çarpar. Bir akşamdı, Güneş batıyordu. Karşı sahillerde koyu gölgeler be- lirmişti. Karanlık, bir kuşak gibi, Tarabyanın, İstinyenin sularını sarıyordu. Hicran, yine pencere- sinin önünde, düşünüyordu. O, hayatında, hiçbir şeyi sev - memişti. Hiçbir şeyden zevk al - mamıştı. Kalbinde, şimdiye ka- dar taşıdığı yegâne aşk, deniz idi. Fakat, yüreğinde, en küçük bir boşluk, bir ihtiyaç, bir heyecan ek- duymuyordu. Hayatından memnundu. Artık gece olmuştu. Biraz son- ra, yalının az ilerisinden, büyük bir balıkçı kayığı geçiyordu. Ön tarafından, ölü ışıklı bir fener ya- niyordu. — Balıktan dö: Kayık belki de yüklü idi. Gayet ağır gidiyordu. Sularda, küreklerin ağır darbe- lerinden çıkan ses, yalının pence- relerine kadar geliyordu. Fakat, bu seslerden daha iyi gelen bir şarkı sesi vardı. Karan- lıkta, kayığın içinde, birer gölge halinde görülen, dört insan vardı. Dördü birden, bir balıkçı şarkısı söylüyorlardı. Ne kadar da güzel sesleri vardı. Bu seste, hayattan memnun oluşun bütün bahtiyı lığı okunuyordu. Hayatından mem-) nun olan insanların saadeti ses- lerinden belli olur. Hicran pencereye doğru daha çok yaklaşmıştı. Gecenin siyah de- koru içinde balıkçı şarkısı.. Genç kız, ruhunun bütün hazzı ile kendini bu sçse kaptırmıştı. — Deniz ne kadar güzel şey, di- ye düşünüyordu. Bu zevk, hayat- ta başka nerede bulunabilir?. sikliği Yaşıyordu. Ferit: Kulağı, şarkının bütün akisle- rile doluyordu. Hicran, cümleler arasındaki irtibatları iyice fark- edememekle beraber, aşağı yuka- rı şunları düyüyordu: Bre balıkçılar, balıkçılar.. Ar - tık gece oldu. w karardı.. De- nizlere bakın, ne kadar uzun... Hayat ne kadar kısa.. Biz denizi hayattan çok severiz. Bizim yü- reğimiz denize vurgundur. Biz balıkçıyız.. Denizlerde ge- Zeriz, Şarkı, karanlık Ve tenha hi hanelerinde derin akisler yapi - yordu, Balıkçı kayığı gittikçe uzakla- Şiyor, sesler, daha uzaktan geliyor- du, Siyah suların üstünde küçük bir nokta halinde kalıncıya ka - dar, Hicran gözlerini onlardan a- yıramadı. Artık ses gelmiyordu. Şarkı dur- müş muydu?. Yoksa mesafeler a- kisleri boğuyor muydu?. Bilmi - yordu. Hicran, başını pencerenin kena- rına kaydu. Boş kalan denize bak- tı. Sular, sahillere sanki masal an- latıyordu. Onlar da hayatlarından mes'ud insanlara benziyordu. Ya- lmin önündeki kayalıklarda deni- zin bışırtısı, ayni monoton inilti halinde, devam ediyordu. Hıcran, bu gece daha çok içli i- di. Kendisinde, ilk defa, bu akşam, bir ürkeklik duyuyordu. O, yoksa hayatından memnun değil miyim? Balıkçıların saadetini neden kış- kanmıştı?, Kendi ruhunda bir eksiklik, bir yalnızlık mı hissediyordu?. Daki- kalarca, bunları düşündü. Sanki Dedi, yerinden kalktı. Nesrin de: — Vaktim de yok ya. Dedi, saate baktı. Sözüne ekledi: — Daha yarım saat seninle kalabilirim. — İmkânı yok. Bugün akşama kadar seni bı- rakmam. Hep beraberiz. Kaç gün oldu görmedim seni! Diyordu. Kolkola girmiş yürüyorlardı. Nes - rin, iri, gölgeli, boncuk boncuk siyah gözlerini Fe- ridin bakışlarına düğümledi, birden sordu: — Söyle bakayım kaç gün oldu?. Ferit şaşaladı, gözlerini kırpa kırpa — düşündü: — Yirmi bir gün... Dedi. Nesrin bu karşılığı alınca güzel, avu, içine dolan suratını birden buruşturdu, gücengin bir sesle söyledi: — İşte görüyorsun ya. Beni sevmiyorsun, İm- kânı yok. Ben bu kadar özverenlik ediyorum, bine bir korkuyu gözüme alıyorum. Bufalara kadar ge- bilmiyorsun! — Sevgilim daha sık ağaçlı bir yere gidelim. liyorum. Sen benim hislerime karşı o kadar ilgisiz kalıyorsun ki, kaç günde bir görüştüğümüzü bile (Devamı var) e, yalıların boş, harab kayık- | uzıyan denizden sormak, öğref” mek istiyordu. Saniyelerce, gözü” nü kırpmadan, sulara bakıyordu (Devamı 7 inci sahifeds) Proagramı Ankara Radyosu BUGÜN 1820 Program, 1826 Müzik (Cazband - Çizanlı Kanteş Orkestrası. 1915 TTürk müziği - Üncesaz fasli * Gelâl Tokses, Hakkı Dern ga EKTeİ kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, DA Üller (Mahur fastı). 20 Ajans, metcoroloji haberleri, #” Faat barsası (fiat), 2015 Türk müziği. Çalanlar: Vecihe, Fahire Fersan, B” fik Forsan, C. Çağla. Okuyanları tala Çağlar, Semahat Özdenses. 1— Kanuni Arif Bey - Sultâni 17 Kâh peşrevi. *— Dede Efendi - Sultani yeçib V| Bir semalsi: (Nihan ektim). &— Santari Etem Elendi - Y garkı: (Güller açmış), . #— Udi Ahmet Efendi - Yezüh #7 Küt (Yaradan öyle yaralmış ki). — Lem'inin yegâh şarkı: çAndılf” geçen günleri). k G— Mustafanın yegâh yarkı: (ANY karanlık yolunda). t — Kanuni Arif Bey - (Saz y 8— Mahmut TI Zavll şarkı çaldı # kanı bir gönce Tebi $— Leylâ Hanım - Hüzzam (Ey sabahi hüsnü ün), İü— Falze - Acom kürdi şarkır vefasır yare düşdüm). — Baz semaisi. 21 Memleket sani ayarı. Pi Konuşma (Mizah saatih. . ZL0 Esham, Tahvildi, Kambii” Nuküt Borsası- (Flat). # 2130 Temsil - Salh müjdecisik VA medi. (yazan: S. Behzad). # 23 Müsik (küçük erkesire - 1354 Rum! Şubat 2 1357 Hiert ZİLHİCCE 25