Büyük Harbdo Osmaslı - Rur deniz Her hakkı mahfuzdur. Tefrika Numarası : 1 Numaralı *ında Karadenizde yapıdlan çarpışmıları ve çimdiye Kadar yazılmamış deniz muharebelerinin notları, kuvvetleri ara- Binbaşı İhaan. 5 Halk Filosu Tserta hazırlanmasına not ve vesdik vermek suretile yardun edevler: Amirul Vasıf, Albay 'Tevfik, Şükrü Pala, Remzi Çakıcı, Cevad Toydemir, Şifre kâtibi Yazan: Rahmi YAĞIZ Cebheye Gidecek Kıt'aların Bir Kısmını Ayırmak İstemez Bu Hizmet, Cebhede Vücudüne Lüzum Olmıyan Adamlara da Gördürülebilir Söşon tokrar söz aldı: — Bunun için cepheye gidecek kıt'alardan bir kısmını ayırmak Tüzim değil kit. — Birçey anlamadım Amiral! z Yani bu hizmet, cephode vü- Ş Üne ihtiyaç olmuyan insenla - * da gördürülebilir demek isti - Yorum! .6"1#. donanma kumandanının A'!ul_rrlm'lm bir şey anlamıyordu.. Ikı'"hn ağzında çiğnediği söz - türlü v0 Hade etmek istediği bir zar H belli olmuyordu. Hadid ini- $ Harbiye Nazırı daha açık ko- inı Amirale ihtar etti: heğ, ASık söyleyin Amiral... Cep- ©d0 Vücudüne ihtiyaç olmuyan in- Sanlardan sahil muhafaza kıt'ası Teşkil etmek ne demek? Yoksa bu İi kadınlara mı gördürmek ta - Savvurundasınız?!. Soşon, dudaklarında mağrur bir ebessümün — ifadesini taşıyan bir sırıtışla izah etti; — Onun gibi birşey Paşam! tençler cephelere sevkedildi. Ta- bi buralarda vatan borcunu ödi- Yecekler... Fakat gerlde askerlik Sağını aşmış, müstahlazlığı bile Reride hırıkmı; yüz binlerce es- ki muharib var, — Eveti, — Bunlar, askerliği, çetin hizmetlere 4u::=ı Meselâ yol yürüyemez, uzun ve Cebriyürüyüşlere tahammüli ede- mezler, Dağlara, tepelere mazlar, fakat, oturdukları, dur- Gdukları yerde pekâlâ silâhlarını kullanabilirler. — Evet! — İşte bunları ücretle istihdam #imek, bize lâzım olan sahil mu- hafaza kıt'alarını teşkil için esas olur! — Yani müstahfazlık çağına gel Miİş eeki, ihtiyar muharibleri mi toplayıp kıt'a teşkil edelim! — Evet Paşam! — Bunlara nereden zabit bu- luruz? e Ayni şekildeki zabitleri de Ar iştihdama muvafakat eder- Eş, Desele kalmaz! m_"'er Paşa bu izahatı biraz vaşşakt buldu. Fakat ilk tasav - Tda Amirali tasvib etmek, onun ha giğini yapmak istemedi. Soşon- u zemin üzerinde bir müddet cıg.l konuştuktan sonra kalka - Sirada donanma kumandanı- Ra Şöyle söyledi: « Bu fikir bana da muvafık gi- :* Beliyor. Fakat bir kece de bu- ıum"_"ı"ı' müzakere ede - İğ Enini boyunu hesablıyalım. tapıç OYacak şekilde görülürse İbik ederiz!. 'Oşon, Çikti. D di Harbiye Nezaretinden lalei oğruca İstinyede Yavuz - Teti Mmakamına geldi. Daha ge - Ençe, £ bar çıkmaz yaver binbaşı n ni selâmladı. ten gaşasina girince de Nezaret- 82len bir telgrafı haber verdi: v.TAM"“”" kaydile bir telgraf miralim! — Nereden? *ver Bey kenı — Getir bakı Ehver elinde iki mirsi 'atle dışarı çıktı? İ telgrafla avdet etti. A- Dirsli selâmladıktan sonra bun- STi Soşona uzattı: Amiralim! " telgrafları alırken miral- — Hani bir telgraf demiştin. Burada iki tane var? X n: Birisi de şimdi gelmiş Ami - Di-jm. Onu da beraber getirdim. Ser evrak içeride duruyor! nh"îm sesini çıkarmadan telg - — Nezaretten! açtı...Bu, uzunca bir şifreydi. Bir defa rakamlara göz gezdirdi. Sonra tekrar yaver Enver Böye uzattı. — Bu şifreyi halledin de getirin! Enver Bey ikinci telgrafı açan Amirali yalnız bıraktı, kendi ka- marasınasgitti. Boş dakika sonra elinde şifrenin açılmış şekli ile avdet etti. Amirale anlattı — Şifreyi açtım Amiralim. — Neymiş? — 10 uncu kolordunun boğaz sahillerinde bulunan perakende kıt'alarile bir kısım harb malze - mesini Şark eephesine nakletmek üzece Karadenize açılacak üç ge- mi -için donanmadan konvoy (1) werilmesi isteniliyor. Soşon şifre kâğıdını Enver Bey- den aldı, gözden geçirdi... Telgraf göyle yazılıydı: Umuru Bahriye Nezareti İstinyede donanmayı hümayun birinci kumandanlığına Mebdel 94 dür Kavaklarda bulunan X. K. pe- rakende taburlarile iki batarya bir tayyare ve bir kısım cephane- nin Trabzona isali için Harbiye Nezareti Celilesinden mevrud tez- kerede Seyriselain İdaresinin Bez- miğlem, Bahriahmer, Mithatpaşa vapurlarının bu işe tahsis edildik- leri bildirilmekte, mezkür gemile- rin Trabzona kadar donanmayi hümayundan ifrağ edilecek lüzu- mu kadar harb gemisinin muha- fazasına tevdi edilmeleri istenil- mektedir. Uzak Denizlerin Donanmayı hümayun kuman « danlığınca bu işe tahsis edilen harb sefinelerinin isimlerile ne zaman hazır bulunacaklarının inbası mer- cudur (2). Soşon okumayı bitirince bir da- kika düşündü, sonra karşısında İsaygı vaziyetinde duran Yaver En- ver Beye emir verdi: — Buna cevab yazın. Karadeniz. de deniz hakimiyeti Osmanlı do- nanmasının elinde bulunduğun - dan bu gemilere konvoy ilhakına lüzum olmadığını, sahil muhafa- zası hizmetine memur Midilli ve Hamidiye kruvazörlerinin daimi mürakabesi altında bulunan Kas radenizde her türlü makliyatın tam bir emniyetle yapılacağını bildirin! Sonra, ikinci telgrafı Enver Be- ye uzattı: — Bu da bir şifre, Şunu da a- çınız!. (Devamı var) (1) Harb zamanında düşman tehlikesi bulunan — mumntakalara gönderilecek ticaret ve makliyo gemilerine ilhak edilen harb se - finclerine konvoy ismi verilir. (2) Enver Bey şifreleri almanca açıyor, Soşon bunları kolayca o- kuyordu. R. Y. Müdafaası Meselesi (4 üncü sahifeden devam) ler: Bugün ise bu sınıf gemiler â- deta birer kruvazör gibi bü müştür. Fransız — mütehassısları yeni Fransız tahtelbahirlerinin pek ko- daylıkla Afrika kıt'asının etra - fında dolaşabileceğini söylemek - tedirler. Bunların beraberlerinde tayya- re gemileri de gidecek, bu gemi - lerden uçacak tayyareler deniz- deki harb gemilerinin taarruzla- rını havada devam ettirmiş ola - gaklardır. Deniz üzerindeki harb gemileri ayrı ayrı faaliyetleri ara- sındaki rabıtayı hava kuvvetleri temin ve idare edecek demekte - dirler, İşte bu suretle Fransız deniz kuvvetleri artık yalnız sahil mü- dafaası maksadile vücude gelmiş olmaktan çıkarılmakta, gitgide büyük denizlerde iş görecek sür- #t, kuvvet ve kabiliyette gemiler | den vücude getirilmektedir. Fran- Sız deniz inşaat programlarında artık hep imparatorluğun müda - faasına göre gemiler yaptırılmak- tadır. Bu itibarla Afrikada Faşın, Se- negalin limanları gitgide chemmi- yet almaktadır. Bougün Fransız torpitoları için Afrika limanları- na derhal koşup gitmek pek ko- laylaşmıştır. Fakat her mesele birbirine o kadar bağlı bulunuyor ki Fransız #mparatorluğunun müdafaası bah- si açılırken Akdeniz ihmal edile- miyeceği gibi, bu denizin garbın- da,-yani İspanyada vaziyetin . ne renk alacağı suali de unutulma- maktadır. Akdenizin garb tarafında hiç - bir nokta görülmüyor ki kuvvetli bombardıman ve avcı tayyace - lerinin taarruzundan emin ola - bilsin. Garbi Akdeniz sahillerinin herhangi bir noktasından kulka - cak bir hava kuvveti o sa- hada diği tarafa taarruz ede- bilecektir. İspanyadaki dahili harb başladı başlıyalı çok ismi geçen Balear adalarının kimler elinde bulu - nursa garbi Akdenizde pek mü- essir bir rol oynuyabileceği çok tekrar edilmiştir. Fakat Balear adalarına gitmeğe lüzum kalma- dan garbi Akdeniz sahilleri böy- le kuvvetli tayyarelerle daima e- hemmiyetli birer rol oynıyabile- çektir. Gerek Balcar adalarında olsun, gerek İspanya sahilleri ol- sun bir tarafın elinde bulunur da o da Fransaya düşman bir vazi- yet alırsa Fransa ile şimali Af- rika arasındaki irtibatı - kesmek için çalışacaktır. Hele düşman ta- rafı büyük denizler için yapılmış büyük tayyare gemilerini Akde- nizde işletecek olursa 0 zaman düşmanın hava küvvetleri - pek büyük bir.rol oynıyabilecektir. İstikbalde bir harb olursa de- nizlerin ne kadar mühim harekâ- ta saha olacağını düşünenler müs- temlekelerin müdafaası için sa ile İngilterenin pek s:kı bir«u- retle teşriki mesal edeceklerini i- leri sürmektedirler. Bu noktal na- zara göre Fransa Afrikada elin- de bulunan sahilleri, Asyada Hin- diçint mı müstakbel harbin türlü ihtimallerine göre hazırla « maktadır, Çünkü Akdenizden ziyade asıl ehemmiyeti uzaklara vermek lü- zım geldiğini söyliyen İngiliz mü- tehassıslarının fikirleri ihmal e- dilir gibi değildir. Onun için Pran- sız - İngiliz teşriki mesaisinin u- zak denizlerde temini çareleri dü- ajelin babası cenubi Afri- kada altın arayıcı şirkelin- de memurdu. İssız ve yol vermez Afrika ormanlarının etra- fını kaplıyan vahşi aşiretlerin i- çinde yaşıyordu. Anjelin babası Kanadalı, vali- desi de Avustralyalı idi. Güzel ve sarışın olan bu kız Afrika vahşi- lerinin simsiyah mevcudiyetleri içinde bir yıldız gibi parlayıp ışık saçıyordu. Her vahşi ona: Gök yü- zünden inmiş bir melek gibi tapt- yordu. Ve yine her vahşi ondan bir Allah gibi meded umuyor ve müukaddes bir mabud fikrile onun kılma hata getirmekten sakını - yordu. Bütün bunlara rağmen Anjelin yegâne bir düşmanı vardı. Bu a- dam da babasının yanında çalışan haydüd yürekli — vabşi — suratlı Bobin isminde melez bir Mada - gaskarlı idi. Bobin; Anjele vurulmuştu. Fa- kat; kız adamın bu halinden ha- bordar değildi. Bir gün, Bobin herşeyi gözüne alarak Anjeli omuzladığı gibi Ma- D lti dagaskara kaçırmak üzere kendi- sinin çok İyi bildiği Afrikanın ssız ormanlarına daldı Tarzan çok sevdiği Orangotan maymunu ile ormanda dolasıyor- du: Bir gün, Orangotan kucağında Anjel olduğu halde Tarzanın ya- nına geldi. Orangotan, bir ada - mın ormanlar içinde bir kızı gö- türdüğünü görmüştü. Takib ede- rek bir gece gizlendiği yerden An- jeli kaparak kaçmıştı. Orangotanın dilinden anlıyan Tarzan vak'ayı sezmişti. Bu kızın nrTayıcı mühendislere men - sub olduğunu keşfetti. Botin: elinde tabancası ve bı- çağı Anjeli maymunun elinden kurtarmak için gözleri kararmış bir halde ormanı altüst ediyordu. Tarzan, Anjel ile ormanın bir köşesinde uyuyordu. Bobin, nihayet Anjeli bylmuş- tu. Fakat; Orangotan bambo ağaç- darının sık dalları arasına saklan- mış bekliyordu. Bobin; bıçağı elinde vahşiyane bir surette Tarzanın üzerine yü- rüdü. Anjeli ormanlar kralının kaçırdığını zannetmişti. Bobin, tam bıçağı Tarzanın kal- bine saplamak üzere iken Orango- tan üstüne atıldı ve Bobini boğup öldürdü. Tarzan, Anjeli babasına teslim etmek için uğraştı ise de kız bir türlü razı olmadı. Orman hayatı ve Tarzanın ca- na yakın merdliği Anjeli teshir etmişti. Bu suretle kız hayatını Tarzana vakfedip ormanlar krali- Te kaldı. SİNEMA Aşağı yukarı hepimiz <Tarzan» filmini götmüşsünüzdür. Filmin baş rolünü oynıyan Bus-| ter Krap'tır. Bu adam dünyanın en iyi sportmenlerinden biridir. Buster Krap bir maymundan daha çeviktir ve daha çabuk ağaç-| lara turmanır. Sonra; balıkların eni sür'atlal yüzeni olan yunus balık-i larından daha çobuk yüzer. Hatta çok vakit sür'atli gemi- lerle yarışa kalkar, Buster Krap başını dinlendir - mek için geçenlerde deniz kena- rında bulunan Amerikan şehirle- rinden birisine gitmiş ve otele inmiştir. — Oğlum, mektebe mi gidiyor - sun? —Evet amca... — Alerin sana... Mekteb prog- ramlarını yenilemişler.. Bizim bil- mediğimiz birçek şeyler öğreni - yormuşsunuz? — Yok be amea., Evvelki gün babamın kütüphanesini karıştı - zırken onun ilk mekteb vazifele- rini buldum, kendi vazifelerimle beraber koşub babama göster - dim. Ne dedi biliyor musun? — Ne dedi bakalım? — Oturz sene evveline benziyor. Dedi. — Va! Bir gün bulunduğu şehrin yüz- me havuzuna gitmiş. Bir bilet al- miş içeri girerken hamamın sa - hibi: — Bayım, demi-. Yüzmek bilmi- yorsanız size ucuz bir fiatla bir muallim verelim, Buster Krap hiç bozmadan te- şekkür etmiş ve beline bir ip bağ- ladıktan sonra, iki dolar ücretle bir yüzme muallimi tutmuş. Muallim Krap'a kulaç böyle a- tılır. Kurbağalama böyle yüzü - lür diye terife başlamış. Bir çeyrek sonra Buster Krap: — Aman muallim demiş şu ipi çıkar bir de ben tecrübe edeyim zannedersem artık yüzmeği be - cerebileceğim. Muallim, ipi çözmüş... Krap mahsustan acemice bir iki çaba- ladıktan sonra: — Aman Allah — boğuluyorum diye suyun dibine dalmış ve su- yun altında yüze, yüze kendisini göstermeden uzaklaşmış. Bütün hamam halkı heyecanla boğulan zavallıyı kurtarmak için aramağa başlamışlar, Bir de bak-i mışlar ki Buster Krap sahile çık- mış otürüyor. Hemen başına koşmuşlar: — Nasıl kenara geldiğini sor- mağa başlamışlar. Buster; — Aman demiş Üzerime var - çıkar kendimi denize atarım ve tırladığı gibi deniz hamamının da- mıuna çıkmış ve ön beş metreden döne, döne harikulâde bir taklak atarak kendini denize atmıştır. Tabil hikâyenin sonunu anlat. ni bir filim sinemaya çektimiştir. Cin; yazın deniz kenarında san-ı dalla gezenlere imrenmişti. Her gün anasının babasının başının e- tini yiyor ve ağlıyarak şunu söy- lüyordu: — Ben, sandal isterim... Ben, ille sandal isterim... Amma, bu sandal bozması başı ve arkası düz olacaktı. çıkardı? Derhal; anasından, babasını gizli, gözü yerinden çıkardı layarak sahile getirdi. Cinin bu iste- ğini yerine getirmiyorlardı. Üste de tekdir ediyorlardı. zü konsola ilişti ve düşündü. Kon-| solun gözü mükemmel bir san - Denize attı. İçine binerek kt yapmağa başladı. Sakın siz de Cin gibi yapıp Bir gün Cin evde oynarken gö-| den konsol gözünü omuzlıyaı denize girmeyiniz?. Sonra, Cin gibi batarsınız.. Faydalı Malâma Öğretmen, Cinin arkasaına ders- de şunları söylemişti: — Yeryüzünden havaya yük - seldikçe hava soğur... Meselâ; o- vada bulunduğunuz zaman hara- ret derecesi yirmi ise; dağın tepe> sine çıktığınız zaman bu hararet düşer. Meselâ; Bursa ovasında yazın sıcaktan terliyen insanlar görür- sünüz... Bu anda Uludağa çıkar- sanız, orada bulunanlar ve siz so- guktan titrersiniz. Demek insan yi insan yükseldikçe hava tazyiki de de - iişir. Kanımızın — deveranı zora uğrar... Bu sebebden üşürüz. Bu malümatı arkadaşı Cine an- latıyordu. Cin; arkaşından aldığı bu malü- matı ne süretle tatbik edebilece- #ini düşündü. Aklına şu gelmişti. Eve giderek iskemleye çıkmak... Cin; eve geldi. Odasına girerek yavaşçacık iskemlenin çıktı, üzerine Şapka Cin, bir şapka bulmuştu. Çok sevindi. Hopladı, sıçradı. Nihayet aynanın karşısına geçti ve şap « kayı başına koydu. Fakat; şapka büyük olduğun - dan gözlerini kulaklarını kapadı.| Cin, fena halde - sinirlenmişti. Lâkin, şapkayı da elden çıkarmak. istemiyordu. Düşündü. Taşındı. Aklı şuna hükmetti; Nihayet şapkayı elinde taşımak veherkes de ona şapkası varmış gibi görmek. Cin, elinde şapkası sokağa çık- tı ve arkadaşlarına caka satmak üzere yanlarına gitti. Ve elindeki ae — DUT — Halbuki; üşümedi. Bilâkis vana yakın bavayı daha sıcak dü. Demek öğretmenin dediği d ru değildi. Sabahisı mektebe gelir geln muallimini buldu ve sordu: — Bay öğretmen siz arkadaş demişsiniz ki; insan yükseldil üşür. Çünkü hava tazyiki de cesini değiştirir. Fakat ben ex iskemleye çıktım. Daha sonra; kemleyi masanın üzerine koys rak tavana kadar yaklaştım. Bi lükis üşüyeceğime yerden da ziyade sıcak buldum yukarısız Muallim güldü. Cinin yanağ: dan okşıyarak cevab verdi: — İyi amma; bu iş odada de şir.. Çünkü oda içinde bilâkis cak havaya kaçmak için tava doğru yükselir... Sen, bu işi ya lış yapmışsın?.. Üsküdardan Ç: hea tepesine çık bakalım bir » re... Bak o vakit serinler mis serinlemez misin? dedi. Oyunu şapka ile selâm verdi. Cinin arkadaşları — gülüyorc Çünkü; — görmüşlerdi ki; elin şapka çok büyüktür. ve Cin ke dilerine caka satıyordu: Birisi sordu: — Cin; şapkanı giysene! Cin duraladı. Arkadaşları gi meden bayılıyordu. Cin; işi anlamıştı. Yani caka sını arkadaşlarına — söktüreme mişti. Sabredemeyip işin hakik tini söyledi: — Yahu; bu şapka başıma ©! muyor büyük geliyor — giydiği zaman gözlerim kapanıyor ve © mü göremiyorum. Arkadaşlarından birisi cebin den bir çakı çıkardı. Şapkanın nünü kesti ve Cinin gaşına geçi di. Artık Cin, önünü görüyord Çünkü şapkanın gözüne gelen rinden bir pencere açılmıştı. ll Hediyelerimiz Şuba | - a —Yağmur yağdığı zaman en Birde Verilecektir. M mağa lüzum yok.. Buster ham mu-| ziyade zararı meye dokunur?, allimle hem de halkla mükemmel | — Çocuk hiç düşünmedea cevab bir alay yapmış ve bu suretle ye-| verdi: sabakalarınızı Yollayınız Çabu TARFEİRE AD A EAZ AAA