Fransa, İmparatorluğun Müdafaası İçin Esaslı Tertibat Alıyor Akdenizde Kuvvetli Bombardıman Tayyarelerinden Masun Yer Yok İmiş — Garbi Akdenize Hakim Olan Avrupanın Afrika İle BiRe Feb Gd Sese bülir Daladiyeyi Korsika ve Tunusa götüren #oş zırhlısı ransanın bir de müstemle- ke imparatorluğu vardır. Bu imporatorluğun bir ka- verile « bit li « F Tış toprağı bile kimsey miyeceğini Fransa k sanla bildirmiştir. Bundan sonra, münasebatının ok merak edil- İtalya - Fransız he şekle girece, Amerikalılar Gemilere Isim Koymakta da Bir Garabet İcad Ettiler A dan sonra denize indirile - cek gemilere adlarını şima- li Amerika birliğini teşkil eden ayrı ayrı hükümetlerin adları kon- mâsını muvafık görmüşler. Mese- Tâ- Amerikalilar her biri 35,000 tan- Tuk 4 tane cesim zırhlı yapacak - lardır. Bunlara Amerikadaki hü- kümetlerden dördünün adı veri- lecektir: Masaçozet, Dakota, İndi- yana, Alabama, — 1 merikanın Amiralleri bun- -| mektedir. Fransa hükümeti Roma | mülâkatlarında İngiliz Başvekili- nin Fransa ile İtalya arasında ta- vassut etmek için yorulmamasını rica etmiştir. Fransızlar deniz aşırı yerlerde kendilerine tâbi olan yerlerin mu- hafazası meselesile son derece a- Zırhlılara, hüküm isim- leri verileceği gibi kruvazörlere de büyük nehirlerin adları kona- caktır. Ganbotlara daha küçük ne- hirlerin ismi verilecekmiş. Tah- telbahirlere balik isimleri kona - cak, muhriblere moşhur gemici - lerin, âyan azasının, meb'usların, türlü türlü şeyler icad edenlerin adları verilecektir. Mayn gemi- lerine de Amerikanın türlü türlü kuşlarının adı konacakmış. Dedi, O yine çekingenlik gösterdi: —Aman aman, ben aldıramam, Hem kani gö- rünce bayılırım. — Bir şey olmazsın. — Ne diyorsun doktor. Ben bir kesilmiş tavu- Bun kanına bile bakamam. — Senin kanın alınırken başını çevirirsin.. lâkadar bulunmaktadırlar. Çün- kü imparatorluğun istikbali Fran- sanın istikbali demektir. Bunüun için en mühim vasıtanın ancak donanma olacağı şüphesiz görülmektedir. Fransız askeri mütehassısları şu günlerde yeniden bu mevzu ile çok moşgul olmaktadırlar. Bunlar, diyorlar ki 914 de Harbi Umumi gösterdi telbahir tehlikesi ve tehdidi karşısı nmanın vatan ile müstemlekât arasındaki rabı- tayı muhafaza etmesi çok müş - kül olmaktadır. Tayyarelerin kul- de donanma- ikem hizmet. ki isbeten im netik kullanılması de çok mü celer vermiştir. Şimdi gemiler da- r'atli nektedir. Otuz sene evvel- ki torpidolara ancak yüz torluk ufak gemiler halinde iken tabiidir ki uzaklara açılamamakta, büyük gemileri takib edememekte (Devamı 7 inci sahifede * YENİ BİR MODA yeni bir moda çıkardıları: Cam A telli kumaşlar, cam tellerile ya- pılmış salenler, hattâ mobilyeler de kullanılmıya mahsus kalın ve daya- maklı kumaşlar... Bu birşoy değii. Son gelen Avrupa gazeleleri, alüminyomdan — kumaşlar yapıldığını yazıyorlar. Bu yeni ku - maşlardan, yalnız süvare ve ziyafet- ra çok sert ve güzel bir tafta gibi gö- Tünüyormuş. Yakında alüminyı bayanlar görülecek mit İktısada riayetkâr bayanları — Neden görülmesin hem bu yenl moda kumaşların bir faydası var, Ka- Kidi veya giymekten usandık mu (ab- rikaya gönderir Üre yaplırırız. — Tire eskiyince de kumaşa tahvil ettiririz. Diyorlar. Hakları yok mu?, rob giyen şık DÜNYADA EN KUVVETLİ ŞEY NEDİR? Eski İrama en büyuk hükümdarla- ı vından Dara, bir gün huzurunda bu- Tananlara şa suali sorur: — Dünyada en kuvvetli yey nedir? Ve buna en İyi cevab verene sırmalı bir HiPat giydirecekini, altın bir sedire oturlacağını ve kendisine müşaviri has yapacağını ilâve eder. lazır bulunan üç kişi cevab vermek için ayağa kalkarlar. Birincisi; dünyada en kuvvetli şe- yin (sarab) olduğunu söyler. İkinek; En kuvvetli şey bükümdar » dır, der, Nihayet sıra üçüneüye gelir, Bu ya- hudi prenslerinden Zorababel adlı bi- risidir ve Daranın elinde esir bulun- makladır. Hükümdarın önünde hür- metle ekiliyor. — Dünyada en kuvvetli şey hüküm- dar karısıdır, Zira, bükümdarın ba- şından tacını alır, kendi başına oturtar. Mükümdar güler, sex çıkarmaz, Pakat bundan daha küvvelli birşey vardır. © da Çhakikat) tir. Dara, bu cevahdan memnun olmuş, prensi esarellen affetmiştir. 1 | PUDRA NE ZAMANDANBERİ KULLANILIYOR? Saçları pudralamak âdeti, süs ipli- lâsi kadar eskidir. Bir yüz yıl evvel Avrupalılar ipekli ve dantelâli elbi- | seler giyerler, başlarına, kadın saç- | a andıran prokalar takarlar, ların Üzerlerine de pudra serpe Fakat pirinçten, nişastadan, buğ - daydan, bakladan, tenkâr (talk) dan ve bizmuldan yapılan tozların yüze sürülmesi 18 inci yüz yılda âdet ol- muştur, $ uncu Şarl zamanında saçlar pudralanıyordu. Fakat. yüzün pudra- danması, Filib Dorleanm sahlanal na- âbi olduğu devrin (Rezence) modas' dır. | Pudra, zaralet ve acalet nişanesi te- | Tâkki olunuyordu. — Bununla beraber, her kılıç faşıyan şövalye olmadığı gi- l merikalılar, reçon llkhaharda yep | bi, her pudra süren kadın da zarif ve asil değildi. ÂKtilâl bükümeti, pudrayı yasak et- | Ü. Az sonra, cildi muhafaza eden, ka- dife gibi yapan, yumuşalan bu toz de- Mmokratlaştı. Rütün dünyaya yayıldı. Zangin ve fakir bütün kadınların baş- bea tüvalet levamımından biri oldu. ,cumartesi gecesi meyhanesile, barı ve kadınile tam bir eğlenme tertib etmiye karar vermişlerdir Bu işl eksiksiz bitirmek üzere aralarından en tecrübeli arkadaşı eğilenceyi İdare etmek üzere baş seçtiler ve kendisine: — Eğlence şefi! İsmini verdiler. Bu ismi alan hakikaten Beyoğlunun eski kurt- la lan Salih Hopçu idi, Otuz beşine yeni girmekle beraber bir türlü çocukluğu elden bırakmı - yan Salih Beyoğlunda epeyce e- mek sarfetmiş bir erkekti. -Aşağı yukarı bu semtin bütün adınlarile az çok ahbablığı vardı. Meyhüne- cilerden, bar sahiblerine kadar herkes onun tanıdığı, ahbabı gi- biydi. Neyse üç arkadaş baş başa ve- rip yapacakları işleri kararlaş - tırdılar, hesabı çıkardılar ve his- selerine düşen paraları da derhal verdiler. Yalnız sıra cumarfesinin çabucak gelmesine kaldı. Günler üç ahbab çavuşlara yıllar gibi uzun geliyor, ne zaman bir araya gelseler: TAKSİM Sinemasında Her kadın için bir ikaz mahiyetinde olan Kadın İhtiraslı ve büyük Fransı görünüz. Filmin kahramanı olan ANNIE DUCAUX “Aşkın İğfalkâr Vaidle: A DD L L AA MACERALARI Bu film pek yakında İZMİR'de ELHAMRA S nemasında YOSMA —a V- İİ gazesamım Yöen: FTEM İZZET BENİCK y eee azgınlığı karanlıkt: Güneş çekilir, perme geçirir. vanın kararışına Güney de karanlıktan sakınanlardan, çeki - nenlerden daha açık, korkanlardan biridir. düzün ilk esmerliğinde Güney her vakit bir ür - Yedinci günün bu akşamında da Güney ha- — Bu cumartesi de gelmez ol- du birader birbirlerine dert | yanıyorlar ve: — Ah bir cumartesi olsa çıka- ğız bunların acısını. Biz e nelim de Beyoğlu da eğlence gör- sün diyorlardı. Tecrübeli eğlence iyetten emin, tanıdığı ka- | wvelden söz almış ta- nıdık eğlence yerlerini tavaf et- mişti. * BSaat tam sekizde Gulatasaray istasyonunda buluşacaklardı. İ önce Meedi göründü. Baştan aşağı yeni yeni şeyler giymiş, ağzında | bir pro vardı. Yüzünde, bayram çocukları gülüyordu. Aradan bir iki dakika geçmemişti ki Nec- mi de aynı şıklık ve ağzında yal- dızlı bir sigara İle etrafı süzerek randevu mahalline yaklaştı. Mecdi tle Necmi hararetle bir - birlerinin — ellerini sıktılar ve neş'li neş'eli — konuşarak Salihi beklemeğe başladılar. Aradan bir saat geçtiği halde ğlence şefi meydanda — yoktu. di ile Neemi bu ara bir takım ihtimalleri sayıştırdılar Konuşma | münakaşalı bir saate maloldu. Necmi uzaktan Salihi kahve ren-| Hırsızı az filmini mutlaka gidip rindeu Sakınmız,, Diyor TÜRKÇE SÖZLÜ Ü Görülmemis bir muvaftakıyetle İPEK'te Devam ediyor . a şahlanır. yerini karanlığa verirken gün- baktıkça — yüreğinde işte o ürs gi paltosundan tanıdığı — 24 saat onu çalıyordu. * Üç arkadaş Taksime doğru rürlerken saat üçe geliyordu. saate kadar yapabildikleri şef iki şişe rakı içmekten ibaret mıştı Bir ara Mecdi: Beyoğlunu bilirim, kadifi ları tanırım diye ötüp duru! bu gece marifetini gördük. $ hiç sesini çıkarmadan geri döl Mecdi ile Neemi de onu takib tiler Parmakkapıyı geçince Salil bahçı pastanelerinden birine di İki arkadaş Salihi takib eti te biraz tereddüd et F h daha kapıyı açar açmaz sarışın kadının yerlerinden kıp Salihi karşıladıklarını g ce Mecdi ile Necmi soluğu $ hin yanında aldılar. Salih eskisi gibi hareketlerini deği (Devamı 6 mcı sahifedi| iler. Radyo Porgram! Ankara Radyo! BUGÜN 1230 Müsik Çhafif müzik - Pi 13 Baat ajans ve meteoroloji leri, 13,10 Türk müziği (saz eserleri kuşan: Semahat Özdenses. Çı Fahire Fersan, Relik Fersan, Basri der. 14 Konuşma Çev kadını saati). 14,15 - 14,30 Müzik Çhafif müzlk 17,30 Program, / 19,35 Müzik (danslı pazar çaril, 18.20 Saat, afans haberleri ve erelağı. ' BA0 Konuşma (çocuk saati). 1855 Zürk müziği. Peşrev, şarklı manl ve takslm, ; 1— Emin ağa — Suzinak peşeeti 2— Hacı Arif — Surlnak şoff Çekme elem ve, ; 3— Rahmi — Suzinak şarkı <| sıhri tarab, | Nağmel sazındaki tesir. 4— Cevdet Çağta — Viyola bf 5— Kizım — Kürdili hicazkâr Bir görüşde çeçmi mestinle esif: / 6— Osman Nihad — Micazkâf Ki - Ellere uzaktan. 1— Kemal Emin — Mahur şaff Âki gözüm seni. , 8— Mahur halk türküsü - Giyef ” tanı, Tei S Müslear şarkı * l Muslafa Naflz — ıa-ıjw_ V— Cevdet Kozan — Taksink / M Zeki ârtt — Dükeşi hatf Şarkı « Açıldı bahçede güller. 1&— Lem'i — Hüseyni şarkı - olup. 16— Halk türküsü - Ey sorenlef renler. 17— Hüseynl saz semaisi, Yi— Andan — Hüseyni sa Okuyanlar: Mustafa Çağlar, yen Senar. Çalamlar: Veoihe, Cevdet Çalli şen Kam, Cevdek Kozan, yazl Seyhun. 20 Bpor ÇAnadelu ajansı a0f 20.10 'Türk müziği (incesazı nak faslı). 21 Saat, ajans haberleri, 2110 Müzik (Riyaseti Oumhtf desu: Şef İhsan Küncer), 2155 Müzik (küçük orkestea' Necib Aşkın). YARIN 1230 Müzik Çoda müziği - 13 Sant, alanıs, motearolaji deri, 1R10 Mürik (rürel vesler - £ 1330 - 14 Türk müziği - Fi O, doktorun bu sözünü hiç işitmemiş gibi kırıla döküle ve göğsünün bütün şişkinliklerini taşıra ta- iyiliğine, kalkınmasına uğraşıyordu. Ve. yine akşamdı. Haya kararıyor, günün Balgamı araştırıldı. Sirimtü Tni pertiyi duyuyor, doktoru bekliyor, tek yataklı - dasında yalnızlığından sızlanıyordu. gera büyülü sesile: — Yapamam. Yapamam.. Diyordu. Doktor: — Hele o sıra gelsin, kolay yavrucuğum.. Dedi, sözüne ekledi: — Şimdi ben çıkayım. Hastaların visitalarını- yapayım. Sonra gelir, seninle uzun uzun konuşurum. Ve Güney: — Peki doktor... Derken o da: — Ha... Ben gidiyorum. Sağlıcakla kal!, Diyordu ve kapıdan dalgın dalgın çıkıyordu! İLK YEDİ GÜN Güneyin yurtta yedinci günü. Röntgene tutuldu. Belkemiğinden- su alındı, Kanı yoklandı. — Ben kan aldıramam doktor! Diyen genç kız. bunların - hepsini — yaptırdı. Yele belkemiğinin içinden su alınırken - iğnenin acısı bir kor ateşi gibi gözlerinden Oşkırdı. Üst üste baygınlıklar geçirdi. — Ben artık bunların hiç birisine dayana - mam doktor.. Dedikçe doktor öna: — Daha bir iki ufak tefek araştıracağımız şey- ler olacak. Çoğuna dayandın, bu bir ikiye de al- dırma.. Diyordu. Ve.. her gün doktor sabah akşam yanına geliyor, bir iki saat onunla kalıyor, onu eğliyor, en çok da benliğine dirlik vererek onun ağırlığı insan kafalarında son debelenmesini ya - piyor, fabrika düdükleri ötüyor; karanlık, güne- şin çekildiği her yere ve kırık yüreklere, boş kalp- lere yavaş yavaş çöküyordu. Karanlık en çok yoksul ve sevdalıyı — sıkar. Uzun ,gecelerde yoksulun yüreğindeki dert neka- dar kabarır, taşar, ağulanır ve bütün damarları zonklatırsa sevdalıyı da delirtir, düşündürür, güç- ten düşürür, zıvanadan çıkarır. Tutkunların en bağlı saatleri gecelerdir. Ka- dınlar gündüz görür, geceleri âşık olurlar. Vurgun erkekler en haşarı duygularını gece- leri taşırırlar. Bağlının en aşkın fırtınaları gece - leri coşar. Sinirler karanlıkta gerilir, güneşte çö- ; zülür. Bir kemanın seşi bile geceleyin kalbe akar, günün aydınlığında kulakta kalır. Gönlün bütün görünüyor. bakıcı. Taze bir kadın. Terbiyeli, güzel cana yakın. USANÇLI BİR GÜNDE Onuncu gün geldi. Üney yurttaki günlerinden usanmış gibi Zili çaldı. Bir hastabakıcı geldi — Yıldız, bana soğuk bir su getirir misiniz? — Peki bayanım. Yıldız, Güneyin €& çok beğendiği bir hasta « Suyu geotirdi. Güney suyu içti. Bardağı verirken: — Otursana biraz konuşalım. 1930, Ay I, Gün 15, Kasım & 15 İkincikânun PAZA