ni DÜN Şotan kabinesi önümüzdeki aya kadar her istediğini yapabilecektir t Birçok vergileri arttırdı. Dolayıs_ile alınan bir çokğ resimlere de zam yapıldı. Fransız Camhurreist vebrön Tansadaki Şotan — kabinesi Parlâmentodan geniş satâhi- yetler âlırak işe başladı, A- le mali vaziyetin ıslahıdır, tam bir surette kapatıl - masıdır. Fransanın Vaşingtan Sefi- v iken malitişlerdeki büyük ihtısa- &* dolayısile - Maliye Nazırlığı ile Parise çağirilan Bone dahâ Fran - saya ayak hastığı gün Söylemişti: — Vergiler arttırılacak!.. Hakikaten gerek doğrudan doğ- Yuya, gerek dolayısile alınan ver- gilere resimlere birtakım zamlar yapılmak süretile hükümetin ver- diği karar Cumaurreisince de tas- dik edilmiştir. Fransada gümrük resimleri, şi- *mendifer ücretleri, posta (yalnız | telefon, paket, telgrafi — ücretleri | arttırılmıştır. Bu suretle 10 milyar | 500 milyen frank fâzla varidat te- min edileceği alaşılmaktadır. Bu- günkü bütçenin açığı 7 milyar frank tir. Önümüzde senenin bitmesine | daha şöyle böyle altı ay kadar. Bu müddet — zarfında — alınacak | tedbirler, — masrafların kısılma - l sile daha bazı tasarruflar <el - de edilmesi bekleniyor. Bu suretle bülçe açığı kapatrlâcığı gibi umumi ı bir itimat ta kazanılmış olacaktır. Frırııııdı-knmnç vergisi de 4rt- tırılmaktadır. Bundan 365 milyon, tapu muamelâtından e 375 milyon, şirket hisselerinden 970 milyon frank elde edileceği gibi dolayısi- Je alınan vergiler de yüzde 2 art- rılmak suretile 1,400,000,00 frank i temini ümit ediliyor. Gümrük re- | simlerinin arttırılmasından da 1 milyar frank farla varidat elde e- | dilecektir. Bunm benzer daha bir - çok resimler vardır ki arttırılmış- tır. Posta Nezaretine bağlı olan te- lefan, paket postası ve telgraf ücu- ratına da zammedilmiştir ki bu su- | retle ele geçecek para 700 milyar. #ecank olacâktır. Bunun gibi şimen- difer ücretleri de aritırılmıştır. Bundan elde edilecek miktar da 2 milyar, 600 milyan frak olacaktır. Lâkin Şotan'ın riyaseti altındaki halk cephesi kabines dnin tatbiki- ne giriştiği tedbirlerin en mühim- | mi her halde ihtikâra, ve edevat | membalarını gizleyerek vergi ka- | çakçılığı yapanlara karşı olsa ge - — Frektir. Şotan kabinesinin Maliye ı — Nazırı Böne'nin hesabına göre, KA İ SAA LÜM R Fransadalf_i mücadele vergiden yakayı kurtaranlara aman verilmiyecek| Bd | LA KA | Edebi Roman No: 67 î Kazançlarını gizliyerek. - hem de «pek mütevazı bir hesa- | f | ba göre» - Fransız hazinesinden kaçırılan paranın miktarı380 mil- yön franktır. Hazineye girmesi lâ- zım olan bu para, verecekleri ver- Biyi saklayan kurhazların göz açık- | liğile her sene hazineden kaçırıl. maktadır. Fakat bu miktar en aşa- ği bir tahmindir. Eğer hazineye karşı clan kaçakçılığın önüne geçi- lirse, varidat kim bilir daha ne ka- dar artacaktır. Halk cephesi hükü- meti diğer taraftan aitın kaçıran- lara, ecnebi parası üzerinde oyna- yarak gayrimeşru ticarete sapan- lara karşı da çok şiddetli hareket edecektir. Bu süretle kazanılmış olan kâr muhtekirlerden zaptedi- | lecektir. 10 hazirandan 30 hazira- na kadar bu suretle kazanılmış pa- | ralar hükümetin eline geçecektir. | Bundan sonra zaten yapılmaması için kâfi tedbir ahamış sayılıyor. Maliye Nazırı Bane'nin gazeteci- leri toplayarak onlara söylediğine ümet, hayat için elzem o- eyleri düşünmüş, halkın ihti- yaçları üzerinden vergi ve resi almiya değil, yalnız muhtekir vergi kaçıranlarla mücadele etmi- ye karar vermiştir. dik- ektir. Bay Bone'nin programı kat ile, sebat ile tatbik ediler | Hazineden kaçırılan varidat mem- | balarını yakalamak... İşte bu pro- gramın esası budur. Şotan'ın riyaseti altındaki halk cephesi hükümeti bunu tahakkuk ettirdiği gün yalnız bütçeyi tam ve mütevazin bir şekle koymuş ol- makla kalmıyacak, büyük bir iti - mat kazanmış olacaktır; diyorlar Fransa dahilinde ve haricindeki in- tıba şimdi budur. Şotan kabinesi önümüzdeki ağus- | tosun ilk gününe kadar ne yapacak- sa yaparak elindeki saf ti kul- lanmak mecburiyetindedir. Ondan sonra aldığı salâhiyelin müddeti bitmiş olacaktır. PFransa hükümeti- nin çıkardığı muvakkat kanunlar parlâmento açılır açılmaz tasdik e- dilecektir. Yunanis'anda doğum  Son gelen Yunan bası: ölümü, gurbet Yunanlılığı, va zevkiyalı V. s. mevzular üzerin- de ehammiyetle durmaktadır. Akropolis gazetesi, <MiTİL mü - dafan ve ekonomimiz yılda 2 fırka kaybediyor.» beşliği nitında yazdı- gı bir makalede sistem dahilinde ça- Tışılarak bü yavruların kürtanıl - masını istemektedir. Ayni gazete, memleket — dışında | yaşıyan Yunanlılarla, dahildekiler | arasında devamlı bir rabıta temini | Tüzüumüu hakkında yazdığı bir ına- kalesinde diyor ki: 3İki bin yıldanberi Yunan mil - çocuk mey- — Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz İkinci ayın ortalarında cevap gel- — gi: Tahkikat neticesinde gelmesine müsaade edilmiştir, lesepase veri - — Yıpranmış. Maviş, yeni baştan yirmi yaşında Maviş olmuştu. Ö- — rümde bu kadar mes'ut olduğumu Hatırlamıyorum. Otelde bir çok şeyleri yarım ya- — Malak öğrenmiştim. Bana bunlar hep rüya gibi geliyordu. Bir çok — Müuharebeler olmuş. Ecnebiler 'Ççık- — mış, Mustafa Kemal Paşa, Gazi Pa- Şa olmuş. Sonra Atatürk - olmuş. Padişahlar gitmiş, halifeler gitmiş, Cüumhuriyet gelmiş. Memleket yıl- — dürim hiziyle ilerliyormuş. Yepyeni #tam müstakil bir devletimiz varmış, Bunları bir kişi söyleseydi inan- mazdım, yahut rüyadır. sanırdım. Fakat biribirlerini tanımayan bir çok kadın erkek, yaşlı ganç insan- Tar, yabancı insanlar söylüyorlar ve söylerken ağızlarının suları akı - yordu. Bende yeni bir idetiks: Memle - kete gider gitmez beni bu hale ko- yanların hepsini dar ağacına çek - tirmek, Yalnız ben mi? Benim gibi nice kızlar mütarekenin ve beyaz kadın ticaretinin kurbanı olmuşlardı. Hep- sinin ntikamını aldırmak için tu « tuşuyorum. * Çâanakkaleye girmek Üzereyiz, Bu dakikaya kadar vapurda kime ŞUNDAN... — | BUNDAN... Ümit dünyası Okyanusu geçmek - üzere iken tayyaresi ile kaybölan Amelia'dan on beş gündenberi haber'yok. Ar- tık her taraf ümlidini kesmiş | zavallı kocası ile tayyarecinin mu kinistinin karısı hâlâ ümitledir. Telgrafları tetkik ediyorlar, O Tombul artist Mae Vest, şu sinemanın tombul artisti, yalnız sinemada einsali ol- mıyacak kadar tombul değil, yaşlı- dir da. n | 'Tam 26 senedir birisi ile beraber | ayormuş. Bu zat kayıplara ka rışmış. Şimdi Mae Vest : — Bir, daha koca mı? Allah gös- termesin!'.. Diyormuş. e Aşk ve taht Aşk yüzünden tacü tahtını terk eden İngiliz kralı bu işde en önde gelen değil, fedakârlığı en büyük olandır. Ondan evvel de, sonra da ayni 4 yapanlar eksik değildir. Bunlar ı meyanınaa ispanya kralının oğlu | Kont dö Kova Dongâ gösteriliyor. Bu genç veliaht, hukukunu bir kı- zin uğruna terketmişti. Ondan ay- mldı Havanada Madmazel Marta Rokafor isminde bir kızla evlendi. Hem de ötekinden ılar ayrılmaz. v parçaları gibi dünyanın di ucuna serpilmektedir. Bu serpilme | Kesif olsaydı, Balkanlar, Garbi Ana- dolu ve Şarki İtalya bizim olurdu. | Son zamanlarda, gurbete çıkan Yü- | nanlıların milliyetlerini kâybet ğini görüyoruz. Bu soydaşlarımızı ybetmemek için her fedakârlığı pmalıy beni pörsük ve bunak bir Amerika- l seyyah sanıyorlar. Güverteye çok az çıkıyor ve en tenha köşelerde 0- turuyordum. Sudanlı ve sekiz ço- cuklu tacirin son iyiliği... Bilet pa- rTamı ve yirmi sterling harçlık gön- dermişti. Seddülbahir önüne beldik. İlerde kadınlı, erkekli oturan yol- culardan bir ses geldi: — Seddülbahir, Seddülbahir! Nasıl oldu? ne oldu? niçin oldu? bilmiyorum. Vapurumuz hızla gidi- yor. Birdenbire ayağa kalktım. Bir kolumu Seddülbahire — bir kolu « mu Kumkaleye doğru açtım. Cez- beye tutulmuş gibi haykırdım, türk- çe haykırdım: — Türkü, ve Türkiyeyi selâm - layınız! Karşımdaki erkekli kadınlı grup sarsıldı. Bana baktılar ve birden - bire ayağa kalktılar. Onları gören yolcular da insiyaki bir hareketle ayaklandılar. Herkes selâm vaziye- tinde, Ben çılgın gibi başladım, | öyle oldu ki, burun buruna seyahat etmiye başladık.. Kırk yıllık ahbap | Onun bana gittikçe daha çok so - BiR AKŞAM BEKLiYORUM Yazan: Reşat Feyzi He.— sabah, saat sekizde Teşviki- ye istasyonundan tramvaya bi- mnerim. Bu saatten, ne beş dakika evvel, ne beş dakika sonra, beni bu- lamazsınız.. Matbaaya kadar, bu yol- culuk tam bir saat sürer... Bir kaç hafta var, benimle be « raber, ayni tramvaya binen bir ba- yan türedi.. Filvaki ayni tramvaya binen daha bir çok bayanlar Fakat, o, şimdiye kadar daha bir gün bile, bu saatte kalkan erabayı kaçırmamıştır.. İlk günler, bu tesadüf boşuma Bitmişti. Göz göze geliyor, bakı * şıyorduk.. Aradan bir iki hafta geç- ti, baktım, o da benim gibi arka kapıdan biniyor.. hâttâ, ekseri gün- ler, yanyana ayakta durüuyoruz... Omuz amuza yolculuk yapıyoruz. Sabahleyin sekizde tramvay araba- sının ne kadar kalabalık olduğunu bilmez değilsiniz.. * Aradan yine günler geçli.. Bana öyle bir hir - ” ** srtik bunlar tesadüf v beni gözli; hniyor, ayni kapıdan giriyor, benim yanıma geliyor.. Son zamanlarda | mize sokuluyorduk. Hattâ, sabah- ları ilk karşılaştığımız zaman, gü- Tüşüyorduk.. sonra, sönrâ, selâm- laştık.. Dâha sonra, hal ve hatır sormıya başladık, Ve nihayet şim- di, senli benli konuşuyoruz. Daha istasyonda iken el sıkışıyo- ruz. Havasdan, sudan bahs ede ede, tramvaya biniyoruz. Ve böylece, Belediyenin önüne kadar gidiyo - ruz. Bu, senli benli konuşmanın ilk neticesi, benim küçük bir zararım- | la devam eden bir hâdise oldu.. — | Bir ay var ki, her sabah onun | tramvay pâarasını da ben veriyo - rum.. ne ise küçük bir şey... Üik zamanlar, meçhul olan bu ba- gibi, biribirimizi tanıyor, biribiri- i yanı şimdt, tahıyorum. İsmi Lersiati. “YyaygygayıtıIKAKIRLARLANIAALAITIKAKILNYKLUMAINIDN| Caimdan elbise Bir avukatım yazıhanesinde dakti- | lo.. Teşvikiyede oturuyor.. kocasın- | dan iki yıl önce boşanmış bir dul.. Bu ayrılışa sebep, kıskançlık ve ge- | çinememezlik.. Lernanla ahbaplığımız, ilerledik- çe ilerledi. Bir sabah yine, tramvay- da beraber gidiyorduk. Bana so « kulmuştu.. Biribirimizin nefesini teneffüs ediyorduk.. Göğsü, göğ - süme değiyordu.. Gözlerinin içine derin derin baktım.. bu, hiç de ya- bana atılacak bir kadın değildi.. Basbayağı güzel, cana yakın, şen, hattâ biraz da çapkın bir mahlüktu. kulmasından cesaret aldım.. Gözle- rinde bir çok manalar vardı. Vücudünün bütün sıcaklığı ilik- lerime kadar yayılmıştı. Tramvay Bişhane karakolunu iniyordu. Her« kes heyecan içindeydi.. Acaba tram- vay devrilecek, yoldan çıkacak mı diye. Kimsenin bize dikkat e- decek, konuşmalarımıza kulak ve- recek hali yoktu.. Bu umumi heye- can ve helecahdan istifade etmek lâzımdı.. Yanımdak! ihtiyar kadın bile gözlerini bizden ayırmış, ke- limei şahadet getiriyordu. Tam fır- gattı bir ağızdan beni takip etti: Çanakkale! Çanakkale! Bıvakmayız seni ele, Bu göğüsler sana şiper, Yağsın bomba, yağsın gülle! Anafarta kandan hildi, Yaşasın Mustafa Kemal! Şezlonguma düşmüşüm, Doktor koşmuş. Yüzüme sular, elerler serp- mişler. Gözlerimi açtım, demin kar- şımdaki erkekli, kadın grupu etra- fımda halkalanmış gördüm, Türk- çe konuşuyorlardı. Bunlar benim milletdaşlarımdı. Ben vatanımın sularındaydım. — Siz kimsiniz? dedim onlara. Bir doktorla karısı. Bir - tacirle karısı ve iki kızı, İki sivil giyinmiş genç zabit. Bir mektep munallimi genç hanım. Sakalsız, bıyıksız, izin- Hi gelen bir ihtiyar konsolos... — Sen kimsin? dedi onlar bana. Ses çıkaramadım. Ben kimim? Kim olduğunu nasıl söyliyebilir - dim? Kekeledim: — On altı, on yedi senedenberi vatanıma hasret bir hemşeriniz! Ki- | sü burun deliklerimi gaşyetmişti. | misin?.. — Leman, dedim, sana o kadar | alıştım ki,, sorms.. Her sabah, göz- lerim seni ariyor.. Tamamile senin tesirin altındayim.. Acaba,, bir Sa- bah seni göremezsem, ne olur? O gün akşama kadar dünya bana zin- dandır Leman güldü., Saçları yüzüme sü- iyordu.. Güzel bir pudra koku- Banra dikkatli dikkatli baktı: — Ben de öyle, dedi.. — Peki'amma, bütün görüşmele: rimiz, sabahları trcamvay yolculu- Runa münhasır kalıyor.. Bir akşaum işden çıkıncs buluşsak.. Bak, hava- lar ne güzel.. Mehtap da - var.. biraz gezsek Genç kadın, dudaklarını büzmüş, bana doğru uzatmıştı.. kendimi güç tutuyordum. « Akşamları, dedi, ayni saatte çıkmıyoruz ki:, sen geç kalıyorsun.. Halbuki ben erken çıkıyorum.. — Bir akşam, beni bekliyemez — Çalışırım.. Sana yarın sabah, | Dünkü sayımızda yeni icad edi- len camdan elbisenin nasıl şey ol- | duğunu yazmıştık. Camdan şemsi- ye, camdan şapka — yapıldığı gibi, camdan blüz ve rop döşambr da yapılıyar. İşte bir başka nümunesi... dan, kimi Mersinden, İzmirdeng e- İlyarlarmış. Adımı sordular. On yedi senede İlk defa söyledim: — Dürrünnisa. Sakalsız, bıyıksız, ihtiyar konso- los şöyle bir düşündü, yan tarafına bktı ve sordu: — Siz Naim paşa adında birisini tanıyor musunuz? Rol oynadım, düşünür gibi yap- tım ve omuzlarımı silkerek dudak- Tarımı büzdüm: — Hayır, hatırlamıyorum, — Birisine benzetir gibi oldum da, — Benim, memlekette kimsem yok. Genç mektep muallimi hanım a- tıldı: — Nasıl yak? dedi., Kurtulmuş bir vatanınızla, müstakil bir mille- tipiz var, Ben; onları da ağlatacak kadar derin bir hıçkırıkla ağladım, * Benim memleketimin sahilleri, dağları, dumanlı tepeleri bu kadar el . R y buluşacağımız akşamı söylerim. Tramvay Belediyenin önüne gel- mişti.. Veda ettim, ayrıldım.. O gü | akşama kadar içimde bir sevinç vardı. Bu kadın, beni gittikçe sarı- yordu.. Onu belki de sevmiye büş- lamıştıra.. İnce bir yüzü, tatlı göz- leri vardı.. Vücudü fevkalâde idi. “Ertesi sabahı iple çektin Şaat' sekiz.. yine Teşvikiye istas- yonunda tramvay bekliyorum.. Le- mav, uzaktan göründü, Kırıta kırı- tatgeliyordu.. Sarı, gandi bir kas - tüm giymişti.. Göğsü her zaman - kiğden daha açıktı.. Bir an evvel tramvay gelsin de, binelim, diye can alıyordum.. Yolda giderken, konuştuk: — Ne haber Leman?. Bu akşam gelecek misin? — Evet., saat yedide seni Emin- önünde tramvay durak yerinde belf liyeceğim.. — Bir kaç saat eve geç kalabilir &in, değil mi şekerim?. — , — Çok değil amma,. saat ona kü- dar.. — Peki.. Akşam oldu.. işimi erken bitir - dim.. soluk soluğa Eminönüne gel- dim.. baktım, Leman beni bekliyor. Tramvay istasyonu kalabalık.. U- zaktan beni görmemişti. Yanına gittim: — Bonsuvar, Leman.. Birden şaşırmıştı, heyecanlı bir Tisanla : — Ah... bonsuvar, dedi. Sonra, yanında duran genç bir adama döndü : — Mümtaz Beyi takdim edeyim. büroda şefim.. Ben içerlemiştim.. bu Mümtaz Bey de kim? Soğuk bir gülüşle, he- rifin elini sıktım.. bir emrivaki yap- mak istedim: — Müsaüdenizle beyefendi.. Lemanı da kolundan tut deta çekercesine — götürüyarduny Genç adam, hemen önüme geçti.. kaşlarını çattı. şapkasını arkaya doğru itti: — Sen deli misin biradsa, dadi, nereye alıp götürüyorsun, böyle?.. Altı aydır, her akşam, bunun tram vay parasını biz çekiyoruz. Reşat Feyzi kadar çiçekli miydi? Bu denizler es- kiden de bu kadar mavi miydi? Şu geçen balıkçı kayıklarının yel- kenleri bu kadar beyaz mıydı? Issız, Hayırsız adalar birer mavi pırlanta olmuş. Adalara zümrüt mü kaplanmış? İstanbulun binbir kubbeli, mina- reli, damlı silueti neden bu kadar maviye karışık pembe.. BSağdan güneşin almı görünüyor. Kiızkülesi tersine ve bembeyaz bir (!) işareti - t Üsküdar koyu mor. Hayı daha açık mor. Mühürdar.. Mühür- dar eflâtunla pembeye, sarı, beyaz karışmış... Mühürdar.. ah Mühürdar.. Ben mi ona koşuyorum, o mu ba- na kucak açmış yaklaşıyor? Yirmi iki yaşında seni bırakan Maviş, otuz dokuz yaşında sana kavuşan bir yıpranmış! Yeter bana mı! Defterlerimi, ha- yatımı, hafızamı, maceralarımı koy- numa sokmalı ve sonra., ve sonra bu benim mavi sularıma atılmalı- yım!