Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ELL le eli ni anın müstaar imzası idi ve mek- ! lar zengin — İngilize — Sidney SN 7 YEYERURUU UUU SON POSTA Ü Memleket Haberleri | Ia.raln_a.nda. Zengin bir zeytin saha- sının tahrib edilmesinin önüne geçiliyor nın Bucukkışla nahiyesimin ve yeye bağlı Afgan, Kümran, Koru- cable, Bostanözü ve Çukur köyleri bu bölgenin en güzel yerleridir. İk- limi müutedil olan ve mevkiü — deniz seviyesinden 400 ilâ 450 metre yük- seklikte bulunan burada, Göksu vadisi diye tesmiye edilen sahada milyonlarca zeytin ağaçlarının ihya- sına çalışılmakta, timar ve aşıları yapılmaktadır. Köylüler tarafından yabani halinde bulunan zeytin ağaç- larından toplanan zeytin — taneleri terbiye edilmeden pazarda kilosunu 5-6 kuruşa kadar satılmaktadır. Bundan üç dört sene evvel bu zeytin ağaçları içerisinde — buluran metkiç (butun) ağaçlarına Gazian- tep fıstığı aşısı yapılmış ve bu aşı- nın nasıl yapılacağı ziraat dairesin- ce köylülere gösterilmiştir. Bu sene de mebzulen büyük izi teneli rzey- valarını gören köylüler bir külkın- ma yapmışlar ve bu ağaçların vak- tinde timarlarını temine çalışmakta- dırlar, Fakat ağaçların bulunduğu mahallere kar düşmediğinden kışın davarlarını sahile çekmek ıztırarın- da bulunan bazı aşiret ve köylüler zeytin ağaçlarını keserek ağıl yap- makta ve davarlarını burada otlat- maktadırlar. Bunu gören köylüler hü kümete müracaat ederek — ihyasına çalıştıkları bu ağaçları kesenlerin cezal l istemişlerdir. Ya- pılan incel, d Yecımı b | Mmahkemeye verilmişlerdir. Ergani madeninde bir köylü karısını döverek öldürdü Erganimadeni, (Hususi) — Bu- raya bağlı Hazar nahiyesinin Ermi- ye köyünde bir cinayet — olmuştur. Köyden 35 yaşlarında Mehmed oğ- lu Ahmed karısı ile uzun müddet- tenberi daimi bir geçimsizlik halin- de bulunduğu için evvelki gece de gene bu sebebden kavgaya başla- miş, bir aralık fena halde hiddetlen- miş, gözleri dönmüş ve Fatmayı dövmeğe başlamıştır. Dayak o ka- dar şiddetli olmuş ve uzun sürmüş- tür ki, nihayet Fatma —Ahmedin yumrukları altında can — vermiştir. Zabıta derhal cinayetten haberdar edilmiş, katil tutulmuştur. Manisada Atatürk koşusu Manisa, (Hususi) — Bölge tara- fından tertib edilem Atatürk koşu- larına Yıldırım, Gençlerbirliği, Ge- dizgençler klüpleri iştirak — etmiş- lerdir. Koşu çok heyecanlı olmuş, koşu- ya iştirak eden Gençlerbirliğinden Hüseyin birinci, Gediz'den' Ş:ki: ve Ege köy ve kasahbalarında teşkilâatlı çalışmalar tohum 5 '?',,j İzmir (Hususi) — Bazı köy ve HŞ & — Karama.|Belediye ve köy idareleri devlet sağlık teşki- Yaacaklişle nekiyesinin ve zekillâtile işbirliği yapacak, bataklık, yol, sıtma, ve fidan işleri beraber başarılacak y KA : a Ege köy kah velerinden biri mi faaliyet istenecektir. Bunlar, su .. Hergün (Baştaralı 2 nci sayfada) leceği herhangi bir iraddan daha iyisini, kendi alınterlerile temin et- menin yolunu pex güzel bulurlar. Demek isterim ki, heyecanları- miızı daha müsbet, daha mahsul ve- rici sahalara tevcih etmeği unutmı- yalım, * Bilhassa aile babalarile annelerin gözlerini bir nokta üzerine ehemmi- yetle celbetmek ihtiyacını duyuyo- rum: Çocukları piyango ile fazla meşgul etmekten ictinab — eylemek lâzımdır. Hayat, piyango ile değil, «işv le, «meslek» le, asebat» ile ya- şanır. Servet, piyango ile değil, usul ve nizamına uygun bir çalışma ile elde edilir. Cocuklarımızın en iyi öğrenmeleri lâzım gelen şey budur. Eğer paranız varsa çocuklarınızın talihlerini tecrübe için de bilet alı- nız, çünkü vereceğiniz para, çok hayırlı bir işe tahsis edilmiş demek- tir; fakat, çocuklarmızın piyango ihtirasına düşmelerine mahal ver- meyiniz. Çünkü, hayat bir piyango değildir; onu, kendi elimizle bizzat biz yaparız. Çocuklarımıza piyango- da değil, işde, çalışmada, sebat ve imd. hsulde muvaffak olmayı öğretmek lâzım. Julüfı'n (Züçın Uzunköprüde maarif teftişleri Uzunköprü (Hususi) — Dün şeh rimize gelen Trakya U. Müfettişliği Maarif - Müşaviri Fakir Erdem Maa- rifmüdürü Y. Cemil Üner teftişlerde bulunduktan sonra Edirneye dön - müşlerdir. raların tekrar sivrisineklere yuva ola cak hale geldiği ve sıtma vak'aları- nın başgösterdiği görülmektedir. Bu hususa dair Dahiliye Vekâle- tinden vilâyete mühim bir tamim gelmiştir. Köy, belediye, sıtma mücadelesi ve tapu kanunlariyle talimatname- lerinin müteaddid maddeleri, bu gi- bi küçük su birikintilerini kurutma- ya aid çalışmalarda halkın yapmağa mecbur bulundukları mükellefiyet- lerle bunları takib ve temin ile mü- kellef teşekkülleri ve teyid kuvvet- erini, — kurutulan — verlere —a - id hakları sarahatle tayin ve tesbit etmiştir. Köy kanunun 43, 47 ve 48 inci maddeleri de her şeye tercihan çalışma programlarında ba- şa alınması mecburi sağlık işlerinin geri bırakılması halinde veya işbir- liği yapılmasında köyler daki kasabalarda küçük-sa'y mükelefiyeti kurutul da, helâ, ile izalesi mümkün su birikintilerin- | lâğım ve çukurlarile çeşme, kuyu, |€ — - ö den hasıl olan bataklıklar hakkında | pınar, hark, değirmen yolu, bula - Blr Mtol'un 'unı“k verilmiş emirlerin ve mevcud nizama | şık suyu — birikinti ve akıntılarının tın tatbik edilmemesi vüzünden bu-| tanziminde, süprüntü ve gübrelik - notlarından lerle bunların yerlerinin tesbit, te - min ve naklinde, sazlıkların temiz- lettirilmesinde, ziraat ve orman me- murları da bu işe yarar tohum ve çelikten fidan yetiştirme ve ağaç - landırma işlerinde sıhhi ve fenni di- rektifler vererek bizzat tehberlik e- decek ve bu suretle vatandaş za - man ve emeğinin hedredilmemesine itina eyliyeceklerdir. Bu çalışmalarda belediye ve köy idareleriyle sıtma mücadele heyet - leri daha muvafık bir neticeye ula- şabilmeleri için kanun, talimat, teb- liğleri alâkadarlara tevzi ederek nazarı dikkatlerini bu esaslı sıhhat vazifesine celbeyliyeceklerdir. Vekâlet, elde edilecek neticeler - den peyderpey malümat verilmesini de emretmektedir. ihtilâfın hallinde idarenin müdahale hak ve salâhiyetlerini göstermiştir. Az çok sulak ölup ta zer'iyata müsaid olmıyan arazinin veya yeni ameliyelere rağmen tamamen sızın- tıları ve sulaklıkları — giderilmiyen yerlerin, kökleri çok su emen öka- liptüs, söğüd, kavak vesaire gibi fi- danlar ile ağaçlandırılması ve bu - raların sivrisinek üremiyecek halde y an da üçü g . Önümüzdeki hafta içinde de İs- Şnet İnönü koşusu tertib edilecektir. Bigada bir genç donarak öldü Biga, (Hususi) — Şehrimize bağlı Yeniçiftlik köyü halkından Çerkes Ayşenin Hüseyin ismile anı- lan 25 yaşlarında bir genç, büyük kardeşile birlikte köy — civarındaki Ege gölüne ördek avına gitmişti. Gölün içindeki «küme» ye köy- den götürdüğü av malzemesini bir kaç kere bele kadar suya girerek taşımış, büyük kardeşi donacağını anlıyarak kaçıp köye gelmiş ise de Hüseyin o gece soğuktan donup öl- köy, belediye ve orman kanunları icabındandır. C ) SÜi 5. e hîn- netice vatandaşların çalışma kabili- yetini ve istihsal kudretini sarsabi - lecek mahiyette — bulunan bu du - rumların izale ve 'mhası için yur - dun her tarafında belediye ve köy idarelerinin devlet sağlık teskilâti- le isbirliği yaparak lüzumlu yerler- de Nafia —memurlarımızın — teknik mesailerinden de istifade — edilerek tamamen bedeni mesaiye dayanan bu mükellefiyetleri 947 yılı iş prog- yam ve takvimlerinin basına alma- ları zarur? görülmüstür. İdare âmirlerinin bu mesaiyi biz- zat devamlı surette takib etmeleri lâzımdır. Bu hususta gezici — sağlık AÇ müşlür. memur ve köy korucularından aza- Tokad Parti Bölge müfettişi Sivasta Tokad, (Husust) — C. H. Parti- si Tokat bölge müfettişi Kars meb'u su Zihni Orhun Sivasa mütevecci- hen hareket etmişlerdir. Manisa nüfus müdürü beraet etti Manisa, (Hususi) — Bir müd- det evvel işden el çektirilmiş olan nüfus müdürü Naim Bilgir mahke- meden beraet kararı almış ve tek- rar vazifesine başlamıştır. Menisada iki esrarkeş yakalandı Manisa, (Hususi) — Mustafa oğlu odacı Hüseyin Kırmızılar Ha- san Özdemir adında birinden esrar alırken her ikisi de cürmümeşhud halinde yakalanmış ve adliyeye tes- lim edilmişlerdir. Hasan Özdemirin üzerinde (8 parça esrar çıkmıştır. Zatürreeler Mevsim hastalıkları meyanın - da az çok zatürreelere lesadüt edilmektedir. Zatürree her za - man tehlikeli bir hastalıktır. Her yaşta tehlikeli olmakla beraber bdlhassa ihtiyarlarda, alkolikler - de daha fazla tehlikeler yaratır, Bundan başka ötedenberi vücud. larında başka hastalıklar mevcud olan kimselerde bu hastalıklar sebebile husule gelen mukavye - metsizlik ve zâflar. dolayısile gene zatürreler çok mühlik — olur - lar. Kalb hastalığına — müptelâ olanlar, müteverrim — bulunanlar yüksek aylarda gebe olanlarda, böbrek hastalığına müptelâ bu - lunanlarda kezalik çok tehlikeli. dir. Zatürreelerde hastalık ciğerde, tehlike kalbde diye kabul edilmiş tibbi bir vecize ,.vardır. Bu vecize hakikaten doğrudur. Daha ilk günlerinde kalbi tutmak için mü. teyakkız davranmalıdır. Birçok defa kalbde ademi intizam veya- hud düşkünlük görüldükten son- ra kalbi takviye etmiye çalışırız. Halbuki bu artık geç kalmiş bir tedavidir. Zatürrece tek tarafta olursa nisbeten daha selim, çift olursa daha vahimdir. Çok ça - buk teşhis konulan zatürreelerin süratle tedavisi için şimdi elimiz. de eskiye nazaran kıymetli vası- talarımız, ilâçlarımız vardır. Bu yeni” lâçları bilâtereddüd tatbik etmeli ve fakat ayni Zzamanda kalbi sık sik kontrol ederek kuv. vetlendirmeği de ihmal etmeme- lidir. K'Z. Ğ Cevab istiyen — okuyucularımın posta pulu yokamalarını rica e. derim. Aksi takdirde — istekleri mukabelesiz kalabilir. * baba (Baştarafı 2 nci sayfada) pallıyan ayağına, alilliğine — rağmen bütün bir araştırma, — bulma cihanı olan lâboratuarında, — yanında asis. tanları yeni bir meseleyi — çözmekle uğraşmakta idi, Bu mesele de şu idi: Köpekler neden delirir? Böyle bir kö- pek tarafından ısırılan bir adam ne- den ölür? Hayvanın salyasında aca- ba ne gibi öldürücü bir mikrob var- dır? Pasteur acaba neden kuduz has talığının menşeini aramağa kalkış - miştır? Sebebini — bilmiyoruz? Belki de bir vahyi dâhi neticesidir... Kim - bilir?.. Günlerce, hattâ aylarca lâboratu - arında kuduzun menşeini keşfe uğ- raşan Pasteur bütün o insan üstü ça lışmalarına, âsabı yıpratan, didin - melerine, tecrübelerine rağmen hiç- bir müsbet netice elde ed di. Lâ. Büyük fen adamları dular, ve engin bir sevinçle memle - ketlerine döndüler. Parise ölmeğe gb den hastalarının — böyle sapasağla dönüşleri, Mujikler üzerinde harikil - Jâde bir tesir yaptı ve hâdisşe bütüm Rusyada akislendi. Rus Çarı, Cmma dük Vladmir vasıfasile Pasteur'e Ruf yanın en büyük nişanlarından biri hediye etti. Üstelik Pasteur enstitü sünün kurulma masrafı için de yüf bin frank yolladı. Çarın bu hareke- ti, bütün Fransayı coşturdu. Ayak < landırdı. Teberrü Nsteleri açıldı. Hit metçiden tutunuz da milyonerlere vi rıncaya kadar herkes Pasteur'e karşi beslediği sevgi ve hayranlığı — isbab etmek aşk 've ateşile elinden geldili. gücünün yettiği kadar teberrülerde bulundu.. ve işte bu sıhhat z bu şekilde kuruldu. boratuarında beslediği köpekler, do- muzlar canhıraş feryadlar kopara - rak, hırlaya hırlaya ölüyor, yapılan türlü türlü şırıngalar — hiç bir fayda vermiyordu. Nihayet aşılanan köpek lerden biri —her nasılsa— iyileşti ve büsbütün muafiyet kesbetti. Peki, bu neden ve nasıl olmuştu? Pasteur ve asistanları — yeni bir hamle ile yeni baştan tecrübelere giriştiler, Hususi surette kurutulmuş ve kuduzdan ölen bir favşanın amudu fıkarisinden ya- pılan yeni bir aşıyı sapsağlam kö - peklerin beynine — miktarını hergün biraz daha arttırarak 14 gün sıra ile aşıladılar... Bu müddet sonunda Pas teur'ün hesabı doğru çıkmıyacak 0. lursa, aşılanan — köpeklerin hepsi de zehirlenerek ölmesi icab edecekti.. fa kat hayır.. köpeklerin hiç biri de öl. memiş, hepsi de muafiyet kesbetmiş. lerdi, Tecrübeler belki yüz defa tek. rar, ve köpeklerin kuduz hastalığına karşı masun kalacakları isbat edildi. Şu halde köpeklerin delirmelerinin ö- nüne geçilecek olursa, kuduz hasta- hği da vücud bulmıyacaktı. Pasteur gene lâboratuarına kapandı ve gün lerce yaptığı tecrübelerden sonra ku- duzun tedavisini bulduğunu iddia et- ti. Yaptığı aşıya o derece — emniyet besliyordu ki, kendisini bile bu müt. hiş hastalığın mikroblarile aşılama- ya hazır bulunuyordu. Talih —bu sırada— kendisine yar- dım etti. Jozef Meister isminde dokuz yaşlarında Alzaslı bir çocuk evşeri h nin önünde oynarken çılgın bir kö . pek tarafından 14 yerinden ısırılmış.. tı. Eğer Pasteur imdada yetişmiye - cek olursa, çocuk muhakkak surette ölecekti. Uzun tereddüdler, vicdan! müra - kabeler, doktor arkadaşlarile müna. kaşa ve istişarelerden sonra Pasteur kararımı verdi: Çocuğa, onu ya kur- taracak veya katledecek meşhur 14 iğnesini yapacaktı. Tedavi müdde - tince epeyce helecanlı anlar geçiren, ümidden yeise, yeisten, ümide düşen Pasteur, nihayet bir zafere daha ka- vuştu, ve insaniyete en büyük hedi - yelerinden birisini verdi. 14 yerinden ısırılan çocuk iyileşerek ayağa kalk. tı. Pasteur çahşmalarında muvaffak olmuş, kuduzun — ilâcını bulmuştu. Artık dünyanın dört bir tarafından gelen kuduz hastaları, dudaklarında dua — gibi mırıldandıkları Pasteur'ün ismi, onun lâboratuarına yatıyor ve iyileşerek memleketlerine dönüyor - lardı. x- Bu sırada gayet mühim bir hâdise oldu. Rusyadan kalkıp Parise gelen 19 kişilik iri kalpaklı bir Rus hasta kafilesi — Pasteur'ün — lâboratuarını sordular. Hepsi de köylü olan bu has talar, dağda odun toplarken kuduz bir kurdun hücumuna maruz kalarak isırılmışlardı. Ön gündenberi de yol. da idiler. Acaba Pasteur kendilerini iyi edebilir miydi? Büyük fen adamı derhal faaliyete geçti. ve 19 hastayı da tedayiye başladı. Mualecede geç kahnmış olmakla beraber, yaraları ağır olan üç Rus köylüsü iyileşeme - di, geri kalan 16 sı tamamile kurtul- Son Postanın macera romanı: 80 ELİCENS SERVİS II Ne ENT Demekle, muhatabının ateş püs - küren bir nazarı karşısında hemen Ginci bir dosya çıkardı ve Vilforta gzattı. Hafiye: _ — Tamam... dedi. Şunu da bir görelim. _ Bu dosyada yedi mektub ve bir Ffotozraf olmak Tâzımdı. Fakat ne fotozraf vardı, ne de mektublardan l.).ö.rl mektubda da Marsel imzası Üunuyordu. Bu imza Madam AÂn- öre'a yazılmıştı. Vilfort: — Bu mektubları siz mi aldınız? Diye sorunca Boisson hemen red- N ’-—. Hayır, hayir efendim... Ma - Nakieden: Behçet Sata dam Angenan Mösyö Moore ile mühaberatını yırtmadığı ve Tour - pied de daima evde;bulunduğu için.. Bu muhaberatı... — Âlâ.. anlaşildı. Ya bu mek - tublardan eksik üçü ne oldu? — — Fotoğrafla birlikte Madam Angerana iade edildi. Bu fotoğraf Madam Angeranı Mösyö Moore ile gezerken gösteriyordu. — Bu üç mektubla bir fotoğrafı Madam Angerana kaça satıldı? — Yetmiş beş bin franga... Zan- nederim bu para, yedi Martta tedi- ye edildi. — Evet, o tarihte Tourpied ban- kaya elli bin frank yatırmış. Geri ka- derhal sözüne devam ederek; — Bankadaki paranız ve hesab- larınız tekkik edilecek, bu para or- taya çıkarılacaktır. — Peki, fakat... Efendim... Mösyö Vilfort!l.. — Geri kalan dört mektub için Tourpied ne kadar para istemişti? — Yetmiş beş bin frank... Fakat madam sıkışmıştı. Bu parayı vere - miyordu. Mühlet taleb ediyordu. Vilfort elindeki evraka bir göz attı. Bu dört mektubu Mösyö Ange - ran okumuş olsaydı, hiç de mem - nun olmazdı. Sonunda hafiye mektubları ce - bine yerleştirerek sordu: — Hepsi bundan ibaret mi? — Evet, başka hiç bir vesika ve- ya malüimata sahib değilim. ..- — Doğru söylediğinizi temenni ederim mösyö!... Bununla beraber son bir nasihat vereyim: Bundan sonra doğru yoldan yürümeli ve kö- tü maksad gütmemeli. Bu idareha - neyi dört gözle tarassıd ettireceğim. değil Gizli polis teşkilâtı reisi bu cüm- leyi bir el işaretile lamamladığı za- man Boisson titredi, ne demek iste- diğini anlamıştı. — Peki, Tourpied'yi kim öldür - dü? — Yemin ederim ki hiç bir şey- den haberim yok. Hâdiseyi gazete - lerde okuüdum ve o gündenberi ne bu mesele ile meşgul olabildim, ne de kimse bana bu adamdan bahset- ti. Bol bu sözleri son d a- çık ve kat'i söylüyordu. Hafiye de onun bu sözlerine inanmış olacak ki: — Doğru hareket etmişsin. Ba - siret bunu icab ederdi. Dedi ve elile bir selâm vererek: — Dediğim gibi uslu otur. Sen bana karşı mülâyim hareket ettin. Belki ben de seni bu işten kurta - rırım; amma söz veremem. Vilfort çıkıp gittikten sonra da Boisson telâş ve heyecan içinde, hâ- Jâ şaşkın bir halde idi. Fakat bir sa- niye sonra Vilfort tekrar gelmişti: — Az daha unutuyordum. Şu müessesenizde kalacak değil ya... Deyince Boisson içini çekti ve bin frangı iade etti. — DÖRDÜDEÜ KISIM — Sarışın kadın Müfettiş Labreche fevkalâde ca- nı sıkılan adamlara mahsus bir asa- biyetle: — Hayır azizim Vilfort, dedi, Bu iş yürümüyor. İtiraf etmek — lâzım gelir ki, hâlâ ilk günlerdeki kadar esrar perdesi içindeyiz. — Ne yapayım? Her çareye baş vurdum. Yalnız katilin kim oldu - ğunu değil, neden bu cinayeti işle - diğini de öğrenemediml!.. Belki se - bebi öğrense idik... Bu itirafı işitince müfettiş Lab - reche, yazıhanenin kenarına iki yum ruğunu dayıyarak Vilforta gözlerini dikti. Şanzelizedeki bu taharri bürosu- na müfettiş Labreche tesadüfen uğ- ramıştı. Belki bu husust hafiye me- muru bir şeyler öğrenmiştir ümi - |halden düşüyor, felci Kuduz aşısını buluncıya kadar m hiş surette yorulan, yıpranan Pas teur artık büsbütün takatten düşm tu. Dostları — kendisine bir seyahaf tavsiye ettiler. Kısa bir gezintiye çık- tı. Tekrar Parise dönerek Paris ensüf! tüsünün açılışında bulundu; ve hal'dwqı kında söylenen güzel sözler karşısın” da o kaday heyecanlandı ki, konuşde madı, ve hitabesini oğlu okudu. Artık hiç bir işe — elini Pasteur, Pariste dolaşıyor, arında yeni — yeni keşifler peşindt koşan, kuş 'palazmın seromunu bu' maya çalışan genç — fen adamlarıni memnuniyetle seyrediyordu. Hayranları yetmişinci doğum yılı « nı tes'id etmek için, anlatmağa de “ ğer bir merasim yaptılar. 27 Birincie kânun 1892 tarihindeyiz. Sorbon ü » niversitesinin büyük — salonu tıklım tıklım doludur. Yabancı ülkelerin mü Messilleri ile Fransız ilm ve fen ce- miyetlerinin mümessilleri şeref mev- kilerinde yer almışlar. — Pasteur il0 mesai arkadaşlığı etmiş olan, Duc “ laux, Roüx, Chamberland ve Me$f nikof da buradalar. Nazırlar, elçiler, âyan azaları ve meb'uslar da gayet süslü elbiseleri de dikkat nazarlarıni çekiyorlar. Bu arada — bütün gözleri üstüne toplayan — birisi daha vardi? ki, ensesine kadar inen uzun saçları, tertemiz yüzü ile mühim bir şahsiye$ | olduğunu gösteriyor. Bu meşhur E dinburgh hastanesi başdoktoru Jo -| seph Lister'dir. Ufak tefek, kır saçlı ve topallıyati | bir adam, Fransa Cümhurreisinin kö- luna dayana dayana salona giriyof Cümhur riyasetj bandosü zafer mar şini çalıyor. Herkes ayağa kalkıyor ]vc can ve gönülden alkışlıyor. Nü * | tuklar birbirini takib ediyor. Pasteut' | ün büyüklüğü —anlatiliyor. Bütü .sözler şu cümlede toplanabilir: ğ «— Dünyada hayatlarını size borge lu olanların, ve ileride de olacaklarıl sayısını kim bilebilir?» Daha düne — kadar azametindemi kendini beğenmişliğinden bahsedilef Pasteur, bu sözleri engin bir heye can mimikleri içinde fakat tevazulâ dinlemektedir. En sonunda Lister yağa kalkıyor, ve Pasteur'e hitab e- derek: i — Biz asırlardanberidir sâri hast: lıkları örten peçeyi sıyırıp attımız... dedikten sonra büyük fen adamın$ ilerliyor ve onu kucaklıyarak öpüyof Salonda bulunanların hemen hep# göz yaşlarını tutamıyor, ağlıyor bu sahneyi alkışlıyorlar. Düşmanları tarafından hodbin, gö terişi seven bir insan diye teşhir edil-, mek istenen Pasteur'ün verdiği ce vabdaki şu cümle ne kadar mânali* dir: — «Ben elimden geleni çalıştım..» K Bir türlü hastalıktan yakasını sı * yıramıyan Pasteur — 1895 yılının 14 Haziranmda biraz toplanmak, kuv vet bulmak üzere Villeneune T"T * tang'a gitti. Bütün yaz ayları müd * detince — okudu, ve doktor Roux l4 kuş palazi etüdlerine dair münak3 şalarda bulundu. Tamamile iyilesect” ğine inanıyordu. Fakat günden gül gitgide artı “ yordu. Günleri artık sayılmağa baf lamıştı. Nihayet 27 Eylülde ihtizi haline giren Pasteur, müthiş ıztıraD lar içinde — kıvranarak, bir eli ilk V? son aşkı, karısı madam Pasteur'üü | elinde olarak birkaç saat içinde caf verdi, yapmağ? İbrahim Hoyi Çata.cada bir hırsızlık Çatalcadan — yazılıyor: Burad$ Ferhadpaşa — mahallesinde Veli isminde birinin karısı Nebiyt” nin evine meçhul hırsızlar i 150 Hrasını çalmışlardır. tahkikat sonunda paraniın çingen*” Rifat ile Mehmed nğlu Orhan tara” fından çalındığı anlaşılmış, Hırsız” lar yakalanmıştır. Orhan stanbulâ kaçmış ve paranın aşağı yukarı heP” sini yemiştir. Suçlu buraya getir lanı da zatıâliniz mi aldınız? Boissen inkâr edemedi ve Vikfort En küçük bir hile sezersem. .. Mösyö Chardinin bin frangı hâlâ ven (A;knı var) KS miştir.*