Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA İlnnciknnun 3 Hergün — | Büyük ikramiye ğ Yazan; Muhittin Birgen —4 etsia, görüyorum kı Türki- yenin en güzel işlerile *ıktısadi te- — şebbüslerden biri de Milit Pi- — yangodur. Her ayın mutad çekim- lerinde ve bilhassa yılbaşı vesaire gibi, fevkalâde tertiblerde, talihle- rini tecrübeden usanmıyanlar, — pi- yangonun bütün satış — ihtiyaçlarını tatmin ediyonlar ve ekser ahvalde piyasaya atılan bilet miktarı, talebin ihtiyacına kifayet etmiyor. Bir üneberi — dikl Jen kaçmıyan bu hâdisenin ilk — manası şu olsa gecektir: Türkiyede hayat alâkası yitt'kece artıyor. aHayat alâ- kası» sözde kastettiğşim mana, yatı daha iy* yaşamak, daha yüksex F seviyeye çıkmak, bir. kelme ile, — zengin olmaz istemek — manalarını — anlıyorum. Hangi muhitte bu alâka — kuüvvetlenirse orada bir canlılık, i- lerleme arzusunda bir kesafet baş göstermiş olduğuna inanabiliriz. Yü- k rümek, ilerlemek ve yükselmek için, “ mutlaka, her şeyrlen evvel bu ihti yaçları duymak lâzımdır. Şu halde, Milli Piyangoya karşı — gösteri- len rağbet, hem bu mühim milli mü- dafaa müessesesinin iyi isler yap- ması ve para kazanması bakımından iyi bir şey, hem de memlekette iler- leme ve yükselme ihtiyaçlarının bir nevi barometresini teşkil etme ili- — barile hayırlı bir alântettir. j * Fakat, diğer taraftan da şuna dikkat edivarum kı, piyangonun he- veskârları arasmda bu işe bütün ruhlarının alâkalarını koymuş olan- İarın miktarı günden güne artıyor. Piyangonun çekilisiri hararetle, sa- bırsızlıkla ve hattâ heyecanla takib edenler, yahucd, cebine yerleştirdiği biletin numarasın ezberliyerek gün- lerce ümide düşüp hülya kuranlar var. Trende, vapurda, tramvayda piyango bahsai, artık günlük mevzu- landan biri haline gelmiştir. Bir soh- bet meclisinin, herhangi biz nizam takib etmeksizim — gelişi güzel akıp giden konuşmaları arasında da pi- yango bahsinin büyük bir mevkii oldu. ler, inkisarlar. misaller, kazanma takdirinde tasavvurlar, bü- — tün bunlar bu mevzuun muayyen | fasıllarıdır; herkes, kendine göre, — bu fasıllardan tutturuyor veyahud, hepsini birden gözden geçiriyor. Bu hal de şunu gösterir: Piyan- yavaş yavaş bir tiras mahiyetini ahyor. Halbuki, bu gibi işlerin ihtiras mahiyetini al- Ması ıyî rlegıldvx Talihinizi tecrübe — etmek için servetinize göre, yarım, Tbir weya daha fazla bilet alabilirsi- niz. Bu bileti almak belki de bir ba- kımdan bir vazifedir. Fakat, aldık- tan sonra, onu sadece © yer- leştirmeniz kâfidir. Talihli numara- lar ildiğzi zamana kadar zih- nmmhumueleıl:hzlımqmılet- mek, kafanızı hülya ve içinizi heye- can ile doldurmak caiz olamaz. f Çunku, ihtiras haline getirilmiş olan “her meyil, her duygu gibi bu duy- gunun da bu kadar kuvvetlenmesi — kötü bir şeydir. K : B Ş Si Âğ * Bilhassa şunları söylemek — Tim: Hayat bir piyango — bunu böyle zannedenler hata eder- ler. Hayatta, onu tıpkı bir piyango- nun büyük ikramiyesi imiş gibi ka- —— zananlar çok olmakla beraber, biz- — lemiyecek derecede çok ciddi ve — kendi ıçınde daha çok sağlam teş- ir nizamdır. Hayıuıı kendi esaslı iste- 'bmmlırı olduğuna göre, biz de sa- $ ıdet veya felâketimizi bir piyango- *ıın büyük ikramiyesinde değil, bu -,l'ımmlan tımyıç ve onlın uyuş A “ginlik ve bilhassa piyango zenginli- Bi o kadar çök helecanla beklenile- — cek bir şey değildir. Çünkü, zengi- nin parası veya ıervetı kadar derdi d: (P KS Sdan başka, ılıntnnlıe kazanılmıyan bir parayı, Bizler, ekseriya muhafa- za etmesini dahi bilemeyiz. İsterse- niz bütün beşerin tarihinde, ister- seniz kendi hayatmızın tquhınde. etrafınıza göyle bir bakınız, görür- ıuniız ki hâaydan gelenin huya gide- / ceğini söylüyen atalar hikmeti, çok — esaslı bir hayat hikmetidir. k ! — Hayatta en büyük ı.lmımıyv. pı— B>i ae ÖSi ğ değildir; | Bir büyük işe mi daldın, bütün teferrüatını birden düşün, fakat ufak tefeğin — içine fazla dalmaktan — çekin; giriştiğin işin esasını unu - İğne ile kuyu kazan 'adamı sitayişle yâded kat bir yığın samanın içinden bir den henüz görülmedi. de görülmüştür. Fa « toplu iğneyi arayan adamı methe - tursun, Büyük fen E AdîEI_arı 3 Pastör Yazan: İbrahim Hoyi İpek böçeklerini kurtaran Pasteur, ne yazık ki kendi sıhhatini harab etmiş, kefenini âdeta dar yırtmıştı. Uzun didinmeler, dur durak bilmiyen çalışmalar, ve müthiş bir âsab yor . gunluğu nelicesinde müthiş bir felce uğramıştı. Aşırı derecede sevdiği — babası ile küçük kızımı toprağa — vermiş olması onu büsbütün çöktürmüş, sol tarafı tutmaz olmuştu. Onun yerinde baş- ka birisi olsaydı. imkân yok tutul - Guğu nezfi dimağiden kurtulamaz - di. Fakat Pasteur iyileşti. Onun da - ha yapacak bir çok işleri, ebediyete tevdi edeceği birçok keşifleri vardı. Fransa yepyeni bir âfet karşısında kalmıştı. Koyunlar birbiri arkasına ölüyor, ve her yıl 20 milyon — frangi aşan bir servet heba olup gidiyordu. Çiftlik sahibleri gene Pasteur'e baş- vundular. Fransız Pasteur Alman Ro bert Coreh'un keşfettiği bir basili esas olarak kullandı, tecrübeler yaptı. Bir aşı formülü buldu. Ben bu koyunla- rı iyi ederim.. dedi. Devrin baytarla. rı onunla alay ettiler. Böyle saçma şey olmaz, isbat lâzım.. dediler, Pas- teur de derhal kabul çetti. 5 Mayıs 1881 de 48 koyun, iki keçi ve bazı i. neklere ilk şırmgalar yapıldı. Pasteur bu 48 koyunu iki grupa a. yırdı. Gruplardan birini olduğu gibi bıraktı. Diğerini bulduğu formül ile tedaviye koyuldu. Ve tedavi müdde. tinin sonunda aşıladığı 24 koyundan bir tanesinin bile ölmediğini, mua - rızlarına gösterdi. Evet Pasteur za - vallı hayvancıklara — musallat olan hastalığı ve ilâcını bulmuştu; bütün dünya da kendisinden a.ıyıqlı bah- « | sediyordu. Fakat bu topallıyan, alil, kir. BRAÇ. h adamın fen dünyasına — ileteceği m?ajlu daha bmnıı değildi. gh çok şeyler öğrenmiş; hele cerrahide en lüzumlu bir şey olan — öoperasyon âletlerini kaynatarak, — ameliyattan evvel ve sonra elleri muzadı taaffün bir madde ile yıkamayı hastanesin. de tatbika başlamış, bunu yapalıdan İL EDEBİYAT © Divan şa.ırlerıııe rütbe tevcihi mi7? Yazan : Geçen yıl bir zat ortaya çıktı idi, XINI inci asır sonunun büyük halk şairi bağrı yanık Yunus Emre'nin hakikatte yaşamadığını ve Yunus divanı diye amlan tasavvufi coş - kunluk abidesinin * XIV üncü asır şairlerinden Âşık Paşa tarafından tertib edilmiş olduğunu ileriye sür- müştü. O zaman bu garib iddia ol- dukça hararetli münakaşaları celbet- mişti. Şimdi de isimsiz bir başka zat ortaya çıkıyor, XV inci asrın büyük Çağatay şairi Ali Şir Nevai'nin XVI ncı asrın ve belki bütün sonra- ki asırların en lirik şairi Fuzuli'den üstün olduğunu haykırıyor ve şunu da ilâve ediyor: Fuzuli, Ali Şirin te- siri altında kalmiştir. Doğrusu kendi hesabıma bu Keei yib davaları bir türlü anlıyamıyo - rum. Büyük ve şerefli san'at kıy - e| ni yeni bir şey söylemiş olmak hevesile bu biçim küçültmelere ve küçüklük- lere düşüyoruz. Şüphesiz ki Ali Sir Nevai de, Fuzuli de nadir yetişen edebi sahsiyetlerimizdendir. Fakat bunlardan biri diğerinin tesiri al - tında kalmış veya kalmamış iddia - sının hakikt edebiyat sevgisi, me - şahir sevgisi ve san'at tetkiki ile doğrudan doğruya ne alâkası var - dır? Değil mi ki, Fuzuli, birçok şiir lerinde yalnız kendi rTuhumu — inle- mis, kendi ruhunun heyecanlarını a- sırlardır bizlere kadar devam et - tirmiş ve daha da devam' ettirecek- tir, o halde filân şiiri veya şiirleri ötekinin benzeridir hükmile ortaya atılmak fazla bir gösterişten başka ne ifade edebilir? Bence, yalnız a- zeri ve çağtay lehçesile yazan şair- lerin değil, Anadolu lehçesile yazan- ların dahi aralarında bazı benzer - likler, tesirler vücude gelmesi pek tabit görülmek ve bunun neticesin- de hakikt değerlerin kıymetlerin - den bir şey eksiltmemek lâzım ge- lirken bunun aksini isbata çalışan - lara bir kelime ile ve belki en hafif kelime ile sadece «gayretkeş» sı - fatı izafe olunabilir. Edebiyat tet - kikleri sahasında.. her iş bitti de yalnız divan şaırleııne alâmeratibi- him rütbe tevcihi mi eksik kaldı?. i| Bunlar gülünç hareketlerdir: hem i-|doktoru Lister de ondan bilyasıta bir ilim, hem san'at namımna. Son sözüm şu: Hakir bakma bana kimseden sa- gınma kemem Diye haykıran Fuzuli'nin ruhunu zad sadece başkalarının duyunup yazdığı tahlilleri sahned Halid Fahri Ozansoy tcdu'. Huıgımıı çocukken © masal- lemedik ve h iz o ma - la iktifa etmez. İnsan ruhunun bin - bir kıvrımını, şür vadisinde, kendi- si de kendi sesi, görüşü ve duyuşile yaratır. İşte bu son neqrctum «Açıl kilidim açılı isimli şir mecmuası da bunun yeni bir teyididir. nce şunu söyliyeyim: güzel ne şekilde, ne tarzda yazılırsa yazılsın güzeldir. İster klâsik, ister roman - tik, ister sembolik, ister — sürrealist olsun! Çünkü, güzel şiüiri tetkik e - derken yalnız iki şeye bakar ve on- lara kıymet veririz: samimiyet ve ifade güzelliği. Bunlar varsa, de - mek ki şair gayesinde muvaffak el- muştur. Bunun îıçiııdir ki Ercümend Behzad'ın bu son şiir mecmuasını muvıffık olunmuş eserler toplulu- gu olarak görebiliyoruz. İhtimal ba- zı siirlerinde sürrealizm ifrata var - dınlmışht. fakat ziyanı vok diyelim! Değil mi ki 192 sayfayı dolduran ve çok nefis bastırılmış olan bu ki- tabdaki şiirlerin çoğundan evvelce hiç bu kadar güzel nümwmnelerini ızormedıgumz bir güzellik ve yenı - lik”havası esiyor. Yeni bir sensation getizmek istiyen bir sair için bu ka- darı da az bir şey değildir. Bu şiirler arasından birçok nü - muneler zikretmek isterdim. Fakat ne yazık ki btma, bir makalenin hacmi müsaid değil. Yalnız en ho - suma giden manzume masallarından iki tanesini buraya naklediyorum: Nuhun Gemisi Üflesem sürunu İsrafilin; Sesim ulaşsa, ' 1 Memfis'e, Babil'e: Ka Mumyalar dirilip, Yeniden başlasa hayatlarına. Kara esirler bağlasalar, Firaunların Ehramlarına.. Arslan suratlı. Koç başlı kadınîar atılsa Nile, Yerine bâkirelerin.. Yüzdürsem Nuhun demisini; Gelin etekli, allı pullu balıklar dolu ktvanozumda.. 'Tın tin eden kabacık Kuğularım, kuğularım; Uçan geminize bindirin beni, Gidelim ağaçların koşmaca oyna - dığı adaya. Tıntın etsin kabacığım; Görünsün karanfil cüceler.. Kuru hurma yeşili giysin, Akmayan çeşme aksın, tütmiyen fermn tütsün! Açsın bana küsen çiçeğim, sabah akşam, Güneş gözlü.. nH.ınn hülya içinde saadet veren tılsımlı renk ve sekillerini u - zun derinliklerinde saklamadık? On lar bizim en aziz çocukluk hatırala- rımızdır. Nur yüzlü anamızın, nine- mizin mukaddes çehreleri biraz da ©o Ilar içinde kal midiır? Onları yâdederken, biraz da o sev- gili ve şimdi toprak olmuş sevgili wücudlerin bir zamanki çocuk ba - şımıza eğilen şefkatli varlıklarını görür gibi ve tatlı, cana yakın ses - lerini işitir gibi olmuyor muyuz? İş- te şair bu şürlerile bizi en serbest bir nazım şekli içinde o hatıralara gö - türüyor. Çünkü kendisi de o hatı- raların esiridir. Nııl ki Eımı de Sözün kısası Sakla samanı.. İ E. Ekrem Talu tedenberi bazı Ata sözlerimizi — saçma telâkki —eder, — kendi kendime: 4 — Yarabbi! derdim; ecdad, hik - — met namı altında neler, ne ıpsiz sapa — sız şeyler savürmuş! Ne mânası var, bunların? | Şimdi bu sözlerimi geri alıyorum. Zira o darbı mesellerin içinde en pes. tenkerâni telâkki eylediğimin mahzi hakikat olduğunu şu günlerde, hâdi. sat fülen teyid eyledi. Bir dostum var. Orta kazançlı fa « kat ©o nisbette te tutumludur. Nasıl olmasın ki, kalabalıkça — bir ailenin geçimi yıllardanberi onun zayıf 0 « muzlarına yüklenmiştir. Ikına, sıkı - na, borç etti, harç etti, geçen sene kendine göre bir evceğiz çattı. Daha ehvene çıksın diye bunun — yapısını müteahhide vermemiş, malzemeyi ken di almış, ustaları, ırgadları kendi nö- B zaretinde çalıştırmıştı. ğ Ev mübarekesine da: — Param ucuca geldi. — şuracığa bir fiskiyeli havuz — kazdiramadım.. — diye hayıflanmıştı. I Gel zaman, git zaman, geçenlerde, ü bir Pazar günü yolum düştü, uğra - dım, Bıkt.ım, bahçeye iskemle atmış, oturuyor. Önünde, fıskiyesile, berrak suyunun içinde — kırmızı balıklarile, şipşirin bir de minimini havuz duru « yor. — O00! dedim. Allah safayı hatır versin. Görüyorum ki havuz yapıl . miş. Gülümsedi.. — Evet. Hem — de bedavaya çıkt. Asıl iyi tarafı o. — Bedavaya mı? — Öyle gib. —Evi yaptirirken çi « mento almıştım. Bunlardan, birkaç yüz çuval kaldı. ovıhtbuboşçu. vallar para etmiyordu. — Atmadım, ',I sakladım. Bizimkiler tahta bezi fa « — lan yaparlar, nasıl olsa kullanırlar, dedim. Geçen ayın başında yahudi « nin biri haber almış, geldi. Bizim ©o pırpıt çuvallara toptan — epeyce bir para teklif etti. Azıcık mnazlanır gibi oldum, herif çıktı. — çıktı. Nihayet, şöyle bir hesab etlim: Bizim hayuzun bedeli çıkıyor. Anhyacağın: Verdim çuvalları, yaptım havuzu. Sakla gü- mahı, gelir zamanı işte budur! — Hakik; öylel dedim. O ata gittiğim zaman onun gibi o h en sıcak ürperişleri gızlîdîr - Ercümend Behzad, bir kısım ek- zotık şiirlerinde de çok — muvaflak olmaktadır. Bilhassa birkaç serbest mısrala bize Afrikanın havasını ve sahrasını canlandırabiliyor. «Sahra» isimli şiirinin ilk mısraları: Billür ışıklı, dalgasız deniz: Elmas akınları. Temp tüyü tab ın: lap.. lap. Sam yeli: dil, | Ve nergiz pırıltılı serap... şte «Stepr: Her diken bir göz:: ufka dikili.. Ve yaban otlar; bekçisi, Bozkırla- Tın. Maamafih kitabın ITB inci say- fasındaki Marinetti'vari fütürist mi, dadaist mi diyeyim, acayib hünerle- tini hakikt Ercümendin san'atından uzakta görmek iktiza eder. Sonra, ne kadar hayattan alınmışa benze - seler de gene pek hosa gitmiyen realist parçaları da — beğenemeyiz. İste bunlardan da bir misal: Bir sokak feneri; şunları görür her gece; Direğini öpen mastoru.. Aluşu, Fatoşu.. nöbetçi polisi., İzmarite fit ipsizi.. Ve tepesinde; ayni yerlere cakılı, yıldızları... süzünündocfuıuiu'ııhıimdımm dank dedi.. Şehrimı'zde 7000 ton yapağı bulunduğu anlaşıldı. Hüküâmet tarafından verilen ka- rar üzerine beyıîuıımen tâbi tutu- lan yanağılar için Mıntaka Ticaret Mudııxlüğüne vmlecek beyanname- lerin bitecektir. Şimdiye hdır Tıcıret Müdürlü- ğüne verilen beyımıımelerden şeh- rmuıde 7000 ton yapağı bulundu- gu anlaşılmıştır. Bunun İ000 tonu kasıb başı cinsi olduğu için hükü- met tarafından alınmıyacaktır. Toplanaı:al )mpağılann hepsi nesi ahkâ- mana göre, Sumerbank müessesele- rine ve banka depolarına sevkedile- cektir. şu neticeye ve dileğe varıyoruz: Ercümend Behzad, orijinalitesini birazıcık fedaya tTazı olmalı. O za- Mman her eseri karşısında tereddüd- süz ve kayıdsız bir hayranlık hissi duyabileceğiz, mademki kendisi bi- ze bu hissi verebilecek cevherde bir çaırdır Hülâsa olarak şunu tekrar Ne d iz? veminel gil mi? Dogrusu ya, öteki ince ha - yal mahsulü şiirlerinden sonra Er - cümend Behzad'ın bu neviden E - mile Zola'yı nazma çeker gibi ma- nasızlıkları en kısa tabirile çekilmi - yor.. Fakat gene basit bir hâdiseden çikardığı bazı şiirlerinde sart bir teessür olduğu da inkâr edilemez. Böylelerine hattâ güzel değilse bile hiç olmazsa zarif diyebiliriz. Bir tek |i : Bir takım acayiblikleri ve ıfraılan bir tarafa bırakılırsa, «Açıl kilidim açıl» muhakkak ki son se « nelerin en orijinal ve her manasile en yeni ve cazib bir şiir mecmuası- dır. Ne de olsa, dümdüz ve çok de- fa eski havaları çalıp duran ede - biyat havasında insana yeni sesler ve ufuklarımızda yeni âlemler açı- yor. Bu da bu dumımlıı.kta sevinçle k bir hâdisesi * kar yat vetlerine mnlîk olan insan, eğer bu Slkuvvetlen güzel kullanmasmı bilir- se pek çok şey olur. Türkiyede pek çok piyango mîqh!m vardır ki, bunlar, eğer her ; ; * Yeni bir şör kitabı: i , i - İmisal kâfi: - Bun-|beri de ameliyat ve doğum — neticesi :-ıı bir şiir el Gelsin beni bırakıp ta giden baâcızc Kai ir. FK PAn Ş ğ:düı:ğunk'ahmâ:ımme lmakta ümend Behzad, ses, jest ve F im dev lerini,| Dün karşılaştık, N 9 nu görmüştü. g Li K p Cebimden G Ele sağmadan, ea b ZT ZUT Ka A |san'atkrdır. Kiymetk bir sihn a ea Bie Sana yazdığım şüri ekanıardum| — TAKVLM a l SÜD islirukat ede « tisti olduzğu kadar Lrymedı ir şair -| Devekuşuna bineyim; B'Wmı İki * : bilir, son günlerini istirahât ve huzur dıı' de... Sahnede insan tiplerini| Doğrayım, yedi başlı jderhayı.. Sen; nedir 0? deuince. ğ incikânıı ile geçirebilirdi, değil mi?.. Ne gezer? trajik maceraları içinde o mace - Bütün bu egelin eıeklı, allı punu Hiç, dedim, bir dostumun adresi, Kai SRR TT YOT ĞAU sönü Başlı başına bir heyecan, — didinme,,| yalara uygun bir hava arasında can-| balıklarn 1 «karanfil cüceler» i, Evini arıyorum.. Üke ? 1858 3 iBs9 uğraşma kaynağı, dinamik bir adam| landırmasını bilir. Sesi müessir ve ! «koç başlı kadınlar» 1, şair, bir h" Kitabdaki “K.mm B“ğtr de Olağa Rosmi s0 aa olan Pasteur bu geçkin yaşına, to -| tok, hareketleri, bakışları o nisbet-| ka şiirinde söylediği gibi «rüyaları - çok orijinal bir eserdizi Yalnız, ese-| ( Linoldisun 4 e aei (Devamı 6 necı sayfada) te keskindir. Fakat Ercümend Beh-'nin masal bahçelerinde» görmek -'ri sonuna kadar okuduktan ve her 21 1941 57 ae lit BT CUMA İSTER İNAN, iİSTER İNANMA! İ Zilhicce Y v a * ğ he H fethetmeğe — kadir | yan Yüi ik günü iki gazeteci münakaşa tediyorlardı: sin. Ğ j çi ŞEE 5 ü ge — Harb ne vakit ve ne şekilde bitecek? Ve düşüncesini şu şekilde izah etti: , z | 34 2 | ar|| Birincisi fikrini söyledi, iddiada bulundu, dayandığı sebebleri saydı. — Bü j tezi yok, bem.ım masaya otur, 4 sayfalık bir kitab İkincisi hem dinliyor, hem de gülüyordu, neticede: yaz, bastır, mühürlü bir zarfın içine koymak suretile tanesini 10 kuruşa Öğle || ikindi | Azşamı|| Yata |P — Dostum seni tebrik ederim, dedi, istersen kolaylıkla zengin” ulabilir. satılığa çıkar, On binlerce nüsha satabilirsin. s.|o.İ>.|DA> (wv. | >. |o > e " : i V, pas|as aö (aaf ar | 5z | 19 | 29 | İSTER iİNAN, iİSTER IİNANMA! D BeDErnREr