© 19 Birincikânun so" POSTA m —— Maarifi tenkid edelim, fakat, hüsnü niye!, insaf ve salâhiyetle ! neamesamesssaaann dai Gökler Üllayri Özban) bir arka - #öyle yazıyor: eyi elelim erken tedrisalta — talebenin agg lde: Evvelâ, sabah erken kalkmak İyi yeti ve mektebe hazırlık telâşı biyeir Kahvlatı imkânı selbediyor; se- ( wuallimlerin hemen ekserisi tara- kadar Yetiştirmek mecburiyeti (çünkü sonraki müzakerelerden istifade verilen vazifeleri gece geç vskte mah eediğini ve sınıflarda gürültüden Cay amadığını çocuklarım söylüyorlar). maz En hiç olmazsa sekiz sant uyuma - iç #nkân bırakmıyor. Salisen, çocuk öğ pus de iştihası Ka yi- » altı saatlik a yı mor Çünkü saat bir buçukta sofraya köye zaman bir iki bardak suyu aç Yemeğe içiyer ve bir iki lokmadan sonra ten kalkıyor. Mektebe gidiyor. $4m üstü eve dözünce (fazla peynir krvekçle karnın: şişiriyor, akşam âile s0f- Mek da, çocuk, yorgun argın. gene Ye - ii Yeniyer. Bu gidişle korkarım ço- Dörtte mektebden çıkan çocuğu saat iMizı Heybeliada sanatoryomunda|altıya kadar oyununa ve gezmesine bı - Smağa göndereceğiz!» rakmalıyız. Bu, onun hakkıdır ve sihha- tai,” bir doktor bu! Sağlık işlerinde el-İline lizımdır. Altıda evine gelen çocuk hı, torite sahibidir; o söyledikten son yemek zamanına kadar —bu saatin se - Yeni sular durur, ne yazık! Demek|kiz olduğunu farzedebiliriz— bir buçuk Yakit cedveli yüzünden çocukları -|s8at. ister oturur, konuşur, şarkı söyler, Mi, taryoma düşecekler! Bu şartlar/ister —hele uykuyu seviyorsa— saat do Fİ Vazgeç şu mektebden artık! 7 £ lerin çocuklarına da kendi çöcuk- baktığı gibi bakıyorsa, onlara da didleri savuruyorsa, vay halimize! İNE eee değişimden öyral ço b Me yapıyor idiyse, şimdi de onu ya 1 « Eskiden de sofraya oturdukla day Fİt, yemeğe başlamadar önce bar - biye rdak su içiyorlar, iştahlarını ka - Bağ lar, ;f » az yiyorlardı. Eskiden de akşam *ve geldikleri vakit «peynir ekmek- aglar şişiriyor, — sile sofrasında m k miyor» la Pi yemek yiyemiya ğun, > #-iş bir şey yoktur. hı, kere orta mekteb veya İlse çocu - a vakit cedveline göre, erken Biygi 2, erken kalkmağa © mecburdur. Üaşeş Beniz de saat altıda kalktığını bey ğimiz bir orta mekteblinin veya ki Selinin rasyonel (makul ve mantı - esecek yirmi dört saatini takib e - vi altıda kalktı; dışarı çıkması, eli- Yar yıkaması, giyinmesi en çok Mi çok et sürebilir. Kahvaltısı için de ki,“ bir çeyrek zaman verelim. Demek (8 altı üç çeyrekte çocuk yola çıka- My, Deveyi bu saatte © ralkmasa da Yek, amdan #azırlanan kahva'sısını Bilgi, hususunda yardıma muhtac de - i bununla beraber çocuğuna. bağlı tk » dahg evvel kalkar ve çocukları- tap hazırlarlar, Bili, nbulda ilk ders sekizi çeyrek ge - Üre Çocuğun evden (o çıktıktan sonra Maş ide kadar bir buçuk saat zama- eker, ir. Bu bir buçuk saat; en uzak yer Biye mektebe vaktinde varmağı de, Benç gd Şimdi ona yirmi dakikabk | ir teneffüs veriliyor. Bu yirmi da inde çocuk, evden getirdiği biraz r w geniş teneffüs eder. Dördüncü, derslerden sonra saat bir olmuş. buçuğa kadar, bir buçuk *erbesttir. Öğle yemeğini ya evinde mektebin yemekhanesinde. dershanede (o öğretmen mecbur değildir. Çocuk- menfaatlerini pek güzel idrak Sessizce mütaleslarına devam ve &, mk kü ar, derse girdi; birbiri ardınca âçi çocuğu mektebe göndermek ci -|kuz buçukta yatar, Bütün bunlar, ebeveynin hayatlarına E...bu doktor doktorluğu bilmi -| çocuğun hayatını uydurmuş olmasını iş- * #ağlk şartlarını bilmiyor, Eğer baş|tilzam eder. Yoksa baba akşarmcıdır; an- me komşucudur veya evde gece yarıla - rından sonraya kadar ya konuşmalar, ya kâğıd oyunları devam eder; o vakit çocuğun hayatı da yeni vakit cedveline uyamaz, çocuk sağlık (o bakımından da, ahlâk bakımından da bozulmağa meh - kümdur. Şimdi arkadaşa mektub yazan dokto- ra değil, onun da hocası olduklarında şüphem olmıyan tıb üstadlarma soru - muz: Çocuğun yirmi dört saatini ilmi bir rdı, |surette mi taksim etmiş bulunuyorum? 'k ki vakit cedveli değişmekle ço-| Çünkü ben onlara sordum ve onların daha doğrusu ailenin itiyadmda | taSVibini aldım. Bence bu mevzuatta şikâyetçi olan - ların çoğu, itiyadlarını değiştirmek iste- miyen ana ve babalardır; halbuki yeni Türk cemiyetinde bu fena itiyadlar de » ğişmelidir. Türk köylüsü güneş doğma - dan kalkar, tarlasına gider. Akşama ka- dar çalışır (ove saat on olmadan yatar. Şehirliler de, hele ana ve baba isr'er, bu- na alışmalıdırlar. Eğlencelerini biraz kısmslı, hayatların biraz tanzim etme - ğe çalışmalıdırlar, Yeni vakit cedveli tamamile ijiyenik - #ir. Bunun aksini ilmen iddia etmek ka - bil değildir. Muahimlerden şikâyetçiler varsa, on- lar da hayatlarını yeni şartlara uydur - malıdırlar. Sekiz saatlik uykndan sonra, on altı saatin dört saatini derse, iki sas- tini mütaleaya hasretseler, gene on şast- lik serbest zamanları kalır. Günde dürt sast ders. haftada 24-25 saat eder. Bu - gün mua'limler haftada on sekiz saatten fazla ders okutmağa mecbur tutulmu - vorlar. Günde iki saat te mütalealarına ve varile tashihlerine kâfidir. Kendile - rine kalan on saati ne ile geçirecekleri dü şünü'ecek şeydir. Askerlerimizin geçirdiği hayat, öte - denberi böyledir. Bence memurlar bile, varifeve saat sekizde başlamalı, tam se. | kiz saat dairede catışmalı, uykuden ka- Beniş gi veya başlca Şeyi YÜYEDİİE| kacak sekiz saatlerini de ister bilmilerini artırmakla, İster eğlenmekle geçirmeli - dirler, Ta ki eski kötü itivadlar değissin ve günde, gerek fikri gerek bedeni, sa - kiz sast çahsmak itivadı kazsnılsın. İşin rasvoneli budur. Bunun dısında b Ma mmütalea başlar. Mek) e wenen sözler, YeNi güzsitr ve hiç bir İae rmağa ilmi kıymetleri yoktur. * Biraz da utanmadan (terim Fezaletle. * İlk günlerdeki mütaleahane gü- ri) denilen ıstılahlar meselesinden bah - bügün hemen hemen kalmamış. |sedeyim: «Utanmadan» sözü ağır düştüy.İzımdır. Böyle“ yapılacak Çocuklar, bu bir buçuk saat mü |se haksız değildir; çünkü (terim rezale.| kimse kocunmaz, bilâkis teşekkürle kar- ileri için kıymet ve fayda- |t) tabirini kullanmak çok sevdiğimi z ve ölümüne her gün ağladığımız Ebedi Şe- İfimiz Atatürkün küstahca bir hürmetsiz'iktir. Hepimiz|otomatik çöp kutuları koyduracakmış. YAZAN semen Kâzım Nami Duru ereerammmmsesenız aziz hatırasına karşı biliyoruz ki ders kitablarına giren yeni terimler, Türk Dil Kurumunun muhtelif stılah kolları tarafından uzun uzun cü şünülerek, konuşularak bulunmuş, Ata - türkün emir ve tasvibile kabul ve tar edilmiştir. İakat hepsini de ceffelkalem reddetmek insafa uyar mı? Meselâ hendesede Türk çocuğu «müsellesü mütevaziülediasdan, «mütevaziülmustatilâte odan ve bunlsra benzer bir çok ücübelerden ne anlaya - bilirdi. «Köprücük kemiği» varken «nz - mu terkuve> demek doğru muydu? Ki - bette eskiden tecssüs etmiş ve artık dil, sadeliğe doğru dev adımlarile giderken bir muna ifade edemez hale gelmiş olan bu ıstılahları yaşar bir halde bırakmak Yâzım mıydı? İlmi ıstılahlarımızı, mümkün olduğu kadar Türkçeleştirmek ve yabancı dil - lerden ıstılah almamak zaruri görünü - yordu. Bu zaruret, daha çok eskiden ken| dini göstermiş, hatta (yeni lisan) cilerin (tasfiyeci) adını verdiği dilciler tarafın- dan, daha Ba'kan harbinden evvel, me - selâ «müselles» yerine «üçlen; kullanıl ması teklif edilmişti. *Binsensleyh Maarif Vekâletinin yeni terimleri, az çok tadil ile, bırakmış olma. sını haklı görmelidir. ve felsefi fikirleri de idire (edecek bir kuvvete vardırmak için yeni yeni ıstı - Jahları, bilhassa Türkçeden, bulmak lâ -| yet k zımdır, Maarif işleri, diğer bütün memleket işlerile mütesaniddir. Hepsinde de ten - kid edilecek noktalar bulunabilir; fakat | — Neye? Türkçemizi, imi) ŞUNDAN Sayfa 5 UNDAN — Şu gazetedeki havadise bak. Havadise bakan şaşırdı: — Gözlerime İnanamıyorum, doğru mu? — Tabil doğru azizim. acaba | — Hayır, mesele doğru olabilir, Fa- kat havadisi nasil cesaret edip yazdılar? — İntihar havadislerinin — gazetelere yazılması yasak değil miydi? İ Bu tarzda konuşanların başları üzerin- den baktım. Gazetedeki baş'ığı gördüm: «Alman ceb kruvazörü intihar etti» * — Belediye şehrin muhtelif yerlerine! Bu kutular çok şık ve çok güzelmişler. — Desene insan içine çöp atamıyacak. | biri, yeni yapi ni çalmış. K üstü ba-| İş, yüzü gözü kir içinde bir adam açmış, lev arâyan: — Evi gerebilir miyim? Demiş, kapıyı açan: — Hay hay gezireyim! l Diyerek evi baştan aşağı gezdirmiş.! Ev fevkalâde güzel, fevkalâde temizmiş.| Ev arayan kapıdan çıkacağı zaman, evi gezdirenin yüzüne tükürmüş. — Ne yapayım, demiş, ev o kadir te- miz ki hiçbir yerine tükürmeye kıyama- dım. Nihayet gözüm senin yüzüne İlişti> Fıkrayı anlattıktan sonra ilâve ettim: — Çöp tenekesi elinde çöp kutusunun yanına gelecek olanlar, kutuya bakacak- lar, kıyıp çöpü atamıyacaklar, sokağa ba- ki ar: — Muvafığı buraya atmaktır. Deyip, sokağa atıverecekler. * Bir müddet evvel gazeteler, İstanbula birçok Macar artistinin gelmiş olduğumu yazmışlardı. Dünkü gazetelerden biri de bütün bu artist'erin İstanbuldan gittik- lerini yazıyor. Macer artistler İstanbul sokaklarında birçok Greta Garbolar, Do- lerine: — Biz İstanbul diyerek, Hollywooda gelmişiz. Burada bizim gibi şöyle böyle artistlere kim bakar ki! Demişler ve bu yüzden gitmiş olacak» lardır. İsmet Alutnat | Bunlar biliyo rmu idiniz? | Sessiz piyano Viyanalı bir musikişinas sessiz niya- noyu icad etmiştir. Bu piyano, piyano da ekzersiz yapan, piyano çalmay* öğ- renenler için icad edilmiştir. Piyano. nun sesini ancak piyanoya merbut Kü»| İlaklıkları takanlar (o duyabiliyorlar.| Başkalarının duymalarıma imkân yok- tur. * | 4000 senelik m'n'mini hançer | İngilterede yapılan bir hafriyatta ga- oyuncak denilebilecek bir! hançer bulunmuştur. Hançer 4000 se. neliktir. O zaman çocuklarının, şimdi. ki çocuklar gibi oyun oynamadıklarına kani olanlar, babaların çocukları daha bunlardan bir kısmını ayırıp onlara ulu orta hücum etmekten, ne çıkar? Size burada bir hikâye: Vaktile padi - şahın biri, bir ağasile kıyafet değiştire - rek şehir içinde gezermiş. Gezmelerin - den birinde bir kahveye uğramışlar. Kah vede bir adam ebu iş böyle mi olur, şöy- le mi olur?» gibi tenkidlerden sonra «ben padişah olsaydım, böyle yapardım, şöy - le yapardım» demiş. Padişah yanımda - kine: «Şu adamı gördün mü? Ben gittik. küçük yaşta harbe alıştırmak için bu kücük hançerle talim (yaptırdıklarını iddia etmektedirler. * On beş milyonluk çek Dünyada bu sna kadar imzalanmış olan çeklerin, en yüksek miktar paraya baliğ olanı meşhur Amerikalı milyar » der Morgan'ın imzaladığı on beş milyon İngiliz liralık çektir. Milyarder, bu çek ten sonra, bunu korkutmadan saraya g€-) mukabilinde Kanadanın harb İstikrez tir» emrini vermiş ve kalkıp gitmiş Biraz sonra ağa, tenkidci adamın ya - nıma sokulmuş, «üslübu hakimanes ile onu kandırarak saraya götürmüş. Padi - şah, huzuruna çıkarılan adama iltifatlar- da bulunmuş. «demin kahvede padişah olsaydım, şöyle yapar, böyle (ederdim, diyordun. Haydi, seni padişa hyaptım, şu tuhta otur da emret bakayım. Emir - lerin hemen icra oedilecektir.» demiş. Adamcağız, padişahın. ibramı karşısmda tahta oturmaktan başka çare bulama - mış. Tahta oturmuş amma, başının üs - tünde mütemadiyen dönmekte olen asılı bir değirmen taşı görmüş. Bir türlü gö - zünü taştan ayıramaz, ha şimdi düşücek, ha şimdi düşecek diye korkusundan se - sini çıkaramazmış. O vekit padişsh: «İş. te biz bu taşın altında düşünüp emirle - rimizi veriyoruz. demiş. Devlet idaresi, bir değirmen taşından daha ağırdır ve bu taşın bağlandığı na - zik ip de devletin meli kudretidir. Mali kudreti, memleketin bin bir müşkülünü görmeden ulu orta tenkide girişmek cid- den büyük bir insafsızlıktır, Tenkid olunacak hiç bir şey yok mu - dur? Yalnız maarif işlerimizde değil, bü- tün işlerimizde tenkid edilecek noktalar vardır ve bunları hüsmüniyetle (o terkid etmek vatani bir hizmet görmektir. Fa 1 i i kat tenkid edebilmek için evvelâ eslâhi yet, sonra da hüsnüniyet ve krvvet lâ tenkidierden şianır. Közim Nami Duru tahvillerinden satın almıştır. gtr. Dört köşe mendillerin tarihi Mendillerin kıt'aları ne #adar küçük ve ne kadur büyük olursa olsun şekil itibarile o murabbadırlar. Mendillerin murabba şekilde yâpılmalarna sebeb olsn kimsenin Fransa kraliçesi Mari Antuvanet olduğunu iddia ederler. O zaroşna kadar mendiller üç köşeli yu. varlak ve müstatil şekilde de yavılırdı. Kial'çe yalnız mursbba şekildekiler » den hoşlandığı krula murabba şekilden gayri mer imal edilmemesi ve kullanılmaması için emir verdirmiş. * Bir milyar dört yüz miyon mum Bir milyar dört yüz milyon mum işi. ğile aydınlanan saha Niyagara şellâle. sidir. Elektriğin icadının yirminci yıl dönümünde Amerikalılar bunu yap » mışlar ve elektrik yıldönümünü bu su. retle kutlulamışlardır. * En ağır ça'gı Taşmması en güç musiki aleti orgdur Bir kilise orgu aşağı yukarı 10 metre yüksekliğinde ve 20 ton ağırlığında « dır. Bir köy aşkı Bigadan Süheylâ Imzssile bir mek tub aldım, bu mektubu tek kelimesi. ni dahi değiştirmeden size okutmak istiyorum, aynen diyor ki: Teyzeciğim: — «Kırk yaşını geçmiş bir köylü kızıyım. Az çok okur yazarım ve gü- zelceyim. Biraz da mağrurca ve öğürlüyüm. Babam orta halli bir a- damdır. Aile terbiyem iyidir. Şimdi ye kadar birçok taliblerim çıktı. Ben, ü in çöpü var, armudun sapı var, cevizin kabı var derken kimseleri beğenmedim. kocasız kaldım. Genç kızlık zamanımda beni bir çok yakışıklı köy delikanlıları istedi. Daha iyisini bulurum ümidile bç birisine varmadım. o Müstağni dav. randığımı görenler, bir daha beni istemediler. İstenilirken gitmediğim için çok pişmanım. Emsallerimin ü- çer dörder çocuğu var. Bunları gördükçe özeniyorum ve kendi müşkülpesendliğim yüzünden bir yava kuramadıma çok üzülüyo- rum. Beni görenler kız değil kadın diyorlar. Çünkü ne de olsa genç kız. Jik teravetim kalmadı. Kadın şekli- ni aldım. Son günlerde bana ellilik erkekler talib olmıya başladı. Bun- Jara gitmiye de kalbim razı olmuyor. Siz ne dersiniz Mezara kadar böyle bekâr kalayım mı Yoksa ihtiyarın birine varayım mı? * Ben yurdun bilhassa İzmir ve Ay. &ın mıntakalarında birçok köylerini tan:rım; köylü kızlarımız arasında çok ince hisli, hattâ epeyce münev. ver kafalı olanları bulunduğunu da bilirim. Fakat «Süheylâs imzasını kullanan okuyucum mazur görsün, yukamda okuduğunuz mektubu bir köylü kızı, battâ daha ileriye gide rek söyliyeyim, bir kadın kalemin. den çıkmış olabileceğine inanmıyo. rum. Bu itimadsızlığın muhtelif de- illeri arasında bir tekini söyliyeyim: Bizim köylerde bir genç kızın 20, 25, 30 yaşını bırakınız, hattâ 16 inel yaşına kadı i evde kaldığı vâki değildir, hâdise yalnız şehirde görü- lür. Bu ise bir başka meseledir. TEYZE