“Son Posta, rın Hikâyesi Godirey Bilerton, yeni biblosunu tei- kik ediyordu, Bu, terkibi meçhul bir ye- cevherden yapılmış küçük bir kedi idi fi antikacıdan kelepire almıştı. Koleksi: 5 yoncular (bronz veya fildişi bibloları ter- er bu oyuncağın: biblolarını 8 raladığı gömine rafında iyi duracağını Aralık duran kapıdan Simpkins - &- © © partıman sahibinin kedisi - girdi. Simp- © kins gayet mükemmel biliyordu kt üçün- gü kattaki kiracının ekseriyetle kahvaltı âçin âlâ tereyağlı ekmekleri olurdu ve Simpkins tereyağa tapınırdı. Gofrey seslendi: «Mine, Mine! Gel de| küçük yeğewlerinden birisini gör! Simpkins yavaş yavaş masanın etra- fnda dolaştı ve Godfreyin dizlerine 8iç- radı. Lâkin ayni saniyede sırtı ürpererek © “dimdik oldu ve hiddetle tükürerek yere © sşradı, dolabın altına girip saklandı. © — İşte bu garib, dedi Goğfrey, seni bu kadar kıskanç bilmiyordum Sımpkins!. Bibloyu şöminenin üzerine koydu ve kediyi çağırmak üzere eğildi. Ancak Simpkinsin saklandığı yerden çıkmağa © karar vermesi için on uzun dakika uğraş- mek lüzum geldi ve Godfteyin nevazişle- ri onu tamamile teskin edemedi. Terc © yağlı ekmeğin bile pek az muvaffakıye- © olmuştu bu işde. Kedi kulakları dikil- Miş, sdaleleri gergin; tereyağlı çayını nazlı nazlı sömürdü, sonra korkusunu rezilâne bir firarla belli etmemek için » vekarına daha çok müslağrak - âzamet- le uzaklaştı. gr Godfrey okumak üzere koltuğuna yer-! Meşti, fakat derhal kitabı önünden indir- © di. «Simpkinsin neyi vardı?» diye dü- gündü. Bu fikrin aklına gelişi onu şömi- heye kadar sürükledi, Mihaniki surette eline aldığı yeşil kediyi yeniden sıktı ve #nu masasına koyarak yerine oturdu. Gölgeler uzamış, sokak lâmbaları yan- Mmuştı. Godfrey de elektriği açtı. Biblo- nun sırtını sıvazladı ve hemen elini geri gekti. Ona, nemli bir deriyi, bir fok ba-| Mığının düz, perdahh postunu okşamış gi- bi bir his gelmişti. Kitabından #ki seyfaya daha göz gez- dirdi ve bibloyu yeniden yokladı: Sert ve Hadi bey, — Rica ederim; diyordu. Teşekküre © değer ortada hiç bir şey yok. Siz be * nim yerimde olsaydınız ve yüzmesini © bilip kazaya uğrıyan insanı kurtarabi. leceğinize kanaat etseydiniz hiç güphe- $iz en ufak bir tereddüd göstermeden benim gibi yapardınız. Diye cevab verdi. © — Hayır... Hayır sizin yaptığınızı yapacak az insan bulunur. Diyen genç kız onun yanından ayrıl- dı. Diğer masalar arasından süzülerek » kendi oturdukları köşeye doğru ilerle- di Böyle ilerlerken gözlerile Mükerrem © Alpi arıyordu. © Onun kendi masalarında bulundu - Bunu tahmin etmişti. Çünkü kazadan © gonra bir kere kendi hatırlarını sormak diye tahmin etmişti. Onun Hay- ri beyin masasında olmadığını görünce © de bu tahmini daha kuvvetli bir ihti- ma! olarak aklında yer etmşiti. Halbuki işte Mükerrem Alp orta - “ darda yoktu. Sofraya oturduğu vakit Wkayıd yap. omıya gayret ettiği bir sesle: — İçinizde Mükerrem Alp: gören oldu mu? diye sordu. Ölümden kurtul- Auğumdanberi kendisini o görmedim. n nezaketen bir geçmiş olsun dahi diyecek kadar yanımıza gelemez miy- di? » Ç Annesi büyük bir asabiyetle: — Rica ederim; dedi. Bu müthiş ka- — zayı şaka mevzuu yapma! Annesi kaza dakikalarında müthiş bir korku ve heyecan geçirmişti. Fakat kız: kurtulduğundanberi (o kendisine » böyle bir üzüntü vermiş olduğundan © dolayı şimdi onu affetmiyordu. — Anne, kazaya uğramış olduğum #çin adetâ bana düşman kesildin. Hal- — buki ben, istiyerek boğulmıya kalkış- madım yaf. Bunun hoşuma gidecek bir *arafı yoktu ki. YEŞiL KEDİ KKM IRMAK MM... Çeviren : Feridun Osman soğuktu. Kuruntusunum yapmacıkların. dan mahcub; mütaleaya tekrar daldı. Lâ- kin başka bir tahassüs, odada beliren başka bir sahne onu okumaktan gene &- ikoydu. Bir aralık gözlerini kaldırdığı zaman, ampulün yere yayılan beyaz ışık dairesi haricinde, iki parlak noktanın bir çift hayvan gözü gibi ışıldadığını a- çıkça gördü. Bibloyu tekrar yakaladı, on- da hiçbir fevkalâdelik bulamadı, bıraktı. — Ziyanın aksi bu... diye düşündü vo yerinden kalkarak perdeleri kapadı. O- da İoşlaştı. Godirey yeniden bibloya bakmaktan kendini alamadı. Kedi büyü- müşe benziyor, gülüyor gibi görünüyor du, gözleri parlamaktaydı; yeşil ve kor- kunç gözler... Godfrey fenalık geçiriyordu. © gün dokunacak ne yemişti? Hazmu güçleşti- recek hiçbir şey... Maahaza Simpkins &« na telâş vermişti. Dikkatle baktı. Yeşil kedi büyümüştü.. ve yerinden kımıldamıştı. Şimdi o hemen hemen ışık dairesinin ortasında idi, Perdahlı sırtın- da kıllar çılamış ve karmakarışık olmuş- tu. Gözleri fıldır fıklır dönüyordu. God- frey titredi: — Büyük Allahım! Deli mi ben? Odadan kaçmağa cesaret edemedi. Masa kapi ile onun arasında idi ve bili yordu ki kedi çıkmağa bırakmıyacaktı, Hayvan gittikçe iyüyor ve o cüssesi bir kedinin tabii cesametini Godirey biraz evvel oturduğu koltuğa dayanarak ayakta duruyordu. Dosyaları hırsla tutan elleri öldürücü bir gergin“ likle takallüs etmişti. Bu kaskatı ve İdü- bali dosyalar ki onunla divanelik arasın- da yegüne haildi. Birdenbire, aherkli; çok lâtif, çok u- zak nağmeler duydu. Sesler tarihten eski mümisyenlerin kullandığı kam fütlerin nağmelerini (o hatırlatıyordu. Godfrey gözlerini kapadı. İnka: gene tı. Kedi de bü nağmeleri dinliyordu; o da hemen göz kapaklarını kaldırdı. Kediyi görmek ne kadar korkunç ise, gözlerini yumarak, odada neler geçtiği- Dİ görmemek deha ürkünçtü. Kedinin sırıtması o kadar muazzamdı ki arkasın- da hayvan kayboluyordu. Artrk bu mah- oldüm ti. Emine: — Oh zavallş Kadriyeciğim; dedi. Ve sonra halasına dönerek: — Darılmayınız amma hala hakika- ten Kadriye bir kusur işlemiş gibi ona dargın muamele ediyorsunuz! Diye ilâve etti. O bu sabahtanberi bütün kusurlu ve gülünç taraflarını İyice tanımasma kadar halazadesini ne kadar büyük bir sevgi İle sevmekte olduğumu anlamış” tı. Daima ayni şeyi düşünen Kadriye hep o câli lâkaydi ile sordu: — Mükerrem bey bizim dispanserin müsamere komitesinde âza değil mi? Halbuki o bunu unutmusa benziyor. Ne zamandanberi ortalarda görünmü- yor... Kadriyenin Okalbinden geçenleri keşfeden, Emine onun beyhude yere ümid ve ümidsizlikler içinde bocala - mamasını temin için bir defa büyük bir darbe indirip işi halletmek istedi ve o da tam bir lâkaydi taklid ederek: — Hiç üzülme dedi Lady Salikok o- ra bu şeyi unutturmaz... Mükerrem Alp Adaya geldiği gün- denberi Lady Salikok'un bu yaşlı İn- giliz kadınmın peşinden ayrılmıyordu. geç'yordu. | »İvul sesleri duyuluyordu. Kedi düşük bi- Diye annesinin azarına mukabele Si Iük ekşimiş hayali bir surattan başka bir şey değildi. Bu decece gayri madüi bir varlıkla mücadele edilebilir miydi? Godfrey ileriye doğru bir hareket; yaptı, fakat birdenbire musiki, kabard:, azametlendi, ve tonunu değiştirdi. Şim- di bir tehdid manası saçıyordu. Godfrey| ondan korkmuştu ve bilhassa bu müziği! tanıdığını zannediyordu. Kedi gene orusi da idi ve tasavvur edilemiyecek kadar! büyümüştü. Godirey anladı ki, artık ke- di; neredeyse kocu mahlüku (üzerinde! tutmak için çok küçülmüş olan masadan ayrılmağa medbur olacak ve mühakkak adamcağız aklını okaybedecekti. Kedi nazlı nazlı evvelâ bir pençesini, sonra Ö- tekini uzattı. Mütemadiyen sırıtıyordu Gözleri büsbütün irileşmişti ve cam relerinde tarihi gölgeler öksediyor gi- biydi. yaş z o ROMATİZMA ARKA - BEL - DİZ TESKİN ve LUMBAGO SİYATİK - KALÇA AĞRILARI İZALE EDER Nafıa Vekâletinden: 9/B/939 Çarşamba günü saat 18 de Ankarada Nafıa Vekâleti binam içinde Malzeme Müdürlüğü odasında toplanan 6370 lira muhammen bedelli Ankarada malzeme eksiltme komisyonunda cem'an Vekâlet bahçesindeki depoya teslim şartile 260 tori yerli kok kömürünün kapalı zarf usulile eksiltmesi yapılacaktır. Eksiltme şartnamesi ve teferrüatı bedelsiz olarak Malzeme Müdürlüğünden alınabilir. Muvakkat teminat 477,75 liradır. İsteklilerin teklif mektublarını muvakat teminat ve şartnamesinde yazılı ve. Musiki gene canlandı, söndü, tekrar yükseldi. Odaya bir koku: tuhaf, alışkan, İyeni fakat tanıdık bir koku, sıcak ve bol İgüneşli günleri, taze ve tatii baharatı İhatırlatan bir koku doluyordu. Godfrey önce onu tanıyamadı. sonra birdenbire hatırladı: Bu, ölülerin kokusu, buhurdu. Derin bir koku duydu. Şimdi mesikiye sözler da karışıyordu. Kadim bir besna aid sözler ki Godifrey hiç bilmiyor, bir şey anlsmıyordu. Yal nız onların mana ve İfadeleri, uvumuş asırları aşersk ona geliyordu. Bağırmak kün değildi. Bu bir kâbus muydu? God- #rey iyi biliyordu ki, hayır... Kedi masanın nihayetine kadar ilerii- yerek onu süzdü. Kendisininkinden çok daha kuvvetli bir irade onun bakaçlenini! kedinin bakışları ile karsılaştırmağa! zorluyordu. Godfrey bu deniz rengi göz- lerde «Günshs 1, onun için asla affolmı- yan, dünyadan daha yaşlı cinayeti gördü. Musiki şimdi çok şiddetlenmişti. Da- yiklarını yalayarak horulduyordu. God- frey iradesinin kendini terkettiğini an- Jadı. Dudaklarının, dakiksdan dakikaya daha kuwvetlenen görünmez koroya il tihak etmek üzere açılacağı anda bir korku bastırdı. Bir kelime dilinden ka- çiyor ve Godfrey onu hatırlamamak için 32 BON POSTA, NIN PERİ ger. Nakleden: Hatice Halib kadınile evlenmek arzusile böyle pe. şine düşmüş olması zehabını vermişti. | Fakat onun hariciye memuru oluşu! bu gibi izdivacları mümkünsüz kıldığı için birçokları bunun evlenmiye kadar gidecek ciddi ve plânlı bir münasebet olmıyacağını İl sürdükleri halde bazıları da Lady Salikok'un serveti - nin Mükerrem Alpı mesleğinden istifa ettirecek kadar fazla olduğunu İleri sürmüşlerdi. Eminenin cevabından sonra Kadri- ye sual dolu gözlerle etrafına bakındı- ğı için Aysel arsız bir tavırla parma- ğını kaldırdı ve bir köşeyi işaret ede- rek: — Görüyor musun Mükerrem Alpı; dedi. Koca karile yemek yiyor. Lady Salikok, onlar ii arkadaşı olduğu zaman ler ona adetâ hayrandılar. İnceliğini, zerafetini, nüktelerini, güzel konuşma ve tavırlarını pek beğeniyorlardı. Fakat flörtlerini ellerinden aldığını görünce iş değişmişti. Şimdi birdenbi- Te: «Koca karı!» Oluvermişti. ! | Kadriye Ayselin gösterâiği yı kakmak için şiddetle arkaya çevrildi. Ve Mükerremi Lady Salikok'la ayni masada görünce rengi birdenbire kı” sikalarla birlikte ayni gün saat 14 de kadar makbuz mukabilinde komisyona vermeleri lâzımdır. o «3210> © «5468» ISTANBUL HALK TİYATROSU Kenan Güler ve arkadaşları Ankaraya hareket etti TAN Sincmu bahçesinde başliyor nefsini zorluyordu. Çünkü biliyordu Xi o kelime meçhülü olmakta devam ettik- çe kediden korkacak, hiçbir şeyi kalmı- yacaktı. Korkunç mahlük ansızm kızdı. God irey o anda, onun ismini buldu: Korku ve dehşetin adı ki Tnâbes'de (kadim Mi- sırın merkezi) gün doğarken fısıldanı» yordu. Godfrey bu ismi, yüksek sesle, söyle- memek için çalışırken, adaleleri kısıldı, boğazı darlaştı ve gözleri büyüdü. Sesler kumanda ediyor, yalvarıyordu. O adı söylemek arzusı şaşırtıcı İdi ve buhur kokusu Godfreyin iradesini uyuş- turuyordu; sustu. O vakit iri ve korkunç kedi üzerine atladı ve Godtfrey onun çelik tırnakları- Kadriye kibar bir aileden doğmuş olan bu güzel delikanlıyı pek beğeni. yor. Kadriye dalma böyle asil tavırlı monden, adabıımuaşerete vakıf bir er- kekle evlenmek istedi. Böyle bir genci ebeveyninin beğeneceğini, onların da yle bir damadı işlerine geleceğini tahmin ediyor. lına koydu. Balo gecesi Mükerrem hep onunia dansetti, Ve ona kapalı olmakla bera - ber öyle şeyler söyledi ki Kadriye bu- gün kendisinin Mükerremin fevkalâde hoşuna gittiğini zannediyor. Evet vâkıâ o gece balonun sonlarına doğru hemen, hemen “htiyar İngiliz kadınının elinden kurtulacak bir vazi yete düştü, Kadın ona öyle bir musal- lat oldu. öyle bir eyapıştıski, Kadriye onu mazur görüş (Elbette bu vazi- yette bir kadından ayrılamazb diye düşünüyordu. - Kadriye, kendi güzelliğine emin ve bundan mağrur bir kız olduğu için, Mükerremin kendisi dururken, İngiliz kadınlie sevişebileceğini zannetmediği için, onun Lady Salikok'la meşgul o- luşunun farkına bile varmamıştı. Çünkü yanlarında İngiliz kadını bu- Zengin ecnebi .kadınmın lüksü ana)zardı. Fakat bevecanın: yenerek ve| 'unmadığı zaman Mükerrem her ken- hoş görünüyor. Onu bütün diğer genç kız ve genç kadınlara tercih ediyordu. , Mükerrem Alpın zengin bir izdivaç peşinde oluşu ilk önce herkese İngiliz lâkayıd yaptığı bir sesle: — Hele bak.. yanlarından geçmişim de görmemişim. Diyerek külbastısını yemeğe başladı disini görüşte ve her yalnız kalışta kur etmiş ona hayranlığını ve adetâ aşkını göstermişti. Ve Kadriye Lady Salikok'la onun a“ Ertuğrul Sadi Tex (Halide Pişkin) iştirekde 1 Ağustos Salı gözü akşamı Taksim - Altıntepe sile vedvil 8 perte Bı gırtlağında duyduğu zaman büyük bir sükün ve tesellinin bütün vücudünü bü- rüğüğünü hissetti. Çinkü «Son» gelmis- ti, nefsi emareye boyun eğmiyordu ve gurunu kaybettiği zaman muazzam mahlükun böğürmelermi, ve milletin haykırışlarını işitti ki, bunların, «Misirin günahı Pashte şerefine yükselişin: gör- meğe muktedir değildi. Ertesi sabah onu yerde buldukları za- man yüzü sakindi. Boynunda ancak bir kedinin yapabileceği tırmıklar vardı. Ne doktor, ne de apartıman sahibi bunların nasıl olebileceğini izah edemediler. Fakat Simpkins, Kapıyı itina ile kok- ladıktan sonra içeri girdi ve Gödfrey Ellertonun vücudü altında yarı saklı kü- çük yeşil kediyi sezerek asabiyetle yü- süne tükürdü. rasında münasebet olabileceğini bir an düşünmemişti. Şimdi böyle bir kaza geçirdiği gün, onun «İngiliz karısiles yemek yemek için kendi masalarına gelmeyişi, ken- disine geçmiş olsun demeyişi ona pek acı geliyor ve hayatında birinci defa olarak üzülüyordu. Yemek bitmek üzere idi. Belkis, Ay- sel ve Emine dispanser müsameresi için giyinmek üzere sofradan kalkıp odalarına çıkmışlardı. Lady Salikok'da giyinmek üzere yerinden kalkmıştı. Fakat daha yemekten evvel giyin - miş olan Kadriye, bugünkü heyecan- dan ve korkudan hâlâ şaşkın bir halde olan anmesile, babasının arasmda otu- tarak etrafı seyrediyordu. Mükerrem Alp sofrada yalnız kalım ca yerinden kalktı. Ve onların masa. sına geldi: Sofraya gelir gelmez: — Bizi çok korkuttunuz Kadriye ha- nım; diye söze başladı. Hepimize güzel bir sabah geçirttiniz. Kadriye büyük bir alâkasızlık ile ce- yab verdi: — Siz de olan şeyi duydunuz mu? — Duymak mı?. Ne söylüyorsunuz. yaluz duymak değil gördüm de; siz sahile çıktığınız zaman sizi fik tebrik edenler arasında idim. Hatırlamayışı- nız çok tabiidir. — Oh.. öyle mi? Hiç farkında de - ğildim. Öyle bir zamanda mazur görü- lür değil mi?. İnsan böyle bir kazadan kurtulursa ilk gördüğü insanlar anne- - 4 si, babası, kardeşleri, akrabaları ve kendisini çok yakından alâkadar eden- ler oluyor... Herkesi birden farkede” miyor. Fikri beyle karısı bu nazik «geçmiş olsunal» neden böyle küstahca bir ce- vabla mukabele ettiğini anlıyamıyor- lar. Ve birbirlerine hayretle bakıyor ” lar. (Arkası var)