e e AA “Sen Posta, BENiMLE GEL nın Hikâyesi İh. Yazan: Muazzez Tahsin Berkand «şymsmlz Gecenin sessizliği içinde, alçak tahta &vin yarı çıplak odasından boğuk sesler yükseldi: — Benimle gel! — Hayır, gelmiyeceğim! 2 / — Niçin inad ediyorsun Nezahet? İki - mizi de mahvetmek mi istiyorsun? Birkaç sant sonra sabah olacak ve geç kalaca - — Sabah olsun, akşam olsun; artık hiç bir şey umurumda değil benim. — Tam mes'ud olacağımız zaman ben- den kaçmak istiyorsun öyle mi? demek... — Niçin sözünü bilirmiyorsun Mah - Mmud? Evet, demek seni artık sevmiyo - rum. Delikanlının başı bir dakika için göğ - süne düştü. Fakat hemen tekrar şahlan - dı. — Yalan söyleme! Beni seviyorsun, bel ki de her vakitten fazla seviyorsun; fakat her şeyi öğrendikten sonra artık benim- le yaşamak istemiyorsun değil mi? Ce - vab versene! 1 — Evet, inkâr etmek ney yarar; senin. gibi bir hırsızla... Sözü boğazında tıkanmış, bir hıçkırık! omuzlarını şiddeti saramıştı. Genç adam, | bir iki adım ilerliyerek iri elini kadının wrcık saçları Üzerine koydu. — Yapma Nezahet, hırsızlığı senin için yaptığımı pekâlâ biliyorsun; seni iyi ge- gindirmek, sana güzel esvablar almak için kâfi derecede para kazanamadığım için bir defalık arkadaşlarıma uydum. Fakat bir daha bunu yapmıyacağıma sana söz veriyorum. Elimde pasaportum var; ko - misyoncu Osman ve karısı Zişan isimle - rine bir pasaport... Birkaç saat sonra kal- kacak vapurla Köstenceye gider, orada rahat ve namuslu bir ömür süreriz, Sarı kıvırcık baş isyanla sarsıldı. — Hayır! zl — Bu kadar haşin olma Nezahet, seni me kadar sevdiğimi görmüyor musun? — Beni sevsen bu yaptığın şeyi yap - mazdın, — Bir defa yaptım, bir daha... — Yalan! Yalan söyleme artık! Delikanlı esmer başını iri elleri arasına alarak odanın içinde dolaşmağa başladı. dı. Dışarıda seyrek yağmur damlaları! camlara vuruyor, hafi! bir rüzgâr dam - larda oynaşıyordu. Uzakta bir saat ağır ağır üçü çaldı. — Hakkın var Nezahet, sana yalan söy-) Wiyorum. Bu hırsızlık birinci defa yap - tığım bir iş değil; bundan evvel sana al- dığım mamtoyu da böyle kazanmıştım.| ondan evvelki şapkayı da, iki aydanberi vetli kollarını onun boynuna dolamak için bir hareket yapmıştı; fakat hırçın bir çift el onu göğsünden itti. — Çekil alçak herif! Beni çaldığın p: ralarla geçindirmek istiyorsun öyle İki aydanberi senin evinde yediğim içi- me sinmiyor diye titizleniyor, annemle babamın inkisarma uğradığım için rahat edemedim sanıyordum. Meğer haram pa“ yediğimiz yemeği, verdiğimiz kirayı da...) ra kursağımı deliyormuş ta haberim yok. Hırsızlık benim yedi sekiz senelik san'a- tım... Arkadaşlarla uyuşarak şimdiye ka» dar birçok evler, hanlar, apartımanlar | soyduk. Fakat benim hisseme düşen pa-| ra pek azdı, hep çetemizin elebaşıları | İbüyük partiyi vuruyorlar, kabuklarını veriyorlardı. Seni tanıma - dan evvel az kazanmak beni üzmüyordu. Bir boğazımı geçindirmek değil mi? Na - sil olsa kayrılip gidiyordum. Lâkin seni İ tanıyah iş değişti. Sen bundan evvelki ka dınlara benzemiyordun, namuslu bir ev kızısın sen... İşte buhun için ben de sa- na lâyık olduğun ömrü yaşatmak istedim, bunun için namuslu bir adam olmağa ka- rar verdim, Sert, vahşi bir kahkaha odada çınladı. Mahmud bu sesi duymuyor ve kendi ken- dine konuşuyormuş gibi devam ediyordu: — Evet, namuslu bir adam olmağa ka- rar verdim amma seni geçindirmek içim lâzım olan parayı bulmağa mecburdum. Çok düşündüm, sağa sola baş vurdum, kimseden hayır yoktu. Bir iş bulmak im- kânı da olmayınca son kozumu oynıya - rak birkaç kuruş edinmek istedim. An - cak, bu sfer yapacağım işten kimseyi ha- berdar etmedim; tek başıma harekete ge- gerek bir hafta çalıştım, gireceğim evin dört tarafını iyice ölçtüm, biçtim; geleni gideni gözetledim ve bu akşam evin bom- boş olmasından istifade ederek mutfak penceresinden içeri atladım, kasayı aç - tım, mücevher, para, tahvilât, ne varsa ceplerime doldurup kaçtım. Beni gören| olmadı. Biraz evvelki vahşi kahkaha yerine o- dayı ümidsiz bir çocuk hıçkırığı titretti: — Ağlama, üzülme Nezahet, bana gü- ven ve benimle gel... Sana yemin edi - yorum ki bundan sonra artık namuslu Omuzları çökmüş, sırtı kamburlaşmıştı. Birdenbire derin bir süküt ortalığı sar- — Servet mi? Nerimenin böyle şey- Tere ehemmiyet verdiği yok! O ancak kendi çalışmasile kendi hayatını ka - Zanmıya ve kimseye yük olmamıya ça- bahyor. Meliha gene biraz evvelki gibi alay ederek güldü: — Ehemmiyet verdiği yok mu? Günü gelince sana bunu gösteririm. Her hal ve kârda şimdilik daha uzun zaman Feridun beyin maliyetinde çalışacağını ve onun Nerimeye vasilik etmekte de- vam edeceğini unutma! Ayağma gelen bu müstesna kısmeti tepreden evvel Onun inceden inceye düşüneceğine emi- nim. Nejad dişlerini gıcırdattı ve yanında yürüyen kadının halası olduğunu, ona hürmet etmiye mecbur olduğunu bile unutarak şu sözleri söyledi: — Budâlaca sözler söylüyorsunuz. Feridun bey hir buz parçası, zalim bir adam, kalbsiz ve duygusuz bir insan - dır; fakat onun namuslu bir adem ol- duğunu ve böyle bir vaziyeti suiistimal ederek istifadeye kalkışmıyacağına e- minim. Meliha hanım omuzların: kaldırdı. — Adam sen de! Böyle şeylere evvel- den hüküm verilmez... Onun gibi aza metli bir adam, belki de her şeyde ol- duğu gibi aşkta da önüne bir manla çıkmasına tahammül edemez ye her şe- YI çiğneyip geçer. Nejad gülümsedi: — Feridun bey mi âşık? Bunu dâ - günmek bile beni güldürüyor hala; o- nun gibi hiğsiz bir adamın kalbinde s- çak bir duygunun yeşereceğine ve ya- bir adam olacağım. Genç kadının yanına yaklaşmış, kuv - Yazan: GÜZİN DALMEN şıyacağına ihtimal vermek bile gülünç bir ihtimal olurdu. — Sen istediğini söyle çocuğum; fa- kat Meliha halanın gözleri aldanmaz! Bunu de bil! Henüz işin başlangıcında- yız. Bu müteazzım ve ciddi adamın her şeyden evvel kendi hislerile çarpışaca- ğına ve bu duygusunu yenmiye çalışa- cağına eminim... Hattâ, belki de Ne- rimeyi kendisinden uzaklaştıracak kat dar kuvvet ve cesaret gösterebilecektir. Evet, belki de... Bu ihtimal pek olmaz bir şey değil, Bir saniye alnını kırıştırarak, kaşla- rını çatardk, sert ve fena gözlerle dü- şündükten sonra gülümsemiye başladı: — En çok görmek istediğim şey, Sü- heylâ hanımın bu sırrı keşfettiği daki- kada yüzünün ne hale geleceğidir. Alleh bilir amma kadıncağıza belki inme iner, belki de deli olur. Herhalde bunu görmek pek eğlenceli bir manza- ra olurdu. v ! On gün sonra, bir #rbah, Feridun bey Nerimeyi yazıbanesine çağırttı. Genç kız, patronunun fabrikadaki bü- rosuna yalnız bir tek defa, ilk mahışını aldığı gün gitmişti. Bu defa, hiç bif se- beb yokken davet edilmesinden o kadar telâş ve heyecana düşmüştü ki, önün- deki hesab defterini kapatıp koridor - lardan geçerken ve Amirinin odasna girerken kalbi korku fiş Çağırılmasına sebeb ne idi? Acaba bir kabahat mi işlemişti? bir kusur mu yapmıştı? Yoksa Feridun bey onun işinden memnun mi ? Halbuki, vazifesinde azami gös- bize cevizin! Eyvah! Senin peşinden gelerek ne büyük cahillik etmişim! Hayır, seninle gelmiye- ceğim, artık kötü suratın, görmek istemi- Yorum senin; karşımdan defol git, bir da- ha adımı ağzına alma! — Nezahet! Vakit geçiyor, kendini de beni de mahvedeceksin! — Sus diyorum; yoksa... — Peki, artık bir şey söylemiyeceğim, gönlünü benden aldığını, benden iğren - diğini anlıyorum; fakat gitmeden evvel bana bir defa daha, şimdiki gibi düşman” ca değil bu sabah baktığın gibi, yeşil gözlerinden altın ışıklar saçarak tatlı bak. Başka bir şey istemiyorum senden; ondan sonra gideceğim, bir daha da yü: #ümü görmiyeceksin. Delikanlının yalvaran, dilenen sesi, ye- gil gözlerde bir isyan şimşeği çaktırdı ve onlar sıkı sıkı yumularak bakışlarını giz“ lediler. Basık tavanlı tahta evde tekrar derin bir sessizlik oldu. Sokakta birkaç ayak se. si yağmurun ve rüzgârın gürültüsüne ka- rıştı, uzaktaki saat sızlıya sızlıya dördü çaldı. — Allaha ısmarladık Nezahet. Bir kapı gicırdadı, merdivenler Mah - mudun ağır vücudü altında inledi. Neza- het te yerinden fırlamış, pencereye koş” muştu; İakat camı açmağa vakit bulma» dan sokak kapısı önünde bir boğuşma, bir iişme işiti ve âmir bir sesin: — Karakola! Dediğini duydu. Bir saniye, mıhlanmış gibi, başım ca - ma dayıyarak durdu. Kalbi çarpıyor, ku- Jakları zonkluyordu. Aşağıdaki âmir ses tekrarladı: — Karakola! Hüseyin sen bu kapının önünden ayrıtma! Kimse dişarı çıkmıya- termiye ve kendisine verilen işleri bü- gük bir itina ile yapmıya bütün kuvvet ve gayrelini sarfediyordu. Fakat me- murların fısıltılarından ve muhasebeci ile diğer arkadaşlarının arada bir sö: lediği sözlerden, onun ne derece müş- külpesend bir insan olduğunu işitmişti. Yâzıhaneden içeri girdiği zaman, Fe- ridun bey açık bir pencerenin yanında ayakta durmuş sigara içiyordu. Genç kızın girdiğini görünce sigarasını pen- cereden dışarıya atarak masasına yak- — Sana bir mektub yazdıracağım Nerime; Rica ederim şurada oturup yeceğim şeyleri not ediver... ük bir masanm yanındaki san - dalyayı elile işaret etti. Genç kız, ma- sanın üzerindeki kâğıd kalemlere bak- tiktan sonra bir dakika tereddüd etti. Amirinin söyliyeceği şeyleri kâfi dere- cede sür'atle kaydedeceğine pek emin değildi. Filhakika mekteble fken çok dela not tuttuğu olmuş ve bunu olduk- ça çabuk yapmıştı amma birkaç aydan- beri eli biraz durmuştu; bundan başka helecanı da çobuk yazmasına mâni 0- lur diye korkuyordu. Maamafih, gene büyük bir soğukkanlılıkla ve telâşını dişarıya vermeden küçük masanın ba- şma oturdu ve çocuk yaşındanberi korktuğu ve çekindiği gözlerin karşı - sında metanetle yazmıya başladı. Hal- buki bu gözler artık eskiden olduğu ka- dar soğuk ve ürkütücü değillerdi; daha doğrusu şimdi genç kız karşı- sında, eskiden duyduğu korkuyu de- ii, tahlil edemediği ve bir tarzda, garib bir çekingenlik hisse- diyor ve gene bu gözler karşısında tam maânasile serbest olamıyor, (kendisine hükmedemiyordu. Feridun bey büyük bir kolaylıkla ve kelimelerini düşünmeden, sür'atle söz söylüyordu. , Onun söylediği cümleleri not etmek için karşısındaki kaktfbin çok seri bir #tenograf olması lâzımdı; halbuki Ne- | Ordu Hastabakıcı luna ait bazı izahat ve Okula ka ve kabul 1 — Hastabakıcı hemşire yetiştirmek Üzere Ankarada M. M. Vekâleti dan «Ordu hastabakıcı hemşireler okulu açılmıştır. 2 — 3433 sayılı kanun mucibince bu okuldan mezum olacaklar, memur tekaüdiye alacaklardır. 3 — Mezun olanlar 6 senelik mecburi caklar, ondan sonra arzu ederlerse memleketteki bütün sıhhi teşekküller lerine açık olacaktır. 4 — Tahsil müddeti 3 sene okup, bu mü idet içinde okurlara ayda beş Jirs yari ık verilecek ve iaşe ve ilbasları tamamen okula aid olacaktır. 5 — Okuldan mezun olanlar, barem kanununa göre 17,5 asli maaştan üzere maaş alacaklar ve bu miktar gittik çe çoğalacaktır. Bu zaman dahi iaşe dirme ve barındırma orduya aid olacaktır. 6 — Okul 15/Eylâ1/989 da tedrisata başlıyacaktır. 77 — Okula kayıd ve kabul şartları şur.lardır: A — Türkiye cümhuriyeti tehaasından olmak ve "Türk ırkından bulunmak B — Sıhhati yerinde bulunmak ve durumu her iklimde vazife görmeğe bulunmak «bumu herhangi bir hastane raka bağlamak lâzımdır.» C — Yaşı on altıdan aşağı ve yirmi ikiden yukarı olmamak. D — Kendisi, ana ve babası illet ehlinden olmak «Bu vaziyet polisçe tevsik tirilerek evraka bağlanacaktır.» E — En az orta okul tahsilini bitirmiş ğünü isbat etmek «tasdikname suretleri F — Evli veya nişanlı bulunmamak ölmüş olanlar kabul edilir. Buna aid medeni hali bildirir müsbet eklenecektir.» G — Sıhhi sebebler dışında okulu kendiliğinden terkettiği, . yahut suretile veya diğer inzibati sebeblerle okuldan çıkarıdlığı yahut ağtı senelik buri hizmetini yapmadığı veya tamamlamadığı veyahut sıhhi sebebler okuldan çıkarıldığı takdirde tahakkuk ettirilecek mekteb masraflarını tsi ödeyeceğine ve gösterdiği vesikaların tamamen doğru olduğuna dair ir taahhüdname vermek. 8 — Bu evrak sahibleri okula imtihansız olarak kabu! edilecektir. 9 — 6, ca maddedeki evrakı tamamlamayanlar bunları Ankaradekiler M V. Shh. İş Dairesine, diğer vilâyet merkezlerindekiler Valiliklerine, tasdikli ve kefi Kaymakamlara takdim edecekler ve bu tır. Müracaatların 25/Ağustos/939 da sonu alınmış olacaktır. 10 — Taliblerin kabul edildikleri ve mektebe hareket etmeleri ayni m tarafından kendilerine bildirilecektir. 11 — Kabul edileceklerin okulun bulunduğu Ankara'ya kadar sarfedecekiMi parası kendilerine aid olacak ve «Mi. M. 7 dilekçede bunu tasrih edeceklerdir. Hemşireler o şartları. b hizmetlerini Ordu hastanelerinde başlan i heyeti raporu ile tevsik ettirmek We olmak veya bu derecede tahsil musaddak olarak eklenecektir.» «evvelce evlenip o boşananlaria evrak yol ile M. M, Shh. İş D. ne yoli V. Shh. İş: D. ne hitaben «1016» o «35593 İstanbul ler 2490 sayılı kanunda yazılı vesika ve meki bulunmalıdı. (3526) cak! Sabah erkenden ben geleceğim, eve beraber gireceğiz. * Ertesi sabah eve gelen polisler ortalığı rime istenografi bilmediği için onu ta- kib edemiyordu. Bu sebebden, bir da- kika oldu ki, ipin ucunu kaybederek durmıya mecbur oldu ve mahcub bir tavırla Feridunun yüzüne baktı. — Affedersiniz ağabey, son cümleleri yazamadım. Çekingen ve bulanık gözleri, utanan bir çocuk saflığile genç adama doğru kalkmıştı. Feridun hafifce tebessüm e- derek sakin bir sesle cevab verdi: — Hakikaten, senin gibi acemi bir memur için çok çabuk söylüyorum. Ne- rede kalmıştık? Son cümleyi oku de daha ağır devam edelim. Bu defa Nerime rahat rahat yazmıya başladı. Esasen Feridunda pek acele eden bir hal de yoktu. Elini çenesine dayamış, hem söylüyor hem de gözle“ rini karşısındaki solgun yüzlü, altın saçlı genç kızdan ayırmıyordü. En u - fak bir söz karşısında kıpkırmızı olan Nerimenin yüzündeki ateş geçtikten sonra yanakları hemen soluyor ve kiz- cağızm zavifliği ve yorgunluğu meyda- na çikiyördu. Yazı bittikten sonra Feridun Neri - meye bazı talimat verdi ve makinede yazılacak birçok kâğıdiar o verdikten sonra bütün bu işleri. ertesi gün için hazırlamasını tembih etti, Genç “kız, işinin bittiğini anlayınca kapıya doğru bir adım attı; fakat Fe- ridun elinin bir işaretile onu durdurdu. — Pek yorgun görünüyorsun Neri- me; hasta'mısın yoksa? Yüzün biraz sdluk.. bundan maada, seni iştihasız. görüyorum; sofrada yemek yemiyor gibisin... Bu şyanı hayret sözler karşısında Nerime şaşkınlığını gösteşmemekte bü- yük güçlük çekti. Feridun bey gibi bir adam, velisi bulunduğu kızın sıhhati ve yemeği gibi ehemmiyetsiz ve saçma şeylerle meşgul oluyordu. — Evet, bir müddettenberi kendim- de bir yorgunluk duyuyorum ağabey. kansızsın zannediyorum. — Pek Fedivesi İlânları Keşif bedeli 664 lira 80 kuruş olen Flor yadaki ahşab binanın bulunduğu ye den kaldırlarak gösterilecek yere yeniden nakil ve inşası işi açık ilme e sulmuştur. Keşif evrakile şartnamesi Levazım Müdürlüğünde görülebilir. “ 5/6/939 Pazartesi günü saat 14,30 de Daimi 49 lira 86 kuruşluk ilk teminat derli toplu ve Nezaheti de yang dular. Genç kadın, bütün gecenin wa den ölmüştü. * — Evet. — Bunun bir çaresine bakmali; dini tedavi ettirmelisin. Bir saniye düşündükten sonr# vam etti: — Kendini bir doktora göst” Tiye hanıma rica edersen şeni ” iyi bir doktora götürmiye mi eder saniyorum. Bu gibi halsizlikleri ihmal etmek doğrü — Nuriye hanım ricamı sanırım; fakat doktora gitmiye zum yoktur. Birkaç günden kuvvet ilâcı alıyorum. vi — Nasıl şey bu? K — Nurive hanım kızı Fahriye kınakınalı bir ilâç hazırlamış; pr de bana verdi. İştiha açmak iyi imiş, — Bu kâfi değil. ben kıllı bir doktora gitmeni ve liyeceği şeyleri bana bili rum... Bundan başka, bugün sonra yazıhaneye gelme, esi İk biraz güneşte, kırlarda | çalıştığın ver havatlar değildi” tan akşama kadar orada otü derecede güneş almıyorsun Genç kız teşekkür ederek çıktı fakat kulaklarına! inanam” ya görmediğine; uyanık oldu disini iknaa çalışıyordu. E İ | Biraz onra, olanı biteni # anlâltığı zman bunlar pek fs j göstermediler. Meliha hanımı i | gün evvel Nejada söylediği i ! KUMKEISK SI YOPAN KE BAP EPS PAOLE O SSİSLA DEYE SİK v2 Ya 2ao rr senin "a m a 448) p gerlerine de tekrarlayıp h yi Terini açmıştı. Nuriye hansi e # nin heyecanla ve fevkalâde ğ gibi naklettiği seylere mukab netle su sözleri söyledi: a | — Vicdunhca hareket etmi ' doğrusunu istersen bu onun © dir. Şimdiye kadar seni pek İ miş, hattâ ağlebi ihtimal b89. dö j nin babana mühim bir para idi duğunu bile inen ae