| TARİHTEN SAYFALAR | Abdülâzize gelinciye kadar Padişahlar alkışlanmazlardı Mısırdaki tezahürattan pek hoşlanan Padişah, İstanbulda da ayni şey- leri görmek istediğini ihsas etmiş, İstanbul üç gün üç gece donanma yapmıştı Kapalı çarşı esnafı Abdülâzizin i ayağının altına kum yerine altın ! ve gümüş pullar döşemişler, sır- ma işlemeli ipekli kumaşlar sermişlerdi Mi “Son Posta,, nın tarihi bahisler muharriri yazıyor Osmanlı oğullarından ordu ile sefe - re giden ilk hükümdarları istis * na edersek, kırk yıl süren saltanatının yirmi beş yılından fazlasını haflalerca ve hattâ aylarca devam eden sürgün avlarında ve av vesilesile yapılan se - yabatlerde geçirmiş bulunan dördüncü 'Mehmedden sonra ilk defa olarak se - yahate çıkan padişah Abdülâzizdir. Mur Valisi Satd Paşa, Abdülüzize takdim eğilmek üzere lüks bir vapur yaptırmıştı. Fakat takdimine vakit bu- lamadan 1279 da ölmüş, Mısıç valili - ğine tayin olunan İsmall Paşa, hemen nbula gelerek gemiyi padişaha ver .endisini Mısıra davet ederek bir ati hümayun» vâdini aldıktan sonra hazırlıklarda bulunmak üzere he men Mısıra dönmüştü. Arkasından da| padişah, yanına o zaman serasker bu” lunsn Keçeci zade Fuad Paşayı k balık bir malyet ile (Mısıra git - 1 Vek'enüvis Cevdet Paşa, Abdülme - cid ve Abdülâziz devirlerinde gördük- lerini «Maruzat» adını taşıyan beş cüz” dandan mürekkeb bir eser halinde ka leme almış ve Abdülhamide takdim et mişti. Maruzatta Padişaha (amcasının Misir seyahatine ald de bazı hatıratını nakleden vak'anüvis mevzua Şu satır - larla başlıyor: «Hükümdarlara tazim hususunda Os manlılarla Avrupalıların âdetleri yek- diğerinin tam zıddıdır. Avrupada ba - ğırıp çağırarak alkışlamvk hükümdara biirmettir. Halk susarsa hükümdara kı nldığına alâmettir. o Bizde ise bilâkis halk E rını önlerine eğip sessiz dur- mak en büyük (tazim ve ihtiramdır. Hatt& padişahın yüzüne dikkatli bak - iz görülmez, Rumeli hacılarının 26 h İstanbulu dz islâmin ötederiberi # det edinmi ula geldiler mi ilk irleri selâralik mahalline varıp pa- dişahı görmektir. Temaşa İçin müns - | Te ve halifet T mayıp ta güzelce göre- gelecek hsftaya kalırlar. Bu larca İstanbulda kalanlar r zaman İle ve yavaş ya” an fevkalâde hal- re değişt de vardır. Padisahlara tazim için süküt üzere dur mak dahi nberi Osmamlı adeti i - Sultan Abdülâziz Hâhın Mısırdan lerinde bu adet birdenbire değiş- «Mısırın fatihi olan Yavuz Selimden Osmanlı padişahlarından hiç bi - iş Misirlilar ht - Abdü mi hazırlamışlardı n ikit mevcud olduğundan cüm! lar ile karşılamışlar, hattâ amalar ile matmazeller sokaklar » e | kandiller, avizelerle aydınlatılmıştı. da diz çökerek Viv 16 Sültan! diye ça - Bırışmışlardı.» Abdülüziz Mısırda ve İzmirdeki bu alkışlardan fevkalâde hoşlanmıştı, Hat tâ bir aralık: «Mısır ve İzmirde gördüğümüz me * yil ve muhabbet eserini İstanbul aha Hsinden görmedik» demişti. Abdülâziz İstanbulun kendisine Mı ve İz - mirde yapılandan daha parlak bir is * ikbal merasimi hazırlayacağını tah - min edememişti. Payitahtın sokakları" na dökülen İstanbullular Abdülâziz i- çin İstanbulu baştanbaşa ( donatarak Mısır ve İzmire kat kat üstün olduk - larını göstermişlerdi. Üç gün üç gece sürmek üksere muhteşem bir donanma! ve şehrayin hazırlamışlardı. İstanbul esnafı içinde donanma için! önayak olan mallarmı Mısırdan getir ten pirinççiler esnafı idi. Pirinç mağa- zaların: gelin odaları gibi donatmış - lardı. Sokaklarmı kıymetli avizelerle, çeşid çoşid fenerler ve kandillerle tez-| yin etmişlerdi. Pirinççilerden sonra (o hasırcılar da çarşılarını onlara rekabet edercesine süslemişlerdi. Ondan sonra bütün es - naf arasında bir kalkınma olmuş, hep- # birbirlerine üstün olmak o arzusile tasavvurun haricinde külfetleri göze a- larak dükkânlarını ve çarşılarını do - natmıslardı. Dükkân ve hanların önle- ri defne dallarile donatılmış, fenerler, İ Pek çok yerlerde Hmon ve çiçek sak- sılarile, sokaklar âdeta limonluk tar * zmda bahçelere döndürülmüştü. İstan- bulun en uzak ve tenha köşelerinde ufak tefek dükküncıklar bile halle- rine göre bu muazzam şehrayine işti - rak etmişlerdi Boğaziçi (o sahilleri ve Beyoğlu ve Galata tarafı da donanma- ya iştirak etmişti. Fakat asıl İstanbul, pay'tahtın her tarafına üstün gelmiş - u. Kapalı çarşı esnafı, bu donanmada geceleyin çarşıyı açmak istemişlerdi. Halbuki gece çarşının açılması yasak- ta. Zabtiye, çarşıhnm bu arzusu kâr - şısında şaşırmış, mesele Yuad Paşaya arzedilmiş, o da çarşının donanma ge - celeri açılması için izin vermişti Ka - pah çarşı, fevkalâde bir şekilde tezyin edilmişti. İstanbula döndüğünün ikinci gece - si, Fund Paşa da Padişaha seraskerlik dairesinde bir akşam ziyafeti vermiş -| ti. Abdülâziz Beyamddaki seraskerlik dutresinde yemek yedikten sonra, sara- ya dönerken Çarşı içinden (geçmişti. Oradan sonra Hasırctlar içini ve Asma- altını seyredek gitmişti, Harb korkusu içinde titreyen Avrupada kısa bir Trenimiz bir istasyonda YAZAN | SUAD DERVİŞ Arkadaşımız Suad Derviş, Viyanaya Trenimiz Nişte Konvansiyonelle kar. şılaştı, Koridorum penosresini açtım, dı şarı sarktım. Hava serim amma, N hafifçe ağrıdığı için hoşuma gidiyor. İki İzenin arasmdaki yerde yataklı vagon kontrölörleri toplanmışlar, içlerinden Çek olduğunu anladığım birle alay ediyor »- lar, Onu Nazi selkmile setâmlıyor, yüksek sesle ona: — Heil Hitler diyorlar. Onun yüzü pek elddi, belli ki bu ça - kadan pek kazzetmiyor. Fakat mukabele etmiyor. Arkadaşlarını boş görmek için cebri nefs ettiği yüzünden okunuyor. İç- lerinde bir tanesi fazla şakacı. Zavallının bu nevi şakalardan sıkıldığını pek anla- mıyor, yahud anlamamazlığa geliyor. Mü n ona memleketinin işgali hak- kınd. öylü yor. Saniyede bir topuklarını birbirine çarpıyor, elini kaldırıyor. Ya! Hel Hit- ler, yabud da: — Drang nach osteni Diye bağırıyor. Vagonun koridorunda elup benim gibi başım | seyahat bekliyor. Yataklı vagon memurları iki hat arasında toplanmışlar. Çek olan bir arkadaşları ile nazi selâmı vererek alay ediyorlar tirdik, İ — Bu işe Polonyahlar ne diyor? — Polonyalılar çok memnundur... — Ya Rütenyalılar, onlar da ayni mem yeti duyuyorlar mı? İ — Bazı yerlerde bize karşı gelmek is- temişler fakat askerlerimiz bütün Rü - tenyayı istilâ etti. İstanbuldan çıktığım zaman Çeko - Slo vakyanın işgal edildiğini akşam gazete - İleri yazıyordu. Buraya gelinceye kadar Çarş: içinden geçerken, çarşı esnafı pencereden bakan bir Alman çifti Çek gazete okuyamamıştım. Şimdi Rütenya- Padişahın atının ayakları altına kum | memura yapılan bu şakalara gülmek ar-İnın mukarrer olduğu şekilde işgel edil - yerine gümüş ve altın pul döşemişler - Bazı yerlerde üstüfe denilen ipek ırma işlemeli (kumaşlar ser - işler Üçüncü gece Abdülâziz Taksim kış- yedi ve Beyoğlu ciheti- Üç gin üç gece siren bu donanmada, İstanbulda fener ve kandi! bulunmaz olmuştu, Sokaklarda kalabalık o dere- cede idi ki geceleri Çarşı içinden geç - mek hemen imkânsız gibiydi. Bu do - Jpanmada, kadınlar için ayrı tedbirler | de #lınmamıştı. İstanbul kadınları sa - bah'ara kadar sokaklarda dolaşmışlar- dı. Buna tağmen hiç bir yerde bir uy- gunsuzluk olmamıştı. Gece sabahlar kadar taraf (taraf çalgılar (o çalınırdı. nbulda en meşhur (saz takımları devlet ricali, muhtelif esnaf topluluk- ları tarafından tutulmuşlardı. Bir ke - man yayını şöyle biraz doğruca tuta - bilen ve uda bir Iki mızrab vurabilen- ler birleşerek saz takımları teşkil et - mişler, rica ve minnetlerle ve dolgun ücretlerle kiralanmışlardı. Abdülâzi de, ne kadar müzikalar varsa hepsine emir vermiş, bu müzikalar takım ta - kım olarak İstanbul sokaklarını dolaş- mağa başlamış, meydanlarda, kalaba - lık yerlerde durarak halkı eğlendir - mek için sokak konserleri vermişti, Mısır seyahatinden beş sene sonra, 1284 de de Abdülüziz yanma gene Fu- ad paşayı alarak bir Avrupa seyahati- ne çıkmış idi, Osmanlı hükümdarları içinde, ilk ve son olarak Avrupayı gö ren de yalnız o olmuştu. Hükümdarın bu şayanı dikkat seya- hatinde tercümanlık hizmetinde bulu- nan mabeyni hümayun başkitibi Ha - ml efendi kü bir seyahatname ka- leme almıştı, bu seyahatnameden de öğreniyoruz, Misir dönüşünde oldu- ğu gibi Avrupa seyahati dönüşünde de İstanbullular Abdülâriz için gene üç gün üç gece süren bir donanma vap - mışlardı. Abdülâziz, Marsilya yolile Parise, © radan Landraya gittikten sonra Viya- naya uğrayıp Tuna üzerinden dönmüş, Varnadan da kendisini (almağa giden Sultaniye vapuruna binerek İstanbula gelmişti. Halimi efendi bu dönüşü se- yahatnamesinin san satırlarında şöyle anlatıyor” (Devam 10 uncu sayfada) zusunu duyuyor. Fakat terbiyeli insanlar olduklari için bu arzularını ancak, gizli, fakat memnun gülümsemelerle tatmin 8- diyorlar. Fakat yavaş, yavaş kontrolörün sabrı #ükeniyor. Öyle ki çehresi gitgide daha jaskın Obir mana alıyor. (o Arka - derecede ısrar edene dönerek, İransızca: — Artık yeter... Bitir şakayı diyor, gör müyor musun arkadaş darılıyor. Şişman kontrolörün yüzü kıpkımnızı oluyor: — Darılmak mı? diyer çocuk musun... Memleketini bir tek silâh atmadan düş- mana teslim eden bir milletin oçocuğu böyle şakalara darilacak kader mağrur olabilir mi?. Beriki başını önüne eğiyor: — Biraz işim var, şimdi! gelirim, diye arkadaşlarından ayrılıyor. * Peşteden hareket ettik. Hava güzel... Güneşli... Tren henüz şehrin içinde ol - duğu için «bir öküz arabası» (gibi ağır, ağır ilerliyor. Terkettiğimiz bu güzel şehri, pence - reden seyrediyorum. Şehrin her tarafı donanmış Hattâ İtramvay arabaları bile bayraklarla do - nanmış. Evlerin penceresinden tç renk- N bayraklar sallanıyor. Elimi pencereye doğru uzaltım ve par- mağımla şehrin bayraklarla (süslenmiş evlerini işaret ettim ve sordum; — Affedersiniz bugün Macaristanda İbir bayram günü müdür? Muhatabım iyi bir Almanca ile cevab verdi: — Hayır!.. dedi. Bir zafer günödür. — Züfer günü mü? — Evet Macar askerleri bugün Rusya- ya girdi. — Rusyaya m?. — Karpat Rusyasına... Ve sorra ayaklarına alm yün çorap- lar giymiş, dik yakah süeterinden file- lerle birleştirdiği kayaklarından kış spo- ru yapmağa giden veyahud yapmaktan gelen bir insan olduğu anlaşılan zayıf çehreli delikanh devam ediyor: — Bütün Macar milleti nihayet Macs- rislanın eski topraklarına kavuşmuş ol - masından büyük bir gurur ve sevinç du. yuyor, Bizden boparlıp alınmış olan bu toprakların iadesini senelerdir bekliyor - duk... Tron istasyonun çılktıındnnberi git - gide süratini arttırdı. Şimdi şebrin son evlerine yaklaşıyorum, daşlarından biri lâtife yapmakta tatsız| miş olduğunu öğreniyorum. Bundan iki sene evvel böyle bir havadisi hele Ma - icaristanın içinde bulunduğum sıralarda işilmiş olsaydım, halfharbde olan bir memlekette bulunduğum için ne korku duyardım kim bilir... Fakat şimdi bana bir Macar delikanlısı: — Nişanlım terziye gitti... Der kadar tabif bir lisanla askerlerinin İRütenyaya girdiğini söylüyor. Zerre ka- dar telâş, heyecan veya korku hissetmi- yorum, Tatlı, tatlı bu sözleri (dinliyo - rum... Hadisst meğer bizi nelere hazırlamış... Bu gidişle galiba «kıyamet kopsa» ayni şekilde tabil karşılayacağız — Ya Almanlar, diyorum, onlar ne ya pıyorlar?... Onlar da Çekleri ve Slovakyayı iş gal ettiler... — Demokret devletler ne diyor? Macar genci gülümsüyor: — Galfba protesto etmişler!, Öyle bir şey kulağıma çalındı. Sonra, sesli sesli gülerek sözünü biti « riyor: — Bir memleketten asker, askerle, or. du, ordu ile, silâh silâhla kovulur, Yok. ga ismine protesto denilen kâğıd parça - larile değili.. Diyor... Sonra elindeki #lgaradan bir nefes çe- İkerek dumanmı havaya doğru üflüyor ve onun halka, halka açılışını gözlerile takib ediyor. * Kompartımanda üç kişiydik... Bir ben. Bir bu Macar genci, bir de Slav lsanın- da bir gazete okuyan yaş'ıca bir adam. Süzgün gözlü, fazla kadınca bir itina ile giyinmiş olan, parmakları pini pinli boyalı Macar detikanlısı trenden indi. Şimdi yaşlıca adamla ben karşı karşı ya oturuyor, pencereden işlenilmiş top- rakhı geniş ovayı... Ve topraklara (oeğile kalka çalışan köylülerin silüetini seyre « diyoruz. Şehirden uzaklaşalı epey (oldu. Tren durmadan Ileri bep ileri doğru gitgide artan bir süratle koşuyor. Şimdi ufak bir istasyonda durduk... İ- ki askeri kâtarın geçişini seyrettik... U- mumi Harbdenberi eşini görmediğimiz bir asker sevkiyatı var... Üniformalı bir sürü genç adam kırkar kişilik vagonla - ra yerleştirilmiş, bu vagonların arasın « da küçük toplar taşıyan bir takım açık vagunlar da var... (Devamı 10 uncu sayfada)