19 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

19 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Mi Tarihden Sayfalar | Osmanlı İmparatorluğuna Hatırı İçin Harbi Göze Aldırtan Bir Yahudi Padişah onun alacaklarını tahsil etmek üzere bütün Fransız gemilerine haciz koymuş, dokuzuncu Şarlın şikâyetleri red cevabı ile karşılanmıştı On beşinci milâdi asrın san yıllatın- da, İspanyada Müslüman ve Yahudile re yapılan tazyik ve işkenceler en şid- detli şeklini almıştı. Müslümanlar ve Yahudiler, hattâ tanassur etmekle de kendilerini engizisyonun işkencelerin - den kurtaramıyorlardı. Müslümanlar, mallarını, mülklerini, bütün servetle - rini ve geçim vasıtalarını bırakarak kd file kafile Afrikaya hicret. ediyorlar, tanassur eden yahudiler de İtalyaya, İtalyada kilise hükümetlerinden olan Ankona ve Ferrara'ya kaçıyorlardı. Ye dinci Kleman, üçüncü Pol ve üçüncü Jül gibi Papalar bu yahudi dönmele - ve himaye ediyordu. İşte bu karışık yıllar içinde Portekiz | dilerinden zengin ve asil bir ai - lenin genç ve cevval bir evlâdı yetiş - mekte idi; adı, Yusuf Nassi idi ikinci terkibi «Prens» m: bir asalet ifade etmekti yonun taayiki Portekizde de başl: 5 kalabalık ailesi ile be- olmuş ve Don Yovan Mi- gez et ünva değiştirmek de haya talvada Arkonaya Yusuf Nassi büyi ik i için doğ panya ve Port ki ırkdaşlarının e Em vaziyetler da kendisi gibi bir Yahudinin lâkayıd kalamıyaca” şti. Ankonada faal hizi zamandanberidir, Hürmüzden hiç aten, bir Memduh da bahsetmez olmuştu. Halinde de bir baş- kalık vardı. Eski neş'esinden eser kal mamıştı; Boyuna düşünüyor, durgun duruyordu. Macid, onun bu vaziyetinden büsbü- tün başka şüphelere düşmüştü. Bir ay kadar evvel, dairede bir hâdise olmuş” tu. Kalemde bir mümeyyizlik açılmış, terfi sırası Memduhun iken, bu maka- mâ başka biri geçirilmişti. O vakit, sr- t eağı sıcağına infialini belli etmiyen Memduh, ihtimal xi şimdi şimdi içle niyor ve kuruyordu. Mi onun izzeti nefis hususunda ne türlü hassas oldu:| Kunu bildiği cihetle, kendisine bile açıl“ mamasını, derd yanmamasını tabii gö rüyor ve deşmekten de sakınıyordu. Halbuki Memduh, hakikatte asla 0 ralı değildi. Babasının, padişah ve büs yükler nazarında ne derece merdud bu: Yunduğuna vâkıftı, ve o sağ kaldıkça, yahud ki devir değişmedikçe kendisine terfi, taltif nasib olmıyacağını çoktan anlamıştı. Asıl derdi, malüm: Hürmü- ze karşı beslediği derin aşkın hiç bir zaman tatmin edilemiyeceği hususunda varmiş olduğu kanaatti. Geceli gündüz- lü buna çare düşünüyordu. Rânânın kızını nikâhla bile almayı zihninden geçirmişti. Lâkin ailesinin ve hassaten babasının böyle br izdiva* ca rıza göstermiyeceğini kaviyyen tah- min ettiği için bu fikri tatbik sahasına bir türlü koyamamıştı, Macide gülünç olmak endişesile de onun yanına sokul- muyor, ondan bucak bucak kaçıyordu. Boğazdan inip çıktığı vapurları bile değiştirmişti. Dayızadesine rastgelme - mek kastile onunkinden bir sonra veya | bir önceki postaları tercih ediyordu. Çektiği manevi işkence bünyesine de tesir etmişti. Gün günden eriyor, 80- Yuyordu. Başka vakitler, kalemdeki en ufak bir hareketi, bir hâdiseyi gözün- den kaçırmamak mutadı iken, odacının Macide bir mektub sunduğunun far « i yahudilere bir yurd almıştı, Lâkin, din)) İ hayalini | di dönmelerinden Omühim im için söz aldıktan son- tine, Ihristiyan yapmak için sa - kib olduğu adalardan birini kendilerine şatmalarını teklif etti. Senato nezdin- “İde bunun için çek çalıştı Fakat muvaf- fak olama ler Mısırı zâptetmiş - im olmuşlardı. Cezayirin Osman- torluğuna iltihaki, Türk nü - fuzunu Akdeniz üzerinde de his- irmişti Venedikte bir tara yurdu temini ile u m bir Yahudi ırken, Don Mi - : Fransız tüccar i rafiye muameleleri yapı” yordu. Bu cevval adam, Venedik sena- tosundan ümidini keser kesmez gözle - ni Şarka, İstanbul çevirdi. Evvelâ Fransaya gitti. Fransız vükelâsından Osmanlı rical'g: hitaben tavsiye mek- tubları aldı. Sonra (O Venediğe gelerek bütün işlerini tasfiye eti9 Ve bir gün | İspanyol, Portekiz ve İtalyan Yahudi - lerinden mürekkeb 500 kişilik bir ka - | file ile İstanbula gelerek yerleşti. Almanya imparatorile giriştiği çe » tin harbde büyük bir para sıkıntısı çer ken ve bu arada banger Don Mikezden de 150,000 ekü borç alan Frahsa hü - kümeti, kendisini, müttefiği olan Ba - biâliye çok güzel takdim etmişti. İs - tanbulda yerleşen Don Migezin ilk işi Hıristiyanlıktan Musevi dininedön » mek, vaftiz adını atarak tekrar Yusuf Nassi adını almak oldu. Sonra halası hem de kaynanası olan Dona Grasya Mendes adına bir banka kurmak oldu. Para muamelelerindeki doğruluğu İle kısa bir zaman zarfında yüksek bir İti- bar ve nüfuz sahibi oldu. 1545 senesinde Papalık makamına seçilen dördüncü Pol, İtalyayı tehdid etmeğe başlayan İspanya Kralı ikinci Fipe karşı Fransa ile ittifak etmişti. Fakat İspanya ile giriştiği bu harbde, paraya ihtiyacı (oldu. İlk el uzattığı kaynak da, hükümetlerinde mülteci ©- rak yerleşmiş olam Yahudi dönmele- rinin maiları oldu. 1535 de neşrettiği bir ferman ile, ne kadar Yahudi dön - mesi varsa, hepsini oOtevkif ettirerek ve mülklerini müsadere et - baası Foristiy an (oYahudiler de vardı. (Devamı 10 uncu sayfada) Son Posta'nın Romanı ygın m v kında bile olmamış- Mecid, Hürmü - zün namesini tekrap tekrar okudu, Her okuyuşunda (o biraz İdaha artan erkeklik gururu, Cavidanın kalbinde bir nevi sise bürü - O hayal, Mati - din can gözüne âde- te görünmez oldu. Mansur paşanın baldızı, bu Kadar takibe rağmen Ma - idin varlığından ta- gwtülde ısrar mı e « diyordu? Peki! İşte, o varlığa kıymet veren biri çıkmıştı. Amma, o muhabbet Macid, Hürmüzün name sini tekrar tekrar okudu Ebedi Şet Atatürkün nemşireteri Bayan Mart 19 İZ Haftanın hâdiselerinden inlıbalar 1 Makbule Ankarada ikinci müntehio seçimi için reyini verirken İş Bankasının heyeti umumi ye toplantısından bir intiba — çok hisli bir zatsınız da, merak ettim. Hem biz, kâ- dınlar, tecrübeli er keğe daha çok kıy * met veririz. Sa? delikanlı bu tuzağa da hemen - cecik düşüverdi. — Aman efendim! Geçmiş şeyler, Tek rarında ne mânâ var? — Kuzum, Macid bey! Anlatın. Ne 6 » tur? Böyle bir teklif ile karşılaşan erkek- lerin yüzde doksanı, avakıbını düşün * meksizin, muvaffa - kiyetlerini (o hikâye tellâlı Rânanın kızı.. varsın olsun! Esa-| miş, ad: bile anılmıyordu. Henüz üç|etmekten bir izzeti nefis hazzı duyar, sen, Memduhun pek haklı olarak diline doladığı gibi: Bütün kadınlar... * Memduh, beri izrafta için için ödlere yana dursun, Macid Rânânın evine de- vama başlamıştı. O halazadesi kadar cüretkâr olmadığı, bir an evvel sadade i gelmiye tebalük göstermediği için, Râ- nâ kendisine daha müsaid davranıyor- du. Hürmüzle, saatlerce başbaşa kaldık- ları halde, şiir söylemekten başka ya- pacak bir iş bulamıyan Macid tehlike- li âşıklardan sayılmazdı. Fakat âşık ol masına da, hakikaten olmuştu, Cavi danın hâyali kalbinden büsbütün silin- günlük mülüzemetten sonra, Hür - müze izdivse bile teklif etmişti, Gerek genç kız, ve gerek analığı bü teklifi iyi katşılamışlar, lâkin kat'i muvafakat cevabı verebilmek için, delikanlıdan biraz mühlet istemişlerdi. Bunda da ge- ne Rânânın kastı vardı. Macidin iyiden | | Evet: Ben de birisini sevdim. Hem de iyiye tutulmasırı istiyordu. Sonra ona da, Memduha da nasıl birer oyun oy * niyacağını biliyordu. Bir gün, onu karşısına oturtup, sor- dü: — Macid beyefendi! Şimdiye kadar başınızdan başka aşk maceraları geç - i-| medi mi hiç? — Neden sordunuz, Rânâ hanım? Sanki onların itibarı, geçirdikleri aşk maceralarının kemmiyet ve keyfiyetine bağlı imiş gibi. Macid de, şeklen bir parça nazlanarak, nihayet Rânânın ar- zusunu tatmin etti. « — Vallah, hanımefendi!. diye başla” dı.. macera denecek öyle bir şey yok. deli gibi, — Kimdi Kuzum! — Adını öğrenip de ne yapacaksınız? görmedim ki! görmediniz mi? Allah Allah! Sizi takdir edemiyecek bir mahlı diye gönül verdiniz? —Oldu, işte! Daha doğrusu, kızın ka- bahati yok. Ben kendisine sevgimi bil diremedim ki. Aylarca peşinde dolaş « tım, sade, — O bunu sezmeli, anlamalı değil mi san, bir bakıştan neler sez mez! Madem muhabbetinize lâyık gör müşsünüz, darılmayın., Lâkin çok hım- bil şeymiş, doğrusu! aile çok kapalı.. mutaas “ olsa bile bana belli ede « — Öyle sileler kalmış mı? Macid ağzından kaçırıverdi! — Mansur paşalar öyle biraz. Ömür leri taşrada geçmiş. — Hangi Mansur paşalar bu? Harput valisi bir Mansur paşa vardı. — Belki de odur. Bu da bir çok valf liklerde gezmiş. En son Divanı Ahkâm azası imiş. Şimdi tekatid. Çenkelköyüm de yalıları var, — A! Bildim, bildim! Yalan söylüyordu. İlâve et: — Onun nesi idi bu hanım? — Galiba torunu. İyi bilmiyorum Baldızı, yahud ki baldızının kızı diyem ler de var. Rânâ, güya bilgisini tevsik etmek çin, Macidin bu tereddüdünden istifad ile: — Baldızı olmıyacak. Gene torunu» dur. : — Ben de öyle tahmin ediyorum. “ — Vah vah! Fena bir kızcağız değik dir. Biraz böndür yoksa. — Yakından tanır mısınız? Rânâ, mânalı bir tebessümle gülüm sedi.: — 'Tanıdığını kadınları, kızları tanp dığımı söylemek âdetim değildir amma, artık bir defa Jâkırdıyı açmış bulun *, : n, ben de bildikleri» m görmem. Durun di haspanın? D'''min (Arkost var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: