19 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

19 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Man SON POSTA ' j Sayfa 7 Bulgarlarla daha iyi anlaşmak için daha iyi tanışmamız lâzımdır YAZAN—............. Sahneye çıkan ilk Türk kadını hayatını “Son Posta,, ya anlattı Operette çalışan Nevart Şeyhislâma giderek; “Siz nasıl olupta bir Türk kadınının sahneye çıkmasına izin veriyorsunuz?.,, demiş. Ortalık tekrar altüst oldu Emekli General H. Emir Er" jet Dost ve kardeş Bulgaristanın misafirimiz bulunan Başvekili, Ankara istasyonunda Başvekilimizle beraber mil& marşları ulgeristanın değerli (OBaşve- > kii ve Hariciye Nazırı Bay Köseivanofla sayın eşleri ve kız Um dör gündenberi (— Türkiyenin aziz misafirleridir. Ayni ırk ve menşe - den olduğumuza ilmi ve tarihi — hiç bir güphe bulunmıyan komşumuz Bulgarla - zın ve onların çok meziyeti: Kralları Ma. Jeste Borisin mutemed o ve mümessilni, biz Türkler, elbette açık : bir yürek ve âyık olduğu büyük tazimlerie karşıla - yacığız. Ondan başka Ekselâns o Köseivunofun Arkara seyahati, sıri bir ziyaret isde- Gnden ibaret değil ki bunun bizde uyan- dırdığı ve uyandıracağı haz ve memnu - biyet geçici bir alelüsul nezaket ve ilti- dat gösterişi mahiyetinde kalsın. Bizimle komşumuz Bulgaristan, yanı yeryüzünün istiklâl nimetine kavuşmuş dör Türk . Turan devletinden (Biz, Bul- n, Macaristan ve Fınlandiyadan) arasında derin ve kara bir cehalet n vaktile soktuğu ve mtslesef ya kın zamanlara kadar, hattâ körüklenme- inde gi; faydalar görülmek istenen, eski anlaşamamazlık, din ve dil “ayrılığı #e bazı esassız kinlerin artık büsbütün yok edilmeleri zamanı gelmiştir. Ancak, sebetle acele söylemeğe de lü - ürüz ki, Kral ile muktndir Baş-! vekilinin bu husustaki mesaileri ade'a bir mücadele ve bir savaş kazanır kada. büyük ve ehemmiyetli olmuştur ve işte istan bunun olgun meyvalarını| kopermak için Ankara yolundadır. | Bir gazetemizde, nefsis bir yazısını, Jez- zet, istifade ve alâka ile okuduğum Bul- Ber (Utro) gazetesinin o başyazıcısı Bay| Btefan Taneff «daha iyi tanışabilmek uğ-| runda mesai sarfetmeliyiz. dıyor ki bu sözde, biz Türkler için, hem scı bir haki. kat ve hem de her fki kardeş millet için Bstikbale sid en gürel O ve müsterek bir proğram var, Daha ziyade biz Türkler gin söylüyorum; Bulgarları ve Bulgaris- oruz ve bu Ülkeden çok itlerin o ve meselâ Al. a Fransız ve f - ve Bu! tanı k için sarfettikleri mesainin değil uu ve hattâ onda birini bi- , roasamda bir- timizin iyi tah - ç ve çok zek! bir #Bunlar da ne?; - i için wotlarls Bunun üzeri; çük bayanın gözlerinde, bekledi dir ve memnuniyet varlaklığı ye zı bina #Bulgar kü - tak. e, bir) dinlerken hayret donukluğu belirdi. Ve onun bükmü 8#nf olarak: «Bulgarlardan $ize ne?l» demek oldu. Düşündüm; filhakika Bulgarlardan ba na ne? Dünyada yapılacak bir çok şey varken bir Bulgar tarihi için bu kadar reket ederek oradaki zabit arkadaşlarla birlikte, Bulgarların Hasköy garnizonu » na, onların Kırcaaliye yapmış oldukları bir ziyareti iade için, gitmiştim. Ertesi ü rk gazinosunda, Bulgar gari. kumandanı Tuğgeneral ile ysn- zonu: çalışma ve uğraşma döğer miydi?! İ yana otururken bir Buygar posta müvez. — «Yavrum! Onlar tarihin karanlık - larında Altay ve Ural dağlarından kalka- rak ve asırlarca yürüyerek ve dalma İ- lerliyerek Karadenizin şimalinden Bal - zii elime pullanmış bir mektub tutuştur- makla beni epey hayrete ( düşürmüştü. İZarfa baktım; mektub Hasköy posta mü- İhürünü tâşyor yani bulunduğumuz şe - kan yarımadasına gelmiş o ve orada bİKİpisden geliyordu. Yaşlı, müşfik Ovese- yurd ve bir devlet kurmuş (o Türklerdir. Biz de ayni şeyi Kafkasların ve Kara -| denizin cenubundan (dolaşarak yapmış| ve Balk ra cenubdan ulaştığınız za - man birbirlerimizi tanıyamıyarak hemen | kavgaya başlamışız. Üstelik, beş asır be- râber yaşadığımız halde gene birbirimi - zin nesi olduğumuzu anlayamamışız. On-|“ lar yabancı bir din edindikleri gibi biz -| de Arabın dinle akidelenmişiz. Onlar)” mağlüb ve mahküm ettikleri Slavların dilini benimsemişlerdi; biz de eğer mes- ud bir talihin yardımı olmasa yani yeni bir 'Türk dalgası Anadoluyu yeniden kap ayıp tazelenmeseydi güzel dilimizi biz de belki kaybeder ve onun yerine belki Farsca karışık bir dil konuşurduk. Pakat yabancı dinlerin ve dillerin bir- birlerine karşı ne (kadar değiştirici ma- hiyet ve tesirleri olursa olsun bir millet ve bir ırkın derin köklerinde ancak onun en asil maya ve usaresi mahfuz kalır. Ve, işte milletlerimizi derin karakter, akide ve âdeslerinde tetkik eden alimler bozul- mamış Türk ve Bulgar köylülerinde is » Jâmlıkla hiristiyanlığın şekli kaldığını ve her ikisi, bu yabancı dinlerinde ne ka - dar zahiri bir taassub gösterseler de, ma- yalarında henüz en eski "Türk âdet ve a- kidelerinin derin izlerinin mükemmelen sezilir bir halde kalmış bulunduklerım söylüyorlar. Demek, o hiz ve Bulgarlar, birbirimizi iyice anlasak ve birbirimiz - den farksız okluğumuzu bir kere öğren mek lezzetini duysak, ondan sonra, müt.| bancı ç | dan namına tarafımdan verilmek üzere tehid yaşamaktan ve birbirimize destek | olmaktan başka yapacak bir işimiz kal .| maz. Ve bu sayede Balkanlarda en maç. | şanları ile dolu büyük bir kutu vardı ve) wd bir sulh devresi başlamış olurs dedim; w'mli Tuğgeneral işin hemen farkına va- rarak «burada bazı gevezeler (bana de iwle mektub gönderirler, Iütfen oku - mayınız» dedi. Mektubu o cebime koy - İlam iskat aklım onda idi, Sonra açtım: İmzasını koymıyan biri, bana, Fransız - «burada işiniz ne7! Asyaya gidiniz!» ve yarıyordu. Evet, Asya her ikimizin erek yurdu ve en eski büyük ata » larımızın Oğuzun, Attilânın ve Cengizin beşiği idi, O mukaddes yurdlarımızdan birbirimizin peşinden çıkmış ve öz iller. de kendilerimize yeni yurdlar yaratmış idik, Fakat bumu henüz anlıyamıyor ve duyamıyorduk. Aramızdaki anlaşama - mazlık bufresi henüz derin idi. Büyük Harbde, Bulgarlarla güya müt- tefik idik. Güya diyorum, çünkü haki - katte onlar da, biz de Almanların müt - tefiki idik. Bulgerlarla, Bulgaristan için Dobriçe, Garbi Trakya ve hattâ Ma. kedonyada yanyana çetin harbler ver - dik. Hududlarımız ve yurdumuz şimalde, Irakta ve Pilistinde ist'lâ ve tehlikelere maruz ken biz iki kolordumuzu Bulgar- ların emrine vermiştik. Fakat bütün bun lar Bulgarları yumuşatmıyor ve Türkler hakkındaki eski ( bir düşmanlık ve kin hislerini hafifletemiyordu. O zaman ben Makenzen ordular grupu umumi karar - gühinda Osmanlı © haşkumandanl bulunuyordum, Müttefi) abit ve kumandanları başkı nimda ber türlü harb madalya ve ni » bunlardan, bazı muharebeler akabinde, Yazık, o türlü ihtilâf ve niza ile geçen | Alman, Avusturyalı ve Macar kumanden asırlara ve her iki tarafın, uğursuz birl zsbitleri gibi Bulgar komutan ve #ğ- cehalet ve nahvet yüzünden döktüğü| baylarına da münaşib ve ölçülü bir mik. kanlara, Bundan otuz küsur yıl evvel, meşrutiyetin ilk senesi idi. O vakit, Edir.| va ve nişanlarımız diğer evzint yaptım ve bizim harb madal. müttefikleri » nede bir erkânıharb o yüzbaşısı itim ve|mizce mergub oldukları halde, maalesef Bulgarları ancak bazı hudud ihtilâf) Bulgar zabitleri merkezden bi ve nizalar! mevzularında görün tanım; ya başlamıştım, Bir gün Kırcaaliye ha - zim nişen- «larımız takmamak emrini aldilar, (Devamı 10 uncu sayfada) Rolümü yapıyordum, Bir yandan da kulağımın kanı akiyordu. Kulistekiler bunu pek iyi görüyorlardı: — Kapatın perdeyi, kadın ölecek! Dediklerini duydum. Perde kapandı, * İşte serbesiçe sahneye çıktığım ilk ge- ce de böyle geçmişti. Başımda her zaman bir ağrı hissederim. Bu başağrısı bina © geceden kaldı, Şunu da söyliyeyim, o gece Hüseyin Suad bana, kucağıma aldığım bebeği, Re- şad Nuri de küçük bir hançer hediye et- işti, Afife devam ediyor: Artık sahnedeyim.. hür ve serbestim.. Eliza Binemecyanın oynadığı tolleri ben oynuyorum. Zevkime payan yok. Hangi piyeste rol alsam, yeniden dünyaya gel miş kadar sevinç duyuyorum. | Bu hal bir müddet böyle devam etil İri ay mı, beş ay ımı hatırlamıyorum. * Aşk uyumaz piyesi oynanıyordu, be- nim rolüm vardı. O zaman Eliza Bine mecyan Paristen dönmüştü, Tiyatroya İ geldi. Beni sahnede gördükten sonra ken- disile konuştuk, ona: — Ben, sizin yanınızda çalışmak ister- dim. Sizin yaptığınız rolleri yapmak had- dim değildir. Ben ancak sizden öğrene-| İbnirrefik Ahmed Nurinin 336 senesinde intişar eden Temaşa mecmuasından alınmış bir resmi dını olarak yalmz ben bulunmıyayım, başkaları da olsun ve ben bir gün çeki- Mirsem o başkaları kalsınlar. * Bürhaneddinin tiyatrosunda çalışmaya başladığım zaman iki Türk arkadaş daha buldum. Bunlardan biri Melâhat, diğeri de «Perran müstear adını alan Seniha ceğim. Siz gene tiyatroya gelin, buna en çok sevinecek benim, Çünkü ben istifa- de edeceğim! Eliza sörüme şu cevabı verdi: — Jale Hanım ben gidiyorum, siz bu- rada iker;, benim bulunmama lüzum yok. İlerde muhakkak siz benden çok yüksek bir san'atkâr olacaksınız. Elizanın sözlerinde çok samimi oldu- ğuna kanaat getirmiştim. Elân da ayni| kansatteyim. * İ Saramannik beni hiç sevmezdi, Kınar İda çok severdi. Sahnede çalıştığım za- İmanlarda Kıpardan gördüğüm iyilikleri saymakla bitiremem, Ben! sevmiyen, is- İtemiyen yalnız Mannik değildi Daha başkaları da vardı, * İstanbul Operet heyetinde çalışan Ne- İvart, sahnede bir Türk kadınım fazla gör- düğünden mi, yoksa başka taraflardan| İyapılan tahriklerle mi bilmiyorum ve âs- İla anlamadığım bir cihet var.. kendinde nasıl böyle bir cesaret buldu... Şeyhislâ-| ma gitmiş ve demiş ki: | — Siz müslüman kadınının sâhneye| çıkmasına nasıl müsaade edebilirsiniz, Darülbedeyide Jale ismile eynıyan Afife müslümandır. Bunun Üzerine şeyhislâmın, tasssub da-| marları kabarmış. Hemen dahiliye neza- retine haber verilmiş. Dahiliye nezareti, | Şehremareti birbirlerine girmişler, ve işi | biran evvel örtbas edebilmek için Darül! bedayle şöyle bir emir verilmiş: | «Türk kadını sahneye çıktığı takdirde Darülbedayi kapatılacaktır.» İşte hayatımın en acı günü. Bunu duy- duğum zaman beynimden vurulmuşa dönmüştüm, Arkadaşlarım teselN ediyor. — Bu da geçer Afife! Diyorlardı amma. onların teseliileri neye yarardı. Ben hayatımı, gençliğimi, bütün varlığımı bağladığım sahneden ay- ritacaktım, — Mektebe devam et, bir gün gelir. gene bir yolu bulunur, sahneye çıkarsın. Dediler, Buna razı olmadım. Arkadaş- ettim ve Darülbedayiden ay- * Darülbedeyiden syrılmıştım, sahneden | ayrılamıyordum. O zamanlarda Bürha- neddin bir trup teşkil etmiş, Tepebaşın-| da Kadıköyde temeiller veriyordu. Bür-| haneddine müracaat ettim, Onun trupun-| da çalışmak istediğimi söyledim. Kabul etti, Benim» zihnimi işgal eden bir me.) #ele vardı. Sahneye çıkan tek Türk kadı-| İma idim. Benimle birlikte sahneye çıka-| lek Türk kadım arkadaş istiyordum. | Bundan maksadım da; sahnede Türk ka. idi; Melâhat veremdi, çok yaşamadı, öl- dü. Bürhaneddin tiyatrosu beni tatmin e- miyordu. Arkadaşlarımız uyuşmsk kabil değildi. Ben hep Darülbedayi arkadaş'a- rımı arıyordum. Verdiğimiz temsiller bir san'atkârın ruhunu hiç te tatmin etmez- Jerdi, Sonrr elbiselerimiz de çok derme çatma idi, para alamazdık ki elbise “a- palım, ve piyeste o piyese uyar bir elbise giyebilelim! Bürhaneddin Mısıra gitmek istedi, E- sastn benimle beraber Bürhanedö'n ti- yatrosuna giren kadın arkadaşlarım ds ayrılmışlardı. Bürhaneğdin, Mısra gitti, ben gitmedim. Hayatımın bu perdesi de böylece kapandı. * İbnirrefik Ahmed Nuri bana geldi. O srada Darülbedayi ikiye ayrılmıştı, E- min Beliğ, büyük Kemal, Hazım, Yaşar, Celâl, Adil, Kınar, Saramannik, Mari Mi. na dahildiler. İbnirrefik Ahmet Nurinin bulunduğu kısma dehildiler. İbnirrefik Ahmed Nuri benim de kendilerile çalış- mamı istedi. Onun teklifin: sevinçle kar- şıladım. Gene sahneye çıkmak, hem de iyi ve san'at aşkile oyrıyan arkadaşlarla beraber çalışmak imkânını bulmuştum. İbnirrefik Ahmed Nuri «Zühal bürcüy de» eserini o zaman yazmıştı, Benim için yazmıştı. Ben oynuyordum, Zühal bürcü o ne güzel eserdi. Ben onu ne güzel oy- nardım. Benim en sevdiğim, en çok se- verek oynadığım eser. (Arkası var) Maarif Vekâletinin Bir tfavzihi Ankara I8 (AA) — Maarif Vekâletinden: Bir sabah gazetesinde 17 mart Pazartesi gönü yapılan mekteblerarası kır koşusu hak kında neşredilen makalede bu müsabakanın mesafesinin beynelmilel ölçülere uymadığı, ve Koşunun da plat Üzerinde yapıldığı yazıls maktadır, 1 — Mekteb sporlarında müsabakaların gayesi yalnız en kabiliyetli olanını meyda - na çıkarmak değil, en zayıf olanını da sih- hati sağlıyan bu çalışmada kendini deneme fırsatını vermektir. O ftibarin mesafe ve za» mün şartları dama bu esas gözönünde tutu- larak tadil edilir ve müsabakalara başla - ması bir güç hüner ölçüsü olmaktan ziyade herkesin alâkasını öslbeden basit ve eğ - lenceli bir faaliyet olarak çocukların istifa- desine sunulur, 2 — Koşu, «Türkiye kır koşusu o birinei- Biklerinin yapıldığı yerde 19 Mayıs #tadyo - munda başlamış, dışarıda koşulmuş ve ge- ne stâdyomun içerisinde bitirilmiştir. Tavsih olunur. eman Şeke inme Ke deli sn ane in

Bu sayıdan diğer sayfalar: