15 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Taştı. Ötekiler, bu düşünceleri yolunda Son Postanm tarihi romanı: İl Ki z ATTAL GAZİI zilk ç 'Jı ' xı â E Battalın zaferi Battal, düşündüklerini, onlara anlat- Ulmuşlardı. Verdikleri son karar üzerine derhal atlarfna binmişler. Kendini hiç kimse- YE göstermeden, Şemas ordusunun alr” Ihdaki tepeye gelmişler. Oradaki 2yalarm arkasına gizlenmişlerdi ... $te, şimdi oradan, hem meydana' çı - ân pehlivanların kanlı çarpışmalarını Seyrediyor, hem de konuşuyorlardı. Evvelâ Türk pehlivanlarına yalver Olan talih, birdenbire değişmişti. Sim- "’“ğ'ah bir demir heykeli andıran bir Üşman pehlivanı, üstüste sekiz. Türk âehlivanım kanlar içinde yere sermiş- duBa“aL bir türlü yerinde duramıyor- — Abdüsselâm, niçin bu kadar ağır dawanıy-or?. Niçin hücuma başlamı - Yor?. Yazık değil mi bu pehlivanları » Miza,., Diye, öfke ile söyleniyordu. Vaziyetten, ötekiler de müteessirdi. Mattâ bir aralık Cüfde Gazi, o kadar öf- elenmişti ki, yerinden fırlayıp, atına Dinerek meydana atılmak istemişti. Fa- t Battal, derhal onun kolundan tu- Tak, bu fikirden vazgeçirmişti. Onler bu endişede iken, nihayet, sol tarafta bulunan Abdülvehabın kuman- dasındaki atlılar, coşkun bir deniz gi- dalgalanmışlar, bütün hizlarile düş- Manın sağ tarafı üzerine atılmışlardı. Abdüsselâmın kumanda ettiği sağ Senahtaki atlılar da, hareket etmişler, Nlar da ilerlemiye başlamışlardı. Semasın ordusunda, birdenbire da- Vul ve boru sesleri yükselmiş.. gökde - Mirlere garkolan — zırhli — süva - tiler, büyük bir gürültü ve bağrışma İle ileri atılarak, Ömer beyin kuman- dasındaki piyadeler üzerine yüklen - Mişlerdi. Muharebe meydanı, korkunç bir hal #lmıştı. Yüzlerce ağızdan kopan nâra Ve feryadlar, birbirile çarpışan demir- lerin sert sadalarına karışmıştı. İşte o zaman Battal yerinden fırla- Miş: , — Haydi arkadaşlar!. Allahın inaye- ti. yesulü ekremin himmeti, ehli bey- 'tİn kerem ve muaveneti ile biz de atı- lalım. Diye bağırmış.. kayaların gerisinde düran Aşkarım üzerine sıçramıştı. Yedi atlı, araları beşer adım olarak İleri atılmışlardı. Kupkuru topraklar Üzerinden, büyük bir toz bulutu kal - diırmıya başlamışlardı. Bu toz bulutu ve bunun arasından Barlıyaın kılıçlar, Şemasın askerlerine dehşet verdi. Her taraftan: — Eyvah!., Türkler, arkamızı çevir - diler. Diye, korkunç feryadlar yükseldi. Zarhlı süvarilerin başında bulunan Şemas, böyle bir vaziyet karşısında! ka- lacağını, hiç hesaba katmamıştı. Bunun için, birdenbire ne yapacağını kestire- Miyerek gaşırıp kaldı. Kuru topraklarden kalkan toz bu - lutları o kedar büyüktü ki; gerek Şe - Mas ve gerek askerleri, gelenlerin pek kalabalık olduğunu sanmışlardı. Artık içlerine giren bir korku He, dört nala kaçmıya başlamışlardı. * Bu taraftan.. Türk askerleri, bu bas- kını yapanların kimler olduğunu kes - tiremedİkleri için, bir an şaşalamış - lardı. Fakât düşman askerlerinin kaç- Mmağa başladıklarını görür görmez, ar- tık durup düşünmeye Hizum görmiye - rek: — Allah, Allah... Diye, nâralarla fleri atılmışlatdı. Battal ile arkadaşları, artık yüzleri- ni geri döndüren düşman atlılarının ü- zerine dayanılmaz şiddetle saldırmış - lardı. Zaten perişan olan bu askerle - Ti, büsbütün dağıtmışlar ve parçala - mışlardı. besi altında, bir düşman atlısı can ve - riyordu, Korkunç feryadlar, yerleri ve gökleri inletiyordu. t Düşman ordusu kumandanı Şemas, büsbütün şaşırıp kalmişti. Çallırının ö- nündeki, milli bayraklarla hazineleri - ni kurtarmak için askerlerine yalva rarak, yardımcılar aramaya başlamış - t İşte, bu dehşet esnasında kulağına birdenbire: — Bana, (Battall derler... Hüseyin Gazinin oğlüyum, Şemas denilen mel- un nerede ise, karşıma çıksın. Diye, korkunç bir nâra' çarptı. Şemas, 0 zaman neye uğradığını an- ladı: — Vay.. demek ki, bu işi yapan, o oğ- lanmış... Hey Rabbimiz — İsaülmesih!.. Başımıza bir belâ gibi türeyen bu oğ - lanın elinden sen beni kurtar. Diye bağırdı. Topuklarındaki sivri mahmuzları, bütün şiddetile atının kar nına çarptı. Kaçan askerlerin arasın - dan, bir ok gibi ileri fırladı. * Harb, Türklerin zaferi ile sona er - di. Her tarafta Şeması arayan Battal, o- nu bulamadığı için acınarak geri dön- düğü vakit, artık Türkler, düşman ka- rargâhına girmişlerdi. Meydanda, yüzlerce — düşman ölüsü yatıyordu. Yaralıların feryad ve inil - tileri, yürekleri parçalıyordu. Karargâhta Battalı en evvel Ömer bey karşıladı. Tepeden tırnağına ka - dar, düşman kanlarına boyanmış olan bu genç kahramanın boynuna sarıldı. Ağlaya ağlaya gözlerinden öpmeğe baş ladı... Hem ağlıyordu, hem de: — Cenabıhak, Türkleri bunaltmiyer, bir kahraman giderse, onun yerine baş ka bir kahraman ihsan ediyor... Baban Hüseyin Gazinin ölümü, bizi mateme sgâarketmişti. Çok şükür Rabbime ki, o mutlu baba, seni yetiştirdi. Ve bize bı- rakıp gitti... Evlâdım!.. Bu zafer, se - nindir. Şu gördüğün çadırlar, bayrak * lar, atlar, silâhlar, senindir. Düşman « dan kalan bütün hazineler de senin - dir. Diye söyleniyordu. Ve Battalın ko - lüna girerek, Şemasın sırma işlemeli çadırına götürüyordu. (Arkası var) i KUVVET hastalıklarına, büyük her yaşta Zâfı umumi, kansızlık, romatizma, sıraca, kemik, sinir cılız. yavrular, çıkaramıyan çocuklar, dermansız ihtiyarlar, sol- gun kızlar, vereme istidadı olanlar Hasan Kuvvet Şurubu'ndan içmelidir. Kanı arttırır, iştiha verir, şifat tesirleri çoktur. Fenni surette imal edi.miş, içilmesi kolay ve lezzetli bir şuruptur. Küçük yürümiyen, diş istimal edilebilir. EWMMMIhhçda- Bir tecrübe kâfidir! BASUR MEMELERİNİ PATI ile İedavl ediniz. Sayfa 13 Kam'ın tertib ettiği avlara ederdi. Bu suretle beş altı yüz süvari refakat ivar ovalar dolaşılırdı Tercüme eden: Hüsiyin Cahid Yalçın Bizim — beygire binme — tarzımız hakkında kendisine bir fikir verebildiği- me pek sevindim. Tatarlar binicilik hu- susunda hayvana metin surette — yerleş- meden başka bir prensip bilmezler. Fa- kat bu metanet bazan hüşunete kadar ileri varır. Onun için Arab atımın çevik- Nği Ve oynaklığı Sarayı hayrette bıraktı. Prensin baş imrahoru atı kendisi de tec- rübe etmek istedi. Fakat düz ve yassı bir eğere biner binmez, ökçelerini sıkarak müvazenesini temine çalıştı. Böyle bir süvariye pek az alışkın bulunan hayva- nım onu üzerinden yere fırlatacağı sıra- da, adamları imdadına yetıştiler ve ken- disini bu felâketten kurtardılar. Kam beni sık sık yaptığı tazılı ve kuşlu avlara da davet ediyordu. Beş altı yüz süvari ona refakat ederdi. Bu suretle ci- var ovaları dolaşıyorduk. Avın bolluğu, avcıların izzetinefsine inzımam — edince, avlanmaları pek canlı bir hale sokuyor- du. Bilhassa kuş ile avlanmak Maksoud Guilrrayım pek hoşuna gidiyordu. Kuş - ları gayet İyi terbiye edilmişti. Avı kal- dırmak için köpekleri eksikti. Ben Fran- sadan bir köpek getirmiştim, Pek ziyade güzeldi. Fakat o0 kadar yüz bulmuş, şı- marmış, kendi keyfine tâbi bir hayvandı ki hiçbir zaman yanıma almazdım. Bun- dan dolayı onu pek kıymetli zannettiler. Mukarribler bu köbekten prense bahsey- lediler. O da köpeği arzu ettiğini bana ihsas etti. Hattâ köpeğin mevcudiyetini kendisinden saklamış olduğumdan dola- yı biraz serzenişte bile bulundu,. Köpeğimin iyi terbiye görmemiş oldu- Bunu, mutlaka avcı kuşlara saldıracağı: nı, bir fenalık çıkacağını anlatmağa ça- hştım ise de fayda etmedi. Bütün bun- ları bir bahane sandı. Arzusunu tatmin etmek zarüretinde kaldım. Fakat pişman | lolmakta gecikmedi. Köpeği getirtmek ü- zere derhal birini yollamıştım. Köpek geldi. İşe başlayışı pek teklifsizce oldu. Apartımanın ortasında fıskiyeli bir ha- vuz vardı. Bizim Diamant burada bir banyo yaptıktan sonra beni okşamak için minderin üzerine-sıçradı, Karf'ın kahka- hasını dostane bir davet telâkki ederek neş'eli neş'eli onun üzerine atıldı. Bunu yaparken yol üzerindek; şeylerin hepsini devindi. Teveccüh ve iltifat dakikalarında pervasızca, kusur' işlenebilir. Onun için, Diamant'a bakmak vazifesi sarayda iç oğ- landarından birine havale edildi. Artık sarayda yiyip içiyordu. Ertesi sabah için büyük bir av emredildi. Bütün gece yeni gözdenin kabiliyetinden başka bir şey- den bahsolunmadı. Ben onun şiddetin- den, itaatsizliğinden bahsediyorum. Fa- kat her halini pek hoş buluyorterdı. Kam Diamant'ı iş Üüzerinde görmek için o ka- dar sabırsızlanıyordu ki ertesi sabah için bize her zamankinden erken bir randevu tayin etti. Vâsıl olduğum zaman, eğlencenin kah- ramanının etrafında bir takım seyir cilerle birlikte içoğlanı tarafından geti- rildiğini gördüm, Köpek kendisinden ne istenildiğini bilmiyordu. Onu serbest h- |rakmak için benim getmemi bekliyorlear. “|dı. Serbest bırakılır bırakılmaz, süvartı ler Kam'ın sağında ve solunda mevki ah mak için harekete geçtiler. Ben Kam'ın yanında idtm. Diamant ürktü. İptida, & zilmek konkusuna kapıldı. Bu sırada, 8- nünden bir bıldırcın kalktı. Kam'ın tb- ğanlarından birini bunum arkası sıra sa- hverdiler. Doğan şikârına yetişti, omu yakaladı ve biraz daha öteye uçtu. Bir doğancı koşa koşa onu tutmağa — gitti. Diamant ta harekete geldi, çifte bir av onun hırsını kabartmıştı. Ağzındakini bırakmağa mecbur etmek için başına bir şey atmasalardı benim tahminim tahak- kuk edecekti. Fakat hem köpek, hem do- ğan korkuya kapıldıkları için, her ikisi He muhtelif yollardan evin yolunu tut- tular. Kam da kuşunu kaybetmek korku- su ile işin içinden sıyrıldı. Gerek Maksoud Guirray ile nazırları- na karşı vaziyetim, gerek yeni evimizi tanzimde gösterdiğim gayret - Bahçesa- medaobmmııbenimiçinühammüe— dilebilir bir hale sokmuştu. Tatarların en yüksek asaleti diye maruf olan Chiş rinler ailesine mensub Kaya Mirza ile bilhassa dostluk tesis etmiştim. Hüküm« dar hanedanına mensub bir prenses İle evlenmişti. Prenses Olou-Kanö - (Kırım müdiresi) — vazifesini ifa ediyordu., Bu sultan bana bür iltifat eseri göstermek istiyerek kâhyasile bir hediye gönderdi; Bu hediye zengin surette işlenmiş — bir gecelik gömleği ile gayet muhteşem — va tam bir çamaşır takımındaa terekküb &- diyordu. Bu işin muhat olduğu esrarlı bir hava beni gayet endişeye düşürmüğ. tü. Filhakika, prenses 70 yaşında idi. Fak kat çok geçmeden içim rahat etti. Bu türlü hediyelerin bir sultan — tarafından ancak kendi akrabalarından birine veril diğini anladım. Artık minnettarlığımı hig ikorkmadan izhar edebilmek imkânıni buldum. Prensesin Maksoud Guirray nezdinde oldukça itibarı vardı. Fakat bu itibar onun himaye ettiği adamlardan bi rini bu prensin hasisliğinden kurtarmağa ihtimal ki kifayet etmiyecekti. Baltanın valisi ve kölerekçibaşısı Yak kub ağa işte bu hasisliğe kurban gide« cekti. Memuriyetinden azledilmiş, mah elinden alınmış, hapse atılarak zincime vurulmuştu. Fakat sultanın himayesine rağmen hâlâ başını da kaybetmek tehli kesine maruz bulunuyordu. Onu kurtar« mağa ve tekrar mevkiine getirmeğe ça. lışmak bana çok mühim bir iş gibi gö ründü. Çünkü Fransa bu adamdan dalims memnun olmak vesilelerini bulmuştu. Nazırlar bana yardim ettiler. Müftü dt sultan gibi hararetle bizim — tarafımızı tuttu. Yakub ağa zincirlerinden kurtula: rak eski memuriyeti ile beraber servüa timi yeni baştan tekrar vücude getirmel çarelerini elde etti. Kam müsadere ettiği serveti iade etmemişti. Fakat bu prem bu hırs ve tamah eserinden dolayı müa haze edilebilirse de intizam ve asayişin muhafazası için pek itina gösteriyordu 'Türkleri bu yoldan ayrılmağa çok kem sevkeden müteassıbane ve cahilâne prem siplere kapılmıyordu. 9 , (Arkası var) we v Güzelliğini Sırrı Yok Sebebi var. RADYOLİN Dişleri mikroplardan, çürükler- den, iltihablardan koruyarak sağlamlaştıran, hem de mine- lerinin bozulmasını ve sarar- masını menederek daimi bir güzellikle muhafaza eden az- rın en kuvvetli diş macunudur. Her Sabah, Öğle ve Akşam yemeklerden sonra günde 3 defa RADYOLİN

Bu sayıdan diğer sayfalar: