13 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— muntazam posta - î—_ aT ı TT LT ır K , f Hâdiseler Karşısında TEHLİKELİDİR eçenki büyük yangında yanan A- ta Atabek hanının etrafını tah - taperdeyle — kuşatmışlar, tahtaperdenin Üzerinde büyük yazile yazılmış bir kâ - ıd var. Okuyorum: «Sokulmayınız tehlikelidir» Sokulmuyorum, uzaklaşıyorum. * — Bu ilân daha başka yerlere de asıl- malı mı? ' Diye düşünüyorum. Karşıdan bir otobüs geliyor. Tekerlek- Teri sallanıyor, karoseri yamru yumru, camları kırık, ve moötörünün — sesi pek Bayritabil: — Bunun da kapısına ayni ilânı assa « lar çok İyi olacak! * Diyorum., Bir sütçü dükkÂnının önün - deyim. Büyük «tencere>» içindeki sütü görüyorum. Bir gün evvel bir gazetede okuduğum bir haberi hatırladım: «Bir sütçü süt kaynattığı kapta çorap- larını yıkarken görülmüş, ve cezalandı - rılmıştır.» — Ayni ilânı sütçünün kapısına da as- malı! Bir mağazanın önündeyim.. «ÂAvrupa kumaşları geldi> Acaba halkrikat mı? Yoksa yerli xuma - ' şın üzerine bir damga vurup ÂAvrupa ku- maşı diyerek pahalıya mı sürmek iste - di. Ne diye fazla düşünmeli... — «TehMkelidir. sokulmayınız» flânı « nı bunun da camekânına asmak İâzım! * Bir yağcınm dükkânmdaki teneke do- |luları yağlara bakıyorum. — Yağ rm istiyorsunuz bayım?.. En iyi | . eui yağ yüz kırk. İsterseniz ikinci nevi, üçün- cü nevi de var, seksene kadar veririm. İkinci nevi, üçüncü nevi yağ nasıl ola- bilir ki.. bir müddet evvel gazetelere ya- zılanları okumuştum: «Yağlara, vücude zarar veren bazı mad deler katıldığı vakimiş. — İşte bu yağ seksen! Yağcınımn bir elile işaret ettiği teneke- nİn üzerinde: sSokulmayınız tehHkelidir. İlânınm eksikliği pek belli. Yürüyorum, sağa bakıyorum, sora ba - kıyorum. Velhasıl ne tarafıma bakımnsam öyle şeyler gözüme ilişiyor ki, üzerlerin- üı <Tehlikelidir sokulmayınız!» Levhasınm — bulunmaması yüzünden vukua gelecek tehlikelri — hissediyorum. İçtme bir korku geliyor, İsmet Hulüsi (Bunları biliyor mu idiniz? — Vazifesini daima deniz üstünde yapan adam Eski İngiliz za - bitlerinden bin - başı Long ömrü - nün son günlerini pek sevdiği deniz - de geçirmek iste - diğinden dört se - nedir, İngiltere ile Avusturya arasın- 'da mekik doku - 'maktadır. Karada ancak bir iki gün kaldıktan — sonra larla — seyahatine yeniden başlamaktadır. Düşünürken beynin aldığı hali tesbit eden alet İngiliz #ziyoloji alâmlerinden Mister Grey, elektrikli Ensefolograf diye ad tak- tığı ve hastanm düşünürken, beynin al- dığı hali tesbit eden bir âlet icad etmiş - tir. Bu âlet sayesinde akli müvazenesiz - Hkleri teşhis etmek imkânı kolaylaşacak- tır. * DUny;nın en uzun boylu delikanlısı 21 yaşına bastı Dünyanımn en uzun boylu adamı olarak tanılan 2 metre geksen boyundaki mister Vadlo 21 yaşına basmıştır. Bu münase - betle dostlarına bir ziyafet vermiştir. Yeni evli bir genç Kadının mektubu Yeni evli genç bir kadın okuyu - cumdan aldığım mektubu aynen koöpye ediyorum: < «Teyze, Sana yazdığım bu mektub belki geni güldürecek.. Benim için: «Bu- dalanın biri!l» diyeceksin. Fakat ma- demki herkesin derdini dinliyorsun. Benim derdimi de dinle. Sonra ne söylersen söyle... Ben, bundan üÜç ay evvel evlen « dim. Ortahalli denilen bir ailenin kızıydım. Çocukluğum birçok şey- den mahrum bir vabiyette geçmiş- ti. Genç kızlık zamanımda gene bu mahrumiyeti hissettim. İyi elbise giyemiyordum. İyi bir evde oturmu yorduk. İyi yaşamıyorduk vesse - lâm. Ben istedim ki... Güzel, güneş- H bir odam olsun. Bu odamı zevki - me göre döşeyebileyim.. Güzel gi- yineyim.. Çok birşey değil, değil mi teyze?.. Fakat ben bunu ailem ara- sında iken yapma'ya “muvaffak ola- mamıştım. Evlendim. Beni istiyen erkekle se- vişmiş değildim. O, beni ailemden istemişti. Bana bahsettiler, fikrimi almak istediler: Hayır, diyemedim. “Çünkü beni bir erkeğin istediğini duyduğum zaman gözlerimin önün- ae şunlar canlanmıştı: Bir apatrtı - manda bir daire, benim zevkime göre süslenmiş bir odam ve ben he- men haftanın Üç gecesinde kocamla beraber tiyatrolara, sinemalara gi- diyorum. Lâfı uzatmıyalım Teyze, evlendik. Kocam iyi bi insan. Fa- kat kazancı az, babasından kalma eski bir evde oturuyoruz. Haftanın Üç gecesinde değil, bir gecesinde bi- te gezmeğe gittiğimiz pek vâki ol - muyor. Sonra kocamın evinde de hayalimde yaşattığım odamı bula! - | madım, Çünkü bunâ maddeten im- kân yok. Teyze benim hayatım bun- | dan evvel olduğu gibi bundan son- ra da mahrumiyet içinde mi geçe - | cek?» * Yeni evli okuyucumun mektubu onun tahmin ettiği gibi beni güldür- medi. «Budalanın biri» demedim. Fakat henüz çok toy olduğunu öğ - | rendim., Okuyucum evlenirken pek büyük şeyler kurmamış amma; kur- | duklarını da bulmayınca birdenbi - || re bir ümidsizliğe, bedbinliğe düş- | müş. Fakat bir insanın böyle dü - günmesini, bu tarzda Üzüntülü bir | hayat yaşamasını garib buldum. O- kuyucum istediğini yapamaz değf! | ki. Herhalde onun bir odası vardır. Bu odayı para ile döşeyemezse bi - | le kendi zevkile döşeyebilir. Zevk- | le yapılmış en küçük bir süs, mil- yanların temin edemiyeceği kadar güzeldir. Kocasile haftanın birkaç gecesin- | de bir gün gezmeğe çıkamıyordur, | amma yarın ne olacağını kimbilir? Eh, talih kocasına gülümsemiyecek | mi?.. O zaman İstediklerine, hattâ | istediklerinden fazlasına nail olmu- | yacak mı?... Bana kalırsa, okuyucum, kendine | üzüntü edeceğine kocasını gayretle, şevkle çalışmaya teşvik etsin, çalı - Kadın Köşesi Pratik güzellik bilgileri İçine birkaç damla fleur d'oranger karıştırılmış sıcak su ile yıkanmak, bu- run kırmızılığını giderir. Bu suyu sil - memeli, kuruyuncaya kadar yüzde bı- rakmalı ve kurumadıkça odadan çık - mamealıdır. Geceleri yatarken kozmatiğini — ne ile temizliyorsunuz? Bu ile mi? Olabilir. Fakat vazelin de pek iyidir. Serçe parmağınıza az bir şey dokundurur, kirpiklerinizi diple - rinden yukarıya doğru hafif hafif si - lersihiz. Cildleri yağlı olanlar, sabunla yı - kandıktan sonra yüzlerini önce sıcak, sonra soğuk su ile çalkalarlarsa, daha taze, daha sıhhatli görünürler. Çocuğu kucağa almalı mı? Çocuğu kucağa alıştırmak her bakım - dan fenadır. Hem de ağladıkça kucağa alınan çocuk buna çabuk alışır: Bir daha rahat nefes aldırmaz. En iyisi onu sıcak bir odada mümkün olduğu kadar serbest bırakınız. Varsın istediği kadar bacaklarını oynatsın. Çok geçmeden a - yakları ona en iyi bir eğlence olur. Bu türlü hallerine sızıca dikkat ederseniz, çocuk büyütmenin sanıldığı gibi zor bir iş olmadığını, bilhassa ilk aylarda büyük bir zevk olduğunu görürsünüz. ** Çocuğa bardaktan su içmeyi nasıl ve hangi ayda öğretmeli? Umumiyetle minmini bebeklere beş aylık olur olmaz bardaktan su içmek cuğun inkişaf derecesine bağlıdır. Bazı bebekler daha dört aylıkken buna alış- tırılabilir. Bazıları da beş, beş buçük ay- hkken, Herhalde yalnız başına oturabilen bir çocuk kendi kendine su içmeyi de öğ- renebilir. Yeter ki eline verilecek bardak süslü püslü ve kenarı keskin olmasın. öğretilebilir. Maamafih bu, biraz da ço-| Mart 13 Abdülâzizin katledildiği iddiaları doğru mudur? Abdülâzi z bütün hüsnü niyetle hükümeti meşrutiyete kalbetmek taraftarı olduğu halde Mahmud Nedim Paşa hükümdarı bu fikrinden caydırmıştı Görülüyor ki, Sultan Aziz, Sultan Mu- radın (cinnet) haline girdiğini görmeden vefat etmişti ve ondan (mürüvvet ve in- saniyet) göstermesini taleb eylemişti. Şu hale nazaran, Sultan Azizin, ora- daki askerlere: | — Ben mi deliyim. yoksa, şimdiki pa- dişahınız mı, deli? t Demesi, kabul edilecek bir hakikat de- ğildir. * : İntihar fikrine taraftar olanların he- men hepsi, Sultan Azizin gurur ve aza- metinden, haysiyet ve izzetinefsine son derece düşkünlüğünden bahsederek: — — Gördüğü hakaretlere tahammül ede- mediği için canına kıydı. Diyorlar ve bilhassa, bu nokta üzerin- de ısrar ederek, intiharın sebebini buna atfeyliyorlar, Bu ısrar ve iddia da, tahlile muhtaç- tır. Vakıâ Sultan Aziz, Osmanlı hüküm- darlarından hiç birinin izhar etmediği manasız bir gurur ve azamet düşkünü idi... Lâkin derhal şunu da ilâve etmek lâzım gelir ki, onun bu hali, karakteris. tik bir (haleti ruhiye) değildi. Bazı tefrika muharrirlerimizin karika- türize ettikleri bu garib hükümdarın, ta- rih karşısında psikolojisini tahlil ede- bilmek için, elimizde pek kuvvetli ve ta- mamile ihticaca salih birçok — vesikalar var, Bu vesikalardan anlaşılıyor ki; Sul- tan Âziz tahta çıktığı zaman munis ve mütevazı bir hükümdar idi. Cuma selâmlıklarında ve diğer alay- larda, sırtına alelâde Ankara sofundan lâcivend bir (avniys) giyiyor.. daima muhteşem ve oynak bir ata biniyor.. ya- nında birkaç Çerkes ve Dağıstanlı yaver ile ağır ağır halk arasından geçiyordu. Genç, gürbüz ve çok yakışıklı hükümda: rın at oynatarak geçişi, halkın ve bilhas- sa kadınların pek hoşlarına gidiyor. Her taraftan: - — Çok yaşa... Sesleri yükseliyor. Hiçbir hükümdarın, bu gibi arkışlara mukabele ettiği görülmemiş olduğu hal- de, Sultan Aziz ekseriya kadın kümele- rinin önlerinde oynak atının dizginlerini çekiyor. Teklifsizce gülümsemelerle: — Siz de çok yaşayın, yer melâikele- Diye, lâübali bir surette onlara cevab veriyordu. Saraydaki hal ve vaziyeti de ayni man- zarayı gösteriyordu, Hattâ, sık sık ge- zinti yaptığı Boğaziçi ve köşklerinde, yemek vakti geldiği zaman, bahçede bir ağacın altına hemen bir sec- cade yaydırıyor. Üzerine bağdaş — kurup oturuyor. Koca bir lenger içinde getirilen bütün bir kuzuyu ellerile parçalıyarak, iştihalı bir amele gibi, koca kuzuyu yi- yip, geçivertyordu. Sonra.. hükümdar olduğu halde, pehli- vanlık merakmı bir türlü —yenemiyor.. 'sarayda ve maiyetinde müteaddid pehli- vanlar olduğu halde, hariçten de bir ta- kım pehlivanlar getirtiyor.. halk arasın- da yetişmiş bir sporcu gibi bunlarla yü- reşiyordu. Onun bu (tabif) lik ve (tevazu) u, an- Kâğıdhane | cak (Mahmud Nedim Paşa) nın sarayına intisabından ve sadrazam — olmasından sonra değişmişti. Devlet ve millete, pekl dim Paşa, tam demokrat olan bu hükümu darı kıpkızıl bir müstebid haline getir« mişti. Sultan Aziz, (Genç Osmanlılar) cemla yetinin teşebbüsatı ve Âvrupa seyahatlı nin intıbaatı neticesinde, (kanunu esasi) ilân ederek hükümeti (mutlakiyet) şeka Hinden (meşrutiyet) e kalbetmeye tarafa. tar olduğu halde, Mahmud Nedim Paşa hükümdarı bu fikrinden caydırmış: — Efendimiz!.. Siz, mutlak ve reyinde müstakil bir hükümdarsınız. (Kanun) de mek, sizin arzu ve iradeniz, demektir... Emir ve fermanınızı icraya mâni olacaly | hiçbir kuvvet mevcud değildir. Diye, Sultan Âzizi şımarttıkça şımart« mMıştı, Hükümetin en salâhiyet sahibi bir âa damı tarafından yapılan bu telkinler, Sultan Aziz üzerinde o kadar tesir yap« mış idi ki, hükümdarın eski tabiilik ve fevazuu yavaş yavaş silinmiş.. o demolk rat adama, emsalsiz bir kibir ve azamaf gelmişti. Bu kibir ve azamet, o dereceyi buk muştu ki, adetâ (gülünç olmak) şeklini bile fersah fersah geçmişti. i Meselâ.. (huzuru hümayun) a çıkan zevatın, (kırk defa yer öpmesi)., ve, (sl« mayı şahaneye, asla nazar etmemesi).. va (zatı hilâfetpenahiye karşı, ibadet edex gibi vaziyet gösterilmesi) resmen (saray âdâb ve erkânı) sırasına girmişti. Sonra., (Abdülâziz) adını taşıyan hüs kümdar, halktan hiç kimsenin (Aziz) a« dını taşımasına tahammül edemez ob muştu. Çünkü, saray dalkavukları taram fından kendisine yapılan telkinlerde: — Padişahım!.. Sizden büyük ancali bir tek (Allah) var. (Aziz) olan, yalnış odur. Eğer insanlar (Âziz) ismini taşır« larsa, zatı şahaneniz, onlarm da (kulu), olmuş olursunuz. — 'Deniliyordu... Bunun içindir ki, ken « disine takdim edilen (arz mazbataları) m« da vesair evrakta geçen (AÂziz) isimleri, derhal (İzzet) şekline kalbediliyordu. Daha sonra.. takdim ediler her nevl evrakta, ve hattâ hesab pusulalarında bis le, birçök (dua ve sena) yazılması, âdet hükmüne girmişti ve bu âdet artık o kax dar maskaraca bir şekil almıştı ki, niha« yet (fani bir insan) dan başka bir şey ok mıyan hükümdara, Cenabıhakka mahsuş olan isimler ve sıfatlar verilmişti. Bütün bunlar, Sultan Azizin gurur ve azametini artırdıkça artırmıştı. Bu bedi baht hükümdar nihayet, artık kabına sk ğamıyacak bir hal almıştı. Fakat çok garibdir ki, onun bu Vaziyö. ti, saltanatının son senesinde, ve bilhassg son aylarında büsbütün değişmişti. Zi hiren azametli tavrını muhafaza etmeks le beraber, ona dindarane bir tevazu gev mişti... Beş vakitte, abdest alıp namas kılmaya başlamıştı. Hattâ, (nefsi şahâs ne) ye mahsus altın sırma ve inci işlüe meli kıymettar seccadelerde namaz —kıh maktan vazgeçerek Bursaya âdi (arâkix ye) seccadeler ısmarlamıştı. (Arkası var) iki ahbab çavuşlar: münakaşa ) — çok zararı dokunmuş olan Mahmüd Ne« |

Bu sayıdan diğer sayfalar: