8 Sayh SON POSTa Mart 3 Milli Şef dün beş saat müddetle (Baştarafı 1 inci sayfada) Kırdar, İstanbul kumandanı General Ha- Us Bıyıktay, General Ali Fuad, Osman Tufan, Bolü mebusu Fethi Okyar, emek- U General Ali Hikmet, Fuad ve Refet, an mebuslar, Emniyet ü rsite Rektörü, Müddei- umumi, Milli Şefin hemşiresi Bü. Seniha, biraderleri ve akrabası, matbuat erkânı/y göze çarpıyor ve bunlardan başka resmi daireler ileri gelenleri, Ünive kiği, Darüşşafaka mekt dolduran binlerce halk, Milli Şefi karşı lamak için sabırsızlıkla bekliyordu. Dahiliye Vekili Faik Öztrak, Milli Şefi gehir hududunda karşılamak üzere Pen- diğe gitmişti. Tren gara gir»rken Reisicimhuru getiren tren, tam saat 10,20 de Istasyona girdi. İstasyonda sira-| ye Ezilmiş bulunan 'stikbal heyetinin başında Vali, generaller bulunuyordu. Mili Şefi, Vali, İstanbul komutanı ve Emniyet Direktörü, vagonun merdive- ninde karşıladılar. Bn. İnönüye Bn. Lütfi Kırdar bir buket verdi. Reisicümhur he razamanki sevimli te- bessümü ile kendisini karşılamağa gelen- leri selkmladılar ve Ihifatta bulundular. MW Şef, Üniversite gençliğinin önün- den geçerken ger, alkıştan çınlıyordu. Ü- niversiteli gençler: «İsmet İnönü çok ya- şa, diye bağırıyorlardı. İnönü çok beşus, çok neş'eli bir halde: «— Sizler de çok yaşayın!» mukabele- sinde bulundular. Gençliğin ve halkın samimi ve candan tezahüratı arasında gardan çıkan Befi merdivenden rıhtıma kadar dizih: bulunan Darüşşafaka gençliği karşıladı. Denizbank vapurunda Reisicümhuru, Dolmabahçe (sarayına götürecek olan Denizbankın Suvat vapı- ru, Haydarpaşa rihtımında harır bir va- riyette bekliyordu. İsmet İnönü ve maiyetindeki zevat, gençliğin ve halkın içten gelen sürekli kışları arasında vapura bindiler, Suvat, #am 1035 te Dolmabahçeye mütevecei- hen hareket etti ve saat 11 de rıhtima ys- naştı. Reisicümhur beraberindeki zevat- la Dolmabahce sarsyını teşrif ettiler, Do'mabahçede Mil Şef sarayda öğle yemeğini yedik- ten sonra sast (15) e kadar istirahat bu-| yurdular. İ Yukarı katta bulunan büyük salonda İstanbul kazalarını temsil eden otelci, si- nemacı, çiçekçi, fırıncı, sanayici vesaire gbi muhtelif meslek ve san'at erbabı. kaza kaymakamları, Parti omensubları toplanmıslardı. Mini Şef İsmet İnönü saat 18 te salonu teşrif ettiler. Salonda hazır bulunanlar, hazırlanan ka- napelerde yerlerini almışlardı. Ortada İbir sikâvetimi büyük bir masa vardı. Yesil çuhadan bir 8rtü fle kaplanan masanm üstünde İstan. bulun muhtelif harita ve krok'leri bulu- nuyordu. Not almak için kâN miktarda kâd desteleri ve kalemler konmuştu. Masanın ortasmda yeşil fanuslu bir masa lâmbası bulunuyordu. Halkla temas Mi Şef salondan içeri girince, ken- disini karşılamak için ayağa kalkan ha- mruna oturmalarını rica ettiler, İsmet İnönünün refakatlerinde Dahili. ye Vekili Faik Öztrak, Kütahya mebusu Vedid, eski yaverleri çifiçi Fikret Ath ve muharrir Nasuhi Baydar bulunuyorlardı. Mit Şef, Vali Lütfi Kırdara — Kaç kaza var? diye sordu Vali: — On bir! cevabını verdi. Min Şef: — O halde, buyursunlar, konuşalım! dediler ve ilâve ettiler: Birer birer gel- sinler... Sinemacıların söyledikleri İlkönce Beyoğlu kazasından söz söyli- yecek olanlara başlandı. Evvelâ sinemacı Naci İpekçi İsmet İnönü tarafından ka. bul edildi. Refsieümhur, Naci İpekçiye hitaben: — Gel oğlum, Karşıma otur, dedi ve #sormağa başladı: Sü > Ne iş sörümermni — Sinemacıyım, inemacılık iyi bir yolda yürüyor. Bbet ediyor. Vergilerin inmesi hem halk ve hem sinemacılar için faydalı Hükümetin bu hususta gösterdiği uz Sinemacıların bü leri gül yetimiz iyi, Hiç yok. Beled'ya kaza kaymakamı, bütün arzularımızı !s'af edi- yor. Fakat bilhassa fiatların inmesi üze. rinde ısrarla durmak isterim, Bundan çok müshet neticeler hâm! oldu. İsmet İnönü, vakit vakit not alıyorlar. dı, Tekrar sordular: Sinemalar geç vakte kadar açık ka- ıyorlar mı? — Muayyen olan saatte yani 11 de pay- dos yapıyoruz. Filmler on birde bitiyor. Halkın çıkmamı da bir çevrek sürüyor. On birl ceyrek geğe kapıları kapamış bu- Turuvoruz. Demek geç kalmıyorsunuz? Ben An. hirkac kere gecikildiğini gördüm O halde ivi, Esasen, dünyanm hicbir rinde snbehlara kadar oturulmaz. Ca- hskan memleketler, saat 23 te her Işleri- ni biismie alırlar ve hü lâzımdır Terhiyevi film mese'esi Ben, ötedenberi bi: sikâyet #ettirdim, cocuklar icin terbivevi film getireme- mekten bahsedilir. Siz, terbivevt filmi bul mek, #etirmek isin ne düsünüvorsumuz? Programa ilâve olarak gösterilebitir. Husvst sennsa kimse gelmiyor. — Kimse gelmiyor amma çocuklar için bulamaz mıyız? — Yiçbir şirket bunun ile meşgul ol- müyor. Vali Lütfi Kırdar: — Amerikada varmış, dedi. Naci İpekçi cevab verdi: — Bütün sirketlerin filmleri bize gelir. Olsa bitirdik. Sirketler, Ucar! mahiyette- dirler, Fazla meşgul olmazlar, Mit Sef sordu! — Yani bu mesele ameli kıymeti olmı- van nazari mahiyette bir temenni mid!r? PBevhude vere mi üzülüyoruz? Yahud biz çöresin! m! bulamıyoruz? Cocuklarımızın hem sıhhatleri ve bem ahlâkları tehke. ye mi maruzdur? — Evvelce Almanyada terbiye filmleri We uğraşan müesseseler vardı. Onlar da şimâi pronaganda #lmleri yapıyorlar, — Bol çocuk filmi çıkarmıyorlar mı? — Maatteessüf, hayır. — Her fırsattan istifade ettiniz mi? — Her zaman, her sevahatlmizde uğ. raştık. Bir çoklarımı getirtiik. Fakat mü- temadiyen ayni şevleri göstermek çocuk- ları tetmin etmiyor. Bizim fi'mciliğimiz neye inkişaf etmiyor ? — Bir şey soracağım. Bizde filmeilik inkişaf etmiş midir? -— Bizim seviyemizde olan hükümetler bizim kadar da yapmamışlardır. — Niçin endüstrimizi kuramıyoruz? — Harice film satamıyoruz. Dahili is. tihlâk ilede masraf korunmuyor. Lisan oldu ktan memnu sene ve kara meselesi... Yalnız, Yunanistan, Misir, Su. | riye filmlerimizi istiyor. — Bir film kaça çıkar? — Otuz bir liraya, — Dahilde kendi filmlerimiz görüyor mu? — Az masrafla film yaparsak, ancak hayır görebiliyoruz. Evvelce büyük mas- raflar ettik ve zarar gördük. Şimdi ecne- bi filmleri de türkçeleştiriyoruz, Böylelik- le Türkiyenin her tarafında faydalı bir fanliyet göstermiş oluyoruz. Esasen yerli film yapmak Için bol artist bulamıyoruz. — Türkiye, senede film için harice ne kadar para verir? — Senede 250 film alıyoruz. — Bunlar için ne kadar para veriyo- ruz? rağbet — Tetkik ve tetebbü lâzım, — Tahminen? — İki yöz elli bin lirayı bulur. — Biz, ne kadar film yapıyoruz sene- de? , — Bu sene tiç film yaptık, — Ne tarköder? 7 min mayeki 00-70 in Ma İstanbulluların derdlerini — Türkçeye çevirdikleriniz de dahil mi? — Hayır, hariç. — Ne kadar çeviriyorsunuz? — Gelecek sene programımızda film var. beş — Yerli filmler için, endüstrimizi kur- tarmıyor diyordun. — Masrafı kıstık. O zaman dahilde kurtardı. Fakat harice yollamadık. Bü. rük, azametli film yapmak kabi) değil. — Hangi memlekette geçiyor türkçe filmler? — Yunanistanda, — Çok güzel, Buşka” — Mısırda, Suriyede, Irakta, İranda. — O halde epey müşter! var, Türkçe film bulunursa istiyorlar mı? — Fakat onları memnun edecek büyük filmleri yapmağa mali vaziyetimiz kâfi değil, — Ne kudrette olmak İstiyorsunuz? — Beher film için 80-70 bin Ira lâzım! — Amma Avrupalılar, Amerikalılar milyonlar sarfediyorlar, — Onlar, bir filmin bir eshnesi için binlerce metre çekerler, biz ise daha az. Artist yevmiyesi, elektrik sarfiyatı da 0- na göre, — Bunu veremiyorsunuz, öyle mi? Ne kadar raf Yaparsanız sizi kurtarır? — 20 bin liradan yukarısı kâr bırak» maz. — Diğer memleketler böyle yapmıyor- lar mı? Meselâ Macaristan, — Bize filmleri gelmiyor. — Almanca onlar, — Komşu memleketlerde film endüs. trisi ne halde? — Hiç birinde yok, Yalnız Mısırda var. — Güzel mi? — Bol para sarfediyorlar amma daha n derecemizde film yapamadılar, “Niçin sayyar sinemacılık yapmıyorsunuz? ,, — Niçin seyyar sinemacılık yapmıyor. sunuz? Seyyar tiyatro trupları var... Köylere gitmeğe niçin heves etmiyorsu. nuz? — Bu imkânsızdır. Bizden bir şehir için film kiralarlar, on şehirde güsterir- Ter. Bu, başka bir san'attır. Bizim için kontrol kabil değildir. Onun için Firka sinemalarına, Halkevleri sinemalarıma İlm gönderiyoruz, Kendi makineleri vâr, gösteriyorlar. — Seyyar olarak yapabildiğiniz bu, öy. le mi? — Evet. — Bu vaziyetin ıslahı ihtimali var mı? — Vardır. “ Çifiçi için film yapamaz mıyız? ,, — Resmi vasıtaların seyyar sinemacı bğa yardım edebilmesi için #llmde mak- sad olmalı. Terbiye, siyaset vesaire... Bunları yapabilir miyiz? Meselâ çiftçi için öğretici filmler... — Bunu bizim germayelerimiz yapâ- maz. Çünkü kâr getirmez. Ufak sermaye file sinemacılığa bu şekil verilemez. — İstediğimiz gibi terbiyevi, siyasi filmler yapmak için ne kadar para ister? — Bu, yalnız para meselesi değildir. Bu işten anlıyan rejisör, pedagog lâzımdır. Biz tüccarız. — Ne gibi engeller var? — Evvelâ, para. — Takriben ne kadar? . — Yanlış olur diye söyliyemiyeceğim. Hiç düşünmedim bunu. Sonra teknisyen meselesi... — Yani? — Eser meselesi, rejisör meselesi, — Eser elde olursa sinemayı çevirecek adam yok mu? — Yok. Avrupada da öğretici filmler için pek az teknisyen vardır, — Artist bulunuyor mu? — Fenni film için artiste ihtiyaç yok- tur, — Terbiyevt film için? — Vardır. Fakat pek az. Daima ayni artistleri kullanmak mecburiyetindeyiz. — Diğer milletler, Türk film mi Jeti yorlar, yoksa türkçeleştirdiğinir filmleri mi7. . . — Türkçleştirdiklerimizi zaten gönde- çeviriyorlar, müşterisi — Dünyanın her tarafında var amma, | remeyir. Filmin âmilleri razı olmazlar. — Peki oğlum, teşekkür ederim. Otomobilcilerin derdleri Naci İpekçi ayrıldı. Motörlü nakil va- İsatıları cemiyeti reisi Hakkı Erdemir ça- İ ğarıldı. Müli Şef İsmet İnönü dedi ki: — İşin, san'atın hakkında fikir ver ba- i kalım? — San'atımın en mühim ihtiyacı, en İ mühim meselesi parça, yani yedek ak- sam meselesidir. Memleketimizde motör- aç Var. Fakat maale- sel parça bulamıyoruz. Anadolunun her hangi bir köşesinden parça istiyorlar, El- lerde otomobiller kırılıyor... Fakat iste- diğimiz aletleri bulamıyoruz, — Parçayı bulamıyorsunuz, öyle mi? — Evet, — En çok hangi markalar revaç bulu- yor? — Elimizdeki mallar, Amerika mamu- lâtıdır. Rağbet bulanlar bunlar. Son za- manlörda ise parça gelmiyor. Anadolü- nun her yerinde motörlü vasıtalarla nak- liyat yapılmak isteniyor, yapılıyor. Fa- kat bunlar yenilenemiyor. Türkiyenin bütün nakil vasıtaları, kamyon ve oto- büsleri, parça yokluğu yüzünden fevka- İlâde müşkülât karşısındadırlar. — Hangi markalar? — Doç, Ford, Şevrole, Kraysler... He. İmen hepsi Amerikan mamulâti, — En çoğu Ford mu? — Hayir. Anadoluda Şevrole çok tu- tulmuştur. Zaten, Amerikan mamulâtı, İdünya «vemobil rökorunu kırmıştır. Sade "Türkiyede değil, dünyanın her tarafında bu markalar tutulmuştur. Alman, Fran- sz malları 6 kadar sürülmez. Fakat söy- Tediğim gibi bunların parçaları gelmiyor. — Neden Ameriksdan almıyorsunuz? — Gelmiyor, — Niçin? — Döviz meselesi, Burada ise bunlar yapılamaz, imkânsızdır. Amerikadan da gelmiyor, piyasada bulunmuyor. Bulun- sa bile nadiren ve pahalı olarak — İhtikâr var, öyle mi? — Evet, — Niçin Amerikadan alıyorsunuz oto- mobilleri? — Daha sağlam, daha ucuz. Biz, zaten şasi getirtiyoruz. Karoseri burada yapi- ıyor. “Otomobil yedek parçalarını burada yapamaz mıyız ?,, — İstanbulda bir Ford müessesesi var- — Parçaları yapamaz mıyız burada? — Yaptırıyoruz! Fakat çeliğe o suyu veremiyoruz. Büyük teşkilât ve para mo- selesi... — Çelik alalım, yapalım, — İş çelikte değil, teknik işçilikte, Ka- ba işleri yapıyoruz. Otömobileiliğin ince tarafları vardır. En mühim ricamız bü. — Benzin için bir şey söylemez misin? — Evvelse paheh idi, şimdi indi. Beş Ntre benzin 120 kuruş iken şimdi 76 ku- ruş, Hükümet bu mesele ile glâkadar ol- du, memnunuz. “Motörlü vasıtalar artıyor mup,, — Möotörlü vasıtalar artıyor mu? — Artmasi lâzım, — Lizumı bırak, Artıyor mu? — Artıyor. — 'Tamir san'atı ne halde? — Ufak mikyasta tamirhaneler var. — Ne tamir edersiniz? — Motör vesaire... Sökeriz, yenisini koyarız. Hepsinde muvaffak oluyoruz. Yalnız dişlilerde muvaffak (olamıyoruz. Ya sert oluyor, yahud peynir gibi yumu- şak... — Anadoluda tamir meselesi nasil hal- lediliyor? — Buraya gelip alırlar. — Anadoluda büyük tâmirhaneler yok mu? — Var. — Nerede? — Eskişehirde, Trabzonda, Izmirde.. Onlara Jâzım olan parçaları buradan is- terler. Göndeririz, yaparlar, — Peki, teşekkür ederim, > Fırıncılar diyorlar ki Haklı Erdemiy yerine oturdu dinlediler Mini Şef: — Gel bakalım Ahmed Rıza Tolay, de başladı: £ oğlum... Ne iş yapıyorsun? Fırıncı , Bu san'atı bilir misin? Evet, Amele misin, sermayedar 1m? —Sermayedarım. Amelelikten (oyetiş- tim. Küçükten başladım işe... Evvelce sis mideilik yapardım. Şimdi ekmek fırınım var, — İstanbuldaki fırınlar ne kadar? — Yüz seksen iki tane, — Nerelisin? — Safranbolulu. — Peki, Anlat bakalim. — İstanbulun günde 3000 çuval un san diyatı var; Şehirde 182 fırın mevcud. Bi sene evvel bu miktar 190 dan fazla idi Fakat zarar ettiklerinden kapattılar. — Neden? — Fırınlar çok, un a2, — Ne için? Un vermiyor mu Belediye?; — Hayır, KAF âzdir. Biz de rekabet ya parız, Vali Lütfi Kırdar bu noktada narka da. ir izahat verdi. Ahmed Rıza Tolay sözle rine devam etti: — Filhakika Belediyenin verdiği ücret azdır. Zarar ediyoruz. Fırınları tahdid etmeli Nitekim Yunanistanda, Roman. yada tahdid etmişler. Bizde ise bu yok. Vali Lütfi Kırdar gene söze karışaral dedi ki: — İstanbulda fırın çok, Bu sebeble, rınlar tahdid edilirse kâr ederler, Çünkü beher fırına çok ekmek isabet eder. İs tanbulda yüz fırın olmalı, Fırıncı Ahmed Rıza Tolay: — 130 olmalı, dedi. Vali Lütfi Kırdar devam etti; — Yahud, dediği gibi 130 olmalı. Sıh« hiye Vekâleti evvelce eczaneleri tahdid etmişti, Fırıncılar da şimd! ayni şeyin yapılmasını istiyorlar, İsmet İnönü sordu: — Halk ne kazanır bundan? — İmaliye ücreti iner, — Ne farkeder? — 0 para kadar. Reisicümhur: — Bu, benim meselem değil, dedi. Ara nızda halledin. Şimdi sen söyle baköolın Ahmed Rıza Tolay, kaça satıyorsunuz ek; meği? — Dokuz buçuk kuruşa, İsmet İnönü Valiye hitab etti: — Görüyorum ki bu mesele ile uğraşıs yorsunuz. Evvelce bu hususta ben de w zun boylu tetkikat yapmıştım. Un fiatı, nazarı dikkatimi celbetmişti. Peki, anlat Ahmed Rıza Tolay, bu yüz seksen iki fırında kaç kişi çalışıyor? — 1800 kişi, — Ekem fabrikası yapılması hakkında ne dersin? Vali bu hususta da izaha: verdi ve: — Fabrika kurulursa ekmek belki daha ucuzlyacak, Lâkin belki de fırıncılar, iş- çiler işsiz kalacak, dedi, Ahmed Rıza Tolay şunları söyledi: — Fabrika büyük olur, masrafı da bü yü kolur. Baylar onu bilmez. Ufak ufak fabrikalar olmal. Çünkü büyük ve tek bir fabrikanın nakil masrafı fazladır. Bir çuval un on kuruşa gider. Bir çuval w- nun ekmeği ise elli kuruşa nakledilir. Fırınlar fabrika sistemine çevrilebilir ki doğrusu da budur, Zira, İstanbula büyük yerdir. İsmet İnörü: — Demek başka meseleniz yok, dedi. Teşekkür ederim. Gel bakalım Said Dor men. İthalâtçının söyledikleri Said Darmen geldi. Mit Şef: — Otur azizim, otur! iltifatında bulun» du. Sonra söyle bakalım ithalâtçı, sen ne İş yaparsın? — Avrupadan sanayi makineleri ve bis Yümum Sabrika malzemesi ithal ederim Dünyanın iktısadi vazlyetina nazara çok müşkülât çekiyoruz. Para vaziyelins den... Kontenjan, klering meselelerinden. Fakat bunların çaresi bizim elimzide de. Bil, beynelmilel derdler. — Amma anlat, bileyim. a — Eskiden ticarât seibest tdi. Şimdi değil, İktisadi buhranlar, tcareti komple “e 4 “Devamı 10 uncu sayfada)