| | j İ 12 Sayfa SON POSTA “Son Posta, nın Hikâyesi le İl ASIK NECMİ LI Çemiren Üstü başı perişandı. Dalgın gözlerle| «lrafına bakınıyordu. Nasıl oldu bilmem; | baktıklarını hissederdim. Gözlerimin içi yüz yüze, göz göze geldik, Onu tanımış-İdaima gülerdi. Ve ben onlara baksrken i hissederdim. Gülerdi. için inci tanelerine benziyen yen kızıl tam.. yirmi beş sene evvel ayni mektebde okuyorduk. Adı... Bir an düşündüm. A - dını da bulmuştum, Adı, Necmi idi. — Necmi beni tanımadın mı? Ürkmüştü. Bir adım geri sıçradı. Gene ayni dalgın gözlerle beni yukarıdan aşa- ğı süzdü: — Birdenbire tanıyamadım. Gerçi çeh- reniz bana pek yabancı gelmiyor anma. — Nasıl tanımazsın Necmi, Sıdıkai Meşverette seninle ayni sınıfta değil miy dik, düşün hele.. Benim adım İlhami, 138 İlhami! Dalgın gözleri biraz daha daldı. Yüzü- nün hatları gerildi. — Sensin ha İlhami, söylemeseydin im- | © kânı yök tanıyamazdım. — O belli! — Sen de halimden başıma gelen fe « lâketin büyüklüğünü anladın değil mi? | — Evet, halinden bir şeyler amma.. — Biye gelenleri bir bilsen, her şe-! yimi, her şeyimi kaybettim. Eski mekteb arkadaşımın halinden de| © belli idi ya. her halde kayıbı çok büyük- tü. İşinden mi olmuştu, iflâs mı etmişti, servetini mi kaptırmıştı, yoksa büyük bir aile faciası mı başına gelmişti? — Ne oldu Necmi anlatsana! — Sen benim eski arkadaşımsın. Başı - * ma geleni sana anlatmıyayım da kime an- Jatayım.. onu ben tam sekiz senedir se - — Sekiz senedir? — Evet tam sekiz senedir, bir gün gör. mesem içim rahat etmezdi, Karşısına ge- çer onu dakikalarca, saatlerce seyreder - anladım | — O kadar güzel miydi? Diyecek olmuş, fakat iyi karşılamazsa diye susmüştum, Fakat benim bu suali. me hiç te lüzum yokmuş. O anlattı. — Saçları gür ve kıvırcıktı. Hele sol © © kaşmın üzerine düşmüş bir tutam saçı il vardı. Elimle onu tutsam zevkimden ba- © ylacağımı hissederdim, Alnı açıktı, be- Yazdı, kaşları bir kalemle çizilmiş gibi muntazam dururdu, Hel işte be. İdükçe çıldıracağım. işte ne bileyim hata ettim gözlerle karşılaşsam, gözlerimin içimin güld | Hap güklüğü dişlerini ve dişlerini çerçe dudaklarını görürdüm. Dudaklarının kasında yukarısı açık ipek bir robu vardı. Bu rob bahsi bana tuhaf gelmişti — Senin onu tanıdığından bu ana ka - dar hep ayni robu mü giyerdi?. diye sor- mak istemiş, fakat sözünü yarıda kesme- mek için kendimi tutmuştum. — Robunun yakası açıktı demiştim, dö- iL mi?.. Ha, az Kalsın unutacaktım. O - başları da kesikti, ve omuzları görü- ördü İşte bu kadar. — Hele benimle beraber gel nerede ol duğunu sana gösteririm, — Ya demek gene ayni yörde?.. — Yazık, artık o ayni yerde değil, ne oldu. nereye gitti Onu benden kı dılar. Benden kaçırdılar. bunu dü seviyorum, delicesi- m. Fakat ne çare bir daha 0- nu göremiyeceğim.. Eski mekteb arkadaşım git, Coşuyordu, teselli etmek ti — Belli olmaz Necmi, ünyada insan- lar, her şeyi kaybettiklerini bir za: kaybet rini birden karşıla- rında görür ve şaşırırlar. — Hayır, hayır İlhami ben iyi biliyo. rum. Onu bir daha göremiyeceğim.. çal - dılar onu benden! — Peki amma Necmi, neye almadın? — Alacaktım, fakat cesaret edemedim. herkes paraya tama ağzını açınca belki verirle ni onu sakın başkası almış ol - — Anlattığına bakılırsa her halde baş- kası almış olacak, amma san dai Mesin? evet amma baş- ni çıldırtan onun gözleriydi. » Ne yek 0 “Son Posta,,nın Edebi Romanı: 5 ye kadar onla - Sen hepsine Yel lâkayd ve uzak kal - 4 mış, yalnız onların kıskançlıklarım tahrik ederek buna seyirei kalmaktan keyif duymuştu. Bazı bazı bir kadına kür yapıyor, fa- Kat bu da-bir mevsimden fazla devam etmiyoriu. Onun bir kadına yaklaştı- ğını gören arkadaşları: — Cevad gene tetkik edilmeğe de - ğer bir kadın buldu; geledek romanın- da veva piyesinde bize önü yepyeni bir “tip halinde ortaya çıkaracaktır. derler. di. ; Hakikaten de o, bir tek kelime veya bir cümle ile, insanlığın bütün zâfla -|l rını, bütün gülünç taraflarını tasvir eder, bunu kendisine mahsus müsteh- Zi bir tavırla yapardı. Bunun için, bil- hassa kadınlar, onunla konuşurken aykır: bir şey söylememeğe, kendile- Tini ele verecek bir imada bulunmama- .ğa çok gayret ederlerdi. İşte Naile hanımın Muallâ için tehli- keli bir koca olarak gördüğü Cevad, böyle garib bir insandı © Cevsi elindeki fotografiyi dikkatle muayene ediyordu. Müfid beyin dedi- ği gibi bu, on altı yaşlarında çok zayıf, yüzünün hatları henüz tamamile te - şekkü! etmemiş, ciddi ve güzel gözlü bir kızdı. Hayat acılarının gölgelediği mahzun yüzü, yumuşak bir saç yığını fle çerçevelenmişti. .— Cevad kendi kendisine: Nakleden : Muazzez Tahsin — Resimden bir şey anlamak kas 1. Bahusus ki böyle fonası o - Maamafih paz hoşuma gitti En mühimi 'rol oyniyan gözler zel... Bugünlerde İzmi Tr ken - disini görürüm; ond ne ya bil de; Türsâ, ra yaklaşıp uzun yüzünü kor- tavırla dizine dayayan güzel i dalgın dalgın okşuyordu. arşi bu iltifatı, halının üzerine y yun uzanmış ve gözle Tini Cevad kmiş olan Feridi kıskan. dırmıştı. O da yavaş yavaş ve bir ker- tenkele gibi erek efendisine yak- 1, fakat Cevadın onu görmediğini ve gözlerinin uzaklara daldığını anla” yınca içini çekerek tekrar yerine dön- dü, Cevad için av köpeğ Ferid, apartımanını duran lüks eş- ya gibi şeylerdi. Köpeğini mühim bir para mukabilinde nasıl satın almış ise; Feridi de iki sene evvel Mısıra yaptı r seyahat esnasında açlıktan ölmek üzere olan ailesinin arasından bir kaç altın mukabilinde çekip İstanbula ge- tirmişti, Onu da köpeği kadar sever, onu da apartımanını süslemek için yanında alakoyar, onün da karnını do- yuyur; fakat onunla da köpeğinden fazla meşgul olmazdı. İçeriye bir hizmetci (girip Cevada ile küçük zenci —Bekis hanımefendi teşrif eti Nimet içine kenarında hâsıl olan iki ince çizginin gü- zelliğini nasıl tarif edeyim bilmem, Ar- — Peki Necmi, bu sevgilin neredeydi? | sandıkları | tuttu, ciddi bir tavırla sordu: | na iyi bi-| gü-| Mustafa (yım — Öyleyse ne yaptılar, kutuya koyup rafa çıkarmadılar yat - Kim bilir., belki de kutuya koymuş- lardır. — Necmi sen saçmalıyorsun. — Hayır. aklıma gelenleri söylüyorum. Hem bak gene kalbim çarpınıya başladı, — Neye, ne oldun?. — Onun yerine yaklaşıyoruz. — Peki amma sen onunla hiç konuş - madın mı? — Çok konuştum. Onâ nsler neler söy- lemedim.. —Ya o? — O hiç bir şey söylemezdi ki, sadece gülerdi. — Dilsiz mi — Hiç aklıma gelmedi amma, zannet - mem! Of, fena oluyorum. Koluma asılmıştı, Ayakları birbirine dolaşıyordu. Düşecek gibi idi. İşte o buradaydı. Gösterdiği tarafa baktım. Bir fotoğrafçı camekânı vardı. — O buradaydı — Nerede? — Nerede olacak, camekânda, — Yani fotoğrafçıda mı çalışıyordu? — Hayır, camekânda dururdu. Artık yok! — Bir fotoğrafa mı âşık olmuştun? Yaşlı gözlerini gözlerime dikti: — Evet, dedi, hem bu bir kabahat mi? — Yok, kabahat değil amma. başka bir tanesini sevsen, meselâ şu yandaki yİş sarışın kadın — Hayır hâyır.. ben ihanet edemem. ben onu seviyordum. Yanından ayrıldığım zaman: , — Zavallı Necmi, dedim, amma haki- katen zavallı mı idi? Senelerce sevmiş, fa kat sevgilisinden ihanet görmemişti. Sev. sevjilisile kavga etmemişti. Fikrimi değiştirdim: — Mes'ud bir âşıkmış, gene böyle bi - rine âşık olsa da gene mes'ud yaşasa!. de- dim Yarınki nüshamızda; Sana acıyorum Yazan: Muazzez Tahsin Berkand soruyor. Cevad kısaca: Buyursunlar, dedi. Elindeki resmi masanm üzerine koğ- du ve haiı üzerinde yatan Feridi aya- sal iterek idir kalktı. m karşılamak için ip mM Gelen, orta boylu in ce, çok zarif giyinmiş sarışın bir ka - Cevada uzatırken gözle- şili bir ışık yandı; fa- lamamile soğuk ve — Sizi evde Bulamam diye öyle kor kuyordum ki! Sizi mutlaka bugün gör- yük bir. lütuf istiyeceğim. Cevad bey, Belkis hanım Çevadın ablasile birin- ci karısının çocukluk arkadaşı idi. Hat- jtâ onun annesile Cevadın annesi ara- ufak bir akrabalık bile vardı. addan ancak iki yaş küçük olduğu için çocukken onunla oyun oynamış, ilk gençliklerinde birlikte ata binmiş- ler, tenis oynamışlardı. sı diğini ve hattâ sevdiğini bilmiyor de - gildi, fakat bunu hiç bir zaman anla - mış gibi görünmezdi. Yirmi beş yaşına geldiği vakit Müzeyyenle evlenince Belkıs ümidsizlikle ölecek gibi olmuş fakat sonradan ailesinin ısrarına daya- namıyarak zengin ve sefih bir adamla evlenmeğe razı olmuştu. Kocasını hiç İsevmemiş ve üç sene sonra onun ölme- si üzerine dul kalmıştı. Bu müddet zarfında kal da karşı olan aşk büyü jertesi sene onun da karısı ölünce Bel- | kısın ümidleri yeniden canlanmış ve Cevada karşı olan yarı müşfik yarı mültefit tavırları büsbütün mânidar Pirinç Mercimek Bezelya Yulaf Pirinç nişastası Kornflör (Mısır hü Bakla Fasulya Nohut Arpa ve saire Hububat unları lâsası) Tarihi tesisi: 1915 | i-İ defa gördüğü Bu mükemmel ve eşsiz müstahzarat tabii ihtiyacınızın hakiki karşılığıdır M. NURi ÇAPA Beşiktaş Nevralji, kırıklık ve bütün çin hiç bir fırsau kaçırmıyordu. Boş yorgunluklar! Cevad Belkısın İltifatlarını da bütün öteki kadınların bol bol sarfettikleri tatlı sözler gibi bi- raz alaycı ve mağrur bir tavırla karşi" layordu. Şu farkla ki Belkısa karşı, ço- cukluk arkadaşlığının getirdiği teklif. sizliği ve samimiyeti esirgemiyordu. — Benden bir İGtuf mu isti yorsuhuz? Rica ederim... Size ne gibi bir hizmet te bulunab irim, tuğu genç kadına erir terbiyeli bir ev sahibinin yapacağı gibi onun © turmasınâ yardım ediyordu. Belkis arkasındaki kürkü kapı kol erleşti ve yüzlerce ve her defasında ayrı ay- #) odöya uzun uzun baktıktan öyle çok istiyorum ki rica» mi reddetmiyeceğinizi umuyorum. Önüne doğru eğiliyor, gözlerile yal varıyordu. Cevad gülmeğe başladı: bir söyleyiniz. — İşte: Gelecek ay yoksul çocuklar menfaatine bir müsamere tertib ediyo- Cevad Belkısın kendisini çok beğen-| ruz. Bunda bir de edebi kısım var. Bu İ kısım için bir perdelik bir piyes yazma” nızı rica etmek cesaretinde bulunuyo- rum. Bunu reddetmiyeceksiniz, değil mi? — 'Teesslf ederim, fakat kabil değil. — Niçin Cevad bey? Cevadın kaşları hai hangi bir şeyi reddetti sebebinin sorulmasını sevmez ve tec- viz etmezdi. Bunun için soğuk bir ta- varla: — Kabil değil... diye tekrarladı. Müsamerenize revnak verecek başka birisini bulabilirsiniz. — Hayır, hiç kimse sizin gibi yaza. maz. Siz kabul etmiş olsanız ve prog” bir şekil almıştı, Genç kadın ona rastlı- | ramın üzerine sizin isminiz yazılı olsa yacağını ümid ettiği her yere gidiyor, | fevkalâde bir şey olurdu. Geçen sene bin bir türlü hile ve desiselerle onu| Beykozdaki çiftliğinizde verdiğiniz kır kendisine çekmeğe çalışıyor, bunun İ-| balosu münasebetile hazırladığınız w ce çatıldı. Her-| ği zaman bunun |” ye eeeww MW SE SH SS SS baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma ağrılarınızı derhal keser. | MN < KG BER İcabında günde 3 kaşe alınabilir. | MM | facık piyesin ne kadar büyük bir mu- vaffakiyet kazandığını hatırlıyor mü. sunuz? — O piyesi tekrarlamanıza müsaade ediyorum. — Ben görülmemiş bir şey PARE - dum. Bilhassa ve münhasıran benim. şey.. bizim için yazacağınız bir şey... Cevadın dudakları müstehzi bir gü lüşle açıldı ve alaycı bakışları ile kar şısında kendisine yalvaran mavi ve ye Şil ışıklı gözleri önüne bakmağa mec * bur ederken ağzından şu sözler dökük — Ya! Demek 3iz bilhassa «sizin için bir şey yazmamı istiyordunuz öy: le mi? Ve bu sizin pururunuzu ok$ıya- cak, herkese karşı «Cevad beye bunu ben yazdırdım!» demenize vesile ola cak değil mi? Belkıs gözlerini kaldırdı ve heye * candan kısılan ateşli bir sesle: — Evet, bunu biraz da benim içir yapmanız. istiyordum, dedi, Bir iki saniye için Cevadın müte * hakkim ve yakıcı (gözleri (Belkısın üzerinde durdu. Kendi kudretini tama mile idrak eden bu adam, karşısındaki kadının Kendisini taparcasma sevme sinden.vâ kendisine yalvaracak kadar alçalmasından bir zevk duyuyordu san ki. Fakat hu pek az sürdü ve alaycı bir le dudaklar; büküldü: — Siz olmıya şeyler istiyorsunuz Belkıs, Tekrar ediyorum. o Teklifinizi kabul etmeme imkân yoktur. Başka bir muharrire müracaat edin; bunu mem” “İnuniyetle yapar, Belkısın ince yüzü hafifce kırıştı, dudakları titredi. — Öyle yapmak lâzım gelecek... Fa- kat ben sizin kabul edeceğinizi ümid ediyordum. Ne ise, sizi rahatsız etti . in affedersiniz. ve (Arkan var)