19 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

19 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Şuhat SON POSTA Uludağda Üç Gün aaananase sar amaaa se arsam sanma iemn vena esamanan sakasi smenme asan va mA AAN, Meğer burada âdetmiş... Yabancılara daima yalan söylenir, yılmasın, korkmasın diye iki saatlik bir yer için “Geldik, geliyoruz, işte şurası!, denirmiş oamamanasanms ANLATAN: NUSRET SAFA COŞKUN LE Karabelene hezimete uğramış bir Ordu efradının perişanlığı içinde var - dık. Bizi o halde, o kılıkta görenler pek ülâ birer İspanyol mültecisi zannede * bilirlerdi. Karabelende askeri bir karakol var, Bir bölük askerle, bir müfreze jandar a bulunuyor. Her tarafında ağzına ka Mar kuru kütüklerle dolu (saç sobalar bulunan bir ı karakol obinssından İçeri kapağı attığımız zaman rahat bir Mefes almış, onbaşının gösterdiği san - dalyoye kendimi bırakarak, uzunca bir dinlenmeğe hazırlanmıştım.. Henüz eldiv n tekini Çıkarmıştım ki seslendiler: — Haydi gidiyoruz! elimden — Hay»r, süratle yolumuza devam e- &elim, hava fenalaşabilir, bir saat son- va Kirazlıyayladayız. Orada uzun müd det istirahat edebilirsiniz! Cevabını verdiler, Ağzı, fazla boyalı bir kadın . dudağı! kadar kızıllaşmış sobaya içimi çekerek! baktım, Onunla ayrılmamız, bir sevgi- İlden ayrılmak derecesinde müşkül ok Tekrar Y. Ağımız: bıçaklar açmıyor. Yanımıza bir de jandarma Kk — Ben sizi kestirmeden götüreyim! Dedi, biç Tipi boş bulduğu tarafımızı yağlı bir) &v yakalamış, vahsi bir hayvan gibi 1 - strmâkta tereddüd etmiyor. dım. Fakat, yarabbi ereye soksam? Göz - dü, Hoş, za gördüğü « Suratımı bohçal Şu iri burnumu İtiklerimin ten örtülm müz Bazan geniş meydanlara çıkıyoruz. Burada rüzgâr iştihalı bir kavalye gi- bi boynumuza sarılıp bize mükemmel bir vals yaptırıyor. arla ö de önüm yok yal, Batıp çıkmaktan pabuçlarımın ara - sından içeri dolan karlar, eriyor, yün çoraptan içeri nüfuz eden sular ayok İParmaklarımı sızlatıyor. İlci adımda bir Moruyorum! — Daha çok var mı?.. — Şimdi. şimdi, diyorlar. geldik. İşte.. şu kavsi döner dönmez Ki Yaylâ.. Yürüyoruz. yürüyoruz, kavisler kıv- #ılıyoruz, eteklerimiz dolana dolana ervişlerine taş çıkartacak bir tarzda döndüğümüz meydanlardan ge yla ortada yok — Daha yürüyecek miyiz?.. — Beş dakika ya var, ya e, şu küme çamları gi Muz, orası Kirazlıyayla. Küme kün:e çam: değil ya, üç adım İlerisini göremiyorum, fakat beş daki - ka kaldıysa yeesele yok. yok.. nah rüyor musu- Karabelen karükolunun önünde Biraz ayaklarım ( tazeleniyor. Ucu|hibi nezaketi ve neş'esile kabul etti. Te- demirli sopaya dayanarak yürüyorum. | sadüf bu ya. kendisi de o gün dağa gel- Kaç beş dakika, kaç küme çam ge -İmiş. çiyaruz. Kirazlıyayla Ekrem Könik gi- bi bir türlü izini belli etmiyor. tanılı, Tıb Fakültesi talebesinden OÖr- Meğerse burada bu yabancılara tat *İhan, Mitat, Sezai. Kayak sporu yapmak O da bize sobanın etrafındaki üç genci! Sayfa 7 Osmanlı Tahtında Bir Zırdeli Vezirler bir şey arzetmek için huzuruna girseler kiminin başından tülben.ini çekip kapar, kiminin ensesine yumruk atıp kavuğunu düşüzürdü (“Son Posta ,, nın tarihi bahisler muharriri yazıyor ),, Camide anası Sultan M ustajam mihraba oturtmuşmu, Peçevi İbrahim efendi hicri 1026 sene-İsine yumruk atıp kavuğunu düşürürdü, İsi vek'aları arasında Birinci Mustafanın | Nihayet padişahın deliliği halk ağzın. Osmanlı tahtına cülüsunu şöyle anla - tır: olmağa başladı. Birinci Ahmed herüz yirmi bir, yirmi| Kızlar Ağası Mustafa Ağa artık daya» #ki yaşlarında Seen öldürücü bir hasta -|namadı: «Daha ne zamana kadar göz yu- ığa tutulup hastalığının ellinci günü öl-| macaksınız?. Bu işe bir çare bulunmaz »- dü.Osman, Mehmed, Murad, Beyami,| sa, delinin elinde devlet hazinesi tamtla »- Süleyman ve İbrahim adlarında altı oğ-|kır kalacak» diye Sadrazam Kaymaka - Yu vardı. En büyükleri Osman henüz on)|mı ile şeyhislâma haber yolladı. dört yaşlarırkia idi. Kardeşi şehzade Mus) Vaziyetin tehlikeli olduğunu onlar da tafa İse yiğitlik çağına gelmiş bulunmak- | anlamışlardı Birinci Mustafa pa Ja saray da dolaşmağa, günlük dedikodu mevzuu toplan - le diğer w« a oturtuldu. ci Ahmed zamanında Kızlar Ağa-| 'a Ağa sarayda büyük bir nü -İlema da saraya çağırıldı. Deli padişahın $uz sahibi idi, Mustafa Ağa doğruluğu ile | tahttan indirilmesi kararlaşmıştı. Bu ka meşhurdu, Sultan Ahmed genç yaşında 'Tarın tatbikinde de ilk hizmeti Kızlar A- ölüp de kardeşi Mustafanın padişahlığı | das: Mustafa Ağa üzerine aldı meselesi konuşulmağa başlayınca Mus -| Evvelâ padişahın oturduğu (dairenin tafa Ağa, Şeyhislâm Esad (Efendiye ve | kapisini iyice kilidledi. Padişahı daire Sadaret Kaymakamı bulunan Sofu Meh-sinde hapsetti Sonra Babüssaade önüne med paşaya «Şehzade Mustafanın aklın. de Osmanlı tahtını Okurdurttu. Birinci şt. bik edilen bir âdetmiş.. Gözü korkup, böyle; geldik, geliyoruz, işte şurası, der, yalan söylerlermiş Mükemmel bir çare. di, şuraya gitmem tom verirdim. Elektrik fenerlerile (yol aranıyor. Kestirme kısım bitti, Hesabca artık ş0- seye çıkmış olmamız lâzım geliyor, Fa sopayı atar, dinlenmeden şuradan eklinde bir danlarda yok Sopalarla yere vurarak, luyorlar.. yumuşak.. değil. pa sı yere çarpıyor, karlar nisbe. ten az. Seviniyo! Bulduk.. Fakat bir dakika geçmeden sapıtıyoruz. Nihayet önümüze çıkan telefon di - rekleri bize yolu gösteriyor. İşte cibinlik içinde (o yürüyormuşuz hissini veren tipinin aralık (bıraktığı bir noktadan küçük bir ışık seçiyoruz. — Kirazlıyayla dağ evi karşınızda - dır. Jandarmanın bu müjdesini meb'us - Tuğa namzedliğini koymuş (kimselere has bir heyecanla karşılıyoruz. Fakat daha durun bakalım.. namzediz henüz. Işığı göre göre yolu kaybetmek tehli « kesi mevcud. Yürüyoruz. ışık da bize doğru iler - liyor ve havretten gözü büyüyor. Elhamdülillâh.. dağ evinin önünde - yiz. Aşağı kattaki küçük kapısından 4 « çeri kendimizi atıyoruz. (Sevimli bir köy çocuğu bizi yukarı çıkarıyor. Salo na girdiğimiz vakit adam boyu soba - nın etrefını çevirmiş dört kişi gördük. Büyük Mir tehalükle ateşe doğru ko- şarken, tesmikabul de başlıyordu, Birbi- wmize takdim edildik. İsli bir fenerin aydınlattığı büyükçe odada bulunan dört kişiden biri bayandı. Tanışıyoruz. Bayan, Kirazlıyayla dağevi, dağdaki otel ve kâ- yak evlerinin direktörü imiş. Bayan Ne- mide İpsir, bizi misafirperver bir ev sa- prağı yok yılmasın, enerjisini kaybetmesin, diyels Meselâ bana| her sorusumda bip saat kaldı, deseler «| derhal sıcak çay geti ültima -| İğ türlü o şose olacak aşifte mey» İk nihayet so-iş için gelmişler. Dağa çıkıp inmişler, erte- i gün dönecekler. Dağ başında samimiyet uzun zamana bağlı değildir. Bir dakika içinde birbirl mize kaynaşıverdik. Nazik ev sahibimiz) ti. Yemeğimizin hazırlanmasını emretti. Ben sobanın karşısında, diz çökmüş, dua eder vaziyette bir insanı andırıyor- Nerede ise, uzun zamandır yekdi- ig iki dost hasretile ku- m, ğerini: görr caklaşacaktık. Çay vücudümü anahtari çevrilmiş bir alorifer süratile istiyordu. Ayaklarımız ğa başlamış olmalı ki, odayı me- n kokulu bir duman kapladı. Pirzola, etli patates, makarnadar mü- teşekkil olan yemeğimizi büyük bir 1 k. Ben üzerine okkâlı bir kah- sobanın yanında, işi tıkı- kalın bir meclisi idare azası rahatlığile hasır koltuğa gömüldüm, Dereden tepeden konuşuyoruz, Tıbbi- yeli gençler bizi dağa çıkmaktan caydır- mağa çalışıyorlar. Biraz sıkıntı çekmiş. ler, halimize bakarak, bu işi müşkülütla başarabileceğimizi #öylüyorlar. Direktör Bayan Nemide İpşir, ertesi sabah kendisi de dağa çıkacağı için bize maalmemnuniye arkadaşlık © edeceğini söylüyor. Soruyorum: — Kaç saatte çıkabiliriz efendim? Sporcu muhatabımız, gayet basit, e- hemmiycisiz bir şeyden bahsediyormuş gibi: — Üç saattel, Cevabını veriyor. bu demektir ki, biz ayni mesafeyi altı saatle katedeceğiz. Gözlerim büyüyor, Eğer hava gene böy- le fırtınalı, tipili olursa ovazgeçeceğim, Lâkin dağın tepesinde Sporcu gençler a- rasında geçecek bir pazar fırsatın, nasıl tepmeli? «Gün doğmadan meşimei şebden neler doğar» derler, bakalım yarın üzerimize doğması muhtemel olan güneş doğmadan Ayinei dovran ne suret gösterecek:.. (Arkamı var) da hafiflik vardır, padışahlık (Oedemez.| devlet e edemer> diye bu cülüsa en - gel olmuk di. Fakat sözünü geçirip muvaffak olamadı: «Böyle bir yiğit şeh-| zade dururken bir çocuk şehzadeyi tahta oturtur isek halkın dilinden kurtulama - yız, hem belki de aklından zâf çektiği| hapisiiktendir. Şimdi hürriyete ve saj - ata kavuşunca aklı yerine gelir, reşid ir insan olur» dediler, Mustafa Ağayı dinlemeyip . şebzade Mustafayı tahta oturttular, Ayni günde, Birinci Ahmedim nâşını saraydan çıka -| Tıp namazını kıktıktan sonra kendisi ta-| rafından yaptırılan Sultanahmed camisi yanımdaki türbesine gömdüler. Birkaç gün sonra cümle erkân ve yan önüne düşüp yeni padişahı Eyüb Sultan türbes ürdüler. Orada Osmanlı an- anesine göre kılıç kuşattılar. Sonra ec * dadının türbelerini ziyaret ettirdiler, Bu vesile ile İstanbul fukarasna şimdiye ka dar görülmemiş derecede sadakalar ve - rildi Fakat, İstanbul halkı, yeni padişahın kılıç alayındaki tavır ve hareketlerini be ğenmedi, Sultan Mustafa; Kızlar Ağası Mustafa Ağanın dediği gib deli idi, Hem öyle aklımda hafiflik şeklinde de değil tam manasile zır deli idi. Etrafına deli deli bakmasından, abuk| sabuk söylenmesinden, ara sira sırıtıp gülmesinden halk padişahın deli olduğu- nu anlamıştı. Devlet ricali ve saray erkânının fmid- Teri boşa gitti. Padişahın akıl (o hastalığı hürriyet ve saltanata okavuşmasile şifa bulacak yerde gün günden fazlalaştı. Sultan Mustafa bazan kayık İle deniz gezintisine çıkıyordu. İki cebine altın doldurur, denizdeki balıklara, martilerle karabataklara harclık yapsınlar diye a -| vuğ avuç saçardı, Bazan da ata biner, şeh | ri gezip dolaşır, o zamanlar da gene avuç avuç yolda rastladıklarına para dağıtırdı. Vezirler bir şey arzetmek için huzu - runa girseler, kendilerini garib deli ha » teketlerle karşılar, bazılarının başından tülbendin! çekip kapar, bazılarının enss- Ahmedin en büyük şehzadesi on dört yaş rındaki Osmanı da mahpus bulunduğu daireden çıkartıp tahta oturttu. Devlet ricali ve erkânı, Şeyhislâm ve ulema kü- çük padişaha İkinci Osman adile biat ef- İtiler, İkinci Osmanın saltanatı korkunç bir ihtilâl ile sona erdi. Osmanlı tarihinde «Genç Osmans diye anılan bu çocuk Ye» dikule zindanında feci bir şekilde boğu- İlarak öldürüldü. Bu kanlı ihtilâli hazır « layanlar arasında Bitincı Mustafanın a » nasi da vardı. Bu haris kadının etrafına, bir delinin saltanatından istifade etmek w Davud paşa gibi karanlık emelli akım adamlar toplanmıştı, Bu ihtilâlde en mühim kuvveti teşkil iler Mustafa ile anasını ve reydan aldılar, Sarayda has - araday b ve Yeniçeri odalarına götürdül Yen odalarının arkasındaki Orta ca Lie koydular. Bu garib vaziyette Sultan Mustafa tekrar iclâs etmek üzere götü - Tülürken, sokakta o kadar ha'k toplan - mıştı ki güya kıyamet kopmuş, mahşer « de dirilmişlerdi. Sokaklardan geçilmi » yordu. Havstian bir iğne atılsa yere düş mezdi. Bâzı ayak takımları, Osmanlı tahtını tekrar oturtulâcak del: padişahır, zama nında bir mevki kapmak, bir :hsan ko» parmak isteyen zaman adamlar: birbir - lerini çiğneyerek mahud arabaya yak” şıyorlar, arabaya atılarak, kimi eteğin den, kimi başından (o ve kimi yerinden bezler, tülbendler koparıp arabanın içine nişan diye atıyorlardı, Deli Sultan Mus tafayı arabanın kıçına oturtmuşlar, kal « ka göstermiyorlardı. Fakat önümde bu « Iunan enası uzatılan nişanları slıyor, hal ka vâdlerde bulunuyordu. İhtilâleğler Orta camia birsz sonra da Genç Osmanı getirmişlerdi; manzara ha zin idi: Tahtından irdirilen Padişahı a'e lâde bir hayvana bindi: rmişlerdi. Osma nın sırtında bir beyaz entari vardı. Ba şında bir köhnece kadife kavuk üzerine (Devamı 10 uncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: