17 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

17 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Şubat “Ran Posta) bin macera romanı: 39 Beklenmiyen bir darbe Gözleri parıldaya parıldaya: — Allah versin.. Allah versin... Vur- gun tam değil amma, gene iyi bir parti vurmuşsun. Dedi. Birdenbire afalladım. Yaptığım işin duyulmuş olmasından korkarak: — Ne biliyorsun? Diye mırıldandım. Kurnaz herif, neşeli bir tebessüm ile cevab verdi: — Bilmez olur muyum, hiç?. Kaç gündenberi, kulaklarım kirişte idi, Bugün gazete okurlarken işittim. He- Men Artinin dükkânma koşarak mese- leyi tahkik ettim. Artin, kasayı kıra - madığınız: söyledi. Hattâ, fena halde canı srkılarak «Keşki, Sarafimi orada yainız bırakıp gitmeseydim. Bu para - lara ben de ortak olacaktım.» dedi... Dikkat et, Sarafim. Bu herifin ağzını kapa, Eğer polislerden birinin kulağı na (Fıs) diyecek olursa, gürültüye gi- dersin. Dedi. Proodomuz, bu sözleri söylerken ga- Tib bir hal almıştı. Ve bu halde, apaçık bir tehdid manası vardı. Hiç bozmadım: — Dostumi, Ben, çiğ bir delikanlı değilim. Rüzgâr gelecek delikleri tika- dım... Bu işde, onun da bir hissesi var. Senin de... Diye mırıldandım. Yavaş yavaş ce- bimden çıkardığım elmaş mahfazalarile altın bilezikleri, Proodomuza uzattım. — Bunları al, Sessiz sadasız, okut bakalım, ne tutacak?. Ondan sonra, bir taksim geçeriz. Proodomuz, güya bir Böstermek istedi: — Canım.. benim için kolay. Fakat ben Artinden korkuyorum. Ona hemen Eidip biraz para versen cok ivi edersin. * Artinin dükkânına gittiğim zaman, bir köşeye çekilmiş oturuyor, derin de. rin düşünüyordü. Beni görür görmez, birdenbire he - Yecanlanarak ayağa kalktı: — Hoş geldin, Sarafim. Diye mırıldandı. Ayakta ve aramızda şu muhavere Beçti — Çalışmıyonsun, Artih. — Şu ellerimin haline bak, Çalışa- cak hal kaldı mı?, —E, zarar yek. Bir kaç gün istirahat €dersin, — Evet., istirahat, fena şey değil, F'a. kat evde çoluk çocuk ekmek bekliyor. — Canım, ona da Allah kerim... Sen Bittikten sonra bulduğum paradan, sa na da bir hisse vereceğim. — Aşkolsun, Sarafim. Hakikaten sa- Pina kadar delikank imişsin. Artin; sarfettiği emek mukabili ol - mak üzere, büyük bir hisse bekliyebi * İirdi. Onun için kendisine hakikati bik dirmek istedim. — Ancak şu var ki Artin usta. bu Mazırfıyanlar, paranın yarısını elimden Şekip aldılar. Onun için sana verece para Obelki büyük bir şey olm Yatak. Şimdilik, ne verirsem hoş Türsün, İleride, başka bir işde bunun âcısmı çıkarırız. Dedim Uysal bir adam olan Artin, başını ö- Düne eğdi: — Ne yapahm?, Kısmetimize râzi 0. Z. Diye, cevab verdi. * HİÇ BEKLENİLMİYEN BİR DARBE ,Her tarafı iyi idare ettiğim için arfik "© bir tehlikeye maruz bulunmadığı- Ma kanaat getirmiştim. İki gün sonra, omuzun gizlice sattığı elmaslarla bi 'eziklerin bedeli olan fki yüz yetmiş yu onunla Artine taksim ettim. şimdilik sakladığım paralarla i/ ita sökük, ve “kafama koyduğum o takin ve şıkane hayata kavuşabilmek gene büyük bir vurgun bekliye- Elisavinin minimini ellerile doldur Teyzeme ve Elisaviye karşı kendimi bir iş sahibi gibi göstermek için sabah- ları muayyen bir saatte evden çıkiyor- dum. Akşama kadar -göze az görünmek şartile. şurada burada vakit geçiriyor- dum, Ve bu müddet zarfında, Elisav aklımdan. çıkaramuıyordum. Ortalık ka rardıktan sonra, namuslu bir işci gibi eve dönerek, hazır bulunan sofrayı kuruluyordum. iElisavinin w dehleri, büyük bir zevk ve neş'e ile içi- yordum. Teyzem, Beyoğlunun Tarlabaşı sem- tinde, gönül işlerinin basman olduğu yerde yetişmiş, binbir aşk ateşi içinde ki, benim Elisavis tokgözlülük |... ., Yula Etebişci cimezler, edemezler, # , hiç değilse, muhteşem selonlarınm bir köşesinde ki- tub dolu bir kübik etajer bulundurmağı| da bir moda veya üstünlük alâmeti saya- bilirler, O zaman kitab veya mecmua alanlar da, sadece, gündeliklerinden, gr dalarından fedakârlik yapan mekteb ta- lebeleri arasında aranmaz. Meselâ bakın, filân bay veya bayan Avrupada tahsil etmişlerdir? Amma ne tahsil etmişler, onu pek sormayın! Fakat herhalde Avrupayı görmüş. Avrupada gezmişlerdir. Orada belki anlayışı bir dosttan utanarak, günün birinde, bir İmüzeden içeriye de girmiş olabilirler. Yalnız muhekkak olan, bunun haricinde bütün gi ri, gezip tozdukları yer- “ İler ne külübhaneler, ne de yüksek san'at ocaklarıdır, bilâkis adımları hiç değişme- ve bembeyaz ellerile doldurduğu ka -Ji duğu kadehleri zevkle içiyordum İhtimal ki Elisavi, o ananın ve kim - bilir hangi aşkın mahsulü olduğu için, zekâsının bu babdaki hassasiyeti sa - yesinde, kendisine olan sevgimi çoklan Fen: bu iki i ihtimale de tamamile ka- İni olmakla beraber, mümkün olduğu ordum. Ve, aşkımı beyecanı biraz 'ordum. Orun muyordum. Teyzeme karşı da, ketum k bir dikkatle ta - er, bu müddet zar « fında sirkat âdi sesi hakkında yalan yanlış bir çok havadi: sler vermişlerdi. (arkası var) B'zim cerdimiz adamdır, Münekkide gelince, bütün bu hareketleri, bu eserleri ayrı ayrı tetkik eden ve kıymetlerini ölçen adamdır. A- caba hangi cemiyet onlarsız yapabilir? Hangi cemiyet, edebiyatı, san'stı hakir görebilir? Fakat gene sorarım, hangi ce- miyette hissiz kalbler ve boş kafalar ek- siktir? İşte asıl korkulacak şey. bunların çokluğudur. Yoksa h er fazla revaçta, en fazla harc san'at olan sinemaya koşanlar arasında bile, ince bir hayat eserini görmekten hoşlananlar, âdi bir melodrama, yahud tazlı bir filme can atanlardaa ziyade de- ğildir. Ekseriyet hiç şüphesiz ki gene ba- sitin basitinden anlar ve ondan zevk du. yar, Fakat nihayet, bunun dâ bir derece- si vardır: değil ki topyekün san'ata ve bilhassa edebiyata bizdeki kadar omuz çevrilmiş olsun! Bir çeyrek asırdan fazla bir zamandan- mek şartile hep barlar, hafif Bulvar ti- yatroları ve cazbandlı otellerdir. Bunun tün san'at müntesibleri gibi ede- biyatçıya da kıymet vermezler. Hattâ az çök cehaletin ve yevksizliği Eİ Şale adam! romancı adam! hayali , sdam! Diye istihkarla anarlar. İşte Türk edebiyatçısının bir talihsiz- Hği de, bu biçim, daha doğrusu bu biçim- siz dudaklarda uyandırdığı hakaret bük. Tümüdür. Maamafih gene onu, san'atkârı hakir (görenler (Omazurdurlar, ihti mal ekseriyet itibarile başka tür Mi de düşünemezler O yarım ka faları ve dolu keselerile nasıl takâir edö- bilsinler kt şair adam Jisam işliyen, his- leri incelten adama”, romancı bayatın içinde yuvarlanırken asıl hayatın mana- Psını, asl cemiyetin yürüyüşünü gören, #iplerini belirlen adamdır ve tiyatro mu- rriri bütün o tipleri hayatın üstünde kudretle bir sahne BAŞ.DIŞ. beri içine düştüğüm; gençliğimi feda et- tiğih bu e yat uğurunda benim gibi ne kadar hay w saymış meslek- taşlarım var, Biliyorum, sesimi onların se sidir ve teessürüm onların teessürü... “ “Amma bizler artık geldik gidiyoruz. Di- şünecöklerimiz, asıl bizâen sonra gelen- ler, yetişmekte olanlar ve yarın yetişe- cek olanlardır. Zira bütün bu genç ede. biyatçılar kafilesi de, senelerden sonra bizim hüsranlarımızla karşılaşırsa oçok yazik olur! Fakat gene düşünüyorum, buna imkân yok diyorum. O halde?.. O halde edebiyata ve edebiyatçıya yık olduğu mevkii verelim. Onun yük- selmesi, refaha ermesi Türk kültürünün yükselmesi demektir ve bunu temin et- mek, yegâne zayıf olan cephemizi kuv- vetlendirmektir. Bir gün gelmeli, hem çok geçmeden bir gün gelmeli, Türk e- debiyatı da beynelmilel bir kıymet ola- rak tanınmalıdır. İşte istediğimiz sadece budur. Bir istek ki hayali bile tatl! O kadar gönülden! Halid Fahri Ozansoy GRIP.NEZLE. ROMATİZMA İl SINIR. KIRIKLIK Bütün ağn ve sızılara karşı en müessir ve mütekâmü kase Son Posta'nın tefrikası: Baron: de Tottun hatıraları Sayfa 13 > Kanunlar ve hâkimler Bir davada yalan yere yemin edecek şahidler çok cüz'i bir paraya mal olur. Davayı kazandıran hâkime de yüzde on vermek icab eder Tercüme eden: Hüseyin Cahid Yalçın Her sancağa ikinci derecede veliler ve hususi mültezimler gönderirler. Bunlar her kazaya ayni derecede müstebid başka mültezimler yollarlar. O surette ki bu| müthiş merâtib silsilesi içinde her ma- dün memur vermeğe mecbur olduğu meblâğın iki mislini ele geçirir. Mültezimlik hakkı her yerin senevi iradı üzerinde bu kadar tahribkâr bir surette tatbik edilebildiği gibi. daha ge- niş ve daha korkulacak bir nüfuz ve ik tidar ile müsellâh bulunan vilâyet valisi de daha büyük bir cüret ve sühület ile ayni muameleyi yapabilirdi, Vali taaddi ve tecavüzleri artırabilir, kapıldığı hırs ve tamaha göre halka karyı her türlü zul. mü tatbik eyliyebilirdi. Canının istediği kimseleri ufacık bir bahane ile mahkeme. sinin huzuruna celbetmek salâhiyeti on- a vardı. Doymak bilmez bir adamın #- yakları altında zengin bir adam hiçbir zaman masum değildir. Bu sırada, zâhiren sakin bir seyirci ©- lan padişah tecavüz ve taaddilerin ceza- sını vermek için, halktan haksız alınen paraların hasılatı kendi hususi hazine- sinde mevki alabilmeğe lâyık bir mikta- İra baliğ olmasını bekler. Padişah yalnız mansab sahibi insanlara kurşı fırsat gö- zetir gibi görünürse de zengin bir ads- mın kendisini hiç göstermez bir mevkide kalıp ta istibdadın pençesinden kurtul - mayı ümid etmesi de faydasızdır. Çünkü çok geçiheden ona bir memuriyet veri İecektir. Bu da ergeç hükümdara ona karşı bir harekete geçmek imkânını te- min edecektir. Binaönaleyh bu adam için diğerlerini hesaba katmak ve ele geçirdiği vurgun ları, daha kolaylıkla saklıyabilmek üze- re, nakid paraya tahvil etmekten başka yapılacak İyi bir şey yoktur. Servetlerin- den rahat rahat istifade yolunu yalnız temin edebilmişlerdir, İlmiye ricali hı- ristiyan yahud Yahudi tebaadsn bahset- miyeceğim, İstihfaf edilen, kullandıkları müslüman hamallardan bile hakaret gö- ren bu hıristiyan ve Yahudilerin hükü- met nazarında hiç kıymetleri - yoktur. Bumların iş güçlerinden temin ettikleri servet, mansıb sahibi kimselerin gasb ve tecavüzleri tarikile, döne dolaşa, her şeyi yutan padişahm hazinesini doldur- mağa gider, Avrupalıların sözlerine bakılacak olur. sa, Türklerde gümrük resminin sair mil- letlerdekinden daha mutedil olduğuna hükmedilebidir. Pilhakika, frenkler an- cak yüzde üç bir resim tediye ederler. Uğradıkları her türlü zarar ve hasarı he- saba katmak istemiyorum. Bunlar ecne- bidirler. Onların vaziyeti yerlilerin tâbi oldukları hükümetin ve ahlâk ve âda- tn tahlilinde mevki alamaz Yerliler yüzde yedi gümrük resmine tâbidirler. İstihlâk maddelerinin bir çoğu için yüz- de on verirler. Pek methedilen bir lütüf ve atıfet ese- Tİ olarak bu resmin aynen tahsi! edildiği de vakidir. Faket bunun neticesi ne olu- yor? Bir balıkçının getirdiği yüz kalkan balığının içinde en gözel'on tanesini alı. yorlar, Bu on balık geri bırakılan sair balrkların hepsine bedeldir. Şimdi kanun kitablarına bakalım. Bun- ların mahkemelerde nasıl tefsir edildik- lerini görelim. Her şey hakkında şahldlerin şehadeti- ne göre hüküm verilmek icab eder, A- rebların vözn kanununun birinci kanunu budur. Binaenaleyh müddef de müddea- aleyh te şahidsiz mahkeme huzuruna gi- demezler. Demek oluyor ki şahidsiz dava yok demektir. Hâkimin hüneri bir takım mahirane İsticvablarla hangi tarafa iddia ve isbat hakkını vermek lâzım geleceği- »i tayin etmekten fbarettir. Bu fik hük- me göre davanın neticesi de takarrür e- der sayılabilir. Eğer bir taref red ve inkâr ederse di- Zer tarafta isbat hakkı vardır. O surette ki hiçbir zaman yüzünü bile görmediğim bir adam tarafından kendisine hiçbir za- man borçlu olmadığım bir meblâ? için mahkeme huzuruna götürülürsem benim borçlu olduğumu temin edecek iki Türk şahidinin şehadeti üzerine bu paraları ğ- demeğe mahküm olurum. Benim elimdeki müdafaa çaresi nedir? Bu ancak evvelce borçlu olduğumu fakat muahharen borcumu ödediğimi iddia el« mekten ibarettir. Eğer kadı öteki tarafa meclüb değilse benden şah'd istiyecek- tir, Ben de çarçabuk bizzat bu şahidleri tedarik edebilirim, Benim lehimde yalan yere yemin edecek bu adamlar bana pek cüz'i bir paraya malolurlar. Davayı bana kazandıran hâkime de yüzde on vermeli icab eder. Muhakeme masrafını dalma kazanan taraf öder. Binaenaleyh, eldeki parayı kaybelmek korkusu diğerlerinin parasis nı ele geçirmek arzusuna mâni olmaz Yalancı şahid getirenler ve bizzat yalan cı şahidler aleyhindeki ceza (1) nadiren hükmolunur, Menfaat temin ettikleri hâ- kim onları gözetmeğe mecburdur. Bir Türk, komşusunun gayet meşru surette tasarruf ettiği bir tarlayı onun ©. Enden almak istiyordu, Bu Türk iptida tarlanın kendisine satıldığına şehadet e decek 'bir takım adamlar temin etti. Son- ra, gidip kadıyı buldu ve ona yapacağı gasb muamelesine müsaade etmesi için 500 kuruş verdi. Bu müracait talebin haksızlığını kâfi derecede isbat ediyordu. Kadı nefret duydu. Fakat bir şey belli etmedi, tarafları dinledi. Meşru mal şa“ hibinin yalnız tapu senedinden başka bi? müdafaası olmadığımı görünce, ona: — Hiç şahidiniz yok mu? diye sordu ve, kendisini celb için gerilmiş olan kes seyi göstererek: — Bende çizin lehinizde beş yüz şahiâ var, dedi, Tarlayı hilekârlıkla ele geçir- mek istiyen adamı kovdu. Kadının namus ve iffetin! gösteren bu hareket muhakkak ki kanunun iyiliğini isbat etmez, Kanun hep odur. Bütün kas dılar bahsettiğim kadıya benzemezler, Biraz karışık davalarda, tarafıar şa İhidlere ilâveten müftünün bir fetvasma ida istinad ederler. Fakat bu karar, yu. kanda da söylediğim veçhile, müftü tas rafından ancak kendisine arzedilen eğ- babı mucibeye göre verilir. İki taraf ta kendi işine gelen bir fetvayı kolaylıkla istihsal edebilir. (Arkası var) (4) Yalancı şahidler aleyhindeki ceza on- ları eşeğe tars bindirip sokakta dolaştırmak» tır. Fakat ben bü kanunun tatbik edildiğini hiç görmedim. | —ereeemereeemesszecna sata arena Son Posta Yermi, Siyasi, Havadlı ve EH Ye Halk Eazotasi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize gidâir, ABONE FİATLARI İ “Abone bedeli peşindir. değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. (“Posta kutusu : TAİ İstanbul N Telgraf : Son Posta İ Telefon : 20203 j KA ŞA Yurd çocukları hakkındaki yük- sek ve asilâne düşünceleriniz, Çe- cuk Esirgeme Kurumuna vereceği niz bir lira ile tahakkuk edebilir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: