Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
saj HĞ € Mehmed Bey, oda kapısını kilidledi, | pencererin perdelerini aşağıya kadar çektlkteı sonra yatağına uzandı ve ar- - kasını yastıklara dayıyarak — karısının — mektubunu tekrar eline alıp avuçları â- | Tasında buruşturmağa ve dalgın gözlerle bu vabancı odayı süzmeğe başladı,. 51 : Üç gündenberi aile ocağını bırakarak — Sırkecide bir otel odasına kaçmıştı. Aile O ocağı: Yeşilli, kırmızılı ve mavili çiçek- ; — lerle süslenmiş aydınlık bir bahçenin or- | tasında dört odalı, şirin bir evceğizle, on i ip vi H senelik bir hayat arkadaşı ve beş yaşın- | da minimini bir kız çocuk... 4 Üç gün evvel sükünet ve saadetle ya- D şadığı hâyatı, şirin ve temiz evini bıra- ; kip bu kirli duvarlı, basık tavanlı, küf | kokulu otel odasına kaçabilmek için ha- f' yatından ne büyük bir vak'a geçmiş, bü- | tün varlığı birdenbire nasıl sarsılmıştı! * Demek karısı onu aldatıyordu! Ne va- | kittenberi? Kim bilir? — Dışarıdan şiddetli bir fırtına başlangı- cını bildiren boğuk, telâşlı ve korkunç | Besler geliyor, vapur düdükleri ötüyor, damlarda, pencerelerde çıtırtılar, uğultu- lar ve sarsıntılar seziliyordu. Tabiatin asabiyeti yavaş yavaş Meh- — med Bevin de sinirlerini bozmağa başla- - Mıştı. Sabahtanberi elinde evire çevire — didikled'ği mektubu açmamak için yan- tığı bütün mücadeleler eriyor, kalbinin — ve beyninin en gizli hücrelerindea fışkı- ran bir Öfke ve acı, bir tütsü gibi varlı- O ğini sararak onü hirpalıyordu. "ğ Fırtına, bir bomba gibi kuvvet ve şid- | detle patladı.. Mehmed Bey de, güya bu- | nu bhekliyormuş gibi kuvvet ve şiddetle — Mektubun zarfını yırtarak karısının ince ve biraz acemi ve telâşlı yazısile karşı- g laştı. «Mehmejd, — İki gecedir, sabahlara kadar seni bek- — 1ledim. Gelmedin. Gelmiyeceğini tahmin — ediyordum, fakat Bülendin «baba.. ba- - bam niçin gelmedi.. işte babam geliyor...» - gibi sözleri asabımı büsbütün bozduğu | halde talbime ebelki de gelir.. belki da- | yanamaz ve gelir» gibi gülünç ve olmıya- — cak bir ümid ulaştırmıştı; bunun için gelmiyeceğini bile bile seni bekledim. — Bu akşam Bülend huysuzlandı, seni — bekliyerk yemeğini yemek istemedi ve ağlıya ağlıya uyudu. Yemek odasındaki kanapeden onu kucağımda alıp yatağına yatırdım, ker zamanki gibi —yorganını — boynuna kadar çektim ve göz yaşların- — dan kızaran yanaklarını öpüp iâmbayı - söndürdüm. Şimdi yemek odasındayım, | Mmasanın başında sana yazıyorum.» Fırtına şiddetini artırmıştı. Pencerenin Son Poslanın edebi romanı: 32 perdeleri kuvvetle sallanıyor, camın çat- lak bir parçası kopüp düşecekmiş gibi titziyordu. Fakat genç adamın başının içinde kopan kıyametin yanında dışarı- nin kasırgası nedir? O şimdi, öon seneden- beri yaşadığı hayatın zincirlerine takıl- mış sürükleniyor, karısının mektubunda |alelâde bir şeymiş gibi yazdığı Gekorun içinde yaşıyordu. Yavrusunun kıvırcık kumral- saçları yemek odasındaki yeşil kadife kanapenin üstürde parlıyor, tavandan düşen parlak ışık, yeşil sofra örtüsünün üstündeki mor mürekkeb lekesini - bunu bir gün Bülend kaza ile yapmış ve bu yüzden ellerine :ki tokat vüurmüştu - koyulaştırıyor ve.. Nee- miye, bu sessizlik içinde, kırmızı çiçekli kimonosuna bürünmüş dolaşıyor, — gidi- yor, geliyor, ellerini saçları arasına sc- küyor, bir sandalyanın yerini değ'ştiri- yor, pencerenin perdesini — aralıklıyarak sokağa bakıyor... Niçin, niçin bu sakin yuvanın temiz hayatını bozmak istemiş, niçin onu aldat- mıştı bu kadın? «Evet, sana yazıyorum Mehmed: fakat bu vaziyote düşen başka bir kadınin ya- pabileceği gibi, suçumu inkâr için değil; bilâkis, bu sucu işledikten sonra seni da- ha iyi anladığımı ve sana daha kuvvetle bağlandığımı söylemek için.... Demek şüpheleri doğru imiş, demek Necmiv& onu cidden aldatmış... Ah, dısa- rının şu fırtınası dinse, artık şimşek cak- masa ve bütün bunların üstünde asabını yoran şu çatlak camın ince sızı'tısı dursa! «Yaptığım şey çok büyük, çok fena; fakat buna bir «suç» demek doğru olur mu bilmem? Hayır Mehmed, kabahatim ne kadar büyük olursa olsun, senin bu dakikada şu mektubumu okurken düştüğün feci şüphe kadar değil. seni aldattım, fakat ne kendimi, ne seni, ne de minimini yav- rumuzu kirletmedim.» Vay alcak kadın; suç işlediğini itiraf ettiği halde gene kendisini temiz gihi gö- rüyor. Meğer ne kadar ahlâk düşkünü i- mMiş o... «Sana yemin ediyorum Mehmed; o a- damla benim aramda hiçbir şey geçme- di... Yani senin tasavvur ettiğin mana- da hiçbir şey... Evet, başlangıçta senin arkadaşın diyerek ona yüz verdim; son- radan tözleri ve halleri hoşuma gitti ve kendimi hafif bir baş dönmesinea bırak- tım, fakat bu baş dönmesi bir hafta sür- dü ve ben düşmeden kendimı topladım; müvazenemi buldum. Seni ve yavrumuzu düşündüm.» Hep bu sözler. « Fakat.. demek Necmi- Aşıklar y yolcuları Onun,;, bu — anlattıklası — içinde, tafsilât dışında, esas itibarile bilmedi- ğım bir tek şu var: Namık Beyin, Sühey- _ — lânın başına gelen felâketten başka, ken- dine aid bütün felâketlerini bilişi... İşte — buünü düşünerek, karısının ihanetine — Mmazlumca boyün eğen bu adamdan bu |— defa iğrenir gibi oldum. Hergün eriyen kalh nasıl gene demir kesiliyor, bu hale davamyor" En şidüetli bir sevgi bile, önü ; elimden kacırırım diye bu kadar zillete — değer mi? Nasıl olup ta bu adam, hâlâ, bir pacavra gibi bu kadını silkip basın- — dan atamıyor ve niç'n, neden, sakat ba- 4 şmı dayadığı vastıklarında gözlerini ha- yata yumacafı gün bile, karşısında son - hayal olarek gene o kadının çehresini görmek istiyor? Bedeli sadece namusla | ödenen bu aşka bilmem ki ne isim ver- Ü meli? Fakat, bir lâhza Namık Beye şapan — düşünreler'm gene dönüp dolaşıp Sühey- Y_Ianm üstünde toplanıyor. ÂAnası isterse i - hiç gelmesin.. fakat o, niçin hâlâ gelme- Şdi? - Saat #“laden sonra üçü geçerken - Nihayet, açık pencereden, uzaktaki a- - Yazan: Halid Fahri Ozansoy Arabalar, aşağıdan , Nizam tarafından arka arkaya geçiyorlar. Demek ki üçte ge len vapur iskeleye yolcularını boşalttı. Güneşe rağmen, tekrar balkonda bek- ledim. Bir müddet sonra, Kadıyorandan yokuşu çıkan bir araba, bizim taraftaki Toprak sokağa doğru kıvrıldı. Karşıdan, dikkatle, kalbim çarparak baktım, Oh! hele şükür! arabadakiler Süheylâ ile a- hası... Şimdı tekrar odama girdim. Artık de- ria bir nefes alıyorum. Akşama Süheylâ- yı herhalde göreceğim., Namık Beyin ha- yat faciasını ise artık düşünmek istemem. Simdi yalnız çamlığın aksşam gölgelerini | beklivor ve orada kollarıma düşecek Sü- heylâyı özlüyorum. - Aksşam altıya döğrü - Yazik! Bekleyişim bu akşam için boşa çıktı. Çünkü Süheylâ, ne yapsa evden u- zaklaşamıyacak. Akşama annesinin da- vetlileri varmış! Bu haberi bana biraz evvel beslemeleri ile yolladı. Emine kız, küçük hanımın sırdaşı görünüyor! Acaba kim bu davetliler?... Naciyenin eski ahbabları mı?.. Yoksa dün gece yeni tanıştıkları mı?.. Bunu nasıl anlamalı?.. — Taba seslerini işiterek balkona fırladım. Hani merakımdan ölüyorum. Çünkü or- SON POSTa ye düşmüş bir kadın değil.. -ona inanmak istediğim halde inanamıyorum... Ne za- vallıyım yarabbi! «Bana inanmak istemiyorsun Mehmed; seni tanıdığım ve çok iyi bildiğim için haklı buluyorum. Lâkin sen de on senelik karını herkesten iyi tanır ve benim, ne olursa olsun, yalan söylemekten nefret ettiğimi bilirsin. Bunun için de sözleri- min doğruluğuna inandığını — istiyorum Mehmed; mutlaka ve mutlaka bana inan- malısın. Hattâ tekrar eve dönmesen, bu yüzden kızımı ve beni bütün bütüne ter- ketsen bile...> Mehmed yatağının içinde büsbütün doğrularak yorganlarını fırlattı, Oda, şid- detli hir kasırga ile sallanıyor, peacere- ler zangır zangır titriyordu. Bu gece ta- biat te kendisi gibi kudurmuş ve çıldır- mış'ı, Şimdi elinde mektubla odanın içinde dolaşıvor, kapıdan pencereye, pencereden kapıya doğru koşar adımlarla gidip geli- yordu,. «Onu bizim hayatımıza sen sokmuştun. En lemiz ve en değerli bir arkadaş gibi onu "ana sen tanıtmıştın ve ben de onü tüm. Sonradan yavaş yavaş ikimiz de seni unutur gibi olduk; fakat, sana ye- min ediyorum ki ne o, ne de ben sana hivanet etmedik.. buna inan! Şimdi mektubumun en güç yerine gel- dim Mehmed: beni anlamanı, bu satırla- rımdaki açık manayı iyice kavramanı is- tiyorum: Aramızdaki bu dramda kabahatli olan yalnız ben değilim; biraz da sensin... Ni- çın Bülend doğduktan sonra, vani tam beş senedir, bana karşı olan eski müşfik tavırlarımı bıraktın; Niçin beni sevdiğin halde benimle alâkadar olmamağa, iki- miz de genç iken, sen tam manasile öm- rünü işlerine hasretmeğe başladın? Bil- yorum; bizim için, Bülendle benim için çalışıyordun. Nitekim kazandığın para ile her sevden övvel bize sevimli bir yu- va kurdun... Fakat bunlar benim için kâ- fi mi idi? Bunu hiçbir saniye bile düşün- medin ve gençlikte ihtiyar gibi yaşama- Ba bhaşladın. Senin bu hallerine dört sena devam et- tim; beşinci senesinde karşıma çıkan se- vimli, kibar ve hassas bir adamın vanın- da bir parça başım döndü... İşte bütün suçum bu... Fakat, birkaç defa tekrar et- tiğim gibi, düşmeden kendimi topladım. İşt£ şimdi gene sana koşuyorum ve on tada Süheylâ var, onu kaybetmekten kor- karım. - Saat yediden sonra - Gelenleri demin o kapıdan girerlerken gördüm, ÂAz çok endişem dağıldı gibi... Çünkü bunlardan biri, ne zamandır gö- rünmiyen o beyaz pantalonlu delikanlı, ilk defa çamlıkta rastladığım... Yalnız bugün gri bir kostüm giyinmiş ve krava- fını itina ile bağlamış!.. Anlaşılan yeni bir âv peş'ndel.. Bu jigolonun yanında- kiler de, orta yaşlı bir erkekle genç, gü- zeice bir kadın... Erkeğin, bir elini kadı- nın beline doladığına bakılırsa, bu kadın ya karısı, ya metresi... Fakat korkarım, bu adam ia yarın Namık Beyin fasilesi- ne girecek! Her ne ise, işte Naciye ha- nımın bu akşamki davetlileri!... İçim sıkılıyor. Bari biraz resim yap- sarı.. fakalt ne resmi?.. Gözlerimin önün- de Süheylânın hayalinden başka bir şekil belirmiyor ki... İyi ya, ben de hayalimdeki Süheylânın resmini yaparım, model olup karşıma geçeceği güne kadar... Yağlı boya asıl büyük 1esmine o zaman başlamak için... - Ertesi aksam, Süheylâyı gördükten sonra - Saçlarında ayni menekşe ile karışık yasemin kokusu... Vücudünde, kolların- da ayni yümuşaklık, ayni kıvraklık.. ay- ni çılgın öpüşlerimiz ve ayni baygınlık... Daha evvel konuştuklarımıza gelince.. hep sudan şeyler! Düğünün parlakhgı, gelinle güveyinin kibarlığı, inceliği., len bol sampanyalar ve Süheylânın ken- di anlatışma göre yalnız birkaç dans.. o da, eskiden tanıdıkları bir gençle... İnanayım mı? Fakat ne kadar da İnan- mak istiyorum! Ona babasile konuştuklarımızdan tek | sı “ Snn Pnsıa nın HlkâYBSl "'IİII-IIIIIIIII_IIIIII_IIIII_HIE FIRTINADAN SONRA DDDANA UN ITNACATI AA T» YaZ eee Muazzez Tahsin Berkand gyaemalllir îi evvelâ, senin bir arkadaşın gibi görmüs-| , Izmır incir ve üzüm sat kooperatifinin çalışmala (Baştarafı 5 inci sayfada) olmaymca mutavassıtların geçen sene- lerde olduğu gibi fiatları nasıl insafsız- 'ca kıracakları malümdur. Ortaklarımı- zan bilmesi lâzımdır ki bu müessese ku- zümü gene yedi kuruştan elinizden a - lacaklardı. Bü sene üzüm piyasası ön kuruştan aşağıya doğru inerken bazı tüccarlar fiatların düşeceğini sanarak — açıktan meal satmıslar ve Avrupalı alıcılara kar sı taahhüd altına girmişlerdi. Bu gibi - ler borsadan şimdi yüksek fiatla mal a- larak asağı fiatla ihraç ediyorlar. Her seve raöğmeni Türk tüccarlarının taah - hüdlerini yerine getirmeleri kendileri ve memleket nam ve hesabına kayde - dilecek ivi bir puvandır. İhracat tacir - lerinin zararına sevinecek — müstahsil woktur. Onların da kazanması, memle- ket hesabına lâzımdır. Bu seneki zararını ihracat tacirleri melecek senelerdeki kârile kapamak is- ter. Fakat o zaman müstahsiller, teşki- lâtlı olmazsa fiatların düşmesi gayet tabit olur. Devletin yardımile sizin için yeni 'ka- Baş, Diş, Nezle, hevral]ı, kırız —Jık ve bütün velki gibi sonsuz şefkat ve sevginie heni tekrar dolarsan, sana yemin ediyorum ki, hayatımda hiç başka bir erkek olmı- yacak ve ben senin hazırladığın sevimli yuüvamızda, kızımla senin arandâ, dün- yanın en mes'ud kadını olacağım... Sözlerimea inanmaz, benim masum ol- duğuma kani olmaz da gelmezsen... Bil- miyorum ne yapacağım Mehmed; fakat o zaman, karını ve kızıni birakıp kaçtı- ğın -çin de her şeyden sen mes'u olacak- sitı ve bugün temiz olan evin, karın ve şarefin kirlenirse en büyük suş senin Üs- tüne yüklenecek.» Fırtınanın uğultusu hafiflemiş, camla- rin cılgin tıkırtısı seyrekleşerek — dür- serelik yuvamızı bozmamak için bana | Müuştu. ' Yazan: Kadircan Kaflı yardım etmeni istiyorum. Mehmed, dışarının fırtiınasını dindiren S İ Eğer sen tekrar gelirsen, beş sene ev-|sağanafın kendi başındaki kasırgayı da " Tz , ni Ti - w& : u kelime söylemedim, O da bana bir şey sormadı. Zaten artık bu bahsi aramızda kapamalıyız. Öyle hissediyorum ki, o da şimdi böyle düşünüyor. Evet, ne anasın- dan, ne babasından bahis! Sadece ikimi- zla aşkı... Hem şimdi düşündükçe kendimi dün- kü gibi mücrim de bulmuyorum. ÜÖyle ya, Sühevlânın Göztepedeki felâketinde benim bir kusurum var mı? Bugüne ge- lince?.. Eh canım.. ben olmasam başka birisini sevecek değil mi idi? Fakat hâlâ da şüphedeyim. Onunkisi ciddi bir aşk mı? Yoksa bir aylık, bir mevsimlik bir gençlik hevesi mi? Fakat bu kadar incesini ben bile kendi içime soramam, Her şeyi zaman belli eder, Şa- irin dediği gibi: Nice ihtirasla birleşen eller Aradı gün gelip başka emeller! Bilmem, ben de bir gün Süheylâdan başka bir emelin, bir gönül ve ihtiras e- melinin arkasından koşacak mıyim? Va- kıa bugün icin buna hayır diyorum. Fa- kat yarın.. ileride?;. Kim bilir?... Süheylâya, Beyoğlunda güzel bir oda futacağımı söyledim.. çok iyi tanıdığım, sır tutmasını bilen ecnebi bir madamın evinde... Sonra sözüme şunu ilâve ettim: — Haftada bir iki gün oraya gelemez misin?. Çamlıkta buluşmalarımız başka- Tarınır. dikkatini uyandırmadan... Teklifimi doğru buldu: ' — Peki, siz odayı tutun, sonra bir gün ayni vapurla iner, Köprünün ucunda bir- leşiriz, dedi. Yalnız şu var: annem de ek- seriya İstanbula iner, onun indiği gün- lere rastlamasın! rulmamış olsaydı, bu sene 9 numara Ü-| İcabında günde 3 kaşe almahbilir. zanç kaynakları hazırlanmıştır. Üzi lerimizin yaş olarak ihracı temin € diği gibi şarap imaline de başlanmı SŞarap işinin müstahsil hesabınâ kârlı olacağı şimdiden anlaşılmıştır. © işin kârı sizlere dağıtılacaktır.» Görülüvor ki henüz muvaffakiyt ilk adımlarını atan Kooperatifler liği büvük bir azimle çalışmaktadl!'e_t_* nun daha iyi semerelerine intizar © — 4 memiz mümikündür. " GENGSÜCEEEENUTURU I Küçük Nemlaket Haberlü Denizlide yoksul talebelere yardım 'ı:— Vilâyet bütçesinde orta ve lise takir :: belerine yardım olarak tahsis 500 Jiradan dört yüz Hrası 153 fakir M nin kitab ve kalem paralarına yardim şili mak üzere mekteb İdare heyeti emrine " * —i îf'â!y A - rilmiş ve heyot huzurunda talebeye imtiyak * ları nisbetindie tevzi edilmiştir. Bergama nüfus dairesinde hırsızlık Bergama nüfus dairesine hırsız girmif # dalreye ald 40 lira parayı çalmıştır. Balıkesir köylerinde umumi bina tıll"l Busığırlığın Ömerköy ve Göbel nAhU'“" : İle buralara bağlı köylerin umumi bina * riri ikmal edilmiştir. -1 Grip, Romatızma ağrılarınızı derhal keser" hafiflettiğini ve gözlerinden akan ylâ'“î'lw la âurulduğunu hissediyordu şimd.. — ğıf Karısının mektubunu bir defa dahâ baştanbaşa ve nefes almadan okuduk“.l sonra, dudaklarında yavaş yavas tat şan bir gülümseme ile giyindi ve fırladı. l Mehmedi evine götüren yollarda büf” i' biz firtına esmiş, sağanaklar, seller ' sanmıştı; fakat simdi bu yollar ıaklll ** ğ serindi; genc adam, kalbi ve bütün _ hğı yeni ümidlerle dolu olarak bu B yollardan yürüyerek evine doğru ilefleö';_ / YARINRİ NÜSHAMIZDA: Bulunmuş lira... KA tenar İndbi7 ;,,g;, ;gg!; ğ!g#!lfğğfââygfiğââı FrJa ğğf sın. Fekat İstanbula sık sık inmek ç“_î ; ne behane bulacaksın? Br. Güldü: a * — İstanbulda tanıdığım arkadaşllîg mu yok?.. Taksimde, Nişantaşında kaç tW nesi var, Zaten Beyoğlundaki terziye döz .' w yeni aldığım sonbaharlık Maşlarl”l- i vereceğim. Onlar dikilinciye kadar kere provaya gitmeli! i . ! Han! Süheylâ, bu gidışle. bana bile '“-* w kıl hocalığı edecek!.. Doğrusu bu ,mlefi' T ne şaştım. Benim düşüneceklerimi ğ den evvel o düşünüyor. Hem bu bahan” leri © kadar tabit, hiç yüzü kızannld"" hiç mantığını kaybetmeden, kolaycâı hat rahat sayıp döküyor ki adetâ angsi“ anlaştıklarına hükmedeceğim gelnmf* Yoksa süphem doğru mu?.. Bu kız, bü yolda, Âşıklar Yolundan evvel çok gezip colaştı?... k Peki ya onun o çamlıktaki hali?..- H”" kıra hıçkıra kollarımda ağlayışları?. K, ;a;-r, , ;xif, fffa; ;;;g;;_. ” ı:.,ğ - ın“ | a V | İtalvada üç yıl atölyeler, müzeler; k"' tedrallar ve resim galerileri icinde dım, Yalnız ilk tatilde memlekete döl ö düm. Diğer iki tatili de orada, 'Ehirden.' ' şehire, dağdan dağa, kiyıdan kıyıya Bi layıp dolaşmakla geçirdim. Fakart pütüP bunlardan bende kalan hatıra, nihâY Napoli kayıkçılarmın sesleri, şarkılar! durgun sulara yayılan kitara fnlmle İ gibi, gittikçe uzaklaşan bir ilk S'"ç rüyasıdır. Halbuki benim bu hayatım Ö7 ha bir yıl önce bitmişti, öyle iken bü — O kolayi dedim, Bana haber verir- da niçin bana bu kadar uzak geliyor” — (Arkası var)