15 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eği diîîmğüm dakikadanberi, deli bir gürıold“m- Hasret ve iştiyakınıza ' l klrşıü tahammül edemiyorum, Böy- ! ltuktand'“l karşıya işaretlerle konuş - “ Yalniz b he Çıkar?.. Ben burada, adeta — Büce İ h*_yat geçiriyorum. — Hangi 3 Lirim, ğ“emz, sizi gizlice içeri alabi - | &ini hilâîînn’ bir an evvel, vaktini sa- 'T " ) -uyıî:î]me cahil ve basit olan ablamın |. Yü 'nnı.,îim Yazarken, ayaklarım su- f Teti Pencere karşısındaki işa - w t*helı Manası, derhal kafamın içinde çgğ”k*dimmi;ti. Tz luğuma rTağmen, ablamın bu ha lna,e.dm İğrenmiştim. Henüz tahlil <t Malik olmadığım halde: m.— ” Şu ahblam, ne vicdansız bir Dıy%k Yazık değil mi enişteme... | '*tmq&m_ kalbimde bir acı his - | | * | m%k ablamın (mahremi esrarı) ol - : ll'“tl - Bu muhteris kadın, karşı - | 'Wîşi;:;gu.m“ Yüzbaşısı Emin bey ile — Benh veleî *l ayak çekildikten sonra bu N 'hym.mrbüz Yüzbaşıyı usullacık içe- Saya kaa Ortalık ağarmaya yüz tuüutun - %îhoııd“_ Onunla kırmadık koz bırak- :üpt,u”“ " Bali, büsbütün değişmişti. w geç%îduğ“ sinir illeti, tamami - 4 hh'vhaı &uuîü!bütün şen ve neş'eli ah etmişti. &, Oq: "u!teme_ gene yüz Vermiyor- h ekien yi Ü6 pa ; İ daliresinin hududunu 4 b%'lddetlı menediyordu. Fa - îh Sabah hiç bir şey esirgemiyordu. H Kİ Tnektebe giderken, elime bir Sıkıştırıyordu. hhîrıâ: Aradan iki ay geçti. llcağım Pektebden dönüp de kapıyı W&ı Zaman, tam kapının önünde e$ dikildi. Güler yüzle: ğ» he l,::' Mi oğlum?.. Mektebde ne hıko““"hn';. ele gel bakalım.. iki sa- Ye, hikm-îîe::: selâmlık tarafına çekti. ll; Sünha ,, “Ziyeti birdenbire içime a Bâhusus beni odaya :'&Dnın“.';:':ıüğnmm sımsıkı kapar hem daha ziyade kuv- tıEm't!qu. hııâîhl'q_ hali, bil'denSire değişmiş- bir şekil — alıver - ER , evlâd —muamelesi V——, zZerre kadar hür- arMCeksin. Yatlarıma doğru ce Ablan, birisi ile se- kimd : Bu adam ir? ğ&m% SKİ Paşa enişte... M söyle,., bi ki SÖylemiyeceksin . MamiE bir enişte, derhdi âıyı._"“*mı"_ bebine davrandı. başülver Çıkardı. Soğuk dayadı. Seni şimdi öldürü - ; yumağının | h"lveı-ıînîğ“ kâfi geldi. Eniş- S ma Rümilen MİĞİ altında söyl Ni Emam DN dinledi: et | Di?ı' lblana ğiîrla T... Hadi, işİ- Şey hissettirme, fenbih etti. p * &ğmh ı,kn" de kanî:rbğîma. kopaca- | İş, adise olaca- Yek titriyor, avucuma sıkıştırdığı çil kuruşu aldım. Mektebe gittim. Bu sükünet karşısında, artık hiç bir hadise olmıyacağına kanaat getirerek büyük bir sevinç içinde idim. : Nitekim, akşam da ayni sevinç için- de mektebden avdet etmiştim. Eniştemi kapıda görür görmez, mem- nuniyetle gülümsedim. Fakat bir an çehresinc dikkal eder etmez, korkuda_ı_n titredim Cünkü, bu ihtiyar adamın yü- zündeki hatlar, son haddine kadar ge- rilmişti. Ve adeta, bir canavar yüzüne benzemişti. Her zaman ellerinin en yumuşak -ha- reketlerile beni okşıyan eniştem, bir- denbire pencelerini omuzlarıma daya- dı. Vücudümü şiddetle sarstı: — Tuwuu, senin yüzüne. Diye, suratıma bir ağız dolusu tük- Tük saçtı. Sonra da: — Seni alçak, seni.. seni anasından ters doğfmuş - kerata, seni... Emin beyden bir mecidiye bahşisi alır, benim melek gibi karrmı baştan, çıkarıjrsın, ha... Kabahat sende değil.. senin gibi piçi alıp da, evlâA gsibi g#össüne basan- larda... Ne olacak?. Hiç, piçten hayır mı gelir... Meğer biz, göğsümüzde yı- lan bezlemişiz... Defol şuradan, hınzır PİÇ... Dive bağfırdı. Enseme de, bir şamar patılattı. Yüzüstü yere yuvarlandım. O kadar korkmuş ve şaşırmıştım ki, az kalsın, deli olacaktım. Şuursuz bir balde yerden fırladım, kalktım. Serencebey yobusundan asâ- Yazan: ZİYA ŞAm ' . Paşa' karısının sevgilisi Niçin koşuyordum.. ve, nereye gidi- yordum?. Bu suallere cevab verecek halde de- ğildim. O yaşımda (gurur) ve (İzzeti nefs)in ne demek olduğunu bilmedi - ğgim halde, hayatın çok acı bir haksız- lık ve hakaretine maruz kaldığımı hissetmiştim. Ablam olacak kadın, benim masu - miyetime hiç ehemmiyet vermemiş.. beni iğrenç hırs ve şehvetinin teskinine alet ittihaz etmişti. Ablamın bana ovnattığı rolün ne ka- dar iğrenç bir şey olduğunu anlamıyor değildim. Fakat, dayanacak ve güvene- cek hiç kimse olmiyan şu yabancı memlekette o iğrenç hale tahammül etmekten başka ne vababilirdim? Ablam, geceleri Emin beyi gizlice içeri aldığı zaman çok vakit beni büyük sofanın kabısında beklefiyor. enişte - min uyanıp da dişarı çıkıp çıkmadığını tarassuri ettiriyordu. Korku, beni kıskıvrak baölamıştı. Şunu da itiraf edeyim ki, derin sükü- tumun sebebleri arasında, her sabah ablamın avucuma sıkıstırdığı cil ku - ruşlarır da, oldukça mühim bir tesiri vardı. Cocukluk... Beni bu menfur harekete sevkeden, o koskors, kasarlanmış kadın idi. Hal böyle iken onun bu ahlâksızlıfının bü- tün mes'uliyeti benim omuzlarıma yük- letilmiş. ve daha büu yaşta iken bana (kerata) denilmişti. Ablam, bu manevravı nasıl çevir - miş.. kendi menfur cürmünü ortadan silerek bu iörenc vükü benim omuzla - Tıma nasıl vükletmisti? (Arkası var) &, Besiktasa doğru kosmiya başladım. —7 C—C Hikâye: Duvardaki delik ( Baştarafı 12 inci savfada ) — İşte şimdi b'raz rahatlandım.. de - mindenberi kulaklarımda müthiş bir gü- rültü, bir uğultu vardı.. Adeta bevnimin içine kazma ile vuruyorlar gibi oluyor - dum.. Bunun sebebini de bir türlü an - layamadım.. Gal'ba bana daha klorfaom koklatmadınız?, Öyle değil mi hemşire? Hastanın bu sözlerinden sonra doktor ağzını açtı; deliğin ötesindeki memurla - ra dönerek: odasına niçin giriyorsunuz . Diğer memurları dirseğile iterek deli- ğin başına geçen tröstün idare müdürü, doktorun sualine diğer bir sualle cevab verdi: — Bu klinik kimin kliniği? — Burası Kırmızı - Ay ve Kırmızı « Haç kliniğidir, — Fakat rica ederim, binanın bu kıs - mı bize verilmiştir. Siz ne sıfatla bura - sını işgal ediyorsunuz?. Doktor beyaz ve gür kaşlarını çatarak: — Siz galiba aklınızı kaçırmışsınız, de- di. Ben buranın baş doktoruyum. Bura - sını kimseye vermedim.. Hemşire: Lütfen hastayı dışarı çıkarınız!., Ben bu şerait- te bu pislik içinde ameliyat yapamam! Tröstün idare müdürü: — Hem hastayı götürünüz, hem de ken diniz defolup gidiniz!, dedi. Bu b'na bize verilmiştir. — Rica ederim küstahlık yapmayımnız!, gibi bir de kireç tozlarını ameliyat oda - sına sokuyorsunuz!, Aradaki münakaşa bayağı bir mahalle kavgasına dönmek üzere idi. Bereket ver sin ördek gağalı daktilo tekrar araya gir- EVR Baş, Diş, Nezle, — Siz ne istiyorsunuz?. dedi, Ameliyat | Bizi rahatsız ettiğiniz kâfi gelmiyormuş | di; doktora dönerek nazik bir eda ile: — Af buyurun doktor, -dedi. Kimya tröstü bu binanın neresinde idi? Doktor, ayağının ucu ile döşemeye vu- rarak: — Bir kât aşağıda, bizim altımızda.. Doktorun bu son sözleri üzerine trös- tün idare müdürü ellerile saçlarını yola- rak feryada başladı: — Eyvahlar.olsun, ben — yanlış bir iş yaptım.. işi tamamen ters tuttum: Bizim dördüncü katımızdan onların besinci kü- tına delik açmak icab ediyordu. Halbu - ki! ben, vanlış bir hesapla bizim beşinci kattan deliği açınca, onların üst kismi o- lan bu kliniğe çıktık!, Doktor öfkeli bir sesle: — Evet bizim kliniğe cıktınız, dedi. Burasını açtığınız gibi kapamanız da 1â- zım.. aniryor musunuz? Tröstün idare müdürü kaşlarını çattı. Duvarcılar ise, büyük — bir canlılıkla ve hep bir ağızdan: - — Demek ki, dediler, bu deliği gene biz kapayacağız!. Sonra da alt katta ye- ni bir delik açacağız!. Yaşadık be!. Tali- himiz varmış.. Bir delik açacağımıza iki delik açacağız ve bir tane de kapayaca « Bız... Tröst müdürü delikten ayrıldı. Duvar- cı ustası, neş'eli neş'eli arkadaşlarına göz kırptı. Yazan: V. Ardov YARINKİ NÜSHAMIZDA: Lâvanta şişesi Çeviren: Faik Beremen OZİiN Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı. derhal keser. EEKEN — EREEN İcabında günde 3 kaşe almabilir. NN — N Sn ı'ı'ıın iılrl 2 Baron de Tott'un hâtıralar “HÜŞEYİN Tercüme eden; ŞOAH DÇ YA T Eserin mukaddemesi (Baron de Cott, 18 inci asırda Fransız sefaret heyeti ile İstanbula ve Türkiyeye gönderilmiş, 23 sene kalarak bir ecnebi mütehassısı sıfatile hizmette bulunmuş - tur. Türk dostu addedilemez. Bizden bahsettiği zaman cahil, müteassıb, bar - bar kelimelerini kullanmayı âdet edin - miştir. Milletimizin bütün dünyaca tanınmış meziyetlerini inkâr eder. Baron de Tott'un eseri bu nakiseye detlerimizi anlatmak bakımandan şayamı dikkattir. Kemale ermiş, nefsine itimad besliyen bir milletin kendi hakkında söy- lenen her şeyi öğrenmekten çekinmiye - ceği mülâhazasile koymağa karar verdi - ğimiz eserin muükaddemesini dün neşre başladık. Bugün mukaddemeye devam ediyoruz.) İstiblad cebir ve şiddete meylet- tirirken iklim zâfa saik olursa cinayet için elzem olan kuvveti iktisab etmek ü- zere sarhoş olmak lâzımdır; bunu yap- mak müstebidin kudreti derecesine yük- selmektir. Her milletin ahlâk ve âdetleri ile ik- lim ve o andaki hükümet arasındaki mü- nasebetler hakkında muhakeme yürütü- lürken, geçmiş hükümetlerden münbais ince farklar iyiden iyiye tetkik olunur- ken, dehşetle görülür ki halk kütlesi dai. ma en fena, en ahlâkı bozuk tarafa doğ- ru sürüklenir ve ahlâki inkırazının alet- lerini her zaman muhafaza eder. Henüz mevcud milletlerin en kalabalı- ği ve en münleşiri olduğu halde hepsinin en sonuncusu derekesine düşmüş en meş- hur bir kavim üzerinde bunun tesirleri- ni takdir etmemğe imkân var mıdır? Hiç bir meşru tasarruf hakkına malik olma- dan yeryüzünü sanayilerile kaplıyan, bu- lundukları yerlerin hepsinde hükümetin tazyıklerine boyun eğen Yahudiler bu muhtelif hükümetler ortasında kendile- Tine müsaade edilmiş bir nevi belediye khukukunu icra ederken eski teograsile- rinden hâlâ bir gölge muhafaza ediyor- lar. Onları hakarete lâkayıd bırakan o budalaca gururu yalnız bu idame ediyor. Yahudiler bu hissizliği soğuk ve dağlık memleketlerde kuvvetli bünyede — in- sanların daima cesür ve ekseriya münta- kim oldukları yerlerde bile muhafaza e- diyorlar. İstabdad yahud hürriyetin sui- istimali fiziğe bütün haklarını iade et- |jmediği zaman ahlâk daima fiziğe hâkim ölüyor. Bu son iddiavı daha iyi tenvir için, bü- tün milletlerin bariz ve mümeyyiz va- sıfları tarihleri ile mukayese edilmeğe kalkılırsa, şüpbe yok ki, onları alâkadar etmiş olan birçok vak'alar içinde muvak- kat olanlarla mağlüblarla galiblerin kay- naşmalarını intaç etmiş olan vak'aları Seller arzın kendisine dokunmadan yal- nız sathını bozarlar, Etrafı tahrib ettik- ten sonra oralarını hükmü altına almak için Asyada dolaşan bir çılgını kâianata bir merkez temin etmek ve kürenin iki nısfını birleştirmek İçin İskenderiyeyi bina eden İskenderi birbirine karıştır- mamak böyle bir fark gözetmekle kabil olur. Fethedilen memleketin tabiatini tetkik etmek te hiçbir zaman hüküm ve itaat altıra alınamıyan dağlık kavimler- le zaptedilmeleri daima kolay olan ova ahalisini ayni bakımdan gözönüne getir- memek için elzemdir. Bu noktai nazar- dan, hiçbir krallık, hatta hiçbir vilâyet bu kadarla ayni bir tabir altında birbir- lerine karıştırılmış olmakla beraber bir- birlerinden tamamen ayrı bir takım ka- vimler arzetmesin, Burada ayni rejimin muhtelif neticeleri de kolayca ayvırd edi- lebilir. Bu fark daima mevcud olacak- tır. İnsan, mukavemet kabul etmez su- rette hürriyetine dağru temayül eder, Hürriyetten müstefid olmak imkânını görür görmez onu temine karar verir, Dağlık bir memlekette, insanlar mevki- in teshil ettiği bir istiklâli mühafaza &- derler. Dağları tırmanmağa alışkın bu- lundukları için, onları kolaylıkla aşarlar ve onların tepelerinden kuvvete meydan müukabil 16 inci asırdaki Yyaşayışımızı, â-| birbirlerinden ayırd etmek — lâzım gelir. | yad, gerek sakin oldukları arazinin taw biati itibarile kuvvete münkad bulunur« lar. Bolluk ve sükün ve istirahat onları düçar oldukları esaretten tesliye eder, Dağlar halkını ise bu dağların bais ols dukları mahrumiyet ve yorgunlukların acısını hürriyetin cazibesi içinde unu«s turlar. : Suriye sahilinde dolaşıldığı zaman, i8« tibdadın bütün sahile yayıldığı ve dağla« ra doğru ilk kayalarda, müdafaası kolay; ilk boğazda tevakkuf ettiği görülür. Lüb. nanın ve ÂAnti Lübnanın hâkimi bulunan Kürdler, Dürziler ve Minvalılar orada daimi surette istiklâllerini ve ahlâk ve âdetlerini ve meşhur Facardin'in hatıra« sını muhafaza ederler, İtaat altına alınan eski Makedonyalılar ancak ovalarda has kikaten itaat altma girdiler. Dağları on« lara bugün Osmanlıların zülmüne karşı nasıl bir melce arzediyorsa Romalıların zulmüne karşı da ayni surette bir sığınaki teşkil etmişti. Bu dağlılarda iklimin tesi« ri hiçbir inkılâb'ile halele uğramamıştır, Yunanistan kahramanından biri, yor « günlük bilmez cesur ve çalışkan çiftçk ler olan Yunanlılar müşterek davayı müdafaa için daima müttehid bulundu. lar. Her biri şahsi bir hakaretin intika- mını almak için kendi nefsine güvendi, Hâlâ İskenderin zaferlerini terennüm e diyorlar ve meydana çıkacak ilk düş. mana karşı böyle zaferler ihraz edecek- lerine emin bulunuyorlar. Türkler kadar haklarında çok eser yas zumış bir millet yoktur. Buna rağmen Türkler hakkında bilinen bir çok şeyler hatalıdır. Millet cahil bırakılmıştır, Cahil bir millet kendi saadetini temin hu- susunda hiçbir şey yapamaz. Çünkü ce- - haleti her zaman tahrib eden ve hiçbir zaman yeni bir şey bina etmiyen bir prensipten ileri gelir. Fransada yahud İngilterede bır adam cahil fakat zengin olursa daima bir saa- det zavahiri elde eder ve bu zavahir in- sana yanlış bir zehab verebilir. Metresi; gayet nazik davranacak, hattâ birbirleris le geçinir müteaddid metreslere malik O- labilecektir. Evinin eşyalarında zevki se- lim hâkim olacaktır. İyi giyinecek, rahat rahat arabaya binecektir. Başkalarının fikirlerini istiare etmek itiyadı onun ce- haletini bile izale edecektir. O büyük bir Ziya kütlesi içine konulmuş kesif bir küt- ledir. Münevver bir millette, servet her şeyi temin eder. Cahil bir millette ise servet daha ağır bir yük demektir. Çün- kü elde edilecek bir nimet bulunmadığı için bu serveti muhafazadan başka bir şey yapılamaz. Servetten istifade etmek ve zevk almak imkânsızlığı serve: birik. tirmek keyfinden başka bir şaye imkân bırakmadığı zaman onu toplamak men- faate daha ziyade ehemmiyet verilir, Malından hakikaten müstefid olmak için servet iktisab etmek kâfi değildir. Zengin adamlar sınıfında, mes'udlar na- dirdirler. Çünkü sulistimal etmek İstis mal etmesini bilmekten kolaydır. Cahilin en kolay vasıtayı elde ettiği yegâne vak'a ihtimalki budur. Fakat sıhhati muhafaza için pehrizkârlıktan istifade etmesini bil- mek üzere bir takım bilgilere ihtiyaç bu- lunduğu inkâr kabul etmez. Teemmül ve mülâhazaya kadir herkes bunları düşünebileceği halde - nası' olu. yor da Avrupa ile Türkler arasında iki asırdanberi mevcud münasebetler yanlış fikirlerden başka bir şey husule getirme- mişlerdir? Öğrenmek için okuyanlar ni- çin benim söyliyeceklerime daha ziyade itimad etsinler Sözlerime inandırmak için elimdeki hüccetler neledir? Milady Montagu'ya atfedilen mektubh- lar hakkmda hiç böyle düşünülmedi, Bu mektublara herkes inandı, Muharririn iş- tediği de bu idi. Okuyucular da Çok kere bununla iktifa ederler, Filhakika; bir ye- hiçerinin, istediği güvercinler yerine şe. fir zevcesine takdim etfiği kadının başı levhası başka br kadıya yapılmış bir ha- okurlar. Halbuki ova ahalisi Rgerek ili- (Devamı 14 üncü sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: