v aız Bayfa SON POSTA Eski Şehremini operatör Cemil Topuzlunun hatıraları Enverin elinden Cemal Pş. sayesinde kurtulmağa muvaffak oldum Harbiye Nazırının tevkif müzekkeresine benzeyen şifreli telgnfı üzerine derhal gitmedim, fakat İsviçreyede geçemedim. Cemal paşa 12 saat zarfında dava Cemil Topuzlu: — Enverin telgrafı üzertne ataşemlli ter Feyzi Bey de ne söyliyeceğini şaşırdı, ben de! dedi. Bilhassa «İstanbula iade» edilmekliği - me dair olan kayıd «Eyvah, Yakub Ce - nıl!.ıı yanına bir Cemil daha gidiyor!» en dişesinin tahakkuk etmek üzere bulun- duğunu gösteriyordu. Meğer, Enver Pa- ga, bana yaptığı eskert hizmet teklifini Treddetmeme fevkalâde — kızmış! Üstelik emünder:i sulh» mihveri etrafında bir| duğunu da duyunca büs a Talât Paşadan, tekrar tüğimi duyunca, yoldan çev- Yüraem için, yukarıdaki bahsi geçen tel- grafı Viyana sefaretine çekmiş! İstabula gitmek, bence, <hayat - me - Mat. tehlikesini göze almaktı ki durup Gururken, sırf Enver Paşamızın gönlü ol- Bun diye, böyle-bir sergüzeşle atılamaz - dım. Tabil gerek Hüseyır: Hilmi Paşanın, Werekse ataşemiliter Feyzi Beyin vazi - gyotlerini çıkmaza sokmamak için Viya - madan firar da edemezdim ve esasen kâa- zakterim buna müsaid değildi, Firar, be- nim için haysiyet kırıcı bir hareket o - durdu. Ayni zamanda selfir fle ataşemi - liter de egüle güle paşam!» diye beni teş- Şi için gara gelemezlerdi. Çaresiz, vaziyetimin düzeltilmesi için Wiyanada <ihtiyarı kamet» e razı olacak- tım! Yanımdak para tamamen İsviçre fran- Bi idi. Onları Viyanada tedavül ettirme ğe imkân yoktu. Mecburen, Cenevde harcamak hülyasile portföyüme istif et- tiğim İsviçre Tranklarım Avusturya ku- gonu yaptırıp Vinerbanka yatırdım. Vakıâ, Viyanada bana kargı bir tazyik yapan kimse yoktu. Fakat, maruf tabiri- le cevdeki he çarşıya uymaması» fevkalâde canımı sıkiyordu. Esasen, Vi- Jyananın da eski neş'esinin yerinde yel - ler esiyordu. Oturduğum «Otel Emper - yab de günümü nasıl geçireceğimi bi - Temiyor; harbiz adeta öldürdüğü bu mü- Akin, şu anda karısını niçin sevdifini düşünemiyardu. HBürmüzün bunda amil olup olmadığını Mmuhakeme edecek kudreti yoktu. Zih- Bi son derece perişandı. Ölüme mah - kümiyeti içine doğan Hamdwneyi, her ne pahasını olursa olsun kurtarmak - tan başka bir arzu beslemiyor, bir şeye ehemmiyet vermiyordu. Doktorla yanyana yürüyorlardı. Ba- 'zan doktor bir suni soruyordu. Eğer ku- lağına girerse, Osman edendi de cevab yeriyordu — Ne vakit doğurdu? — Bir büçuk ay oluyon — Kim aldı çocuğu? — Ebe Esma hanım.. Ye zaman hasta düşmüş? — Dün gecedenberi.. Bu sualler kamamcının içini sıkı - yordu. Ona, bünler, hızti yürümeleri - ne, eve bir gn evvel varmalarına mâni oluyormuş eibi seliyordu. Nihayet gel- liler. Osman efendi kapıyı cebindeki fnahtarla açtı, öne geçip, koşarak yu- karıya çıktı. Hastayı iyi bulmak, aşa- Bida bekliyen hekimi, ayak terini ve- ip savmak, çılem bir arzu halinde bir- Üenbire içine doğmuş, benliğini kavra- Muştı. Oda kapısını iter itmez sukutu haya- Be uğradı. Karşılaştığı manzara onu ka- pının eşiğine mıhlayıverd. Hamdune kendini kaybetmiş, dalgın yatmakta Adi, Baştıcunda, yere çömelmiş olan WHacer ikide bir 2alvna gül sirkesine batırılmış tülbend parçaları koyup çı- | karıyor ve bu tülbendlerden her biri p ateşli alına değer değmez kuruyordu. Heyecandan tıkanarak, usulcacık: — Nasıl? diye sardu. Cemal Peşa zik ve nağme memleketinde fevkalâde muazzab oluyordum. Böylece iki ay geçti. Bir sabah otelin mütalea salonunda ©- (ururkrn herkeste bir fevkalâdelik ol - kadar gilli, aşağıya seslendi: z — Buyur, doktor! | Herif, daha has - tayı görür görmez yüzünü ekşitti, nab- zını tuttu.. beğen - medi. Kalbini dinle- di, Hacere bazı şey- | ler sordu. Başını | salladı. Düşündü.. Osman efendi de, İ Hacer de, gözleri « nin içine bakıyor - ( lardı. Dudakların - dan çıkacak ümid verici en ufak keli - meyi hamamcı varı- nı yoğunu bağışla - makla ödemeğe ha- zırdı. Lâkin herif , susuyordu. Cebin - den bir deste kâğıd çıkarmış, reçete yazmağa hazırlanıyordu. Hamdune ne hekimin geldiğinden, ne de odasının çinde neler cereyan ey- lediğinden belki de haberdar bile de - ğildi. Gözleri kapalı idi. Burun delikle- rini aça aça, hızlı hızlı neles alıyor, her nefes alışta, göğsünün, yorganın altın- da, körük gibi inip çıktığı görülüyordu. Meraktan çıldıracak hale gelen Os - Hacer ağızla cevab vermiyerek, işa-|man efendi artık dayanamadı: get ettir — İyi değil! — Ne haber, hekimbaşı? dedi. Doktör doğrudan doğruya cevab ver- — Bekim getirdim. Başlarınızı ör (|medi. Başını iki tarala sallıyarak: Ih, tün de, yukav çıkarayım. maih ettikten sonra, ağzından şu müb - Kadın örtü bulmak için dolaba seğir- |hem kelime çıktı. kirken, hamamcı da merdiven başına $ — Geçecek.. Nihayet Viyanaya gelen yı etti duğu gözüme çarptı. Direktörden tutu « nuz da en küçük müstahdeme kadar bü- tün otel mensubları fraklarını giymiş -| ler, gözleri kapıda bekleşip duruyorlar- Iher yer sılinmiş, süpürülmüştü. Bütün bunlar, bu fevkalâdeden hazırlıklar bü- yük bir misafirin golecığmt iştab edi - Birdenbire, herkes kapıya koştu. Ben de elimdeki gazeteyi bırakıp dikkat ke- sildim. İçeriye, eskeri üniformasını giy miş, paltosunun kürkönü yukarı kaldır- | muş olduğu halde kim girse beğenirsiniz? Cemal Paşa! Müşarün'leyhi. yüksek rütbeli Abman we Avusturya zabitleri takib ediyorlar ve kendisine o kadar hürmet gösteriyorlar « dı ki bu vaziyeti anlatabilmek için, an - cak bir prense karşı böyle bir istikbal merasimi yapılabilirdi demliyim! Cemal Paşa ile aramızdaki münasebet çok samımi olduğu için, ıstikbaline ben de koşlum. Merhum, karşısında eski İs- tanbul şehreminini görür güörmez, hay - retle durdu ve: — Ooo... Paşa, sen buralarda ne arı - yorsun? dedi. — Başıma gelenleri söorma, cevabını verdirm. — Hayır ola, paşa? — Sizi gördüğüme çok memnunum amma, bu İyi tesadüfün.amili maalesef hayırlı değil! Cemal Paşa ciddi bir &lâka ve mera - kın sabırsızlığı ile: — Anlat camm, ne var? Ne oldu? dedi. Kendisine, İşviçreye gitmek için sad- razam Talâl! Paşanın muvafakatini ala- rak yola çıktığımı, Viyanada iken En - verin tevkif müzekkeresinden başka bir şey olmuyan şifreli telgrafını anlattım ve: — Şair İzzet Mollamın meşbur <Nlih- (Devamı 16 ncı sayfada) Son Posta'nın Romanı : 7 Ah 'ne baygın bakışı a beyaz semsiyeli!,, <£ Herif daha hastayı gö rür çörmez yülzünü ekşitti Lâkin reçetesini yazıp bitirince oda- yı terketliği zamar kendisini takib eden muztarib koca ile Hacere, yüılenne' manidar surelte bakarak: — Ağırdır.. dedi. Bu hastahk çok tehlikelidir. Biçare hamamcı, raşeler içerinsinde sordu: —Ümid yok mu? Hekim, sağ elinin şahadet parmağı- nı göke dağru kaldırdı.. — Allah var! dedi. Arkasından da, lâkırdıya başka ce - İne, reyan vermek için, Hacere dönüp ilâve etti: — Şimdi, kızım, burada iki tane jilâç yazdım. Biri bir sudur. Saatte bir çor idı. Gece, tavan arasından caddey kadar ” Bir Ha RADYO P 'Türkiye radyo difüzyon postaları Ankara radyosu '— DALGA UZUNLUĞU , Parar—1-1. 38 1639 m. — 163 Kes, 120 K, TAŞ 1074 . 15195 Kes. 20 K, TAP. 3170 m. 0468 Keş, 20 Kw. 1230: Mürük (Oda müziği - Yi), 19: Saat, Afanş haberleri, — Meteor » Ankara, 1810 |Türk müziği (PD, M: Konuşma (ev — kadını Santi), 1415 - 1430: Müzik (operet selksi - yanları) . 17.20: Mürik Ydandı Pazar ant, Ajans haberleri, — meteoroloji, — 18.40: Türk müzlüi —(ince saz - Nibavend — faslı), 19.30: Türt müziği (muhtelif okuyuculardan tecilmiş eserler), (Müzeyyen Senar, Mustafa Caflar, Hadife, Muzaffer — İlkar, Semahat, Karındaş, Safiye Tokay, (Sadii.20.15 Ha (çocuk saati), MN Müzik (Riya- ge. Cümhu. Bendo. Şef: İhsan Künçer). 2115: Snat, Bsham, tahvilât kambiyo - nü - İkut borsast (flati, 2123: Müzik — (Karişık prorenm - PO, 2186- Mürik (Kücük orkes - tra), 2245 - Z3: Son afans haberleri ve va - rınki program. çayı), 1830: * Pazartesi — $ - 1- 38 1230: Büyük bir virtüorun — plâkları, 1$: Bast, ajans — haberleri ve meteor - Ankara, 1310 - 16: Türk müzlü (halk türküleri - PD. 1880: Türk müziği (ince saz - Kar - cığar fazlı), 19.18: Saat, ajans — hüberleri, riraat borsası ve meteorolofi, 19.90: Müzik (Reman soleları) eslan (Sadağ Bdlr), 1450: Konüt- |ma (dortorun saatt), 2005: Türk müziği - Killsik program - idare eden (Mes'üd Ce - mip), Çalanlar: Forsan, Pnhire Fersan, Fuşen Kam, Cevdet Kozan, Kemal Niyari Seyhun), 2108: Banı, esham, tahvilât, ve kambiyo « nukut (flat). 21.15: Konuşma, 21.80- Müzik (Küçük orkes- tra), 2230: Mürzik (Senfonik plüklar - tak- dim edin - Cevad Memeuh), 2845 - M4: Son ajans haberleri ve yarınki program. * Saı —3 -1- 39 (Vecihe, Reşad Erer, Refik| İkincikânım 1 ftalık ROGRAMI £ kuğ borsast (flat), 2125; 'Türk müziği (Şar - kı ye taksim), 21.55: Monuşma (Türkiye pos- tası), 2210: Müzik (Küçük orkestra), 23101 Müzlk (cazband), 2343 - 24: Boön ajans ha - berleği ve yarınki program. * Çarıemıha —€ -1- 39 İ2m: Müözik (bir konserto - PD, 13: Samt, #janı haberleri ve Meteor - Ankara, 13101 'Türk müziü! (halk türküleri - Pl), 13.45 - 14: Müzik hafif parçalar. * 18.30: Türk müziül (şarkıilar ve sı leri), Okuyon: (Sadl Hoşaesi, Çalanı cihe, Pahire Fersari, Refik Fersan), nuşma, 1915: Saat, ajans, meteörol. rant borsası haberleri, 19.30: Türk mürüği - (Hülcat faslı) -, Saz heyeti: Tahsin Karaknş, |Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Bas ri Üfler, Hamdi Tokay, 2030: Konuşma (M- zah saatl), 2045 Müzik (küçük örkastra), 21:20: Saat, esham, tahvilât, kambiyo - nü » kut borsasi (fiat), 21.30: Temsil - Verter « Yazan: (OCoethe), Küçük örkestra refakattla, 2230: Müzik (bir senfoninin takdimi), tak- şid), 2320: Müzik (eğ - denceli plâklar/, 2845 - 4: Bon afans haber- leri ve yarınki program. * Perşembe — 5- 1- 39 1230: Türk müsiği (-PD, 13: Saat, afan haberleri ve meteor « Ankara, 1910 - 16 Müzik (Küçük orkestra). 1830; Türk müriği - (Karışık prograsmı Baz heyeti: Hakkı Derman, Eşref Kadri, H san Gür, Hnsrt Üfler, Ahmed 'Tokay. 19: Ko muşma (zirata srati), 1920: Baat, ajans, me teoroloji ve zirant borzamı İnberleri, 19.30x Türk müziği - (ince aaz heyeti - Muhur fase M, 20.15: Konuşma, 20.30: Saat, esham, talh vitât, kambiyo - nutak borkas (fiat), 20401 |Müzik foda müziğü, Oslanlar: Piyanist (Pes hunde Erkin), Viyolonist (Neecdet Atak), ber tekâr Piyanist (Ulvi Cemal Erkin), piyane ve keman İçla sonat: (Tivi C. Erkin ve Ne- eil Kâzım), piyano sesteri piyano sölo sonak |21.60; Saat, esham tahmiiâit, kambiyo - nu- kut borsast fimtları, 2150: Türk mürtüi « (yurd havaları), Okuyan (Mahmud Karın - daş), Calanlar: Kemal Niyazi Seykun, Ru « şen P. Kam, Sadi Yaver Ataman, 22.25: Tem- sif -bir. Dram - Uyüyan — kadın - yazan: 1330: Müzik (mol0 « Pl), 13: Baat, ajone| (Andoe dÖ Lo7), 2240: Müsik (Radyo erkes haberleri, meteor - Ankara, 73.10 - 14: Mü- | Wası - Şef: Easan F, Alnar), 2345 - 24: Son tik (Riyaseti Cüm. Başkan. Bandosu. Şef: | Yans haberleri ve yarınki program, (İhsan Künçer). 18.30: Türk müzifi (ince sax - Seçih ve |Hüzzam fasli), 19.15: Saat, afana, meteoro - loji ve virnat borsası haberleri, 19.30: Türk müziği (Saz eserleri), Çalanlar: Vecihe, Mos- ud Cemlil. Ruşen Kam, Cevad Kozan, 20: Ko- nuşma, (Hukuk İlml Yayma Kuramu), 20.15: Müzik (Ratiyo orkestrasi - Şef: Praetortmm, ERCÜMEND ba kaşığı verirsiniz. ? Öteki de haptır. On- Jan da bir tane he- men, birer tane de ikişer saat ara İle alır. Kat'iyen yiye - sek vermeyin. Yal - cız hafif Hmonata, soğuk çay, istediği kadar da su. Alnına sirke koymağa de - vam ediniz. Adiyo! Hamamcı, herifin eline mecidiyeyi si- kıştırırken, son bir sua| daha sormağa yeltendi, fakat vaz geçti. Pek ziyade 1 tar ederse, alacağı şevabtan korkuyor - du. Ve bütün zayif ruhların böyle an - lardaki hâletine giriftar olarak, sorma- mayı uğur sayıyordu. Hekimle yene beraber çıktılar. Ha - mamcı eczaneye gidecek, Hlâçları yap- tıracak, alıp gelecekti. Valide camisinin önünde ayrıldılar. Eczacı Teçeteyi yaparken, - tezglihın yanındaki iskemleye flişerek sabırsız - hıkla bekliyen zavyallı koca, bir yandan * Cumt — 6-1- 389 1230: Türk müsiği (Türkçe şarkılar - PD 13: Saat, ajans ve meteor - Ankara, 1830-14 Müzik operet parçaları. 1830: 'Türk MmÜZiği (Fasil musikisi - Buri. nük makamı), 1930: Konuşma — (Haftatıi De 17 nci sayfada) hazır edip uzatan eczacıya sordu: — Bu ilâçlar iyf gelir mi? Bu çocukca suale, adam tabil bir ce vab verdi: — Neden iyi pelmesin? Hekim yaz - miş mademki., elbette faydalıdır. Oradan, hamamcı acele kendini soka- ğa attı, evine geldi. Hamdunevi birake- tığı vaziyetfe buldu. Hacer de, vaki olan İstizaha karsılık: — Hep övlel, dedi. ©O günü övlece akşam ettiler. Hür müzü ovalamak icin bir yerden bir emr zik bulmuslar, onunla kendisine süt ve riyorlardı. Cocuk bumu önne vadıren - mıs, ağlamış, haykırmıştı. Fakat aclık galebe calınca, nihavet alısivermisti. Osman efendi tavalık vazifesini üzert- ne almıştı. Acemi ve beceriksiz elleri- Te çocuğum esltini değiştirivor, sütünü emziriyor, ağ'adıkca onu kundatile ko cağına alın pispişliyor, avutuyordu. Gün kavusurken, Hamdimenin de hararet devecesi arirms, tabütüvanı büsbütün kesilmisti. Uyuduğu mu, dal- gın mi yarttığı helli olmıyordu. Hanpla- rını zorla vutlurmuslar, şurubunu ka- sıkla, dişlerini arahıyarak, ağzına akıtı- yorlardı. Bir iki defa, kendiliğinden, gözlerini aralamış, su istemişt. Bu basit arzu, her seferinde, kocasının gönlünü ümid. Je, itminanla doldurmustu. Gece yarısına dağru, hastanım halin de bir vahamet peyda oldu. Üst dudağı Hitremeğe, döğeü hırıldamada baslarh Alnı avucları tedricen sofuyordu. Bü tün vücudü ise ter icinde idi, Osmeon efendi ile Hacer bu alâmetle Ti iyiliğe hamlettiler. Aralarında ko nuştular. de, perişan akiımın gelen ne kadar dua- lar varsa, okumakta ve etrafıma öfle - mekte idi. Ayni zamanda, kendi kendi- Eyübsultana kurbanlar, Merkez efendiye mumlar, Sümbül efendiye sü- pürgeler, fakir fukaraya helvalar ada - yordu. Gene de kendini tutamadı. İlâçları — Ter iyidir.. vücudün zehirlerini db şarıya ntar, — İnşallab, yarabbim! Sen bu mase ma acı! — Elleri suğuk gibi.. — İlâe, demek oluyor ki fayda etti. atesi düsürdü.. (Arkası var)