TAARE Çe 8 asi ARAR Vak Kii 9 AAA a « A a * 3 Az SA a Kk & ka KA 40 Birincikânun SON POSTA Halk Ne Diyor? İstanbula evvelâ yol mu, yoksu | Küçük bir çocuk, fakat tiyatro binası mı lâzım? Almanyada yapılan otomobil yolları İstanbulda mesele buhranı (varmış gibi, şimdi bir de «konservatuar mı, ti- yatro mu, yol mu?» meselesi boy gös - ermiş bulunuyor. Yeni Valimizin, bir yiyafet sofrasında, temas ettiği bir ta - #avvur birden şiddetli bir münakaşa - dır kopardı. İstanbulun imarı hakkındaki proje - lerden bahsedilirken, süratle bir kon - servatuar ve tiyatro binası yapmak lü- zumu ileri sürülmüştü. Şimdiye ka - dar, konservatuar, tiyatro binası. diye ucları gikenen kalemler, bu sefer de «İstanbul: yolsuz bir şehirdir, türlü #h- tiyaçlar içinde kıvranıyor, hal böyle i- ken konservatuar binasına, tiyatroya Pera sarfetmenin ne âlemi var?» deme- ğe başladılar. Dallanıp. budaklanan münakaşa ka - pısından eri nihayet Ulus başmuhar- riri Falih Rıfkı Atay da girdi; «yol mu, tiyatro mu?» münakaşasına ötedenberi İstanbula aid meselelerde pek hassas olan Ulus başmuharriri şöyle cevab ve- riyor; «Asfalt üstünden ruhsuz bir şehirde dolaşmaktansa, ayaklarını rahatsız e- den ve pantalon paçalarını kirleten kal dırımlar üzerinden, fikir ve zevk mü - esseselerine gidebilmeği tercih edecek olanlar az değildir.» Münevver kalemine dayanarak bu İ- $in münakaşasım yapıp, Şu veya bu hükmü verirken acaba halk ne diyor? Halkm sesi hakkın sesidir. Kulağımızı ©na verdik mi?, Hayır. Bu işi dün ben yaptım. Halk deyince gözümüzün önünde, —belki yanlış, bel- ki doğru— canlanan kitleye mensup Vatandaşlara sordum. Müsaade ederse- hiz size cevablarını okuyayım: © Halil oğlu Bekir (yirmi İle yirmi beş yaş arasında bir vatandaş. Balık - Pazarı taraflarında küfecilik ediyor): — Sen ne dersin dedim.. yol mu ya Palım, konservatuar mı?.. Yüzüme, istihzanm en keskin huz - melerini taşıyan bir gözle baktı: — Yolu anladım, dedi.. hergün ça - mMura battığım şey. fakat ikinci söyle - diğini bilmiyorum. Nedir 0?. — Konservatuar... #Dudaklarını büktü: — Hiç işitmedim, kanseri duydum. Konserveyi de biliyorum. Fakat bu iki- #irden de uzun.. — Sen İstanbulda yaşıyorsun, söyle bakalım İstanbulda ne yapılmasını is - tiyorsun, yol mu, eğlence yeri mi, gü- Zel, süslü binalar mı, bizim neye ihti - Yacımız var?, «Haydi efendi git işineb diyen bir Mana ile beni yukarıdan aşağı süzdü: — Küfeme tekme indirmesinler baş- ka bir şey istemem. Dedi. bir an durdu, bu isteği az bul- Muştu: — Ekmek diye mırıldandı. ekmek. Pariste Opera binası — Fakat parayı ikiye taksim eder « sek, ikisi de yarım kalır? — O halde suslinizi «yol mu, kor - günde yirmi beş kuruş kazanamıyo -İservatuar mı?» diye sormayınız; «73 « rum, Bir de annem var benim. Ek -|vallı fakir beldeye beş on para sadaka mek pahalı. et pahalı, her şey pahalı. — Yani hayat pahalı demek istiyor * sun!?.. — Hem çok.. Amma sen ikisinden bi- rini seç diyorsan tabii yol derim. Ak - şamları bizim sokekta çukurlara düşü- rum, Kamı yarı tok, çamurlu yolda üyen adam eğlenceyi düşünür mü? © Sebzevatcı Galib (Aksaray tram- voy caddesinde): — Konservatuarı biliyorum. Saz öğ- retilen yer.. o da lâzım. Mekteb orası. mektebe çok lüzum var bizde. Fakat şu caddeyi görüyor musunuz, her yağ- mür vağışta sel basar. Burası şehrin en işlek bir caddesidir. Yedikuleye, Top - kapıya, Cerrahpasr ve Kocamustafa « paşaya giden bütün yollar buradan ge- çer. Bu caddenin yarısı yapıldı, yarısi yapılmadı. Yazın toz, toprak, kışın ça - mur ve göldiir. Ben size sorayım, han * gisini yapalım?.. © Selim Say (öğretmen): — Sizin sağ gözünüze mi, yoksa sol gözünüze mi ihtiyacınız var?. şeklinde bır sual sizinkisi. Konservatuar, tiyatro bize şüphesiz yol kadar lâzımdır. Ha « ben birinden birini tercih etmiye » ceğim. İkisi birden diyeceğim. Rica e- derim, biz bir konservatuar binası yap- mak için yolları olduğu gibi bırakmak mecburiyetinde kalacak Okadar fakir miyiz?. Eğer buna vereceğiniz cevab evet ise, ben kulağımı ve ruhumu dok durmağı elbette çamura batmadan evi» me gitmeğe tercih edecek değilim! Lâ- kin bana kalırsa, yoldan ve konserva - tuardan evvel düşüneceğimiz. pek çok ihtiyaçlarımız vardır: o Suyumuz yok, sokakta elektriğimiz yok, © vesaitimiz. yok. Buna mukab'l şehirde ihtikâr var, hayat pahalılığı var. ne istemiyorsa « nız var, ne İstiyorsanız yok.. Bence işe (var) ın mücadelesinden başlamalı. © Cemil (musikişinas): — Medeni bir şehrin yolu var de - mektir. İstanbul medeni bir şehir di - yoruz. Yolun da mevcudiyetini kabul etmek lâzım. Konservatuarı da olma « sı icab eder. Var. bir otel köşesinde, yolu ne kadar yoksa, konservatuarı da o kadar yok Ben musiki hocasıyım di» ye, hemen konservatuar yapalım, de « miyeceğim. Bu kel başa şimşir tarak o- lur, Fakat bütün tahsisatı yola harca - yıp şehri bir konservatuar (binasına malik olmaktan mahrum O etmiyelim, Hem o, bem 0.. gücümüzün yettiği ka- dar. nereden temin edebiliriz?» şekline s0 - kunuz. © Bayan Nihal Ertulga (Çarşıkapı Azak sineması arkasında): — Kolay: var: Bir anket oyapmalı. tiyatroyu sonra düşünürüz. Şimdilik © lanlar ihtiynca, yetiyor da, artiyor bile. © İlhami Ataman (Emekli binbaşı, Sofular caddesi): — İstanbulun ihtiyacı yalnız bu iki şey mi gözüm?.. Bunlar büvük iş.. Bi zim bildiğimiz basitten mürekkebe gi- dilir. Kendi mahsullerini Avrupa fiatı na yiyen, #iven, içen bir memlekette, esnafın halkı haraca kestiği bir şehir - de, hayat pahalılığından omuzları çö - ken hemşeriler yoldan ve konservatu- ardan evvel çok daha başka şeyler is - terler. Tiyatro, konservatuar bir şeh - rin fantezisidir. İstanbulun noksanları- nm halline ihtiyacımız var. Bunlar du- rurken, ierlerini düşünmek müsaa - denizle ayağında donu yok, basına fes- legen takar, sözünün ta kendisidir. Lçeşme): — Uetz ve bol su, ucuz et, önümüzü görecek kadar işik. halka kulağını ve « ren bir belediye. Bunlari temini müm- kün müdür acabn sayın bayım? Sor - duklarınızı dü emem. Zira cebinde meteliği olmıyan adamın acaba apar - tıman mı vapsam yoksa bankaya verip faiz mi alsam, dive düşünmesi gibi saç- wa olur, Para yok. yol mu, konserva - tuar mi? diyoruz, Para bulunsun, mik- darına söre ya hepsini, yahud en lü - zumlusunu isteriz: Nusret Safa Coşkun Bursada merinoscu'uk için yeni tedbirler alınıyor Bursa (Hususi) — Merinos yetiştir- me mıntakasına dahil bulunan ve bu hususta ehemmiyetlice bir vaziyete malik olan vilâyetimizde Merinosculu- ğun inkişafımı temin için yeni ve önem- li tedbirler alınmak üzeredir. Bugün * lerde Şehrimizde de bir toplantı yapı- Incak Merinosculuk ve bunun daha kı- sa bir zamanda, daha fazlalaşması hu- snsunda tedbirler düşünülecektir. Vilâyetce, Vekâlet nezdinde icab eden teşebbüsler yapılmıştır. Vekâle- tin salâhiyeti ve mülehassıs elemanla" rı ile diğer alâkalı daire şeflerinin top- lantıda bulunmaları temin edilecektir, halk hangisini istiyorsa onu. herhalde! İyol değil mi efendim! Konservatuarla, © Behlül Sevükcan (Memur, Ayna -| büyük bir san'atkâr Freddie Bartholomeve ciddi ve vakurdur. Haftada 3000 mektub alması onu hiç Şi Nevyorktan yazılı- yor: Kap Broadwaydaki (Laews Theâter) in cephesi ışıklar içinde parıl parıl yanıyor. Bu ışıklar içinde de neon ile yazılmış (Freddie (Bartholo- mew in person) harf- İeri gözleri kamaştıs riyor. Bu harflerin tesameti san'atkârın boyu kadardır, İçeri girili; lındığı kü | vimli san'atkârın çok İ mütebessim çehresi. le müzikhel numara İ Jarını takdim ile meş |gul olduğu görülü i yor. Beli sıkı küçük İbir siyah ceket, kur. şunl bir panlalan, pis keden beyaz bir göm- ek, geniş bir yaka- lık, geniş bir siyah Kravat! Eaton kolleji elbisesi! Kendisine de o kadar yakışıyor ki! Muhakkak ki seyireller müzikhöl nu- maralarından fazla onunla meşguldürler, Böyle küçük yaştaki san'atkârlardan eskidenberi pek hoşlanmanı... Hele şine- ma san'atkârları olurlar İse! Çok genç yaşta olmalarıns rağmen on- larda bazan öyle ihtiyarca tuvırlara rast- gelirim ki o vakit ruhlarmın da hakika- ten ihtiyarladığına hükmedeceğim gelir! Olgun insanların malı olan helecanları, ümidleri, mkisarı hayalleri o yaştaki ço- cuklarda görmek hiç te doğru değildir bence! Hele bu çocuklardı bazan büyük insanlarda görülen szamete hiç te taham- mül edemem. O vakit onları bir güzelce pataklıyitağım gelir, Ne yalan söyliyeyim. Meşhur denilen Freddle'yi görmeden evvei de bu düşün- ceii in tesir! altında idim. Fakat ken- disini gördüğüm zaman fikirlerimi der. hâl tashih ettim. Çünkü Freddie Bartho- lemew'i on dört yaşında bir çocuk bul- dum. Kalbi, ruhu, tavırler: on dört ya şında idi. Bu çocukta sahtelik hiç yoktu. Saflığı burnda meziyet sayacağım. Freddie bana yaklaştı. Güzel simasile gülerek selâm verdi, Merdee elini uzat- $1. Bu el uzsima hareke hakkındaki tah- minimde hiç aidanmadağımı isbat etti, Görüşmeğe başladık. İngilizcesi «İngi- diz şivesi: idi. Amerikada senelerdenberi bulunmasına rağmen İngilizliğini kay. heylememişti. Stüdyo haricindeki hayatı hakkında kendisine sualler sordum. Hangi oyun- sordum. Gözleri derhal parladı. Bana müteşekkir nazarlar eweyledi. Bir İngi- bz mualliminden ders almakta olduğunu söyledi. Hergün beş saaf ders almakla- dır. Fransızcaya yeni basiamıştır. Derslerden gâyri en çok sevdiği şey motosikletidir. Futboldan de çok hoşlan- maktadır. Bu s:rada tam manasile ço cukluğunu meydana çıkardı. Birdenbire dedi ki: — İşin fenası çok parsın olmamasıdır. Millicent teyzem bana ancak haftada #bira dolar vermektedir amma bunu pek çabuk harcıyorum. — Bununla re aiyorsun?... — Şeker alıyorum. Zabıta hikâyeleri alıyorum. Bu ikâyelere doğrusu bayılı- yorum, — Hiç sigara içtiniz mi? — Hayır! Hiç te kevesim yok! Fakat beş sene sonra pipo içmeğe başlıyacağım, İngiliz olduğumu unutmayınız sakın! Çocuğun bu mülühazası çok hoşuma sitli doğrusu. ımartmamıştı | 1w'ebelerinin klâsik Freddie Bariholomew «Tom Savyersin maceralari» filminde Sü Gözleri zeki idi, Biraz da saf buldum.! lardan, hangi şeylerden hoşlanıığını ibüyük bir inkisarı hayal ile karşılaştılar, büyük bir adam kadar | | Tabi &kırdıyı sınemaya döktük. Ğİ Freddie (Cesur Köptan) filmindeki ro-Ş& ün aslırasını elân muhafaza eylemeksf l tedir Dedi ki: — Bazı çok ağır hattâ tehlikeli anlar İ geçirdik. Buzlu sularda banyolar yaptı ğü Bazan da doğrusunu söyliyeyim çok eğe lenceli ıdi. v Spencer Tracy tam bir insandir. Bu tarzda bir rol daha yapmak isterim. Bir | . j hevesim daha var. O da bir tiyatro sah- nesince komedi oynamaktır. Hamleti oyoğ namak la arzularım meyanındadır. Buna daha vekit var. Freddie'nin yüzde yüz İrgiliz olduğu il Shakespeare"; taatbüd derecesinde sev» diğinden belli! Henüz beş yaşında iken küçük Wiltshire şeht'nde Shakespeare'in d şürlerini aile içiimalarında ve halk ava. Sl ında okurdu. Halk müsamereletine de bu vesile ile iştirak ederdi. İstidadı sayesinde küçü- cük şehirden Londraya ködar yükseldi. il Bundan tam dört sene evvel yani 1934 senesinde küçük Wreddie'nin hayalinde $ Hollywood bel'rmeğe başladı, Günün bi- $ rinde küçük Freddie gazete okurken Ka- Yiforniadaki stüdyolardan birinin, bir filmde David Coppevfield'i temsil eyle. mek üzere küçük bir delikanlı aramakta olduğundan haberdar oldu Hemen faa İlyete geçti." Kendisini büyütmüş olan teyzesin'n &yaklarına kapandı. Fakat ka» dın red cevabında ısrar etti Nihayet ços cuğun israrlarına dayanamadı. Bir müşkülüt ile karşılaştılar. Holly. wooda gitmek icab ediyordu. Bu müşkül de iktiham edildı. Oraya vardılar. Fakat Kanadaian, İngiltereden, o Amerikanın her tarafından gelen ou binden fazla ço- cuk vardı, On binlerce çocuk arasından seçilmek çok püç b:r işti. Bunda, insa- nın yaman bir talihi olması icab ederdi, Nihayet Fredd'e'nın sonsuz olan sabrı zalerle neticelendi. Meşhur (prodüktör David Selznick tarafından kabul edildi, Bu muannid çocuk onun üzerinde büyük bir tesir icra etti. Bir prova yaptırdı. Yir. mi dört saat sonra Freddie film kumpan- yasına kabul edilm'şti, O dakikadan :tibaren talih çocuğa ya- ver olmağa başladı David Copperf'eld'de emsalsiz bir mu- waffakiyet kazanildi. Anna Karevin filmnde beraberce rol yapması için Greta Garbo onu istedi Victör Mac Lazlen ile birlikte (Profes- yonel Asker) filmini çevirdi. Sonra (Küçük Lorâ), ondan sonra şaheseri «lan (Cesur Kaptan) filmini çevirdi. Ram (Devamı 10 uncu sayfada)