l 8 Bayfa SON POSTA ATATÜRKÜN HATIRATI Hükümetin beyannamesinden çıkan mana şu idi : «Sivasta birkaç kişi toplanmış, millet namına idarei kelâm ediyor, mükadderatı milletle alâkadar oluyor!,, -3 Akıl ve ferasetlerindeki mahdudiyet. tabı ve ahlâklarındaki — zâf ve tereddi SYoabı böyledir. Çoktan, bende olduğuna şüphe kalma- muş olması lâzım gelen, padişah ve hali- fenin, bendeliğile ihraz olunabilecek ma- kamı Iktidarın, iktidarsızlığa nümune ol- mesı tabil değil miydi? Ferid Paşayı istihlâf eden, Ali Rıza Paşa ve evvelki kabineden müdevver ve yeni rüfekayi mesaisi, Ferid Paşanın bı- raktığı noktadan başlıyarak, onun inta- €©& muvaffak olamadığı amali ağyarı te- kib ve intaca çalışmaktan başka, zaten ne yapabilecekti? Bu, bizce, vazıhan malüm idi. Fakat, birçok esbab ve mülâhazata binaen, ha- Zım ve sabur davranmaktan başka çarel muvaffakiyet yoktu. İtilâf eylemiş görünmeği muvafıkı mü- tajea ettiğimiz bu yeni kabine ile, bizim naktai nazarlarımızda mevcud — ihti inkişaf eden mebadisini görmek için, dört maddeye ald mütaleamızı ihti in bu| Bal | bıtmamelerinin ilk günlerine aid suyf: rında bir dela daha gözden geçiriniz | Bir (Damad paşa) daha bancılardan, ilâahirfhi mevcud olan ce- miyetlerdey ne kadar muavenete intizar ediyorsa bizden de ancak o kadar... Ce- mal Paşa vasıtasile bizi işgal ve iğfale matuf telgraflar muhteviyatı hep yalan- dir. Sonra şu cümleyi okuyalım: «Mukad. deratı memleketin, vükelâyı millet vesa- tetile tayini ahassı amalimizdir.» Bundan çıkan mana da, şudur: Sivasta bırkaç kişi toplanmış, millet namına ida- ret kelâm ediyor, mukadderatı milletle alâkadar oluyor. «Heyeti temsiliye» diye bir de ünvan takmarak millet ve memle- ketin « vazifeleri olmadığı halde - işleri- ne karışıyorlar. Bunların sözünü dinle- meyiniz. Çünkü bunlar vükelâyı millet değildir! Hükümet, bu beyannamede, şu suretle sulh hakkındaki noktal nazarını da izah ediyor: «Vilson prensiplerinden bihakkın istifnde olunarak, devleti OÖzmaniyenin müttehid ve pedişahının etrafında müç- temi bir devleti müstakille olarak temini bakası için hiçbir teşebbüsten geri durul- m.yacaktır.» Yeni kabine, bu noktaj nazarlarında, mnowvaffak olacaklarına dair şu kıvvet tes yidiyeyi gösteriyor: «Zaten düveli muaz- zamanın hissiyatı nasafetkâraneleri ve ha — Yeni heyeti vükelâya dahil ve heye- | kiksten gittikçe tavazzuh etmekta olan ti temsiliyemiz murahhası sıfatırı ha'z Ayrupa ve Amerika efkârı âmmesinin bulunan Cemal Paşa ile vukubulan — ve| itidalperverliği de bu babda emniyetbahş bulmakta öolan muhaberatımız, heyeti liyenize, dahiliye nezareti makamını iş-| gal etmiş bulunan, damad Mehmed Şe- rif Paşadan bahsetmeği geciktirdi. Bız, yeni kabine ile itilâf zemini arar- ken. Şerif Paşa, çoktan milleti tesmıme başlamış bulunuyordu. Nezarete geçtiğini ilk tebliğ eden 2 Teşrinievvel tarihli tamimi muhteviyatı, tahattur buyurulursa, orada, şu cümle- Tere tesadüf edilir: «Pfradı mliletin bir vifak ve ittihadı tam halinde olması, devletin menafi! he- kikiyesi icabatından bulunduğu — halde, bir müddettir, dahili memlekette asar fak ve şikak revnüma olması, müşkülü- tın bir kat daha toezayüdünü müstelzim | olmak itibarile, pek ziyade şayanı tees. | süftür.> | «.... Muvafakiyet ... hükümetin telki-| natına mutavaatla, menafii —moemlekete | muzır harekâttan mücanebet edilmek!le | hâsıl olacağından hemen merkez ve müll- hakata bu dairede icrayı vasaya ed.nız.» Efendiler; âamad Ferid Paşadan, âaha Rkıllı olduğu rivayet edilen damad Şerif Paşa, pek acemice işe başlamış oluyor. O tarihlerde İstanbulda, bizi daği, bali bir (sempl solda) telâkki eden baz: ro-| mancılar gibi. damad paşa da biri kendi | aklı eblehferibanesince — gafil ve gayri| müdekkik farzediyordu galiba..! Halbuki, biz, derakab, nazır paşanın maksadı denaetini anlamış ve'daha mü- teyakkız bir vaziyet almış bulunuyorduk. olmaktadır.» Efendiler; bütün bu fikirler, Ferid Pa- şa kabinesinin padişah lisanile neşrettiği beyanname muhteviyatının harfi harfi- İne ayni değil midir? Bu tarz beyannameler, neşrinden mak- şad, m'lleti iğfal ve meskinete irca değil midir? Hangi nasafetten bahsolunuyor? Hangi tldalperverlikten dem vuruluyor? Bun- ların azılları var mıydi? Memleketin, merkezinden Hibaren her yerdeki tezae hüratı cenebiye, hakikatte bunun aksini isbat edecek delâili fiiliye ve bahire de- ğil miydi? Hakikatte Vilson; prensiplerile bera- ber, sahneden çekilmiş ve aksamı mema- liki Osmaniyenin Suriyede, — Filistinde, Irakta, İzmirde, Adanada ve her yerde işgaline sayirci bulunmuyor muydu? Bu kadar, kat'i asarı izmihlâl müvsce- hesinde, aklı, ferasoti, viedam — olan 2- damların, kendilerini aldatmalarına ihti- mal verilir mi? Bu gibi adamlar, filhaki- ka, kendilerini aldatacak kadar ebleh o- lurlarsa onların mukadderatı memlekoti idare etmelerine, aklı eren hakikati fe- caati görenler tahammül edebilir mi? E- ger bu adamlar, hakikati biliyorlar ve kendilerini aldatmıyorlarsa, milleti iğfal ederek koyun sürüsü halinde düşmanın :pençnıne tevdi etmeğe canla, başla ça- lışmalarına ne mana verilebilir? Heyeti temsiliyenin Şerif Paşa, bizim ef'al ve harekâtımızı| hüsnüniyet göstermesi ve Ferid Paşa kabinesini iskat zımınında mülletçe tatbik olunan ieraatı, memle- kette asarı nifak ve şikak olarak taysif ve pek ziyade teessüf ediyor. Hükümetin telkinatına mutavant — ve muzır harekâttan mücanebet telkinini hemen bütün memlekete neşir için istical ediyor. Hükümetin beyannamesi münasebetile Hükümetin, (dahiliye nazırı Mehmed Şerif) imzasile intişar eden beyannamr- sinin birkaç noktasına hep beraber yöz gezdirelim: «Heyeti vükelâyı hazıra mütecanistir.» Çok doğruüduür. Bu cihet kemalile tavaz- zuh edecektir. «Hututu esasiyede müttehidülefkârdır. Hiçbir fırkaya mensub değildir. Muhte- Df siyasi grupların hiç birine dahi tema- yül etmiyor. Hepsinden muaveneti mu- neviyeye ıntizarda bulunuyar.» Bu cümlelerden çıkan mana sarihtir. Hükümet, teşkilâtı milliye ve onu idsre eden heyeti temsiliye ile beraber deği'- dir. Hattâ. temayülü dahi yoktur. İtilâf ve Hürriyet fırkasından, Mühibler cemi- yetinden, — Kızılhançereilerden, — Nigeh- Hükümetin beyannames'nin, manas:z- lığına ve ihtiva ettiği efkârın sekametire rağıanen, biz heyeti temsiliye namına ay- ni tarihte, 7 Teşrinievvel günü, yeni ka. bineye müzaherete karar veriyoruz. Hü- kümeti cedde ile amali milliye arası-da itllâfı tam husul bulduğunu millete too- şir ediyoruz ve her tarafta umuru hü- kümete asla müdahale edilmemesini te- min-ve hükümet kuvvet ve icraalını tah« kim edecek tedabir alıyoruz. Dahil ve hariçte, vahdeti tamme olduğunu fiilen isbat edecek vaziyet alıyoruz. Huülâsa; memleketin temini selâmetini saife! ve semimiyetle düşünenlerin, aklen ve vic. danen yapmağa mecbur oldukları - vari- di hatır olan - her şeyi yapmağa ça! yoruz. Bir an evvel mobusların mtiha- bıinı temin için teşv'katta ve tavsiyeler- de bulünüyorüz. Yalmız bir şey. yapmı- yoruz. Teşkilâtı milliyeyi lâğvetmiyoruz ve heyeti temsiliyeyi fesheylemiyoruz. Yegöne kabahatrmız budur. Damad Ferid Paşadan sonra, dığer bır damad paşamın etrafında, sadrazem di. , nazır diye toplanmış bir takım se- kmanı, alçak bir padişahın deni fi- kirlerini sübuletle tatbikte serbest bırak- mıyacağımızı ihsas ediyoruz. (Arkan var) —T Adanadan İstanbula geldiğimiz gündü. ( Askeri sevkıyat)ın köhne bir motörile Haydarpaşadan İstanbula geçiyorduk. Liman düşman gemilerile dolu idi. Bu çelik ormanının içinde yol alırken Atatürk ağır ağır mırıldandı : “Geldikleri gibi giderlern Anlatan: GCevad ütarek Abbas ede Atatürk Cevad Abbas, İzmit civarındaki küçük çiftliğinde -Ö— Vilson prensiplerile sulhe talib olar Osmanlı devleti, bilâhare görüldüğü gibi geniş tefsirli ve elâstikiyetinin hududu olmiy&n bir Mondros mütare- kensmesi akdetmişti. Harbı yapmış olan İttihad ve Terakki rical ve rüesası, mevkilerini padişah Vahdeddinin emrine bırakıyorlardı. Bu acı vaziyeti gören ve Yıldırım or- duları kumandanı olarak Adanada bu- lunan Atatürk o zaman Vahdeddinin lay bay Nacinin (elyevm Cebelibere - ket meh'usu general Nacidir) tavassu- tle Vahdeddine İzzet paşanın sadare- tile teşkili lâzım gelen heyeti hükü - mette Fethi ve Hüseyin Rauf gibi va- tanperverlerin bulunmasını tavsiye et- miş, kendisinin de erkânı harbiyei u- mumiye reisliği ile birlikte harbiye ne- zereline getirilmesini istemişti Tavsiye ettiği zatlar yerlerine geti - rilmişler, ancak nedense Atatürke va- zife verilmemişti. Atatürkün İzzet pa - şaya vaki istifsarı; gülünç bir cevabla karşılaşmıştı. İzzet paşa — telgrafında diyordu ki: «Badessulh arkadaşlığımız eltaf süphaniyeden memuldür.» Bugün bu cevabı tahlile girişmiye « ceğim, Ancak şu kadarını söylemek is- tiyorum: Atatürkün, Kilikyayı ve Ki « likya hududlarm: dahi bilemiyecek kadar gafil olan bu hükümet sadraza- mile Adanadan mekine başında saat - lerce muhabereatıma şahid öluyordum. O bütün samimiyetile etahassüsünden kolayca ağlıyan fakat ağladıktan sonra en müsterih bir vücud gibi hemen o - turduğu yerde uyuyan» İzzet paşayı devletin bulunduğu vaziyet hakkında tenvir etmekten kendisini alamıyor - du, Fakat her defasında aldığı cevablar psk sudan ve aldatıcı idi. En nihayet Atatürkün karakteri tebarüz eden bu hükümetin ömrünün sayılı günlere münhasır olduğunu, ve pek yakında Vahdeddin tarafından — atılacaklarını da İzzet paşaya bildirmekten kendini menedemedi. —— Muattal bir halde dürmayı hiç bir zaman âdet edinmemiş ve cephede va- zifesi kalmamış olan Mustafa Kemal; Yıldırim. orduları kumandanlığından ist'fa etmiş, zavif da olen İzzet paşa hükümetini İstanbulda faaliyetile ya - şatmağı vapacadı işlerin birinci merha- lesinde olarak savmıştı. İstifası kabul olundu. Fakat İzzet peşa hükümetinin destekliğine yetişe - medi. İstanbula geldiğimiz günü hiç unut- mam, Şehrin çok hazin bir hali vardı. İstanbul hasım donanmalarmın lima- na girmeleri felâketinin matemini tu - tuyor, büyük matemine Atatürkül de ortak ediyordu. Atatürkle»ben Askeri sevkiyatın bir| dirkâr cümlelerle benimle köhne motörile deniz ortasında yasla-|du. Bilhassa mütareke başlarında nan bu çelik ormanmın içinden geçer- ken Atatürkün zarif dudaklarından «geldikleri gibi giderler» cümlesini işittiğim zaman; mütarekenin doğurdu- ğu derin ve elemli ümidsizliği der- hal unutmuştum. Cevabımda istical ettim. «Size nasib olacak, siz bunları kovacaksınız paşam.» dedim. Gülüm - sedi, Aziz başının içinde teressüm et « miye başlıyan vatanı kutarma plânla- rını bir an için yeniden gözden geçiri- yor gibi Bütün haşmet ve azametlerile İstan- bul llmanımı dolduran bu zırhlılar; bir gün hakikaten O Büyük Adamın emri- le güzel İstanbulumuzu terkettiler. Bir çok defalar İstiklâl milcadelesi « nin başlangıç tarihini tesbit' için sual soranlar gibi siz de soruyorsunuz. Ce- vab verevim: Geçen yıl on dokuz Ma- yıs bayramını tes'iden Ankara radyo- sunda vatandaşlarıma söylediğim gibi Atatürkün, Türk milletinin istiklâli için beslediti düşünceler çok eskidir. Hattâ Erkânıharbiye mektebinin sıra- lasında başlamıştır. denebilir. Fakat Onun yeni Türkiyeyi yeni varlığile is- tiklâle kavuşturması için f#l! mücade- leye girişmesi evvelâ Halebde başla - mış, Adanada, İstanbulda, her yerde devam etmiş, Loran konferansile haki- kat sahasına dahil olmuştur. Atatürkün İstanbulda gerek Pera - palas otelinde, gerek Hava sokatında- ki misaferstim'zde ve gerekse Şişlide- ki evde gecen faaliyetleri günü günü- ne tesbit edilmiş değildir. Atatürk her nerede bulundusa orası derhal - bir mahfel haline gelirdi. Ziyaretciler ek- sik olmazdı. Bunların arasında sala - betli askerler, vatanperver politika - cılar, entrikacılar, sıkı ve ciddi görü - nen, temaslarile samimiyet yaralan ve bilâhare bir kaç ay geçmeden bu sa - mimiyetimizi sutistimal edenlerin de bu'unduğunu söylersem hayret etme- yiniz. Bir ticaret meselesi Bu arada size başımızdan geçen bir hitâyeyi de anlalayım: Atatürkün sınıf arkadaşı olmakla be- raher mektebden az tanıdığını söylediği uzun yıllar Asker? sevkiyat işlerinde esbak levazım reisi İsmail Hakkı pa - şanın mühim hizmetlerini muvaffaki- yetle gören binbaşı Ali Rıza bey ile te- masa gelindi. Ben de dahâ evvelce Ali Rıza beyi yakından tanımış ve faaliye- ti kendisine hürmet ve muhabbetimi arttırmıştı. Vâki temasta yardımım oldu. Umum! Harb yılları içerisinde her İstanbula geliş gidişimizde A Rıza bey Atatürk için uzun uzadıya ve tak- konuşuyöl ge derin bağlılığını da bu muhabbete gi ve eder oldu. : Hakikaten, huzuru samimiyet, Cd / âlyet ve fedakârlık hisleri yaratan BT Ali Rızayı ihmal etmemizi mı v bulmamıştım. Zaten vazifeten uzak ot le olsa sınıfından tanıdığı bu zat ei kayet benim Üzerimde yapmakta u güzel tesiri Büyük Atanın üzeritdi de bir kaç görüşmede hasil etti. işlerde cevval, faal ve semimi bu zat vatan endişesile politika ** hasında da faaliyete geçmişti. Atatürkün o zaman âyan reisi IÜ', ğümüz bay Ahmed Rıza ile MM ne - neticesiz bile olsa - o delâlet © “,* ti. Muhtelif küçük küçük her birinin gizt gizli faaliyette bultü” duklarmın ve bunların Atatürk b ne hemen girmelerine hiç bir mın:td lunmadığını İleri süren Bay Ali Yak © zaman bilhasse mühim bir siyasf liyetin başında bulunan gayet 'll&”"e'ı zeki sivil bir zatın, Atatürkle t! çark ge'mesi zaruretinden bahsetti. Atâ bu teklifi kabul etti ve ilk temas sokağında Halebli bay Fansanın TÇ firi olduğumuz evinde vâki oldu. "ip AYH Rızanın buü tavsiye ettiği zat KF Jar koşulmuş bir saltanat arTa benzeyen lândosile gece kara! geldi. Kıyafeti düzgün ve temiz, ket ve tavazuuns bakarak ki kıymet verilebilen bu zair (merhamet) buyurun» mukadd le konuştukça İnce zekâ sahibi ©' in'ıbamı muhatablarında — yara' pek mahir görünmekte idi. Bu zat Atatürkü bir iki defa le kalmadı, teaddüd eden ziya! den birinlde Atatürkün istihsal ederek mensub olduğu zümrenin reisi bulunan verv“en nin hüsüsf ahbabı süsü ve kallı bir molla beyi de beraberindt tirdi. Gelen bu molla beyin kendi. yipederi olduğunu da pek mahiran? surette saklıyabildi. Şişlideki eve geçilmişti. Bay At Taerhumun bu pek çok ttimadla & zat Şişliye de azametli kır aÜ basile bir kaç defa daha bay Fethi Okyarla da tanışmışt!- — gf Bay Fethi Okyar; Atatürkül mahremi ve güvendiği sevgili * şı idi. Bu münasebetle mütart karanlık günlerini ekseriya A*'w( birlikte geçirirdi. Çok zaman hS gf relerini beraber mütalea ederle! rek Atatürkün ve gerekse Fethi Pll) rın bu zata karşı itimad ve MV;::”’ uyanmıştı. Buna rağmen Mıd“- Ü ttikleri zaman da oluyof” g) şüphe e pi yf 4 CATA Çü î%&î& v.ıü&âüşğ & ı'şi Çi