SON POSTA Dünyayı uzun seneler sulh içinde yaşatmak fırsatını nasıl kaçırdık ? [ İngiliz Generallerinden A. C._T_'emperleiy YAZAN ee “Silâkları tahdid kanferans» 1932 İi Nisanında gene Cenevrede toplan- Buşt, Bir yandaı muhtelif teknik ko - h top, tank, tayyare ve askerin Vvuri ve tedafüi karakterlerini tas Bif ve tayine boş yere çabalarken beri konferanstan biri öbürüne ben- Semez şeyler uman hükümetler; hakiki 'd'illı umudura sed çekiyorlardı. —'Bununlı beraber bu ay içinde geniş hk*lllışıııa fırsatı kısa bir müddet için 8? gerçeklen kendini güsterdi. Ve kaçırı!dı. Bu geçici fırsatın bir kaç günde gö- :““P kayboluşunu o vakit farkeden- .k'loldu. Fakat muhakkak ki bu şans & EBtçti. Ve eğer azacık daha sebat e- h“!. alâkadarlardan bir kaçı yüksek a ; Fiyaset gösterebilselerdi dünyanın k""leı sanraki tarihi bambaşka olur- Ğ ümid, Amerika hükümeti sekre- Mr Stimsonun konferansta görün- :ıh belirdi (Stimson),a Cenevreye Bitmek fikrini, Mançurinin o ş“l vaziyetinden duyduğu huzur- __"dı. «Silâhları tahdid konferan - MA yardım etmek isteği ilham etmiş: T Giderken Pariste Fransa başvekili Üye ile görüştü. 16 Nisanda Cenev Vardı. ,Ğı Ziyaretin minası diğer hükümet- ..: #özünden kaçmamıştı. Arkasın - kuiıyö Tardieu ile Mister Ramsay t Donald (21 Nisanda) Cenevreye eti ça Sir John Simonla hava neza- —.:Rieri Lord Londoanderry esasen u idiler. Harbiye nezareti sekrete- Lord Haileham da hafta tatilini ge- k üzere gidip anlarla — birleşti. .'üy"r Grandi ve Alman Başvekili Dr. teç, Bing de onlara mülâki oldular. Bu .5: Cenevre büyük kararlara sahne aa &n benziyordu. Çünkü: Bütün fev- alillecek adamlar, mühim kararlar b“.&k adam'a bir araya gelmiş bu- el Jardı. Böyle bir gün bir daha Tesej edilecek en ehemmiyetli A le Almanyanın - silâhlanması idi. murahhası Herr Nadolny ya h'u:n;:üyük devletlersin - silâhlarını Xa irin dorecesine - indirmelerini, lih:nmmın_vıımn da onlar kadar si- Ü _K_-a.rnı istedi. Bu teklife Fransa %b“îük antant» şiddetli bir «hayır» lbnı; verdiler. Bunlar esasen yalnız k lı_rln. silâhlanma meselasinde ih- mhllıııde değildiler. Y 1932 yılında Cenevrede toplanan konferans herhangi bir muvaffakiyet kazanmak demek bu seçimde siyasi muhasımlara karşı elinde kıymetli bir silâhı olmak demekti. Tardieu işte bundan — dolayı seçime rastlıyan bu sırada, her vakit « kinden daha yola gelmez bir insan o - luverdi. Ve Fransanın ne kendi silâh - larını azaltmaya, ne de diğer bir dev letin silâhlanmasına aslâ razı olamıya: cağında ısrar etti. Cümhurreisi Hindenburg tarafından bir azlık hükümetinin başında tutulan doktor Brüning ise umumi bir seçim i- le karşı karşıya bulumuyor — ve Hitle « rizm cereyanına mukavemet edeceği - ni pek az ümid ediyordu. M. Stimson Landradaki deniz konfe- ransında «İyi bir Avrupa dostu» oldu- Bunu isbat etmişti. Mançuri buhranın- da Milletler Cemiyet; ile müzakerede hayli ileri gitmişti. Fakat «Versay mu - ahedesi» — ni ve Wilson'un «Milletler Cemiyeti» prensiplerini reddetmiş o - lan bir partive mensup bulunduğun - dan Amerikanın bu «intihab yılı» nda, Cenevredeki tesebbüslerini «fikir teati- sie nden daha ileri götüremiyordu. Mr. Stimson Gö'ün Cenevre karşı - sındaki kıyısında Bessingfes şatosuna yerleşti. Artık hergün bir alay ecnebi devlet adamı: günün meselelerini ken- disile münazaşa etmek için şatoya ta- sınıyordu. Hele Mister Ramsay Mac Donald geldikten sonra burada her Al- lahın günü «büyük devletler mümes - si'lerir Je konuşmalar oluyordu. «Umumi komisyon» — un Fransanın «Emniyet paktı» plânı — müzakeresini «Silâhları tahdide meselesinden sonra ya bırakmasıma mani olmak maksadi - le gelmiş olan Tardieu 22 Nisanda top- lavtıda bulundu. Fakat Fransadaki in- tihabat meselesini takib etmek üzere hemen ertesi gün Cenevreden ayrıldı. Ayni gün Sinyor Grandi de Roma yolu- nu tuttu. Mösyö Tardieu'nün bu acele gidişi -« ne sebeb, hiç şüphe yok ki, seçim ol - muştu. Öyle iken Mr. Mac Donald'la Mister Stimson kendisini mühim müza- kereler için acele geri çağırdıkları va - kit (28 Nisanda) hançere iltihabından muztarib olduğu cevabını verdi, gelme- di. Hastalık (sahi olup olmadığı mese- lerini bırakalım) doörusu tam vaktini belmuştu. Çünkü: Böyle bir müzakere- de bulunup, Almanlarla uzlaşması hu- susunda mecburen kendisine yabıla - cak ısrar ve tazyiklere maruz kalmak Anglo Saksan devlet de «emni -| muhakkak ki Fransa Başvekilini Son Ü Püktır. üzerinde anlaşamıyorlardı klecıl."' silâhlanmaktan vaz geçire- | h Ti derindi idleri ne kadar zayıf- ı.m_m'm ile Amerikayı Küçük an -| b’n Fransa lehine bir emniyet pak - | )m:rîâhîîccpk!ı—rini o kadar az umu-| şîıh taraftan toplantıda biri | Targı ©1 Oynuvanlardan en az b , Brunine ve Stimson'un şahsf 'oı'“dite'm' vardı: Yakında yapıla- n intihubat endişesi... Cenevede derece sıkacaktı. Bunun üstüne bütün Fransız matbu- atı «Sağ cephesi» hep bir ağızdan itira- ışacaklar, seçimde «Sağ» Jarın gazanmak fırsatı elden — gide - za Te ceki Sinyor Grandi'nin gidişindeki sebeb ha karanlıktı. Herhalde Daktar Brü- e karşılaşmaktan kaçmış olamaz- Çünkü İtalyanlar Almanlara kuv - vetli bir sempati duyuvorlardı. Böylece Wac Donald'ın başkanlığın- da toplanan konferans Doktor Brüning ve Mr, Stimson'la birlikte — üç kişiye münhasır kaldı. Doktor Brüning Alman 'teklılini büyük bir itidalle bir kere da- ;h:ı tekrarladı! Almanya; büyük Avru- pa devletlerinin stlâhlarını azaltmala - rırı, Relehswehr mevcudunu 150 bin ye çıkarmayı, hizmet müddetini on yıldan altı yıla indirmeyi, askerlik | müddeti üç ay sürecek 50 bin kişilik bir milis ordusu teşkil etmeyi ve diğer memleketlerdek; her tip silâhtan . mak hakkını istiyor, — ve bu silâhları şimdilik yalnız emodele olarak yapma- ya razı oluyordu. Almanlar şartlarını ilk defadır bü - tün teferrüatile açığa — vuruyorlardı. Hiç bir vicdan sahibi insanın, mutorlilı olduğunu inkâr edemiyeceği bu teklif Mhnc Donald'da olsun, Stimson'da ol - sun İyi tesirler bıraktı. Yazık ki bu mütevazi teklif bir daha h'e tekrarlanmadı. Mösyö Tardicu Ce- pevreye gelmek istemeyince diğer iki devlet adamı da fazla bir şey yapma « dılar. Sadece Daktaor Brünin; arka- sınt oksadılar, ivi şeyler umduklarını sövlediler. Ve... Çıkıp gittiler. Bence ne Mister Mac Donald, ne de Mister Stimson böyle bir fırsatı kaçır- m*k gibi bir mesuliyette mazur görü- lemezler. Bâhusus Stimson iş netice - lenmeden Amerikaya dönmiyecekti. Fransız intihabatmın doğurduğu mad- di güçlükler büyük olsalar bile geçici idiler. O zaman icin dünyada bu mü - zakereyi devam ettirmek ve alâkadar lar serbest kalır kalmaz filli bir neti - ceve vardırmaktan daha — mühim hiç bir mesele yoktu. Bundan sonraki iki lelim yıl içinde Cenevre masası başın - İda hiç biz güm 22 Nisan 1932 deki gibi, memleketleri hakkında söz söylemiye derece salâhiyetli beş devlet ada - mmı toplanamadı. Kaybedilen fırsatın ehemmiyetini bir düsününüz: Almanya ile Fransanın bu suretle anlaşması garbda nesillerle sü- recek bir sulh ve kısmen de umumt bir anlasma demekti. Buna bir kere erişil- se Mussolini Habeşistânı zapte kalk - mazdı. Doktor Brüning, memleketine; Ver - say muahedesinin Almanyayı silâhtan mahrum eden maddesini ortadan kal - dırmış olarak dönerdi. Bu şeref ona daha uzun yıllar ikti - dar mevkijinde kalmak imkânımı verir- di. O başta kaldıkça da Nazi partisi hâ- kimiyeti cle almaz, Avrupaya Naziliğin getirdiği bugünkü hâdiselerden hiç bi- | ri olmazdı. | Bu fırsatın kaçmasından zarar gö - ren bütün milletlerin ıztırabına Fran - sa, Fransanın o vakitki — kısa gör murahhasları sebeb Ş ). Brf'ning'in teklifleri ay sonra MAsyö cak derecede müsaid görür bunları bir daha tekrarlayan — olmadı Zaten Almanya, ne zaman bir teklifte İ Sayfa 7 Tariht tetkikler : ÜUniversitelerin tarihi Si Gar, K İlk üniversitede okutulan bilgiler şunlardı: Mukaddes kitablar, Pa- panın emirnameleri, Hipokrat ve Galienin tıp bilgileri, Aristonun mantık, metafizik, umumi bilgiler ve fizik hakkındaki eserleri... Bun- lar da, asıllarından değil, Müslümanların İspanyaya getirdikleri arabca tercümeler ve lâtincelerinden takib ediliyordu. Yazan : Kadircan Kaflı Jünyanın en eski üniversitelerinden Paris üniversitesinin hukuk fakültesi Cümhuriyetin kurduğu İstanbul Ü - niversitesi yıldan yıla büyüyor; beş en yıl önce talebesi iki bini bulmazken bugün beş bini çok geçmiştir. Salonlar dersler için dar geliyor ve dünyanım bir çok üniversiteleri — talebenin de - ından şikâyet ederlerken İs - devamın çokluğu her yıl bi cını doğuruyor. Üniversitemizde dünyanın en yük - sek ilim otoritelerinin ders verdikleri» ni görüyoruz. Bu hal müessesenin en- ternasyonal değerini arttırıyor. Eski den ecnebi talebe hemen — hemen hiç gelmezken şimdi bunlar da yüzü çok aşmış bulunuyar. Bundan sonra daha çok ve daha hizli artacağına — şüphe yoktur. Enternasyonal kıymeti haiz bir üni- versite onu kucağında yaşatan bir mil- let ve devlet için en büyük iftihar ve- silelerinden biridir Türk milletini son zamanlara kadar dışında tutulduğu me deni âlemin ortasma — götürmüş olan Cümhuriyet hükümeti © yüksek âleme lâyik olan Türk milletini daha ziyade olgunlaştırmak için üniversiteye bü - yük bir ehemmiyet verdi. Bu - uğurda hiç bir fedakârlıktan çekinmiyor, Öy- le ki burada, dünyanın ancak iki üç ü- niversitesinde ancak — bulunabilen en modern pavyonlar, enstitüler kurmuş bulunuyor. Şu sırada, «Üniversiter kelimesi ü - zerinde durmak, bunların — kuruluşu hakkındaki tarih bilgilerinin en çok dikkate lâyik olanlarını derlemek fay- dalı olacaktır. * «Üniversite» kelimesinin Fransızca - sı «Üniversitör dir. Bu da Lâtinceden alınmıştır: Üniversitas. Manasına gelince, yüksek tahsil ve - ren veya fakültelerin hensini hirden anlatır. Pek eski devirlerde tahsil derece - leri şimdiki gibi bariz haflarla birbi - rinden ayrılmış, daha doğrusu, ayrıl - mış gösterilerek birleştirilmiş değildi. Muayyen bir tahsil devresi, bir prog- ram, ilimlerin tasnifi yoktu. Okutma- nın üsülleri ve hududu, öğretenlere gö re değişirdi. İyi hocaların talebesi ol - gun ve dolgun olür, kötülerin talebesi de ham ve boş kalırdı. Eski Yunanistanda Sofist'lerin öğret- tikleri şeyler hitabetlen ibaret gibiydi. Bunlar ince ve namuslu tetkiklere yer vermezlerdi; sadece parlak sözler öğ - retirlerdi. Bilgiy! değil, her ne suret - le olursa olsun, — karşılarındakilerini kandı olayını ararlardı Sokrat fikirlerini her nerede dinle - y ulursa söylerdi. Bunun için onun dersleri, muay bir program takib | bulunduysa Fransa hep kabulde ge - cikti. Birkaç ay sonra canla başla ka - z | buj edeceği şartları, önce daima istih « -| faf etti. Fransanın, oturduğu dalı kesmek n kişilik bir Reichswehr'i ve «model» ka- inden, yaptığı bu pazarlık 150 bin | dusunun kabulile bit Jetmeksizin, sokakta, meydanda, kır - larda verilirdi. Platon, Atina civarında Akademos denilen ağaçlık bir yerde fikirlerini ya- yardı. Bunun için onun mektebi Aka « demi diye anılırdı. Aristo ise fikirlerini hep yürüyerek, " |söylerdi. nayı büyültmek yahud yapmak ihtiy n-,' ; Romada revaklar altında ve bina « İlarda ders vermek usulü daha çok ya- yıldı. Fakat bu ük imparatorlukta Aebiyat, sanat, ilim ve musiki lâyik ol Oğu İtibarı göremedi. «Hukuk> — ilmi üstü © kadar ehemmi - ük rol oynadı ki bu- versitelerde «Roma huku- kü» kürsüleri vardır. Şarktaki tahsil de hususf mahiyette o'arak uzun zaman devam etti. Ancak orta zamanlarda Buhara, Bağdad, Kar re, Grenata yibi yerlerde büyük pro- fesörlerin errafında toplanan yığın ye ğın talebe görüldü. Osmanlı imparatoruğunda — yüksek tahsilin siklet merkezi dini bilgiler üzerinde toplanmıştı. İlk zamanlarda oldukça göze çarpan bu tedrisat gittik. çe tereddiye uğradı. Bir asır önceye dağru gayet basit ve kötü, putlaşmış fitir leşlerinin ezberciliğinden ibaret kaldı. Dünyanın ilk üniversitesi 1100 se - nesine doğru (Bolonyi - Bolomne) şeh rinde kuruldu. Elli yıl sonra da Paris üniversitesi kuruluyordu. Zaten esar itiharile üniversite diye bu ilk mües - sese oarak da Paris üniversitesini say: mak lâzım gelir. Üniversitelerin doğuşu şöyle olmuş : tur: İlk çağlarda ve orta çağların seki « zinci asrı sonlarıma kadar halkın oku « tulması fikri bile yoktu. İmparator Şarlman, her manastırın bir mektebi olmasını, oralarda papazlara — gramer, hesab, güzel yazı ve ilâhi söylemenin öğretilmesini emretti. Böylelikle şe - hir, kasaba ve köylerde papazlar tarar fından idare edilen ve herkese açık bur lenan birer mekteb kuruldu. Kilisele rin büyüklüğüne — göre mektebler de büyüyor ve talim heyeti kuvvetleni « yordu. Bir zaman geldi ki öğretmenlii içiz ayrı tahsil konuldu. ve piskopos * ların diploma vermedikleri kimseleris muallimlik yapmaları yasak edildi. Bu mekteblere en fakirden en zengi- ne kadar yığınla talebe geliyordu. Ba- zılarının meşhur hocaları ecnebi dev * letlerden bile kendilerine doğru talebe akınları vaptırabiliyorlardı. Parisin ea büyük mektebi Notre - Dame kilisesi- nin yanında kendiliğinden teşekkül © |diyordu. (Site - Cite) adasında bulü : İnan bu büyük kilise — civarından Sen İnebrinin sol yakasında epeyce beniş (Devamı 10 uncu sayfada) yare ea bilinden silâh yapmayı red ile başladı. 1935/16/Martında Ve muahede « sinin Almanyanın elindı Si a Jen hükmünün Führer tara in « İkârı ve 550 bin kişilik bir Alman or « Çeviren: K. Neyyir