K SÜ A T geee e Ü Uzun boylu, şişmanca bir ıhunr olan aktör Şiptsov. çok saf ve babacan tavırlı bir adamdı.. Şiptsov, aktörlüğünden, sah- he artistliğinden ziyade, harikulâde kuv- vetile maruftu. Şiptsov, oyunlarından biri esnasında, Hyatro sahibi ile adamakıllı bir ağız kav- gösına tutuşmuştu. Kavganın en nararet. li bir zamanında, birdenbire, göğsürde bır şeyin kopar gibi olduğunu hissetti. Tiyatro sahibi Jukov, mutad olduğu ü- zere her kavganın sonunda, sinirli sinızli kahkahalar atar, ve bayılırdı. Faka! bu defa Şiptsov, tiyatro sahibinin ayılıp ba- yılmasını beklemeğe lüzum — görmeden, tiyatrodaki kendi hücresine gitmekte a - cele etti. Kendi odasına gelen Şiptsov, — uzun müddet, bir köşeden diğer köşeye gidip gelerek, odanın içinde dolaştı. — Sonra, karyolasına oturarak, başını iki avucu aâ- rasına aldı ve düşüncelere daldı. Hiç kımıldamadan ve bir tek kelime Söylemeden ertesi gün tam saat ikiye ka- dar bu vaziyette oturdu.. tiyatronun ko- miği Sigayev hücreden içeri girdiği za - man Siptsovu bu vaziyette buldu. Komik, hücren'n içerisini şarapla ko- kutarak, ve acele acele nefes alarak: — Şut İvanoviç, sen neye — provulara iamodin?, diye sordu. Sen şimdiye ka - dar nerede idin?, Şiptaov hiç bir cevab vermedi. Sadece, bulanık ve boyalı gözlerile komiğe bak- Makla iktifa etti. Komik Sigayev sörüne devam ederek: — Bari suratını yıkasaydın, dedi.. Bz kılıkta oturmak ne kadar ayıp!. Sen sar- höş musun, yoksa hasta mısın, — nesin?. Peki, neye cevab vermiyorsun?. Hasla Mısin, sorüyorum?, Şiptsov, susmakta devam — ediyordu. Yüzünün boyalılığına rağmen, çehresi « nin solgunluğu, alnındaki ter, ve dudak- larının titreyişi komiğin gözünden kaç - madı. Şiptsovun el ve ayakları da titriyor. du. Dikkat edilecek olursa, bu koca vü. | cudün, adeta bir şeyin altında — kalmış Bibi ezik bir manzarası vardı.. Komik süratle odaya bir göz gerdird!: Fakat odanın içinde, şişeye veyahud di- Sana kızı! Moskof, anarşist Make - donyalı, kral taraftarı, diktatörlük he- veslisi, — ihtilâlci, burjuva, her ne - viden adam bulu- rum. Hem de, bir iki tane — değil. Emfret, her cin - sinden sana birer alay, birer fırka çıkarayım. Karı - lar dersen, o da öyle. Marazi aş - kın, isterik divaneliğin ne kıdar mos - trası akla gelebilirse, hepsinden geti- tHirim. Amma bu ne memleketin, ne de milletin kabayeti değildir. Fransa, coğ- rafya bakımından öyle bir vaziyette - dir ki. dünyanın yedi iklim, dört cani- ğcr heılı:mgl bir içki kabına benzer bir şüpheli bir şeyler göremedi. Komik, adeta korkarak: — Fakat kardeşim, dedi, siz hastası - mızi, Allah belâmı versin ki sen hasta - sın!, Yüzün insanlıktan çıkmış! Şiptsov hiç seş çıkarmıyor, mahzun döşemelere bakıyordu. Komik, Şiptsovu elinden tutarak sözü. ne dvam etti: — Sen herhalde kendini üşütmüş ola - caksın!. Baksana, ellerin ateş gibi.. ne - ren ağrıyor? Siptsov: — Fee.. ve gitmek istiyorum, diye murıldandı. — Fakat şimdi bulunduğun yer de se- nin evin, odan değil midir?, — Hayır... Viyazma'ya gitmek istiyo - rüm, — Ohooo!. Pek uzaklara gitmek isti « yorsun.. Sen, şu senin Viyazmana üç yıl- da gidemezsin., Ne o, yoksa ananı, ba - mahzun lar çoktan ölmüş olacaklar... Belk! me - zarlarını bile bilmiyorsundur?, — Orası... Benim... Yur... dum... Benim vatanım... — Böyle çocukça fikirlerden - vazgeç.. Bu, bir ruh hastalığıdır. Bu sonraki bir iştir. Sen şimdi çabuk iyi — olmağa bak. Yarın «Gümüşlü Prens» oyununda Mi:'- ka rolüne çıkmağa mecbursun!, Bu, rolü senden başka oynayacak kimse yok Sı - cak bir şey iç... Bir de müshil al. Müshi! alacak paran var mı?, Veyahud, dur, ben gidar a'ırım. Komık, kendi ceplerini — karıştırdı ve elli kapiklik para bularak eczaneye koş- tu. On beş dakika sonra geri döndi. Şiptsov'un ağzına bir şişe dayayarak: — İç, babacığım, iç, dedi. Doğrudan doğruya şişeden iç!. Hepsini birden — iç!. Hah, şöylel.. Bulantı — vermemesi için şimdi de şu karanfili çiğnel, Komik bir müddet daha hastasının ya- nında oturduktan sonra, — onü şefkatle öptü ve odadan çıkıp gitti.. Akşama doğru, tiyatronun Jön © pröm- ye'si Brama « Galinski, ihtiyar Şiotsovur. karpin giymişti. Elinde eldivenler, ağzın. — Ne odur, ne o. At koşturur. — Sürücüdür, öy- le mi? — Of! Zevzeklen- me, zo! Herifin ya- riş atları vardır. Her sene Derbiyi e- nun atları kazanır. da bir püro sigarası vardı.. hattâ güzel feliyotrop bile kokuyordu. — Fakat buna rağmen, banyosu, çamaşırhanesi, terzisi bulunmıyan bir memlekete düşmüş bir soyyahı endırıyordu, Genç artist, ökçeleri üzerinde bir ya- rım daire çizerek Şiptsova hitap etti: — Duyduğuma göre sen hastalanmış « sın?. Nen var?. Allah aşkına nen var? Şiptsov hiç bir cevab vermiyör ve kı- mıldamıyordu. — Neye susuyorsun?. Başında bir ağ - Ti, falan mi var?, Peki peki, bildiğin gi- bi sus., israr etmiyeceğim!. Brama - Galinski (bu, artistin tiyatru adı 1di, Nüfus kâğıdındaki adı ise Göu$- kov idı.) Pencereye doğru gitti. Ellerini lerine sokarak sokağa bakmağa baş - Artistin gözleri önünde, esmer bir çille Çevril! kaoskocaman boş bir saha u- zanıyordu.. Bu boşluğun ilerisinde; bi: 9r manin karaltıları görünüyordu.. Gene Li saharın biz tarafında, pencereleri sıkı 5. banı y göreceğin geldi?. Herhalde on- | kı mıhlanmış boş bir fabrika vardı. Fab- rikanın bacası etrafında, geç kalmiş bir | kaç karga, calreler resmediyordu. Bütün |bu can sıkıcı manzaralar, akşam karan - liğile berabor, perdelenmeğe yüz muştu.. 3Jön - prömye'nin kulağına, birdenbire tul « İbir ses geldi: — Eve gitmek lâzım!. — Hangi evet, — Viyazmaya, vatanıma!, Brama - Gâalinski, parmaklarile pence- ronin camlarında trampete çalarak içini çekti: — Kardeş. buradan Viyazmaya kadar bin beş yüz kilometrelik bir mesafe var., Hem sen Viyazmaya gidip ne yapacak - sin?. — Bari gidip orada öleyim... — Düşündüğü şeye bak!. Ölmek... Ha. yatında ilk defa olarak hastalanıyor, bir de sıkılmadan ölümün geldiğini zanne- diyor.. Yok kardeş. yok, hiç üzülme! Se- nin gibi güçlü küvvetli, cüsseli bir ada - yor?. odasına girdi.. Müstaid artist, şık bir is -| — Hiç bir yerim ağrımıyor., Ben öyle hissediyorum ki... SON 'POSTAN IN EDEPİ RPOMANI fakat... ma kolera bile tesir yapmaz!. Sen yüz ya- | şina kadar yaşayacaksın!, Neren ağtı -|zü — Se.'ı' hiç bir şey hissettiğin yok... Bu seninkisi sıhhat fazlalığından ileri ge liyor.. Senin kuvvetin köpürüp taşıyor.. Senin şöyle adamakıllı içmeğe ihtiyacın var.. Öyle bir kafayı çekeceksin <i, vücu dündeki efal ve harekâtın altüst olacak... Sarhoşluk ınsana yepyeni bir hayar ve » rir.. Bir defa, Rostov'da iken kafayı na - sı! çektiğini hatırlıyor musun?. — An ön Allahım, bunu hatırlamak bile bana kor- ku veriyor.. Saşka ile ikimizin zorla ge- tirdiğimiz bir küçük fıçı şarabı içmiştik te, bana mısın bile dememiştik!. Sonra ayrıca rom getirtmiştin!. O akşam o ka- dar içmiştin ki, çuvallarla şeytan avla- mağa kalkıştın... Bir tutuşta hâva ger fenerlerini, direklerile beraber — yerden Böküp çıkardın!. Hatırlıyor musun”?, Bu tatlı hatırların tesiri altında Şipt- sov'un yüzü tabil halini almağa boşladı.. gözleri parladı. Başını doğrultarak: — Ya hatırlar mısın, — tiyatro sahibi Svoykin'i nasıl dövmüştüm?. Hey Al'a - hım, onlar ne günlerdi!, Ben hayatımda ovuı Üç tiyatro sahibi dövdüm. Dövdü - Püm aktörlerin sayısını da Allah bi Hem neasil tiyatro sahiblerini dövdüm?! eleri vardı ki, kendilerine dokunmasına bile mfüisaaie . iki meşhur muhârrir döv - düm.. bir ressam dövdüm.. — Peki, sen şimdi ne ağlıyorsun?. — Kerson'da bir yumrukta bir at öl - dürmüştüm.. Tegonrok'da — bulunduğu - muz esnada bir gece, on beş kadar kül « hanbeyinin hücumuna uğradım.. hepsinin hakkından gelmiş, başlarından şapkala- rını almıştım.. onlar hem arkamdan ge- liyor, hem de: «GAmca, şapkalarımızı verl.» diye yalvarıyorlardı.. Bunlear ne günlerdi!. — Peki, şimdi ne diye ağlıyorsun?. — Şimdi ise, her şeyin bittiğini anlı « yorum.. Ah, bir Viyazmaya gidebilsem!. Ortalığa bir sessizlik çöktü.. ufak bir fosıladan sonra, Şiptsov birdenbire ye - rinden fırladı ve şapkasını eline aldı. Yü fevkalâde heyecanlıydı.. Sallanarek: — Allaha ısmarladık, dedi, ben Viyaz- maya gidiyorum. ÇA £ xıas— eylediğini — anladı; sırıttı., — Görüncor ki, karılar şarap gibi - dir!. Eskidikce daha tatlı oloor. Velâkin tatlı olup olmadığı da iyice Mmalümu - - Pık.. ya yol parasını ne mw sın?.. — Himmm!, Ben yayan giderim! — Galiba sen kaçırdın!. Her ikisı de birbirlerine baktılar.. htf halde, ikisinin de kafasına ayni bir fikl gelmiş olacaktı.. her ikisi de, bitmet tü kenmez ovaları, sonsuz ormanları. miez bataklıkları düşünmüş olacaklardı. Jön - prömye: — Hayır kardeş, dedi, görüyorum B sen kendinde değisin!. Biliyor musun mü yapacaksın? Şimdi sen her şeyden yatağına yat. Sonra da terleyebilmen * çin kanyaklı bir çay !ç!. Tabit bir de müf hil slmen iâzım., dur bakayım, sana n€* reden konyak bulayım?. Brama - Galinski, bir müddet dılşiiir dükten sonra, konyağı köşe başındaki kal kadından borca almağa karar verdir belki karı merhamete gelir de borcu VE rirdi. Jön « prömye dışarı çıktı. Yarım seği sonra da elinde bir şişe konyak ve mü& hil olduğu balde geri döndü.. — Şiptsate gene eskişi gibi hareketsiz olarak kary0” lamn üzerinde oturuyor, ve dalgın dâl * Bin tavana bakıyordu.. Arkadaşının Ü * zattığı müshili, bir otomat gibi, şuursui Ca :çti. sonra gene bir otomat gibi mâ * sanın başına geçerek konyaklı çayı İçtie Adeta bir makine gibi bütün şişeyi hi* tizdi. Sonra arkadaşı onu yatağa yl"!d" Yorgan ve palto ile iyice örttü.. terlemt” sini tavsiye ederek odadan çıkıp gilti- Gece oldu.. bir hayli konyak içmiş masına rağmen Şiptsovu uyku tutmi Sessizce yorganın altında yatıyor ve KAt ranlık tavana bakıyordu.. — Sonra, percereye ilişti.. Gökte ayı gördü.. ba d€ fa da oraya, boşluklara bakmağa başlâ * dı. Böylece gözünü kırpmaksızın ve Ptf eereden ayırmaksızın sabahı etti.. Sabahleyın, saat dokuza kadar, yafi” na tiyatro sahibi Jukov geldi. Burnun? buruşturarak: — Ne oluyorsun melöğim, — hasts Ol * mak ta nereden hatırına geldi?, diye $0f du. Ay... Ay... Ay,, senin gibi bir arla hasta olması doğru mu?, — Ayıb ayib” (Devamı 15 inci sayfada) — Müna murad olundukta? — Yaniya ki sevgililerini kıyak KI * kanırlar, Kimseye göstermek isteme5 * ler. — Ne çıkar? Biz taifei nisadan deği” liz. — Ne ki olür İsen, ol. Korkarlar # nüfuz eder de, vaz geçirirsin deyi. BA" husus kim ayni cinsten, ayni keltensin seni kat'iyen istemez. — Dermek ki, oğlana veda etmemll iktiza cdiyor? — He! Karı bıkmcaz kıdar. Gurabi efendi, ciddi bir tavırla: — Kolay kolay bıkmaz.. bizim landa şeytan tüyü vardır.. dedi. Takvor bir sigara yaktı, oıuld“' koltuğa yerleşti. *!rıı-ıi.-g!!'ı r-ınâ.g.f—şı gzîiı;î;ş;:ı PFTT NISPLPİR, Ş — Şımdı( gelelim bizim tııeı'l"d muz değildir. Amerikalı katı bana fena halde "t — Neden? — Zerem, Torik -binden kopup gelen üÜcubeler bunda - gandevu ederler. Tıpkı İstanbulun çöp- — Derbi de ne - luyor? - SA U leri lodos havada, Sarayburnunda na- 81f toplanoor ise, medeni âlemin çör - göpü de Fransada bir araa gelir.. — Şimdi bunları bırak da, bizim oğ- Tanın hikâyesini anlat, — Dur! Evel beevel işin filozofisini deeyim ki aklın ersin. Torik beyzadem, zerem öyle bir tesadüfün kurbanıdır ki * Önüne durmaya insanın gücü yetmez. — Peki, ama, sen önce zâti meseleyi| anlat. — İşte, getonrum. Torik beyzademin Caklını altüst, fikrini perusan eden, Bel- gikalı bir kontestir. Adı: Madam lâ kon- *tes (Van dö Püt dö Mefes)dir!. — Amma uzun isim, be! — Tabil! Evrona sosyetlesinde, bir a- damım adı ne kıdar uzün olursa, esaleti © Mertebe eç kıymetlidir. Vhd-ıvr[ lâ kontes dö Mefcs bin beş yüz senelik bir aristokrasiye mensuntur. Bir kız -| — Keenne İngil * terenin Veliefendi - si.. en kıyak yarış « lar onda olur. Daha geçen hafta, Lord Blak-Vaytın «Saloz> ismindeki — kısrağı (5000) — isterlinlik granpriyi, bir uzun- luk ilen kazandı. — Ne ise, Bunları bir yana bırakıver, — Yook! Sana ağnattırayım ki, bile - sin. Toriğin avantürü öyle azbuz, hent- çez işlerden değildir. — Hatun, dünyalık bakımından na- sıl? Zengin mi? — Ne doorsün? Fukarede kehle, ma- dam lâ könteste mangiz, Saymağile tü- kenmez. Kongo Jlâstik —madenlerinin 'arı kapitalımı © koymuştur. Menşur Bi ian elmas: ondadır. Boynundaki kardesi İnsiliz asılzadelerinden Lord B'ak- Vayt'ın karısı, öbürü Paflagon - ya di desidir, Lord Blak - Vayt İngilterenin en büyük ahır sahabısıdır. — Arabacı mı? Yoksa inek besleyip, Sütcülük mü ediyor? 1 yetmiş beşinci Ernest'in vali- | inci dizileri, salt 150,000 isterlinğe si- göortalıdır. —Vay canına! Hasna mı, bari? — Buyur? — Güzel mi derim? — İşte o, yok. Bir defa yaşı müsald değildir. Gurabi Efendi, kemali sajiyetle: <A cayip, dedi. Akıl, sır ermiyor!» denk dediği vakit, irahmetlik kral Leo- pold henüz veliahd imiş. Var, hisab et altık. — Ben Leopoldun kim olduğunu ne bileyim? — Doğrusun, Nereden bileceksin? Büyük marebeden önce Belçika kralı idi, — Yirmi beş yıl evvel mi? — He! Yirmi beş yıl da onun krallı - Binı hisab eyle. Eder, elli. Şu suretle, Torikzademizin mâşukası ferah ferah altmış, altmış beşinde oloor, Gurabi efendi, kemali safiyetle: — Acalb! dedi. Akıl, sır ermiyar: Za- manımızda, rağbet, karıların geçkini- ne! beyzademizin bu iş- e rolü daha ziyade pasiflir.. menfidir . yaniya ki, seven o değildir. — Tabil. Aslan g- bi delikanlıyı bul - du, karı ona abayı vaktı. — Öyledir. Lâkin aba ilan beraber, bir kaç milyon frank da yanoor, — Fena dağil, Al!nh bizim çocuğa son günl! — Son g mlm' onun değil. Hakikati on günlük karınındır. Akşam azdan, Toriğin yüre- onların harareti baş- kâ şeye benzemez: Kaloriferin en zor- Tusudur. — Şimdi Necmi nerede? — Az evvel dediğim gibi Parizdedir. Onda, kontesin şatosu var ise, otürmüş kef edaor olmalı. — Adresini biliyorsan, gidip de bas- tırıversek. — Sakın, olmaz! Bu çeşid karılar " Madam 1â kontes dünyayal Takvor, ihtıyarın kimi, neyi telmih (| eksklüzivizra taraftarıdırlar, kım. Başımdan nasıl defedeceğimi lemoorüm. — Kolay! — Kolay sanarsın ama, le değildir. Beni bayağı m.dıd ed"' Çantasının içinde minik bir lover .5# dır. Onu ikide bir bana gösterip: bunu ilan öldüreceğim. Olmaya İi DN ni bırakmağa kalkışasın!» deor. — Polise haher ver, — Divanesin? Ferdası günü' BO gaztalar yazsın da, kepaze olayımi BŞ toorsun? |d — Öyle ise, kendisine hlç bir sezdirme, Biletlerimizi alalım. Sfd'hn pura, güya bizi uğurlamağa gel Vapur hareket edeceği sırada — ŞST atla; yahird ki önceden içeriye —& artık dışarıya çıkma .gd'f — Bal Helbet bir dubara W racağız. Lâkin korkarım ki karı F sunu alıp ta, evvelden bir halt sin.. — Etmez, canım! Sen tecrübeli, .ş' kinli adamsındır İdare etmesini Pi sin, : — Necmi beyimiz gündemlw f_ raları? hiç te ÖY7 (Arkası var) — !!'İ:II!';!IİI I!ğİI!lIIII.:H!