Mimar ve mühendis Hitler Alman Devlet Reisi ile kendi plânlarına göre yapılan ve döşenen sayfiyesinde şehirciliğe aid bir mülâkat Bitlerin kendi plân «Pariste çıkan İllüstrasyon mecmu- €s 1937 yılı başlarında Almanyanın ekonomik ve soryal inkişafına büyük bir etüd tahsiş etmişti. Aradan 24 ay Veçti ve bu müddet zarfında dünyeyı Utüst eden birçok hâdiseler vukua veldi, İşte bu hödiseleri yerlerinde Yörmek ve yeni toprakların ekönomisinde — yaptığı — değişiklikleri Objektif olarak tetkik eylemek maksa- dile İllüstrasyon mecmuası iki yıl ev- Yelki etüdü yapmış olan muharriri tekrar Almanyaya göndermiştir. Aşa- Öida okupacağınız satırlar bu seyaha- tin mahsulüdür.» * İi yıl ara e Almanyayı bir defa daha tmek maksadile Parisi terketmeden Önce Alman sefaretine Alman devlet rei- Tni görmek arzusunda olduğumu bildir- Tittim. Sefaret bana büyük ümid verine- 'Ü için hududu aşınca bu tasavvurdan Azgeçmiştim. Fakat Garbi Almanyada *İdukça uzun bir yürüyüş esnasında ta- dmen yeni mimari eserlerini o kadar î_'.“' ve sık olarak görmeye başladım ki Ş Camı tekrar etmeye hemen hemen ka- ı;’ VYerir gibi oldum. Berlinin muazzam AŞt tezgühlarını kısa bir ziyaret bu “Şinceyi emri vaki yaptı. Şimdi işin m_' tarafı kararı tatbik gahasına çıkar- îku. hiç değilse ben öyle sanıyordum, ht_”-“u hayret veren Alman süratini ıq':bı katmadan düşünmüştüm. İkinci- *N ayının 22 nci günü sabahı arzumu İman hariciyesinden yüksek bir memu- Al:ykdm Ayni gün akşam saat 7 de Tn &h hariciyesinden beni görmeye ge- bir memur Führerin 26 İkinciteşrin ki , Sünü beni Berhtetgaden elvarında- &, fiyesinde kabul edeceğini haber ver Âyni zamanda devlet reisine sormak Büyük holün dibindeki küçük salon Ribentropun bir yaveri mülâkatın saat birde yapılacağını, saat 12 yi #0 geçe devlet reisinin otamobilinin gelip beni a- lacağını, resmi tercüman Doktor Şimitin de mülâkatta hazır bulunacağını haher verdi. Münih şehrinde Reihenhal köyüne ka- dar 120 kilometre süren bir otostrad (0- tomobil yolu) vardır ki yekdiğerine mü- vazi dört tane şerid halinde çam orman- Tarının haşmetli tabloları arasından ge - Çer, yamaçlara tırmanır, derelere İner, tekrar yükselir ve nihayet gözlerinizin önüne geviş bir ufuk açılır. Führerin evi M suallerin listesini tercümo et- €k Özere alıp götürdü. ba günü Şimalt Almanyayı Ce- iyaya bağlıyan 700 kilometre- "ostrad) üzerinde uçuyordum. Be- b_,,% N n hemen ayni zamanda Ber- Bişti bir hariciye memuru hareket et.| bine Süa'lerimin tercümesini devlet re-| hj uâm“füyordu. Ertesi Perşembe gü- dm, çef şehrinde kaldığım «Dörtmev- Yi c"t"'hdt beni telefonla arıyarak cer- » cum' Bgünü saat onda Berhtesgaden- Bi gaç AA Otel> de hazır bulunmaklığı- "öyleğiler, irm, Hiş üi %ı% saatte Hariciye Nazırı Von yamaca yaslanmıştır. Otomobil sonuncu bir virajı müteakib köşkün dış merdivenleri önünde durdu. Doktor Şimit bu köşkün plânlarının Führer tarafından çizildiğini, gerek dış ve gerek iç dekorasyonunun ondan alı- nan fikirlere göre yapıldığını söylemişti: — Eve dikkat ediniz, sahibinin hüvi- şetini görürsünüz! demişti. Bu söz üve- rine de tecessüs hissim artmıştı. İçeri girdik. Önümüze duvarları ve ta- vanı tamamen beyaz, uzün bir galer: a- çıldı, Führer beni dibde, kabul salonunda bekliyordu, Şimdi size sorduğum sualler- le aldığım cevabları nakledeyim: İlk sual Ekselânsınız. hayata — Viyana nefis san'atlar mektebi mimarf kısmı talebesi olarak atılmışlar, kendilerine öğretilen nazari bilgilere maddi mecburiyetler al- tında edindikleri pratik bilgileri eklemiş- lerdir. Ekselânsınız bu iki taraflı öğren- menin entellektücl teşekkülü —üzerinde mühim bir tesiri olduğu düşüncesinde midirler? Bu takdirde ekselânsınız naza- ri bilgiyi mi, yoksa ameli bilgiyi mı ter- cih ederler? İlk cevab İnşaata taallük eden her şeye atfetti. ğim hususi alâkanın derin köklerin! mu- hakkak ki tabii meyillerimde aramık lâ- zımdır. Diğer taraftan büyük muharebe- den evvel mimar olmak kararzında idım. Zaten fıtri kabiliyetlerim de Führer ve Şonseyle sıfatile üzerime terettüb eden hususf vazıfelerde tatbik sahası bulmak- tadırlar. İkinci sual Millt sosyalist fırkasının programında: «Yaratıcı Alman için yeniden bir yuva yapmak istiyoruz. Kuvvetli bir nesi) için sıhhi, aydınlık, hava ve güneş alır evler yapacağız» denilir, Ekselânsınız bu hareket düsturunu biraz tasrih ve tevsi etmek isterler mi? Diğer taraftan bu faaliyet hissesinde mer- kezi hükümetle belediyelere düşen vazi. feler nelerdir?» İkinci cevab Şehre aıd tanzimat ve tesisatın makul şekilde inkişafının sosyal kıymeti; şüphe yok ki, evvelâ ahval zaruretinden dağma haksızlıkları, sıhhat ve sosyal hayatta 1s- lah etmek, hattâ tamir etmek ımkânın- da mündemiçtir. Bahsettiğim haksızlık- lar ınsaniyetin inkişafı sırasında sayısız şahısları mahdud havalı sahalarda, hep bir arada oturtmak mecburiyetleri —ol- muştur. Bunun içindir ki, mesken inşası milletin müşterek idaresine terettüb e- den bir vazifedir. İhtiyaç ve zaruretlere göre husüsi veya umumt bütün teşek. küller muadelenin hallinde yer almak vazıyetindedirler, Üçüncü swal Alman mimarlığının ve tezyinatcılığı- nın birkaç senedenberi yeni istikametler almış olduğu aşikârdır. Bugünkü stil de ve faydasız tezyinattan sıyrılmaştır. Hatlar düzgün, hacimler mütevazindir, Alman mimar ve tezyinatcılarına ilham veren karakteristik noktalar nelerdir? Üçüncü cevab Almanyaya hâkim olan esas fikir gu- (Devamı 10 uncu sayfada) Birdenbire genç kızın elinde bir tabanca görüldü Karşısında oturan güzel delikanlıyı vurmak istiyordu, mahallebici dükkânı altüst oldu BSaat 18. Bu saatte adliye tatfi olduğu halde, cürmü meşhud müddeiumumili - ğinin kapısı hımca hınç kalabalık. Bütün gözler, hayretle karışık, kapının yanın- daki bir noktaya bakıyor: İki polisin arasında, bir sandalyeye yı- ğılmış. mütemadiyen ağlıyan bir genç kız. Üstünde siyah bir manto, başına atı- verdiği siyah başörtüsü ancak sarı saç - larının bir kısmını örtebiliyor. Yüzü sol- gun ve gözleri mütemadiyen ağlamaktan kızarmış. Bir kaç meraklı, genç kızın yanımdaki polislerden birine sokuluyorlar: — Ne yapmışlar bu zavallıya. Polisin cevabı kısa ve kat'i: — Çekilin İşgal etmeyin. Bu cevab, tatmin etmekten uzak bü - tün cevablar gibi, derhal tesirini yapı - yör; muhayyeleler ve zekâların uyanışı ile beraber, fısıltılar da artıyor, tahmin- ler bir dakika içerisinde, dudaklarda bi . rer hakikat haline bürünerek çıkmıya başlıyor: — Zavallıyı kocası terketmiş! — Hayır, gece sokak ortasında, (ki ki- şi önüne çıkmış, kaçırmak için yakala - mışlar kızcağızı... Bu sırada, bir çığlık.. Boşalan göz yaş- ları. Güzel kızın dudaklarında kımılda - nış, tahmin yürütenleri şaşırtan, bir kaç kelime: — Ben, onu vurmak !stemedim. Silâh benim değildi, o bırakmıştı masaya... Bakışları az uzakta, kalabalık arasın- da, genç, yakışıklı bir adama döndü ve| sonra, mırıldamır gibi ilâve etti: — Nişanlımdı?! * Genç kız, nihayet gözlerindeki yaşları mendilile silerken, anlatmıya başladı: — Ben, dedi daha o vakit 17 yaşında, hayatı tanımamış bir çocuktum. Sanki şimdi tanıdım mı?.. Onu bilmem; fakat iğrendim hayattan.. Seninle bir ay sonra evleneceğiz, dedi, inandım, nişanlandık. O kadar ki... Bir musevi olduğum halde kocamın müslüman olduğunu düşüne - rek, dinimi değiştirdim. Adım Peria idi, Müveddet oldu. Altı ay onun evinde, a- ma odalarımız ayrı, gönüllerimiz bir ©- larak, yaşadık. Altı ay sonra da n'kâh olmadı ve bu hâl tâ beş ay evveline ka - dar sürdü... Bana noterlikte resmi senedle tazminat verdi; bir sene müddetle aylık bağladı. Ve işte hepsi bu kadar; beş sene süren ümidlerin, tatlı hayallerin neticeşi... Ftarsuva isminde bir başkasile evlen » meğe karar verdik. Kâğıdlarımız beledi- ye dairesinde asıldı; istikbalimi kurtardım diye, seviniyordum. Tam bu sırada, yeni bir sukutu hayal, ikinci bir darbe. Me - Berse, benimle evlenmiye karar veren adam evli ve çocuklu imiş. Bugün, gene | eski nişanlım Sadığın mağazasına gide- rek, kendirile görüşmek istedim. Hiç o!- mazsa onun fikrini alır, ona sorar, da - nışırım, diyordum. Ne de olsa, 5 sene Hikte yaşadığım bir adamdı. Beni o &i »| vardaki bir mahalleblei dükkânıma gön. derdi, kendisi de arkadan — geldi B'rl müddet sükünetle konuştuk, vaziyetimi lattım, bana nasihatler verdi. Ağladı hattâ... Sonra, tekrar gelmek üzere ay- rılarak, dükkânına gitti. İkinci defa ge: lişinde, kendisinden ciddi bir nasihat is- tedim. Bu sırada, cebinden bir tabanca gçıkararak, masanın üzerine bıraklı, bir- İstanbulda dün akşam geçen bir sevda hâdisesi denbire aşağıya indi, mahallebiciye: «— Yukarıdaki kadinın elinde bir ta e banca var. Çabuk bir poliş çağırın»ı dıye haykırdı. İşte, o vakit... — O vakit... — Başım döndü, bütün eşya benirile beraber dönüyordu. Şaşa kalmıştım, ine« namıyordum buna., Onu iyi bir adam ta- mırdım, bana ne yapmış olsa, o dakikaya kadar gözümde gene iyi bir dositu.. Si« Mâhı aldım, aşağıya inerek, yere fırlattım. Fakat... fakat, ona söyledikleri gibi ateş etmek istemedim. Yalan bu... Tekrar, hıçkırıklarla ağlamıya başladı * Bu henüz 22 yaşındaki genç kız hak- kındaki iddia, onun anlattıklarından bam- başka idi. Ağır ve fecidi. Müveddet, bu iddiaya nazaran, yeni nişanlısı ile birlikte bir kaç defa genç adamı ölümle tehdid et- mişti. Nihayet, hâdise günü Sadığı ma e hallebici dükkânına çağırtan, onun üze « rine üç el ateş eden, ve sonra silâhı a e teşlemiye çalışarak nişanlısının peşin « den koşan; bütün bu işleri yapan, bu ufak telek, sarışın kızdı. Hâdisede tax « mim ve tasavvur vardı. Eğer tabanca patlamış olsaydı, genç adam mutlaka vüe rulacak, ölecekti. Fakat, zabıtaca yapılan tahkikatta, süç âleti olan tabancayı muayene eden mü « tehassısın verdiği raporda, silâhim boros zunun düşmediği, içindeki kurşımların tesirsiz olduğu ve tabancanın ancak göse teriş için kullanılabileceği, anlatılmıştı Tahkikatı yapan müddelumumi Turgut, bütün bu deliller karşısında, şu net'ceye vardı: Hâdise, silâhla tehdid mahiyetinde ve ceza kanununun 191 inci maddesine uy « gün bulunmaktadır. Müveddet, bu suçun maznunu olarak, asliye 3 üncü ceza mahkemesine sevke « dildi, * Duruşma sırasında, davacı Sadık ilk iddiasında, yani nişanlısının kendisini öle dürmek istediğinde ısrar ederek, şöyle dedi: — Müveddet ile beş ay evvel ayrılır « ken, noterlikte bir sened tanzim evlerek, kendisine 400 lira tazminat verdim. ay « rıca 800 lira değerimde eşya bırsktım. Bundan başka, ahlâkı bozulmamak şartı ile bir sene müddetle 30 lira aylık ver « meyi de taahhüd ettim. Şahidler dinlendi. Bunlar hâdise hals kında fazla bir şey bilmediklerini, kızı elinde silâh olduğu halde, delikanlının arkasından koşarken gördüklerini, sonra silâhı arkasındarı yere attığını söylediler Genç kız ise, kendisine sorulan susl « lere karşı, yukarıda yazdıklarımızı teli rarladı ve ağladı. Bu sırada, delikanlının bakışlarını da, bafif bir yaş tabakası Örtmüştü. Müddelumumi Fehmi ise, tabancanın patlama kabiliyeti olup olmadığının kat'i surette anlaşılması için, mütehassısın gölbine düzum gördü. Ma! €, bu talebi kabul ederek, dur ruşmayı talike karar verdi. Ve bu nın kahramanının, mahke» meden çıkârken, söylediği ilk söz şu ok du: — Bağt sekiz olmuş. Eyvah, annem merak etmiştir. Zavallı kadın.., İcini çekti ve etrafındakilere baktı Bu hitab ve bu bakış aleyhindeki fâdıa ile bir tezat teşkil ediyordu. Gavsi Ozansoy