| | debiyattan bahsedeceğim, » KA a aa e Haa ada “Son Posta,, nın Hikâyesi YStANDNIANANI DNDN 8 VAPURU MT KM Yazarı: İbrahim Hoyl Apemmlr “Kadıköy vapurları bir âlemdir. Her' postanın kendine göre bir hususiyeti — wardır. Bunlardan en meraklı, entere- alt kat, yahud Kadıköylülerin tâbici ile bodrum çalastır. Efendim, o daracık mer- d'venierden indiniz miydi (yalnız bu mer onuktur. Kararlamadan oturduğu yerde llk işi, aynada kendisine bakmak, 4, 5] acımlık seyahatinin yüzünde ve dudak- — ganı ve benim de size anlatmak istediğim. | divenler neye geniş olmaz, şaşarım) yu-|larının üstünde biriktirdiği terleri sil- | görürsünüz. Ham Kadiköy. İstanbu! sabahları Kadıköyünden kalkan sokız|karının buz gibi iğreti havası silinir, sı- postasıdır. Köyün birçok şairlere mevzu|cak, samım! bir muhitle karşılaşırsınız. “olan güzellerini, genç kızların kalblerini | İşte şu köşede oturan, dudakları nar çi- yakan delikanlılarını hep bu vapurda çeğ; gibi boyanmış, şapkasını efevari ya- h-İna eğmiş ve bazı günler giydiği lâmeyi rice püzeller vermekle kalmaz, edebiya- | andıran ipek poplin tuvaletli küçük ha. “(fımızın bile en parlak simaları, şair ve|nımı gördünüz mü, biliniz ki — vapurun Tauharrirleri, Kadıköylüdür. veya ora- kalkmasına daha beş dak'ka vardır. Tat- da oturmuşlardır. İşte Ömer Seyfsddin,|lı mor, önü tay derisi kaplı mor tuvaleti- Ahmed Haşim, Salâhaddin Enis, Halid — Fahri, Reşad Nuri, Yahya Kemal, Sath Zeki Aktay, Mahmud Yesari, Turhan “ Tan, Suad Derviş, bir mahud hikâyede | — olduğu gibi bir de ben.. sahi.. nikâyeyi belki bilmezsiniz. Dinleyiniz o halde. — İngülzlerin ülkeler arası nam kuzan- O muş bir mızehçısı vardır. Mark Tveyr. * Bu zatı bir ziyafete çağırmışlar, yedir- © müşler. içirmişler. ziyaletin — sonunda, & kendisine sayın edib demişler, bıze ede- biyattan bahset, mizahcı ev gsahinini kırmamış, ayağa kalkmış, efendiler de- ıii;. size gayet kederli bir mevzulan, e- zamanımızın ' meselâ Hügo, Göte, Şekspir gibi dibleri ölmüş bulunuyorlar... Mizahcı, Bözünün bu noktasında birden dürmüş, ' fenalık geçirir gibi bir hal almış, masaya lmış ve gayet bitkin bir sesle: — Ben de kendimi iyi hissetmiyorum!.. diye bir nükte yapmış, bu suretle ken- disinin de büyük edib olduğunu ima et- - Me işte ben de, yirmi sekiz so- /— nedenberi Kadıköyünde oturuyorum di- nin içinde bir kat daha heykelleşen dak- tilo bayan, bugün yüzünü boyamamış ise, belli ki nezlelidir. Zaten gözlerine bakar- seniz, siz de bana hak verirsiniz. Ün'vı siteliler, her nedense fazla konuşmaktan- sa,; yazılı, tasılı notlarına bir kere daha Böz atmayı deha faydalhı buldükları için onları hir kaler? geçiveriniz. Sanki bo tâ. pu almıslarmış gibi, hep ayni sıralarda oturan. Kadıköyün bir'elk işıklı llkü. nün ovurcularına bir selâm sarkıtmadan yanlarından uzaklasamazsınız.. hem, bu- na da hç lüzum yok, zira bodrum psla- sın sevvar sakinleri hesgün ayni yoltu gidegele birbirlerine gözlerile asinedır- lar, Bu göz aş'nalığı, ruhiyat orofesörü Şekibin' doha iyi anintacağı sebeh ve (l- letlerle, elbette ki bir takım ruhi tesir- RönÜl aşinalığına da — çevrilmi değiL. onun Yetn de burada asla esra- tunamaz. Muhakkak ki, güneş —pörmüis kar gibi cözülür.. ve bence bedrum pulas |sakinleri, rvürün birinde Kadıköy evlen- | me memurunun Önünde arzı endam ot. mişlerdir. mektir. Elinde muhakkak ki bir kitab ©- Tacaktır. İlk günler bu kitabın tek bir sa- tırını bile anlamadan, hattâ hattâ meden okuduğuna inanınız... Maksad, ya- bancı ağılda sıkıldığını göstermemek, yı bancı lerin bombardımanından ken. disini kurtarmaktır. Fakat günler geçip te, genç kız bod- rum palasın gediklisi haline geldi mi, tık - tablatile . o eski sıkılganlığı kal: maz. Artık bu samimi pcağın havasına o da alışmıştır. Ciddi; vakur ve kendinden emin bir halde merdivenleri-iner ve kö- şesine oturur, Bu arada, bu genc kızın geçirdiği istihaleyi de derece derece, safha safha takib edebilirsiniz. İlkönce- leri, giyinişinde bir parça İhmalcilik, hattâ daha ileriye gideyim hantallık bu- labilirdiniz. Ne bileyim, saçları Marlen Ditrih gibi değil de dümdüz olabilirdi. kns- ve Fakat yavas Vavaş tuvaletlerinin. tümlerinin değiştiğini, zarifleşti ni — gösterecek | ini nüz. Bodrum palasın tipki yapıcı, yetiştirici zarafel mektebinde sade, fakat manalı bi Fotle tıklassn genç kızın etrafında - hir |hayranlar kafilesi genişler.. fakat bun- lar, onun «nigehbanları» gözlercen» koyurlar. . Onu <fena Ona uzanacak. biz eh. sanki kendi harimlerine uzanmış gibi telâkki eder ve hemen kırarlar. Zira, İstanbul Jandarma satınalma komisyonundan Mikdarı Cinsi Tahmin bedeli İlk teminatı moltre lar4 Kuruş Lira Ku 21,010 Bez 6720 — 00 504 — 00 1 — Cins, mikdarı, tahmin bedeli ve ilk (teminatı yukarıda — yazılı (21.000) metre kurşuni renkte Amerikan bezi 15/R.Kânun/938 Perşembe günü saat 15 de Gedikpaşadaki Jandarma satınalma kamisyonunca kupalı zarf eksiltmesile satın alınacaktır. n 2 — Nümune, evsaf ve şartname her gün adı geçen komişyonda görülebilir veya şartname parasız aldırılabılır. 8 — 24090 sayılı kanun şartlarını halz İsteklilerin usulüne göre tanzim edecek- leri kapalı zarflarını eksiltme günü nihayet saat M de kadar makbuz karşılığı olarak komusyona vermeleri, — (86531). Devlet Demiryolları ve limanları işletmesi Umum idaresi ilânları Muhammen bedeli 80400 lira ölan 1 aded tarak dubası ve şalanları 13/2/1939 Pazartesi günü saat 15,30 da kapalı zarf usulü ile Ankarada İdare binasında $e« tın ulınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 5270 Hralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve tekliflerini ayrı gün saat 14,30 a kadar Komisyon Reisliğine vermeleri |âzımdır. Şartnameler 402 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. Ş (8998) ewwn Muhammen bedeli 576009,93 lira olan 100 kilometrelik takriben 8000 ton ray 26/1/939 Çarşâmba günü saat 15,.30 da kapalı zarf usulile Ankarada İdare bi « nasında satın alınacaktır, Bu işe girmek istiyenlerin 26790,410 liralık muvakkat teminat ile kanunun ta. yın ettiği vesikaları ve tekliflerini âyni gün saat 14.30 a kadar Komisyon Reis « liğine vermeleri lâzımdır. Şartaameler 2080 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. (8808) Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. — ye kendimi «büyük, parlak ediblerimi- — Mmek .. Bu vepurun her köşesi güzel ol- y Bodrum palasa ilk defa İnen bir ya- çzine arasına katıverdim. |bancı, haydi bu misalimizi bir cinsi 1âtıf- Maksadım. size bunları anlatmak de- ten alalım. Genç kız, evvelâ şaşırır, L” Kadıköyünün sekiz vapurunu söyle- rini yadırgar, nereye oturacağını kesti- remez. Yabancı ağıla düşmüş bir ceylân —Makla beraber, beş kuruşunuza kıyıp ta aaristokratlık» satın alarak lükse kurul. | —Mmanız mümkün.. fakat orada aristokrasi- g bütün tcablarına uymak lâzım. Söyle / Sere selpe oturamazsınız. Bütün snsye- — te ciddiyetinizi yüzünüze maske gibi ta-| kacak ve 20 dakikalık kibarlığınızı san- | | tim santim satacaksınız. Demokrasinin, !ıınıçı zihniyetin en büküm sürdüğü yer Gurabi efendi bu mektubu alınca şa-| Şırdı. Birdenbire, içinden bir şey köp - muüş gibi gönlü sızladı. Bu gur - bet diyarında, To- tik onun - yegâne güvendiği insan, yegâne — candan arkadaşı idi. O da uzaklaşınca, öte » kilerin - etmiye - cekleri eziyet yok B tu. İkinci bir ü- Üntü de, buraya, yani kapıya kadar elmişken, sulara kadar — gidememek, tayatını zehirliyen müzmin romatizma frilarındani kurtülamamaktı. — Vakıâ mektubunda, bunun memleket - e telâfisi kabil olduğunu — söylüyor, Bursaç, Yalovayı falan, tavsiye edi - / yordu. Lâktin Avrupanın adı vardı. Bir |yerin adı da elbet bosuna çıkmaz, bir “Sır ve hikmete istinad ederdi. Hasılı, — Zavallı ihtiyar, elinde tuttuğu mektu *İg ü eviriyor, çeviriyor, oyuncağını kir - —Mıiş bir çocuk gibi, oturduğu. yerde iç: Jeniyordu. Diğerlerinden önce cıkavelen Tak - onu bu vazivette buldu. Gurabi e - adi. herkes tarafından — terkedileli - |denberi hep böyle somurtuyordu. Bi- naberin Takvor. ihtiyarm bu haline a- — dişıktı. Fakat bu sefer, onun cehresin - - de okunan sade kuru bir infial değil -biraz da eleme benzer bir şeydi. Misis Fu!bi n esvab değismek üzere yu - — karı odasına çıkmasından istifade ede- — rek, 'htiyarın yanına oturan - Takvor, u elemin sebebini anlamak İstedi. — — KNeyin vardır? Hastasın? — Gurabt efendi, düdaklarını büktü. — Keşki hasta olaydım! Ölüm - bile /— şu dakikada aradığım şey. — — Nedem? Ne oloor? Parani çaldır - kader ürkektir. Bodrum palasın eskil, kodamanları yabancı bir varlığın keku« MUzZ silkiş. umursamama, — ka; veyahud da engin bir ilgi şeklinde te- eslli öder, Yabancı, ilk günleri pek sil göndir. Yürüyüşleri aceledir. $ Bakışları bakışlı nti sunu hemen alırlar, Gözleri parlar, tavır- | ” lari değişir. Yeni geleni, şekline, tavrına | “Pli ile bir sadelik şaheseri olan bir bod- göre karşılarlar. Bu karşılayış ya bir 6- TUM palaslıya «ham ahlatine biri yan ızlık, ;hık':ğ; için. herifçioğlunu bir daha ora- "|ya ayak hasmaya töbe ettirdiğimizi ha- |ltnde uzun gaplı siyah çantası, gayet mun- İtazam bacaklarının üstünde yükselen inyon endamı,'16 ncı asır Türk mınya-| 1 hatırlatan minyon yüzü. ceylân gözleri ve hep düz renk kostür yörler -giyen, onun Üzerinde gözleri- rengine uyan gök Mavisi emverme genç kız bodrum palas ailesindendir. :.I | orlıyorumi.. Kadıköy vapurları bir âlemdir. Size bul SON POSTANIN EESN — BUREN İcabında günde 3 kaşe almabilir. NŞ MA — e — — e y âlem: anlata anlata bitiremiyeceğim için, bu seferlik yalnız 8 postasının bır köşe- sin! açtım.. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Maksadı ne imiş?. Yazan: Mik Zoşçenko İ sından çok da Sıhhat Vekâletine yaptıkları mürâ* caatleri nazarı dikkate alınarak üç âY Barsak depolarının açılma- larına müsaade edildi Gayrisihhi bir şekilde oldukları içit * bir müddet evvel kapatılan barsak if ” leme depoları, barsak ihracat dolayısile depoların kapalı bulunma * zarar ettikleri hakkın * | müddetle açılmalarına izin verilmiş * ROMAN| f7 derdimden size ne”» demek — istiyormuş gibi kalkıp indi. Fa- kat sonra, içinin tazyikinden, başka türlü kurtulamıya - cağını takdir ede - rek, baklayı ağzın - dan çıkardı: — Neecmi bizi bı - taktı., gitti... Bu haber, erme- ninin üzerinde, ba « yıldırım. isabet etmiş gibi tesir yap- ©: — Sahi deorsun? İhtiyar, tasdik ma- kamında başını sal - ladı. Meraktan, â - deta çatlamak rad - desine gelen Takvor, sorgusuna devam etti: — Habar etmiştir? Yoksam adiyo | demeğiçin kendi oğradı? — Mektub yazdı. — Ka, bu ne hentçe iştir? Bizi no - hud eker gibi, bunda ekmede ne hakkı vardır? Istanbola gitmiştir? | — Hayır. Zannetmiyorum. 5 — E, ne deor mektupta? | Gurabi efendi elindeki kâğıdı uzat - tı. Takvör büna uzun uzün baktı, lâ - kin ibareleri bir türlü sökemeyince ia- / Mşın venem? — — Hayır. de etti. — Ben eyice görmoorum. Sen oku da — ©O halde neden şikâyetçisin? Der- | ben diğneeyim, i demecn derman bulmaz. ' | Bazı kelimeleri ikişer defa tekrar et- irab! efendinin omuzları: «Benim | tirerek, can kulağile dinledi. Para bah- Takvor: <Dur, gitme, sana deecek lâfim var!» diyordu. sini işitinne yüneği az ço ferahlamış, endişeleri dağılır gibi olr ıştu. — Ne ise, ne! dedi. Hic ieğilse cen - tilmen davranmış, dönü biletlerimizi olsun düşünmüştür, Vel&' n, acaba bi- z!m hepsimize bu para y :er? — Neden yetmesin? © alin * hesabı görülmüş. Üç kişi, güve -e bileti al« sak, yüz elli liradan fazl 1 tutmaz. Yüz e'li llira da benim alacaım öteberiye bol bol kıfayel eder, Takvor, söylemek istediği şeyi bir - kaç dakika tereddüd içerisinde, ağzın- dan çıkaramadı. Sonra, daha ziyade da- yanamıyarak: — Gurabi beyim! dedi. Para geldi - ğinde, yanında tutma. Bana ver ki, bir kazaya uğramıyasın. İhtiyar akıllan *|ma, o bunda üğremiş olsa, kocan ü miştı. — Ne kazaya uğ- rayacakmış? — diye sordu. Ben sizler gi- bi ötede beride sürt- müyorum. — Burası Avro - padır. Bunda ada - mı oturduğu yerde de dolandırır. çar - parlar. — Bir şeyecik ol - maz, Kimselerle ah- bablığım — yok. Dil bilmem, — kimsenin yanına sokulmam, Sayenizde, — bütün ömrüm şu camekâ - nın önünde — geçi - yor. — Sen bilirsin, beyzadem. Ben ne k! dedi isem, salt senin iyiliğin içindir. Gurabi efendi bu söze cevab vermes di. Etrafına göz gezdirerek: — Bizim hatun nerelerde? dedi. Rast geldin mi kendisine? — Hayır. Görmemişim. O kapkaç he- rif jlen gezoor ölmah, İhtiyarcağız içini çekti: — Allah ıslah ctsin! O sırada, tesadüf, kahvenin kapısı a- tir. oruz.. dedi. Yöksâm sen de bizi aroor " dun? Kocakarı, karşılık olarak: — Zorman nerede, biliyor diye sordu. — Seni ilen değildi? — Hayır. Sabahtanberi, beni lokafi * tada bağladı, gürünmedi. Ben de acabt buraya mı geldi, diye baktım. — Yök. Ben de şimdi gelmişim ::_ T musun? K idi. , Fazlasını dinlemek — istemeyip F" dönmeğe hazırlanan kadının kolunu — - tuttur — Dur, gitme! Sana vardır! — Önce şu oğlanı bulayım. ç — Onu soram da bulursun. Çalmaz deecek Jati niyetlidir. — Ne imiz? Çabuk söyle öyle ise. — Torik beyzadem.. — Ne olmuş Toriğe? — Hepsimizi de orta yerde, P“op gihi brrakarak kaçmıştır. y İfakat hanıma omuz silkti: — Ne yapayıtm bıraktı ise? Allah Tunü acık etsin! * Bu kayıdsızlığı, Takvor hayretle KST şıladı. Bir şey demiş olmak için: ddi — Kocan da seni soroordu.. Gel, görün bir tefa. — Onun da boynu altında kalsın' | Artık Takvor isi anlamıştı. — ANSTI ismarladık bile demeden, Tüzeâr F — kırklara karışan kocakarının ırklî!" dan bakıp, kendi kendine söylendi: * — Vay babasına, be! Karı kiyak #7 dalanmış! Eyi, Kırkından soram Fu 2 devlet, yetmişinden soram doğan Mü A . çıldı; ve eşikte, İfakat hanımın tek tüy- Ki, acelacayip şapkası göründü. Kafa- sınt aralıktan uzatmış, içeride birini a- rıyordu. Takvor yerinden fırladı, se - habbot, mü kenet demişler. eli sürmanların bir lâfı vardır: Ah ”:b K aşk! derler. İşte onun tablosu bi dir. 3 d O aralık, biri bu sözleri işitseydi Te |lar, merak etme! Deeceğim kiyak €f? " Ka SLEEEKİE, SLESEZİ A EEEET, TELEET, ESETER girtti, kadını tam, vazgeçip te geriye | Takvora: «Ya, sen?» desevdi, acaba ? döneceği sırada yakaladı, cevab verecekti? — Biz bundayız. Seninki ilen oturo- || (Arkan ver) y EZEL.LEDE, B. LO TPEİSELTOCK EELEREYEE DEZ SF