10 Bayfa f “Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda .—_. darağacı altında biten ıııııırlyıt hayatı: l45 Devlet kapısında elli yıl azan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Rahat ev — Taberinde İstanbula götürmüş. Mazul Vaziyete kızan bu kısa idrakli mutasarrıf cevaben yazdığı telgrafta: “Müzayede ve ihale meclisinde bulun- mamağa talakı selâse ile Musula vardığım zaman, hükümet »konağının büyük ve müteaddid ahırla - 'rı yetmiyormuş gibi geniş avlu duvar- lIırırm dibinde ve hattâ avlunun orta- 'sında yemliklerin yapıldığını hayretle ,gördüm. , — Jandarmaların atları için ayrıca a - hir bulunduğu halde, avlunun da ahı - 'ra çevrilmesinin sebebini vilâyet ya - verine sordum. Jandarma ahırlart — varsa da, dedi, valilerin maiyetlerinde bulunan jan - darmaların, atları yaz — gecelerin - de dışarı çıkarılmak - için avlynun bir köşesine beş altı yemlik yaptırılmıştı. Bu yemlEkleri esbak valilerden biri ço ğalttı. Çünkü tem 80 atı vardı. On iki bin beş yüz kuruş maaşlı bir valinin bu kadar at satın alabilmesi de- ğü, 80 atı besleyebilmesi bana muhal göründüğünden: — Amma yaptın, cevabını verdim. Hiç bir valinin bu kadar atı olabilir mi? Yaver gülümsedi — Akşam olunca buraları Hacı Ta - in ahırlarına dönerdi. (*) — Vali bu kadar parayı nereden bu- — luyordu? — Atlarını para ile almazdı ki! Arpa we samanlarını da ziraat eşrafı ile mü- teahhidler gönderirlerdi. Hattâ paşa i- — ki kuyumcuyu aylarca harem dairesin- de çalıştırarak — bir çok gümüş avani yaptırmıştı. Bu vali, infisal edince atların yarı - sını Musulda u!mış_ 40 tanesini de be- bir stanbula kırk atla gelmesi nazarı dıkuıı eelbetmiş. Padişaha t dim olunan bir jurnal — üzerine, artık | devlet hizmetinde kullanılmamış. * Ben Musulda iken vilâyet naibliği - ne tayin olunan bir bunak fle karısı ve — Oğlu ayrı ayrı bir mecidiyeye kadar ir- — tikâba başlamışlardı! Bu naibin verdiği kararlardan za - T&r gören davacılardan biri Şeyhislâ - | ma telgrafla gikâyette bulunmuş. Ken- — disine telgrafın sureti gönderilerek iza- — hat vermesi emrolunmuş. Naib, şikâ - yet tegrafının süreti elinde olduğu hal | |mamağa talakı selâse ile şart,, ettiğini bildiriyordu — Sormaya ne hacet? Dün gelen ber yaz abalı idi. Sen siyah abalısın? — Evet dün beyaz abamı giymiştim; bugün de siyahını. — Haydi defol buradan! Ben, böyle | şeytan gibi kılığını değiştiren davacı istemem!! * Kerkük ve Süleymaniye livaları mu- tasarrıflarına gelince: Süleymaniyede Şeyh Saidikâk, Kerkükte Talibanı Seyh Ali padişahın fevkalâde hürmet- lerine mazhar oldukları için bunların ve akrabalarının keyiflerine göre ha- reket edemiyenler bilâ tahkik azlolu- nuyorlar, Yahud bu vaziyet izzeti nefis- lerine dokunduğu için istifa ediyor - lardı. Bu yüzden bilhassa Süleymani- ye mutasarrıflığı asillerinden — ziyade vekillerile idare olunuyordu. Kerkük mutasarrıflarından biri de, iffet iddiası yüzünden gülünç bir hare- kette bulunmuştu. Âşar müzayede ve ihalesine müteal- lik nizami muamelenin bir noksanın - dan dolayı Kerkükten şikâyet edilmiş, vilâyet makamınmca da pek tabil olarak | izahat istenilmişti. Vaziyete kızan bu kısa idrakli mu- tasarrıf cevaben yazdığı telgrafta: «Müzayede ve ihale meclisinde bulun- Şarte etti- ğihi bildiriyordu. Âşaz müzayede ve ihale mecli |kanunen mütasarrıfın riyasetinde Tanması lâzım «Bundan imtina, mutasarrıflıktan is etmek demek olacağından maksad istifa —değil ise, meclise riyaset etmesi zaruridir.» de - dim. Cevabırı üzerine mutasarrıf imti- nada ısrar etmedi. Fakat <Talakı selâ- se> kaydı ne oldu, bilmiyorum! —8 — KAYMAKAMLAR Hükümet konağı diye içinde oturu- lan eski harab şatonum damıma yuva yapan leyleklerin yumurtalarını tor- lattırarak yiyen Zaho kaymakamı gibi adamlar, kendilerinden — bahsedilmek zahmetine bile değmezler. Yerli kavraakam ve vekillerine mi- /|de nezdime geldi: — — Bu telgrafı çeken herif hakkında | ,hhırct davam açacağım, dedi. Ben sa- — yej şahanede «İzmir payel mücerridi> | lrütbesini haizim. İsmimi efaziletlü» di- “ye zikretmeğe mecbur oldukları halde .sadece «Naib efendir yazmış! * Şikâyet telgrafında Naibin bunaklı- yöı, cehaleti, bütün ailesi efradınca irti- 'kâb ve irtişaya koyulduğu — açık açık 'söyleniyordu. — — Vakaüâ, faziletlü dememiş, cevabı- ın verdim. Lâkin başka bir çok kötü şqıer de yazmış. Size düşen hakaret (davası değil, iftira davası açmaktır! © Halk, naibin mahiyetini anladıktan sonra, mühakeme günleri, o zamanla - — rın meşhur — komiği Abdürrezzakın Hayalhanei — Osmamisine — gider gi - ybi gülmek_ eğlenmek için oraya gidi - İ Bu çok gülünç muhakemelere misal — olmak üzere birini yazacağım: g : Eşraftan Fuad beye aid muhakeme- — nin devamı her ne sebeble — ise ertesi -güne bırakılır. Fuad beyin bir gün evvelki muha - Kemeye kara aba giyerek gekdiğini ha- / ,tırlıyan kadı. sorar: ıi — Biradere vekâleten mi geldin? * — Hayır. Dünkü muhakemede biz - —at ben bulundum. Bugün gene ken - m. Hattâ kardeşim Sencarda- — Haydi, haydi. Yalancı! Beni bunak — yerine koyma. Sen dünkü müddei de - mm ır, doğru — söylüyorum. Dün gelen de bendim. İnanmazsanız dinle- /— yicilerden sorunuz. * — (*) Hacı Talib, at Hcaretile sengin olmuş ' bir adamdır! & sal olarak bunlardan birkaçının halle- rini ve haklarında yapılan takiblerin | neticelerini kısaca anlatacağım. (Arkası var) İlk Türk Bankası elli yaşını bitirdi (Baştarajı 7 inci sayfada) fazlaya varmıştır. 1924 den sonra (7) yıllık zamanda ise çiftçiye (95,5) mil- yonluk ikrazat yapılmıştır.» Son yıllarda ikrazat mikdarı çok art- mıştır. Cümhuriyet hükümeti yurdün umum nüfusunun yüzde seksenini tu- tan çiftçiye mevcud sermaye ile kâfi mikdarda yardım edilemiyeceğini anla- mış bankanın sermayesini (yüz mil - yon) liraya çıkarmıştır. Bu mikdar her sene hazineden verilmek suretile mu - ayyen zamanda ikmal edilecektir. Bundan başka bankanın mürakabesi altında ve bütün Türkiyeye şamil bir (Tarım krodi kooperatifleri) teşkilâtı vardır. Banka kooperatiflere kredi açar ve kooperatif de ortak senedlerini ciro suretile para çekerek çiftçiye müntaza- man ikrazatta 'bulunur. * Ziraat bankası bugün Türkiyenin sermayesi en yüksek ve muamelesi en geniş müesseselerinden biridir. İşte bu çok değerli ve ilk Türk ban- kası 1938 senesinde elli yaşını doldur- muştur. Yarım asır, böyle bir müessese için, çok değerli, dikkate şayan bir ömürdür. İlk bankamız oluşü bu ehem- miyeti arttırır. Ziraat bankasının bu münasebetle bazı neşriyatta bulunması, olgunluğu - nu Türk ve dünya iktısad âlemine ha- tırlatması, hem kendisi hem de yurdu- muz için herhalde çok faydah - olur. çok benzerlerdi. Geçende bir tanıdıkları bunlardan birini gördü: — Affedin, dedi. Sizinle mi konuşuyorum. Yoksa hemşi « renizle mi? İkiz kardeşlerin teki güldü: — Hemşiremle konuşuyor i sunuz, | Amerikada Amerikadan gelen anlattı: — Amerikada üç kişiye bir otomobil düşer. — Yalan. — Neden. — Amerikada üç kişiye bir |otomobil düşseydi. Tutar da, (altı kişilik otomobiller yapar- lar mıydı? — Bayan kapıya bir dilenci gelmiş. — Biraz yiyecek ver. — Çotal, bıçak, peçete koymayı unutma!, Göze çarpmak — Gözüne çarpmayı istiyordum. Fakat © hiç oralı deği'di. — Sonra ne yap- tın? — Bir ara yolu. nu buldum. Topa raketle bir vuruş vurdum ki — top  gitti, çat diye gözüne çarptı. İşte o an ben | de onun gözüne çarptım. * Onun için Şarkı söyliyene söylediler: — Bana Cemal Reşidi hatırlattınız.. - Dört elma daha astım, komşular hasedlerinden çatlıyacaklar. — Dalgınlık ne fena şey.. Evden bahk tutmiya gidiyorum diye mi çık - miştem; yolesa ava gidiyorum diye mı?.. Bi türlü hatırlıyamıyorum. DA FAŞ — Kendini sıkma karıcığım, bana bd:hqu içinden ağlamak geliyorsa — Cemal Reşid şarkı söyliyemez ki. — Onun için hatırladım ya! * Şüphe Kacın — Para yok, para yok. para yok.. Hep ayni V l.ıL Axlık ıredr'ı a0 N a e ,)iW e ia badım. Anıwıı sen paranla haşka îgj kadınlara bakı yarsun. Kocası — Ha şunu anlamalıydın.. Se « nin terzin, şapkacın bütün paralarımı a- hıyorlar, | * Mazeret 'Telefonu açtı: — Karıcığım, bu gece evc gecikirsem merak etme.. Şey malüm ya.. Yollar ka- |labalık.. Tramvay altında kalabilirim. Amma sen merak etme.. On ikide mu- hakkak evdeyim, * Nişan yüzüğü Nişanlılar nişanı bozuyorlardı. Genç kız parmağındaki halkayı çıkardı: — Bunu size a-. de ediyorum. Erkek yürüdü: — Lüzumu yok. Ucuz olsun diye bic düzine birden yaptırmıştım. Bende daha on bir tane var.. Bu sizde kalabi Necmiye hizmetçi- yi aradı. Hizmetçi mutfakta idi. yapıyorsun. — Dün okuduğu « nuz kifebı tencere. * ye koydum pişiri « yardum. Bayan Necmiye şaşırdı: — Aptal, hiç ki - * tab pişirilir mi? — Dün siz okür « ken içinde çok çiy yazılar var, demiş - tiniz de. Ben de şimdi pişiriyorum. gerek, Ü Yirmi birinci asrın çocuğu — Bana bu ne? — Eskiden ben de zengin, kibar bir insandım, Giyor. Baba oğul, yeni yapılmış evin önünden geçxyıııı'lıl"b Durup baktılar.. Çocuk Ce du: — Baba, bu ev rahat Mi * dır? — Herhalde çok rahat O” cak. —-? — Baksana, içinde ıid yok. Hoşlanmak Çirkin erkek söyledi: — Ben kadınların peşttdf koşmaktan hiç hoşlanmanık — Neden? | — Hiçbir kadın, benim Pf şinden koşmamdan bolıl" maz da, İnandım — Aşkınız bbeni deli ed!yor. — Bu sözü bir çok kereler söy - lemiştiniz. amma 'hakikat olduğuna ) İancak şimdi iman- dim, Deli olma « saydınız, üçte ran- devu verdim.. diye yağmurun altındd İ w ten altıya kadar hlç bekler miydiniz? Nerede? Konuşuyorlardı: — Ben filânca mağazada Ya siz? — Yatak odamda? sreğe İlâmaşk 1 kolumla kalbimin doğru çekmekten meaksadım. Senin için çarpan kalbi « min şsesini daha yakından duyabil- men içindir. Du - yüyorsun değil gol mi? Eğer kaibimin üzerindeki cepte ” | cüzdanım olmasaydı, daha fazla dUf7 caktın, giyindi - Seni * Hoş tarafı Evliye sordular: B — Evlilik hayatının en hoş tarsb hangisidir? F — Herhalde benim - bilmediğim W k taralı olacak. | Kurk y Kadın, kocasile sokağa çıkmışti. e 7 gibi camekândaki kürke baktı. — Bana bir kürk almağı hiç düşünmezsin. — Kürk takmazsan olmaz mı? — Şimdi kürkü olmıyan kadıni kimse .nıın yerine koymuyor. pıda bir ruyordu: « (CV ',Lll H diğim ınsınlh”(l l l 5 v—ereman. lı A e Ka nuom-ı gtt enl kıı ertesi gün v kıpıyı çaldh 4 gene pence 5 kıp öonü gU ğirdi: b a roe b l — Haydi % buradan — Bi Ş4 tanıdığıma ”'.u"’ Yirmi birinci asrın babası — Babamım çiçek diye bana anlattığı şey bu olsa - sağıma etme!