GHANEHANRİBİİN ŞARKA Al D KAYNAKLARI, u_.(’]mpıafn_ Tertüme eden: Ffledeyin Cü Yaltın Haçlı orduların Küçük Asyaya, Suriyeye ve Antakyaya birbirini İslâm istilâsı Avrupa medeniyetini tek-| rar geriye pü . Arablar, Hidrac- llus'un elinden, birbirini müteakib, Me- zopolamyayı (632-034), Suriyeyi ve Fi-| listini (636), nihayet Mısırı aldılar (640) ©O derecede ki o devirde şark — impara- rluğu tamamen ortadan kalkmak tehli- kesini geçirdiklen sonra tamamen küçük | Asyaya atılmış bulunuyordu. Makedonya hanedanına mensub Bizans | hükümdarları Arablara karşı mücadele- ye tekrar başladılar. İmparatorluğun hu- dudlarını yukarı Firata kadar tevste mu- vaffak oldular. 965 de Tarsusu, 968 de Ha- leb ile Antakyayı, 974 de Osa ile Nusaybini, 976 da Şam ile Böryte'i (Be- rut) zaptettiler: Fakat, Selçukt Türklerinin istilâsile, ©n birinci asrın iptidasından itibaren in-| hitat başladı. Tuğrul Beyin, Alp Arsla-| 1 ., Roğazların iki nin ve Melek Şahın idaresi altında, Sel. çukiler, haçlılar gelinciye kadar, Bizans Arazisinin en büyük parçalarını zaptey-| kediler. | * O zamana kadar Avrupanın Yakın Şurkta inbisatı hemen hemen münhası- ran Yunan - Roma dünyasının eseri ol- makla beraber, Garbi Avrupa kavimleri de çoktanberi hac için Arzımukaddese giden birçok hıristiyanlar vasıtasile Asya ile temasta idiler. | İslâm fütuhatı bu muamelelere hatime | çekmemişti. Hattâ Arablar umumiyetle müsaadekâr davrandılar. Şüphesiz ki bu, Charlemagne —ile — Harunreşit —ara - sındaki dostluk dolayısile idi. Bunlar Kortuba emirliğine karşı müşterek bir | düşmanlıkla birleşmişlerdi. | Selçukfler Arab halifelerinin yerine kaim oldukları zaman iş değişti. Onların | giddetli metalibeleri ve hacılara karşı| türlü türlü tazyikleri garb hıristıyanlı- rını darılttı. 1095 de, Clermont ruhani meclisinde Papa ikinci Urbaine tarafın- dan vukubulan bir haçlılar seferine da- vete hıristiyanlar şevk ve heyecanla ica-| bet ettiler. | İşte haçlılar Asyayı zapt için yola çık- mıişlardı. 1099 da Küdüsü ele geçirerek Suriyede hıristiyan prenslikleri kurdu- lar, Maamafih, fütuhatları Yunanlıların * ve Romalıların fütuhatına benzemekten fzak kaldı. İlk seferlerinin gayesi sırf Mmakamatı mübarekenin tahlisile mahdud | bulunmakla beraber, Osaya, Kızıldenize ve Nile doğru sürüklendiler. Maamafil Halebi zapta muvaffak olamadıkları gibi (1124), Şamı da ele geçiremediler (1148). Mısırda ise hiç te devamlı surette yer -| leşemediler. Graye adasının korsanları | Kızıldenizdeki cür'etkârane akınları es-| nasında, Renand de Châtilloa'un bayra- #inı Hind Okyanusuna kadar — ulaştırı larsa da Dultre-Jourdmin'in muharibleri | 1182 de Medine önünde hezimete uğrs- dılar. Kudüs kralı Guy de Lusignan, 1187 de, Taberiye yakınında Emir Salâhadı Hin ordusu tarafından ezildi. Nihayet, 1! asırlık gayretten sonra, Akkânın sukutu Frankların seferine 1290 da hatime çekti. © zaman, Franklar Lusignan'lar tarafın- dan idare edilen Kıbrıs krallığında ken-| dilerine bir melce buldular, Haçlı seferlerinde Fransa birinci mev- kii işgal etmişti. Teşebbüs ondan gelmiş- ti Haç askerlerinin büyük kütlesini Fran- sanın çocukları teşkil ediyorlardı. Şar taki Lâtin devletlerinin çoğunu da Fran: BZ asilzadeleri tesis eylediler. Binacna- leyh, haçlı seferleri bizim küçük Asya- daki, Suriyedeki, Filistindek: ve Misır- | daki bütün an'anelerimizin menşeini teş- kil ederler. Bizans imparatorlarının sulniyeti haç- hların gayretlerine daimi surette engel oldu. Vakıâ, haçlılar da müslümanlardan nefret — ettikleri kadar Rumlardan da nefret ederlerdi. 1204 de, dördüncü haçlılar seferinin şefleri, Venedikli Dan- dolo Doge'nün teşvikile, Kostantiniyeyi zaptettiler ve orada bir Lâtin impara- torluğu kurdular. Küçük Asyaya, Trab- zona ve İzniğe iltica eden Bizanslılar 6- | ralardan intikamlarını hazırladılar, 1261 Ge, şefleri Michel, Pal6ologue, Venedik- hilerin ticarf rakibleri olan Cenevizlerin yardımlle, Kostantiniyeyi istirdad etti ve şark imparatorluğunu tekrar kurdu. takib eden seferleri 'akat imparatorluk © tarihte A ancak birkaç vilâyetini O zaman, Frank me: Mora prensliklerinde kat bir melce bulmuştur. na ve hdisine muvak- Orduları on beşinci asır başlangıcında Halebe, Şama, Ankaraya, İzmire kadar Jerlemiş olan Timurlenk fütuhatı hase- bile bir an için duran Osmanlı Türkleri muzüferane yürüyüşlerine tekrar bi mışlardı. 1453 de, ikinci Mehmed Kos- tantiniyeyi zaptetti ve bununla Rum - Roma imparatorluğu nihayet buldu. Çok edeh, Yunanistandaki Frank prens- ti de mahvoldular. Yalnız. Radı iltica etmiş olan Saint-Jean şövalyeler! ve Akdeniz toplu adalarındaki Venedik- iler müesseselerini idameye — muvaffak ahliine yerleşen (Osmanlı Türkleri artık Asya yolunu Av- rupalılara kapadılar. Fakat son Rum imaparatoru, Constan- Dragasâs Kanstantiniyevi mü öldürülmüştü. Halef b eğeni Sophle Palâolomne'ü buakıyor- du ki o da 1472 de Rusya Çarı İvan 111 ye varmıştı. Üçüncü Kostantiniye imparatorlarının halefi ilân etti. Arma olarak iki başlı kartalı kabul ederek ortodoks dininin müntekimi ola- ecağını bildirdi. İşte müdhiş Şark mesolesi devletlerin karşisina bu süretle çıkt * Haçlı seferlerinin başlıcaı nemesertn- den biri, çoktanberi Şark ile Garh ara- sında kesilmiş olan iktısadi münasebet- lerin tekrar başlaması olrmuştur. Suriye- nin hiristiyan devletleri tlcar! mübade- leler için müslüman emirlik'erile müna- sebete girdiler. Artık Venedik, Cenova, Pire ve Marsilya tacirleri Levant iske- Rlerile faal alışverişlere koyuldular. Dandolo «Doge» Kostantiniyenin zap- tındaki yardımıma mükâfat olarak haçlı- lardan, Morada, toplu adalarda ve Ra- dosta bir silsile halinde bir takım mües- seseler istihsal etmişti ki buniar Adriya- ile Bosfor arasında gıra ile dizilmiş- lerdi. O zamanlar, Venedikliler, çok mik- darda, Kostantiniyede yerleşmişlerdi. ve Sark ticaret'ni ellerine almışiardı. Fa Rumlar, 1261 de, Lâtin imparatorlu; yıktıkları vakit, müzaheret yı, Cenevizlere mükâfat olarak Pöra va- roşunu verdiler ve birçok ta gümrük mu- afiyetleri bahşettiler. Bu suretle, Cenova Cumhuriyeti Karadeniz ticaretinin hâki- | m! oldu. Kırımda Tana ve Caffa ticaret | merkezlerini tesis etti. Asya kıl'asının iin emtiası çok geçmeden oraya ak- ağa başladı. Asya emtiamı Avrupaya le, Ermenistan ve Trabzon yolile; ya- hud Türkistan, Hazer denizi ve Phase yolile; yahud Oxus, Astrakhan. Volga ve Don yolile geliyordu. 1373 de, Cene- vizler Kıbrısa da yerleştiler; küçük imenistanda ticarf Ajazzo (Alas) lUmanı- nın yakınında mevki almış oldular. Kostantiniyeden tardedilen Venedikli. Jer o zaman Mısırda temerküz eden baha- rat ticaretine kendilerini verdiler. Filha- kika, Arab tacirleri Molugues adalarında çıkan biber, tarçin, zencefil ve Hindistan cevizini Kızıldeniz yoölile Mısıra — getir- mekte idiler, Bunların fiatları pek yük- sek olmakla beraber Avrupada gördük- Jeri rağbet gayet çoktu. Venediklüler kâ- firlerle ticaret münasebetlerine girişmek hususunda Papadan müsaade — aldıktan sonra, kârlı bir ticaret muahedenamesi akdetmek yolunu bile buldular. Bu sa- yede İskenderiyede ve Şamda konsolos- Juklar, ticarethaneler tesisine muvaffak oldular, Pisa'ya sahib olan Flaoransa Cumhuri- yeti de İskenderiye ile ticaret yapmağa çalıştı İse de Venedik ile rekabet ede- medi. Cocurda Levant ticaret morkezleri te- sisine teşebbüs etti. Yedinci Charles, o-| nun teşviki üzerine, Mısır Sudanı ile ti- carf Htilâflar akdi için Jean de Village') yolladı. Maattcessüf, bütün bu teşebbüs- ler neticesiz kalmışlardır. TArkan var) * | mavi, beni, bü SÖON POSTa Ne olmak istiyorlardı, ne oldular? Eski teşrifat umum müdürü Fuad Simavinin hatıraları Eski teşrifat umum müdürü Fuad Si- Ük bir nezaket ile kabül etmekle beraber özür diledi: | Naçiz şahsımdan bahsetmezseniz, size çok müteşekkir kalacağım, — dedi. Pr itibarile, daima şöhretten kaç- tım, Vakıâ, gazete sütunlarında mevzuu bahsolmak, pek çok insaniar için arzu e- dilir şey amma... Bakınız, size bir hikâye anlatayım: İvan derhal kendisini | Büyük babam - sadrazam Halil Rifat Paşa merhum - Mithat Paşanın valiliği zamanında Tuna vilâyetinde mektubcu olarak bulunuyormuş. Meşhur Kırkambar Ahmed Mithat e- fendi de © zaman galiba mektubt kale- minde kâtib imiş. Vakta ki Ahmed Mithat efendi, gaze- teciliğe başlamış. Sırası düştükçe büyük babamdan bahseder olmüş. Kendisinin işkâr bir.dille anılmasına rağmen, b babam, Ahmed Mitbat efendiye nihayet bir mektub yazmış: <Oğlum, seni vakıâğ çok severim. Fakat, adımı gazete sütunlarına geçirmezsen hem daha çok sever, hem de memnun o- lurum!» demiş! İşte, nedense, bende de büyük babamın bu huyu var, bu huyu var. Kendisini ikna etmek için hayli ter döktüm. Nihayet anlattı: — Yaşımın hesabını yapmak bile işi- nuz. Büyük babam İzmir valisi iken, dat- reler tatil olduktan sonra hükümet kona- ğanın geniş ve büyük avlusuna inerdik. Ben, çocukluğumda tren ve — vapurla oynamaktan pek boşlanırdımı. — Bilhassa vapurla... O zamanlar ufacık, ispirto ile makinesi işliyen, çarkları dönen ve su- yun Üstünde ağır ağır giden oyuncak ge- miler vardı. İşte, bu gemileri havuzlarda işletmek- ten nihayetsiz bir zevk duyardım. Fakat, mutlak olarak nayatta herhan- gi bir şey olmağı düşünmezdim. Nihayet, mekteblerde okudum. Daha genç yaşımda iken Avrupaya gittim. O- ralarda ki tteki maksadınız ne di? aya neye gider? Gezmeğe... (Fuad OSnavi neş'eli neş'eli güldü.) — Peki... Hariciye memurluğu mesle- Bine nasıl girdiniz? Kaderde varmış, girdik. Avrupada bulunuyordum. Beni, Viyant sefareti üçüncü kâtibi tayin etmişler. Böylece işe başlamış olduk. Ondan sonra, aradan seneler geçti. Ni- hsyet, biliyorsunuz, teşrifat umum mi dürlüğünden — tekaüdlüğümü — istedim. Şimdi, kısmetimizde öolup kaşığımızda çı- kan bu imiş diyerek inziva Yöşesinde otu. ruyorum. Fakat, memuriyet ve meslek hayatı- min en heyecanlı zamanlarını Viyana maslahatgüzarı iken tattım. — Bu hatıralarınızdan bir tanesini lüt- fetmez misiniz? — Hayhay! Meselâ, size tarihin meç: hulü kalan bir tarafını anlatayım: imparatorluğu hariciye nazırı) birkaç ay daha sağ kalsaydı, Balkan —muharebesi vukua gelmiyecekti. Erntal, biliyorsunuz, 912 şubatında öldü. Onun vefatından az sonra da, daha ölümüntün gsenesi olma- dan, Balkan muharebesi patlak verdi. — Niçin? — Niçini meydanda: Erntal'ın ölümü... Size, o zamanki siyasi vaziyeti izah e- dince, meseleyi tamamen anlıyacaksınız. Erntal ile, maslahatgifzar olmaklığım ha- İsebile her zaman görüşürdüm. Lürumu halinde, ana, telefon eder, hemen nezdi. |ne giderdim. On beşinci asrın başlangıcında, Jacgues | Gene Erntal tle konuştuğum bir amra- da, Balkanların siyasi vaziyetine, şimdi Birer millet ve devlet olan o zamanki Osmanlı imparatorluğu tebansı arasında- ki kalkınmaya işaret ederek: — Balkanlarda bir gürültü kopacağına Ihtimal vermiyor musunuz? dedim. TDevamı 10 ncu sayfada) Eğer, Erntal (Avusturya - Mıcır:ılırıX me gelmiyor amma, zorla nöylnuyom-l On yedi yaşında büyük bir sinema yıldızı |Corinne Luchaire bir muharrir kızıdır. Daha ilk filminde şöhret kazanmıştır. Çok kazanır, fakat çok tutümludur Corinne <metaire Geçen hafta şehrimizin büyük bir si- nemasında gösterilmiş olan (Prison sans barresüx - Günahkâr kızlar) filmindeki rolü ile kendisini halka tanıtmış ve bir- den büyük sinemş yıldızları sırasına geçmiş olan güzel Fransız kızı Corinne Lüchaire on yedi yaşındadır. On yedi yaşında oynadığı bir piyes ve çevirdiği bir füm sayesinde bir çok de- #erli sinema ve tiyatro san'atkârlarını çok geride bırakmıştır. Corinne bir gazeteci kızıdır. Hayatını kendi ağzından dinliyelim: — Babam gazete muhazriridir. Tâ kü- çük yaşımdanberi beni çılgınca sevmek- tedir. Ben de kendisini çılgınca şevmek- teyim. Bence o babaların en iyisidir. | Annemi bilmem gibi bir şey. | Benimle babam meşgal oldu. annem de babamdır. Mesleği icabatı olarak babam günde iki defa Gual d'Orsay'da hariciye neza- retine giderdi. Beni de götürür ve oda- |cıya tevdi ederdi. O vakit bana Zizi adını takmışlardı. Hariciye nezareti salonunun büyük masasının âltı karargâhım idi. Bir gün Poincar& bu salonda gazeteci- Jere beyanatta bulunduğu sırada fazla sıkışmışım ve keskin bir: — Papa! Pipi! Diye bağırmışım... Herkes hayrette kalmış... Hattâ Poin- car& bile şaşırıp kalmış. O tarihte bana (Seyyar Bebek) lâka- bını takmışlardı. Nasıl takmasınlar ki her an adetâ babamın kolları arasında bulunuyordum Hele babamın devam ettiği edebi mah- fellerde şöhretim büyüktü. Mektebe devama- başladım. Benim Çalışkan |bir talebe değildim, doğrusunu söyliye- | yim, | —Mektebden adamakıllı nefrel ederdim. Bir gün babama tiyatro âlemin2 dahil olmak arzusunda bulunduğumu — söyle- dim. Benim hiçbir arzumu kırmıyan babam buna da muhalefet etmedi. Benim aklı başında bir kız olduğumu bilirdi de... Babamın Raymond Rouleau adında bir arkadaşı vardı. Dram dersleri - verirdi. Beni imtihan etti., Muvaffak olmadım. Musset'in bir çirin! okumuş, bir piye- sinden bir sahne temsil eylemiştirm. İkinci bir imtihan geçirdim. Roulaau bentm ile meşgul olacağını söyledi. Bü- yük babam sağdı. Roulenu ona müracaat edarek bir piyes yazmasını istedi. (Söylemeği unuttum. Büyük babam kuvvetli bir kaleme malikti. Piyesleri se- vilirdi.) İstenilen piyesi hazırladı. Bunda benim için bir rol de vardı. Bu piyes Etoile tiyatrosunda oynane mağa başladı. İsmi <Altitude 3200> olan bu piyes 130 defa arka arkaya oynandı ve ben de bü: yük bir muvaffakiyet kazandım. Oyun için kendimi zorlamadım. Tabil bir surette rol yaptım. Yorgun düşmüştüm. Babama müracaaf ettim. Beni istirahat eylemek üzere Cöte d'Azur'a göndermesi ica ettim. Muvafakat etti. Orada Le chanteur de miniut'te rol alacaktım. Talih bu y Pariste Löonide Moguy büyük bir ha« raretle (Prison sans barreaux) filminin senaryosunu hazırlamakla meşgul ve İfilmde baş rolü yapmak için bir genç kız aramakta imiş. Beni söylemişler, Hemen bir telgraf çekmiş. Telgrafı alır almaz derhal hareket et tim. Ertesi günü çevirmeğe başlamıştım bile. Çalıştım, özendim. Muvaffak oldu- ğumu söylüyorlar... Bu beni çok sevin- dirdi. Şimdi bana eyıldız» muamelesi ya- pıyorlar... Zannedersem mübalâğa edi- yorlar, Ben kendimi sinema yıldızı san- zmayorum. Ben san'atına âşık bir san'ad kâArım, o kadar... Öylece kalmak istiyo- rum. Halk beni takdir etsin, ben ona hiz- met edeyim ve takdirlerine —müstahali olayım. İşte yegâne arzum...» Henüz on yedi yaşında olan bu güzel san'atkâr çok sade bir kızdır. Harekâtınâ hâkimdir. Kimseye kalbini açmaz. Çok |aakin bir kızdır. Bir hayli para kazanmaktadır. Pakat çok tutumludur. Sıkıntıda bulunan arkâ- daşlarına yardımı bir zevk bilir. Fakal yardımı nakden yapmaz. Sıkıntısını ge dermek için her çareye baş vurur. Güzel Corinne iyi piyano çalar. İyi bir rTessamdır da.. Hayirsever bir sinema san'atkârı Hollywoodun en değerii sahns — vâzü olan Sam Wood çok hayırsever bir san'at” kârdır. Her sene mektebleri gezer, an çar lışkaân ve en muhtaç bir talebeyi soçef ve onun üniversite tahsilimi temin edef Myrna Loy çiftçilik yapıyor Güzel san'atkâr Myrna Loy'un zengitt bir çiftliği vardır. Bu sene çiftliğinde Hmon mahsulü çok bol olmuş Miyrnö Loy limonlarını (Myrna Loy çiftliği mah”* sulâtı) kaydını taşıyan kâğıdlara sardı” rarak piyasaya çıkarmıştır,