“Son Posta,, L . İki üç ge- u. Vücudü Biasce ilk defa âşık o. eedir gözüne üy! karınc: lığı tutuşturacak gibi geliyord! lübesinden içeri yayılan badı ise onu büsbütün kendinden geçiriyo Çünkü son defa olarak Zolfinayı badem ağacına yaslanmış bir halde denizi sey- rederken görmüştü. Bu vaziyetile ne kâ- dar güzeldi; başına vuran güneşin ışığı saçlarının etrafında nurdan bir hâle mey- dana getirmişti Biaste ot minderinin üstünde bu gece u. Gece gözüne diği için sabahleyin şafakla kulübesin- den fırlıyarak her zaman tırmar Kulağına sanki acaib ses- a tablatin bütün Iyor gibiydi. Bv- bir sis tabaka- sının örttüğü ova ise uykusundan henüz Ovanın b dırıyordu. 1 bu güzellikleri: da göz kırışan yıldızlar gök kubbesini ışıksız bırakarak birer birer kayboluyor- | lardı. Kilisenin kulesindeki üç bronz çan u. Delikanlımın kolları n ağzı bir açılıp b bir ges dalgası r birbirinin ardında lar kızgi ziyorlardı İri yarı delikanlıyı çanların iplerini çe- kerken görmeliydi. Filvaki herkes ona deli diyordu amma Biasce kuleye çıktı Mi artık bütün ovanın kralı ve şairi ke- silirdi, O, çanlara bakarak ne hülyalara, ne rüyalara dalmamıştı!. Şimdi bu hülya. ların arasına karışan Zolfinanın hayali de ne kadar güzel ve cana yakındı. Ilık bir nisan gününün öğle sonu za- manında tanışmışlardı. Zolfina hem şar- kı söylüyor ve hem de inekleri için ot Yyoluyordu. Delikanlı onu görünce çıldı- | racak bir hale gelmişti, damarları ateş | içinden Zolfinayı rın bu sualine Torik — Hele bir defa karaya ayak ba - salım, Allah ke - rim! Biz ccnebi - yiz. Bize karışan görüşen — olmaz. — Müharebe meydanında ec - nebi dinlerler mi? üüh!, Hem de öyle bir din - lerler ki! Biz başka millete benzemeyiz. 'Türküz elhamdüllah! ulurı fevıd etti: dediği.. yeni Tür- e şimdik adı pek yan göz ilen bak- mızı muayene edip de Türk old eyice ağnadıktan iye kabul etmiştir. Yoksam, dün - yada almazdı. — Hay, keşki gene de almaz olaydı! — O başka! Madem canın kayalara vura vura ölmek isteor ise, ona bir dee- vseğim yok. O tecrübeyi Cebelitarik'da daha iyi edebi"imin .. bir şey- cik de ben soruvereyim. Baksana, Tak- voz efendi: O, İspanya mıdır, nedir? Oraya gidinceye kadar hep böyle bite- viye de'ıız mi? hiç kara yok mu? sol tarafımızda, bir sokulsak Portekiz kıyıla- — Neden olma: — Bu Kuzguncuk papuru değil, ka - ÖMÜRSÜZ ÖSK AAA AAA KUK AAA LA Çeviren : nın Hikâyesi Biasce: «Zalfina'n sünde sıkmak için büyük bir arzu duy- | müuştu. Biasce hiç di. Siyah parlak gözlerinde vahşf bir hü- zün vardı. Hele sesinin ahengi.. bu ahen- Kin menşel çılgın çanların sesi idi.. Biasce genç kızın yanına yaklaştığı za- man: — Ne yapıyorsun Zolfina? diye sardu..| Genç kız eğildiği yerden başını kal: rarak: — Ne ımı görüyorsun, dedi, ba- ba Mişelin ineklerine ot topluyorum. — Bu güzel kokuyu duyuyor musun |Zoltına? Bu sabah çan kulesine çıktığım | .|zaman bu kokuyu ilk defa orada duy- dum. Hem seni de gördüm. Aşağıdan şar- kı söyliyerek geliyordun? . Birden durdu. Boğazına sanki bir şey tıkanmıştı. . Genç kız da cevab vermiyordu. Her i- kisi de, büyük ceviz âğacının hışıltısını dinliyerek pırıl pırıl yanan denize bakı- yorlardı. Sapsarı kesilen Biasce otların üzerine eğildi; ve kıpkırmızı kızaran Zolfinanın ellerini aradı ve: — Müsaade eder misin, sana yardım e- deyim Zolfina? diyerek genç kızın bilek- lerini tuttu. İ diyerek genç te fena bir delikanlı değil- | y |du BON POSTa BİR AŞK i Faik Bercmen gmemlik kızın ellerini aradı Genç kiz: — Birak Biasce bileklerim: sızma ye itiraz etti ise de, o büsbütün ona so- di- kuldu. O zaman delikanlı onu göğsünde sıktı, uzun uzun öptü. Zolfina ne kadar da güzeldi? Sarı saç larını saran kırmızı eşarpla bir gelinci len sonra hergün buluşm uşlardı. Artık Biasce'ın Uıım i daha yumuşak aya yayılıyordu * Biasce elinde bir demet ka-| « , le çeşmede Zolfinayı bekli: ,ordu o sabah Zolfina gelmedi; deli! v rin çiçek hastalığına tutuld Zavallı Biasce! Bu haberi aldığı zaman | v çanın başına düşüp alnını yardığ günkü gibi sendeledi, Artık çanlar lerini kaybetmişlerdi. Onlar ile beraber Zolfinanın hastalığına matein | h tutuyorlardı. ve sallandı. Müdhiş ve ıztırablı gün aranlık basar basmaz Z. ı evin etralında bir çakal ra bakarak bir şeyler gö İç da, Biasce xaıal:ırh dolmu Ağrıları Geçir ir. Gümrük muhafaza Genel Komutanlığı İstanbul Satınalma Komisyonundan: 1 — Deniz vasıtaları için 100 er metre 7 in ve iki aded admiraltı demirinin müteahhidi nam ve hesabına parça adi zinı 3/11/938 Perşembe günü yapılacak açık 14/11/938 Pazartesi günü saat I1 de yeniden açık ek: 2 — Tahmini tutarı 3000 lira ve ilk tem 3 — Evsaf ve şartnamesi komisyonda 4 — İsteklilerin gün ve saatinde ilk t rile Galata eski ithalât gümrüğü binasındı parça galvanizli zincir ile 3 er kilid 2 eksiltmesine —istekli — çıkmadığından mesi yapılacaktır. dir, Görülebilir. eminat makbuzları ve kanun? vesikala aki komisyona gelmeleri. — <8183> ilk SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her defalar dönüyordu. gün devam etti, bilmiyor- | Na di l Bir yandan bunları düşünüyor, öbür | a yatan Zolfinanın be- | x ünün önünde canlandır Zavallı Zolfina artık her tarafı simsiyah Evlerinin — içinden seslerinden baş- andar Xu*..uıı.ıı bulunan Zolfina son ler söylemek için ağzını fakat bu açılan ağızdan hiçbir ses Derin bir nefes aldı ve sonra tığı gibi, içerisinde- ki mal ilan beraber zaft ederler, — H.ı Allah cı- Her yerde fer -| cığı şeycikler dememi. Belâyı para ile sa- fin almak — buna derler iştel Gurabi — efendi, tasdik makamında baş salladı, v — TAâ kendisi! de- di. Torik Necmi, bi - raz — düşündükten sonra, ağız dolusu küfür savurarak: — Maamafih.. bi- naenaleyh — bunun daha da kötüsü o - labilir sanki.. mütaleasında bulundu. — Ne gibi? — Ne gibi olacak? Bizim kaptan e - fendi, belki kurtulurum diye, bizi çe- virenlerin önünden tüymeğe kalkar da bombardımana — tutulursak., şuracığa bir kaç gülle savururlarsa., kelleleri - mizi birer biner uçururlarsa.. daha be- fer olmaz mı? — Yok, canım! Biz de burada teslim .| bayrağı çekeriz, Her ihitimale karşı | ceblerimizde birer beyaz mendil bu- |lunduralım.. — Aksi gibi gece vakti taarruzâa uğ- rarsak, hangi beyaz mendili kime gös tereceksin? çak silâh, cebhane taşıyan bir nev harb ir. Nötr bir memlekete yanaş- Allah kimseyi şaşırtmasın! Her ka- fadan bir ses, her ağızdan bir waçma SON EDER STANIN POMAN! İfakat Hanım; «Baksana, Takvor:E fendi, hiç kara yok mu?> dedi. |çıkıytordu. Sanki, söylenen bütün söz- İlen dımağın süzgecine uğramadan, iş- kkembeden fırlayordu. Cesur görünmek istiyen Takvor bu ipsiz sapsız muha - vereden uzak kalmakta idi. Toriğin keile mevzuu bahsetmesi üzerine: — Adam, sen del dedi; daha Cebeli- tariğe varmağa çok vaktımız vardır. Bmda boş lâflar tlen birbirmizin ak- , fikrini dağıtacağımıza size bir hi- kâye deeyim. Torikzadem kelle dodi de hatırıma gelmiştir.. İfakat hanım: — Gene ihtikada Gokunur bir şey ol- masın?i İhtarında bulundu. — Yok, değildir.. ben bir vakitlor, Yedikulede Ermeni hastanedinde kâtib| Kalktık, gittik: Müdür, ben, başbomr | tesi değildir! — y - idim, Dediğim yir -| n altı | kapa mi beş, yirmi sene, belkim de da- ha ziyade vardır. Bir sabah, hastane | * müdürü geldi. — Takvor! dedi; ya, dördüncü koğuşta melanjitten yatan biri - var idi: Osep.. — He! dedim. Ev- velisi gece mefat olmuş ise. — Tak kendisidi - sidir. Şimdik onu almağa — gelmişler.. lâkin, familyası biz- zat gelememiş, ya- bancı birini gön - |dermiş. O da, fenalığa bakkim, Osebi şahsen tanımcor. Ben ise, topu bir de- fa görmüşüm. İyicez seçemcorum.. Müdürün bu demesine şaşmayın. O ara, İstanbulda kıyak melanjit salgını var idi. Her gün dört, beç hasta mefat oluordu. Bunların cenazelerini, göm - mezden önce, morgumsu bir yere kal- yanıma dıroorduk, ve tıibbiye talebesi buran | $ gelip, enkselerinde tedkikat edoorlar - dı. Müdüre cevab ettim — Zarar çuni! Osep benim mehalle- Hm idi Bızdıktan beraber böyüdük. Bon kendisini tanarım. şte ben de onu İçin sana gelmi - şim, dedi. Haydi, kalk meftanın bu - kunduğu yere gidelim. yemekten sonra muntazaman —a boğazlarmış bir hayvan gibi boynu ya- dişlerinizi fırçalayınız. k ebediyete karıştı.. lli ölüyü görmeğe gitti. Bir ve güzel vücudün çü- t an tabut mesarlığa kalabalığa karışan Gelikan- uzun bu tabuta baktı; ve sonr& alığın arasından sıyrılarak doğru azun ivenlerin yarısında fken ipf Bu vakitsiz çan sesin- açlar ürküp kaçıştılar. Aranan hizmetci Çeviren: İsmet Hulüsi re, bit de hademc. Orada, bekci bize bir tabut göstert- ı! dedi. Ösep Salozyanı #ormo- ındadır,. de bakmağa nuzum gör Kapatın.. gelsin alsın © adam! Emrini verdi. Ben ise: , Dur! dedim. Bakalım odur? Yağ bir iş etmeelim, Olur, olur! Aç şı Kapak açıldı.. *ırdı ? dpyı bağırdım. Bi doorum! bilirsiniz? Tıbbiyeliler, onda an Üç tane meftaniın Üçünün de ka- ler.. Lâboratu “ rişler, soram geriye morğ bekcisi de bu kelleler zel, başsız vücudların tepe* muşlar. Ve böylece, bedefi Ösebin bedeni ama, kelle onun kellesi değil dür bana kızdı.. bağırdı: ya görüorsun, 20?! ğuk kan ilen cevab ettim: — Ürya falan gördüğüm yok. Bu kâ fa, Ösebin küfası değildir! — Peki! Bir baş! — Hah! dedi. Bu defa da, o değilâif deemezsin a? — Değildir! dedim K perhizde bize gelir, topik eder idi, Ösebi kendimden iyi W narım. Müdür sinirlenoordu.. beni haşladı” — Bana bak, Takvör! Beni ilen maây” tab edoorsun.. beni işimden tutuorsun- soram seni azlettiririm. Şakanın kef * (Arkan var) .K SrETEFKEYER B a NSZESEFPE Şe>rrer svn S RSAFAZY vavarorsarrasrassocrr .Ca moraRnon