2 Sayfa Hergün Asrın ruhile mücadele Yazan: Muhittin Birgen B u asrın ruhunu anlamak - ister misiniz? Evvelâ şunu biliniz ki bu ruh tedkik edilmeğe ve anlaşılmıya değer bir ruhtur. Anlamak isterseniz, bir akşam, yüksek dans salonlarından birine gidiniz. Çalınân İngiliz valslerini, yahud Avrupa tangolarını dinleyiniz. Eğer, Av- rupa musikisini biraz tanıyorsanız kulak« Jarınız bu tango parçaları arasında sizin eski musiki aşinalıklarınızı harekele ge- tiren bir takım şeğler duyar, Meselâ, işte dinleyiniz: Margrit ölüyor! Eyet, Margrit, hani şu Kamelyalı ka - dın, âşık ve fedakâr aşifte, on dokuzuncüu asrın mükaddes aşk timsali, Margrit Gau- tier! Kulaklarınız. Verdi'nin o ölmez 'Traviatasını derhal hatırlıyor, derhal tanıyor ve Margriti, son sahnede, bitmiş çehresile, ölüm döşeciğine serilmiş görü- yorsunuz, Aşkla ölümün, dillerini ve seslerini birleştirerek, onun soluk dudak. | ları arasından nasıl çıkabileceğini temsil eden meşhur melodi... İşte, dinlediğiniz tango budur! İsterseniz, siz de dansedebilirsiniz. Za- rif yükünü sizin kolunuza yaslıyarak, saç- larından dağılan binbir çiçeklen toplan- mış sentetik koku ile size, sessiz sessiz, bit çok şeyler söyliyen ince vücud, - asri vücud! - sizi, sürükleyip götüren bir şiirdir. Eğer sizin bu şiire karşı söyliye- ceğ'niz bir şey yoksa kulaklarınızı etrafa kabartınız: Bütün çiftler dönüyorlar ve aralarında neler konuşuyorlar! Bunları rahatça işitebilirsiniz. Fakat, kulakları « nızı tikamak daha hayırlıdır, fazla dinle- meyiniz! * Önce Kamelyalı kadın Tomancınım, sonra da onun operası olan Travlata'nın on dokuzuncu asırla yirminci asır iptida- larında dünyaya döktürmüş olduğu göz yaşları bir araya toplanmış olsaydı bir deniz vücude gelmese bile meydana bir €öl çıkabilirdi. Halbuki, bugünkü dünya, 1938 senesinin dünyası, Margriti ölüm dö- şeğinde inleten Verdi melodisile danse « diyor ve dönüyor. Aşk ve sadakat uğ - runda ölüm döşeğine yatıp ciğerlerini kan pıhtısı halinde boşalta boşalta sönen Margriti artık kimse düşünmüyor. O da- kikada, viski İle dumanlanmış kafaların bir tek düşüncesi var: Kolundaki zarif yükü güldürmek, Bir tek te arzusu var: Ondan gizli ve çabuk bir buse çalmak! İşte asrın ruhu, işte ölüm havasile dans, aşk ve sadakatle alay eden ruh; yirminci asrın ilerlemiş ruhu! Zamanın hava ve heves bestekârları, insanları hadgâm duüygülu bir hayat fırtınası içinde iste - dikleri gibi döndürmek için, eski asrın son mukaddes şeylerini de tahrib etmek- ten çekinmediler ve Verdi'nin ölüm me- lodisinden bir tango yaptılar. Zanmeder- sem, yirminci asrın bu hodgüm ruhunu hiç bir tarihçi, hiç bir filozof ve hiç bir | rtomancı bu bestekârlar kadar canlı olı—ı rak tasvir edemiyeceklerdir. Biliniz ki, artık içinde yaşadığımız asır için, hava ve bevesten başka mukaddes hiç bir şey kalmamıştır. Bizler, bundan sonra, bir- birlerimize, ancak, iki muhtelif cins ara- sında, şehvetin çılgın taşkınlıklarile $- kılan koğlarla bağlanacağız. Bir kaç daki- ka sonra bu kollar çözüldüğü zaman da bizleri bağlıyan başka bir şey kalmıya « cak! v eik * Asrın bu ilerlemiş mevsimi, insanlor arasındaki bütün eski tesanütd bağlarını çözmüş ve hattâ parçalamıştır. Bunları tekrar bağlamıya imkân kalmadı. Benim çocukluğumda, şehirler, mahalleler halin- | de geniş bir takım ailelere taksim edilir | di. Bir mahalle halkı birbirine sanki bir kan bağile bağlanmış büyük bir aile gi- biydi. Çocuklar büyüklere ya ağabey ve abla, yahud amca ve teyze diye hitab e- derlerdi. Bu mahallelere yirminci aşrın sefaleti giremezdi; girmek istediği za - man o mahâllenin büyükleri önu yaka - $tından tütup dışarı atmanın yolunu bilir- ler ve derhal mahallenin tesanüd kuv - Vvetine müracaat ederlerdi. Bugün ma - halleler kalmadı. İnsanlar, nasıl Traviata melodisi ile şimdi dansediyorlarsa, üst kattaki dafrede oturan alle de alt katta oturanın kim ve kaç kiş! olduğunu bil - meğe bile Jlüzum görmüyorlar! İşte yir - minci asrın bizlere, sade bizlede değil, bütün dünyaya getirdiği inkılâb budur. y A Resimli Makale: Bir memleketin kahve, gazino ve eğlence yerlerini iş saat- lerinde kalabalık görürseniz tembelliğe, istirahat zamanla- rında dolu bulursanız refaha hükmediniz. SON POST$8a m Vazife ve hak. — Bir iİnsanın iş zamanında kendisini bütün kuvvetile çe vermesi vazifesi, iş saati haricinde eğlenmesi de hakkıdır, hakkın yapılan vazifeden doğduğunu unutmıyalım. SOZ ARASINDA İngilterede hava Müdafaası Propagandası İngilterede, ha- p wa müdafaasının takviyesi için her | türlü gayret sar- feldlimektedir. Tayyare ve ha- Va dafji topları - nin — imalinlden maada, müdafaa işlerinde çalıştı - silmak Üzere gö nüllü kaydına da hı$ verilmekte « dir. (Bu münasebet le yapılan propa: gandalar cümle - sinden olarak ge- çen gün Londra üzerinde bir balon w çurulmuştur. Balon: «Sizin bize, bi- zim de size ihtiyacımız vardır» vecize- sini resimde gördüğünüz şekilde taşı: mıştır. Bunu bilmeğe mecburuz. Fakat, bu korkunç ruh inkılâbından en çok mütcessir olan memleketler ara- sında Türkiye bulunuyor. Sebebi de ba- sittir: İçinde yaşanması mümkün olmıyan çok eski bir hayat nizamından bir sıçra- yışta çıkmıya mecbur oldu ve çıktı. Fa - kat, henüz kendisine yeni bir manevi ha- yat nizamı koyamadı. Ferdler arasındaki eski usulle manevi tesanüd çok iptidal ol- duğu için yaşıyamazdı. Bunu terketti. Fakat, yeni bir tesanüld nizamına da gir- miş değildir. Yıkılması elzem ve zaruri olduğu için yıkılan şeyleri yeniden yap- mâak mümkün olmadığı kadar zararlıdır. Fâakat, aramızda yeni bir nizam, yeni bir manevi tesanüd nizamı, meden! bir ahlâk kürmak ta zarurf olmuştur. Bugünkü devlet müesseseleri, başka yerlerde, ferdi hodgümlıklarla birbirle « rinden ayrılmıya meyleden insanları, milli bir tesânüd zaruretinin ilham ettiği türlü türlü kanunlarla birbirlerine bağlı- yorlar. Türkiye devleti de ayni şeyi yap- mıya mecburdur. Bunün için, fazla vakit kaybetmiyerek bu işi ele almalıdır. Ayni zamanda, mödern cemiyetler, kendi içle- rinde türlü türlü tesanüd hamleleri yap- mak üzere türlü türlü cemiyetler kuru - yorlar ve teşkilâtlar yaratıyorlar. Bun- darı biz de yapmıya mecburuz. Şu halde bir taraftan devlet, muhtelif kanunlarla sefalet, hastalık vesaire gibi musibetlere karşı kanun yol'le vatandaşları himayeye teşebbüs ederken bugün İçimizde yegâne milli teşekkül olân Halk Fırkası da bizim İSTER İsmi etrafında epeyce söz söylenmiş deiumumillik kararı infaz etmek üzere mâdı. Meydandan kâybolmuştu. gaG : İSTER İNAN, cezasına mahküm olmuştu, hüküm kat'iyet kesbedince müd- Son Posta bu zatın gimdi hudud hari yazdı, bu yazının intişarını müteakip te iki gazetede birer geee seneseseneneenes e ne e enenneERnALAN BaLeRA A, 1[ Hergün bir fıkra )ğAyıkla görmek istemişti İ — Brükseldeş banyo, ve bura müma- $ sil eşya satan bir mağaza, vitrinine İ koyduğu bir banyonun içine mayo ; giymiş bir kadın oturtmuştu. Dışarı- $ dan bakanlar kadının ancak — başı: İ ve omuzlarının bir kısmısıt görebil, $ yorlardı. Kalabalık arasına karışan - ; İ lardan biri kadının yüzüne dikkatli | :i dikkatli baktıktan sonra yüksek sesle ? İ milli marşı söylemiye başlamıştı. Bir : i $ i İ İ £ polis kolunu tuttu: — Ne yapıyorsun, milli marş söyle- menin sırası mı? — Sırası olup olmadığını bilmem İ amma, banyodaki kadıns bir kere de $ ayakta görmek istemiştim. İ isviçrede yakalanan Casus İngiliz gazeteleri yazıyorlar: İsviçrede Balde, Öjen Vildı isminde bir İsviçreli avukat ile, sarışm Alman karısı, Almanya lehine casusluk ve propaganda yapmak suçile tevkif olunmuşlardır. A- vukatın bürosunda yapılan araştırmalar- da, kendisinin propaganda nazırı doktor Göbels ile alâkası bulunduğunu gös - teren vesikalar bulunmuştur. Vildi on se- nedenberidir, Fransız ve İsviçre polisinin göz hapsi altında bulunmakta idi. İsviç- reli taharri memurları, avukatı karısı ile birlikte, Baldeki Alman istasyonuna ka - dar takib etmişlerdir. Avukat orada tren- den inen bir Alman gizli Istihbarat me- murile görüşmüş, bu konuşmada karısı du hazır bulunmuştur. Polis her üçünü de tevkif etmiştir. Vildinin hakikatte, avukatlık yapma - dığı, ve propaganda için, gizli yerlerden aldığı paraları sarfettiği anlaşılmıştır. 15 yaşında iki genç kızın işlemek istedikleri cinayet Kömürlerile meşhur Kardif şehrinde | 15 yaşlarında iki genç kız, bir kız mektebi hocası olan Mis Em - ma'nın öldürmek kasdile başını gözü- nü yarmışlar, sonra da polise koşarak | gözyaşları içinde kabahatlerini itiraf | etmişlerdir. “amızda kuvvetli ve madern bir tesanüld duygusu uyandırmak Üzere bir takım teş- kilât yaratma işini ele almalıdır. Bu işe vaktinde teşebbüs etmiyecek olursak, ge- |çen asırların kurduğu bütün müşterek duyguları mahveden hodgâm yirminci a- sır, Türk milletini maneviyat itibarile İçıplak bırakabilir! Muhittin Birgen çağırmalarını duymak olmak için Macaristanda trenleri yol- dan çıkaran câni Sylvestre Matuska hapse atıldıktan sonra bu cinayetleri sayesinde milyoner oldu.. ne aid (Bia Torbagy fecaati) bir eser yazmıştır. Hapishanede hüküm süren nizamnameler mucibince eserin! doğrudan doğruya gerek bir table, ge- rekse bir şahsı salise gönderemdiğin - den bunu mektub şeklinde kızına gön- dermiştir. İki üç ay zarfında kitab ik -| mal edilmiştir. Kitabının bir faslında şunları yazıyor: Gizli maceralar Düşkünü bir Sinema yıldızı yıldızı. Ruth - Et- ting, iki hafta ev- vel Hollywoodda- ki evinde yaralı o- | larak bulunan Al- derman ismindeki gencin, şimdi ne- e ”A Tede olduğuna da- ir polis tarafından sorulan — suallere cevab — vermekten istinkâf etmiştir. Yıldız İle yaralı genç arasında gizli bir macera geçtiği ve Üçüncü bir şah- sın bu maceraya karışarak, — yaralı ğ Aldermanı — kaçır- 41 mış olduğu tahmin dilmektedir, Trenleri yoldan çıkaran adam zengin oldu Sırf, can çekişen adamların bağırıp zevkine nail Matuska, son cinayetinin tarihçesi- adında «— Köpeklerin ulumalarından bü « yük bir zevk duymaktayım. İnsanla - rin ölüm hengâmesinde bağırışmaları kadar zevkli birşey olmaz.» Bu sade - 79 luk eşki | Jati düydükça kendimi cennetlerde sa- nıyorum...> Kitabın muharririnin ismi, fena da- hi olsa şöhreti, kitabın ismi muvaffa- kiyetinin sırrı olmuştur. Bunları du - yan bir Amerikan tâbli Amerika ve İn- giltere için hakkı telif olmak üÜzere 400,000 frank vermiştir. Kazandığı bu emsalsiz muvaffakiyet karşısında Matuska'nın cesaretl art - mıştır. Derhal ikinci bir kitab neşret - miştir, Bu kitabın ismi (Şimendiferle- rin yoldan çıkmasına ne suretle Folunur) dur. mâni İSTER | bir zat üç ay hapis bu zatı arattı, bula. NANMA! tekzib görüldü, arkadaşlarımızın bizi yalanlamak Için da- yandıkları delil, adı geçen zatın hududu aştığına datr örta- da malümat olmayışıdır. Halbuki bu vaziyette bulunan bir adamın teşebbüslerini yapmadan evvel haber vermiş ola- cinde bulunduğunu İNAN, mıyacağına göze bu delilin kuvyetli olabileceğine biz inan- mıyoruz, fakat ey okuyucu sen: , İSTER İNANMAL İkinciteşrin 6 —a Sözün Kısası Celâl Nuri için E Talu nu ilk önce Mektebi Sultanide tai mıdım. Benden yaşça epey büyülâ ve bir iki sınıf da ileride idi. Bir gün ya nıma sokuldu ve: — Sen, dedi, Recaizadenin oğla değil misin? — Evet. — Senden bir şey rica edeceğim, Bu hafta, izinli çıkarken bana görün. — Peki, Lâkin nedir acaba dileğiniz! Sorabilir miyim? — Şimdi söylemem. Tatil günü öğle paydosunda.. Dediği günde gene o geldi, beni buk du. Elinde bir «Talimi edebiyat» vardı Onu bana uzattı, ve: — Bunu babana götür, Âbidin Paşa bb raderinizin torunu Celâl ellerinizi öptü lütfen şuna bir imzanızı koymanızı ric etti.. de, dedi, İlk muarefemiz işte böyle başlamıştı Sonra, - seneler sonra « sılırl bir rabıtf ile birbirimize bağlandık. Lâkin en ço bizi bağlıyan aramızdaki fikri rabıtalan mizaç, zevk ve düşünce birlikleri idi, Beraber gazetecilik ettik.. beraber kital tercüme ettik., inkılâba beraber atıldık. 16 martta ayni yerde gizlendik.. az kaldı Film ve radyolyaktaya da beraber sürülüyorduk. Onun bir ansiklapediden farksız olan dimağına hayrandım. Bilmediği, üzerin de mütalea yürütmek kudretini haiz ol madığı bir şey yoktu. Hiç kimsenin okur madığı, okuyamıyacağı kadar kitab okut kitab yutardı. Bir gün: — Ahmed Mithatın kırkambarı sensih galiba! dedim. Güldü: — Bana: Ahmed Mithat sensin, diyen: ler de var.. cevabını verdi. Babam da onu çok severdi, Karşı karşık ya saatlerce, Arab, Acem, Osmanlı ede- biyatına dair mübahaselerde, münaka * şalarda bulunurlardı. Biraz paradoksa' olmakla beraber fikirleri ceyyid, zeklâsi keskin, gönlü temizdi. Altmış yillık öm « ründe, faziletle kabili telif olmıyacak bis tek fili görülmedi. Yerine göre cesur, bazan da müteenni idi. Kimseye karşı kalbinde kin yoktu; Süleyman Nazifle arada sırada kavga e« derler, sonra gene barışırlardı. Bir deaf « sında dargınlıkları epey uzun sürmüştü Tekrar barıştıkları zaman, büna izharı hayret eden birisine, Nazif: — Ne yapayım? demişti. Celâle karşı duyduğum muhabbet nüksetti! Filhakika, Celâli bir kere anlayıp ta seven İnsan, o sevgiyi bir daha kalbinden #öküp atamazdı. ğ Çok okumaktan ve çok yazmaktlan di. mağı yıprandı. Yorgunluğunu hissedip te dinlenmeğe, hayatına zehir katan bazi geçmiş şeyleri unutmağa karar verdiğin- de artık iş işten geçmişti. Şiryanlarının tazyikini bir türlü azaltamıyor, tansiyo üşüremiyordu. Bu hal onu okumak ve yazmak zevkin, den de mahrum ediyordu. En sgon görüş- tüğümüzde, gıpla ile yüzüme bakmış: — Hâlâ dayanıyorsun.. ne mutlu sanaf demişti. İ Aramızdaki Gdostluk, sıhrt - Trabita « mızın sonradan çözülmesine rağmen, p'le rüzsüz devam etti. Kendisıni gördükçe, kendisile konuştukça, iyi bir dosta malik olmanın ne büyük nimet olduğunu tak- dir ediyordum. Öldü.. dediler. Ağlamak için gözlerim- de takat bulmadım. Sade, içimde, bir köe şenin acı acı yandığını,. yaralandığını, kanadığını duydum. Son seneler.. hattâ son aylar.. benim için adeta matem ayları olmuştur. Bu müddet zarfında nice dost, âşina simalat BÖçÜP, gitti.. Saf seyreliyor.. sıra bana da geliyor.. Celâl! Senin de gaybubetinin teselli « sini ancak bu düşüncede bulüyorum! Malatyada bir sigara fabrikası kurulacak İnhisarlar İdaresi tütün işletme ,ve bakım evi larafından Malatyada mor dern bir sigara ve tütün fübrikası ku * rulmasına karar verilmiş ve bu husus: ta hazırlıklara başlanmıştır. Fabrika martta faaliyete geçmis olacaktır