Vali Üstündağ dün Hatay heyetini ziyaret etti Mi Hataylı gazeteciler m uhabirimizle bir arada (Baştarafı 1 inci sayfada) Şayan yerlerini ziyaret etmişlerdir. Dün öğle yemeğin! hususi sürette, i- kamet ettikleri Öz İpekpalas otelinde yiyen Hatay heyeti azalarını saat 1,30 da Vali ve Belediye reisi Muhiddin Üztundağ ziyaret etmiştir. — Misafirlerimiz, Muhiddin Üstündağ ftarafından kendilerine karşı gösterilen #lâkadan dolayı çok mütehassis olmuş- lardır. Cumhuriyet rejiminin her sahadaki inkişaf.ve terakkilerini yakımndan gör- mek imkânını bulan Hataylı gazeteci- ler ve bilhassa Hatayın istiklâli için Yapılan mücadele esnasında, bazı men- fi propagandaların tesiri altında kala- Tak muhalif bir vaziyet takınmış olan Meslektaşlarımız, Cumhuriyet Türki- Yesinin hakiki çehresini gördükten son- Ta, çok yanılmış olduklarım teessürle bir kere daha itiraf elmekten çekin- Memişlerdir. Bu meslektaşlarımızdan İskenderun- da intişar eden «El Liwa> gazetesi sa- hibi Edvar Nun, dün kendisile görü Şen bir arkadaşımıza şunları söylemiş- tir: — Türkiyeye i?k defa geliyorum. Gerek Ankarada, gerek İstanbulda gör- düğüm imar faaliyeti adeta başımı döndürmüştür. En samimi duygularla bağlı bulunduğumuz Türkiyenin içti - Dof ve terbiyevi sahadaki inkişafla - Fımı gördükçe gıpla etmemek elden Belmiyor. Şimdi Hatayda herkes memnundur. ı'ı!;ıimiz de yeni rejimimize sarsılmaz bir surette bağlanmış bulunuyoruz. Devlet relsimiz sayın B, Tayfur Sök- Men, bu umumi memnuniyetin teessü- tünde büyük bir amil olmuştur, Hatay halkını teşkil eden muhtelif Unsurlara karşı, din ve ırk farkı gö - 2Zetmekslsin, ayni Bempali ve ayni dürüstlükle hareket eden B. Tayfur Sökmen, ciddi ve samimi icraatile ül- temiz için yeni bir ufuk açmıştır. He- hüz tanzim etmekte olduğumuz yeni layatımızda, ük Türkiyenin bize dalma müzahir olacağından eminiz ve l4 emniyetimiz varlığımızın en büyük Zaminidir.» Hatayda, British United Press İngi - Z ajansının mümessili ve Suriye ile ibnan gazetelerinini muhabiri Bulu- nan Georges Madany de şunları söy- lemiştir: «— Hatay şimdi müstakil bir varlık olmuştur. Gerek Osmanlı İmparator - luğu, gerek Fransız mandası zamanın- da Hatayda din ve ırk siyaseti takib ediliyordu. Bunun için milli birlik duygusu uyanmamıştı. Yeni rejim bu mütefessih zihniyeti kaldırmış ve bunun yerine «Hatay Ha- taylılarındır» mefküresini tesis etmiş- tir. Bu yeni düstur sayesinde vaziyet tamamen değişmiş ve Hatayın muhte- Nf unsurları arasında tam bir tesanüd ve kardeşlik duygusu hâkim olmuş - tur, Kısa bir zamanda elde edilen bu parlak neticenin en büyük âmili dev- let reisimiz B. Tayfur Sökmen olmuş- tur. Ülkemizin terakki ve inkişafı için bilâtefrik etrafında toplanmış olduğu- muz B. Tayfur Sökmen ise, bütün ic - raat ve hareketlerinde Büyük Hâmimiz Ulu Atatürkten ilham almaktladır.» Diğer gazeteci meslektaşlarımız Ha- tay mafbuat müdürü Şükrü Balcıoğlu ve Hatay gazetesi sahibi Nuri, arkadaş- Jarının beyanatlarını teyid ve tasdik etmişlerdir. tay heyeti azaları, pazartesi gü - nü memleketlerine döneceklerdir. Hataylı meslektaşlarımız matbaada Ankaradan şehrimize getmiş olan heyet arasındaki meslektaşlariımız dün öğleden sonra matbaamızı da ziyaret etmişlerdir. Balıkesirdeki facia (Baştarafı 1 inci sayfada) vünden Mustafa, Balyeden Şerif ağır ya- ralı oldukları halde toprak altından çı - karılmışlardır. Havasızlıktan baygın bir lde bulunan yaralılar Balıkesir mem- leket hastanesinde tedavi altına alınmış- lardır, Kaza hakkında tahkikat ve keş'f yap- mak üzere Nafia Vekâletince memur e - dilen mühendis Hulüsi Ankaradan gele - rek Balye madenine gitmiştir. Kayseri sıhhat müdürü Ankara, 4 (Husus?) — Siird Sıhhat Müdürü Zühtü Güven, Kayseri Sıhhat Müdtürlüğüne naklen tayin edilmiş - tir. SON POSTA Genç kızları fuhşa sürükleyen iki kişi daha yakalandı (Baştarafı 1 inci sayfada) Dün de Hasan Sami ve Ziya Düman isimlerinde iki kişi Müddelumumiliğe teslim edilmişlerdir. Yapılan tahkikat neticesinde bunların birçok kadın ve kızları, uzun müddettenberi fuhşa teş- vik ettikleri anlaşılmıştır. Suçlular bilhassa aile muhitlerine sokulmuşlar ve 15 - 16 yaşlarındaki kızları iğfal etmişlerdir, Sulh ceza hâkiminin kararile tevkif edilen ber iki suçlu da, haklarında ilk tahkikat açılmak üzere, 4 üncü sorgu hâkimliğine verilmişlerdir. Her ikisi| de alınan muhtelif ifadelerinde suçla- rını inkâr etmişlerdir. Madam Atina halıkındaki tahkikata da Müddeftumumilikçe devam edilmek- | tedir. Yeniden Afina'nın iğfal ettiği birçok kimseler tesbit edilmiştir. Bu şekilde Atina'nın emri altına girmiş olduğu anlaşıfan bedbaht kadınların a- dedi hergün artmaktadır. Suçlu, tahliye talebinin reddi kara- rı üzerine, dün asliye 4 üncü ceza re - isliğine müracaatle karara itiraz elmiş- tir. Bu hususta mahkemenin vereceği karar bugün belli alacaktır. Ne olmak istiyor- lardı, Ne oldular ? (Baş tarafı 9 uncu sayfada) — Lâfı kulağın ile dinle, bak impa - rator değil, operatör imiş, dedi! Meğer, meselenin aslı şu imiş: Ka - pı çuhadarı, bir gün evvel herhangi bir idari sebeble Sıhhiye Relisinin nezdine gönderilmiş. Reis: — Yarın sizin hastaneye gönderiyoruz, demiş! Aval, bunu imparator şeklinde an - lamtış. operatör (Baştarafı 7 nci sayfada) Kavuklu — Elinde sigara sara sara ge- liyor, o mu? Pişekâr — Evet, o meşhur Nurullah A- taçtır. Haydi yanına sokul. Kavuklu — Bayım, bana biraz edebi- yat verir misin? Pişekâr — Konuşmasını da bilmiyor- sun.. affedersiniz bay Nurullah Ataç, bu çocuk cahildir. Nurullah — Benden başka herkes gibi. Pişekâr — Evet efendim evet öyle, kendisine biraz edebiyat öğretmek fena olmıyacak, Nurullah — Pekâlâ aruza vâkıf mı? Kavuklu — Hayır efendim mülküm, (seyircilere döner) boeni ev zannetti ga- liba vakıf mıyım, diye soruyor. Nurullah — Mülküm mü, dedin, yan- liş, mülk kelimesi aslında.. Kavuklu — Hayır efendim hayır, de- mem o deme değil. Nurullah — Ne demek istediğini an- lJamıyorum. Kavuklu — Ben senin ne demek iste- diğini anlıyor muyum ki? Nurullah — Sen Nef'iyi, bilir misin? Kavuklu — Bilirim efendim. Bizim pe- der orada ölmüştü. Hani Abdülhamid nefyetmişti de, Nurullah — Şair Nef'iyi bilemedin. Füzuli kimdir? Kavuklu — (Pişekârı gösterir) Herhal- |de bu olacak. İkimiz konuşuyoruz, o ise aramızda füzuli. Pişekâr — Efendim, bizim Kavuklu he- nüz çok cahil. Nurullah — Olabilir, benden başka herkes gibi. Pişekâr — Mahza keramet buyurdu- nuz. Nurullah — Her zaman olduğu gibi. Pişekâr — Siz ona edebiyat hakkında sual soracağınıza biraz fikir verseniz, Nurullah — Herkese yaptığım gibi, Pişekâr — Evet efendim. Nurullah — (Kavukluya döner) Ede- sörmüştum, O sırağa Alman Kayzeri Vilhelm II nin akrabasından bir prens de İstanbu- la gelmiş bulunuyardu. Adamcağız, ko- şa koşa başhekime gelip: — Yarın hastaneye imparator geli - yormuş, haberini vermiş! Başhekim de, kapı çuhadarı yanlış anlamış, Vilhelm'in akrabası — olan prens - İstanbulda ya, o gelecek, diye düşünmüş... İstikbal hazırlığı yaptır - mış! Gele gele de ben gelmişim! Neyse, çalışmağa başladık. Günden güne şöhretim artıyordu. — Rusyadan, Efgandan tedavi etmem için hastalar gelmeğe başlamıştı. Meselâ Efgan E - mirinin kardeşi vesaire... Böylece 28 yaşında general oldum. Bu sıralarda idi Sultan Azizin kızı Saliha Sultan — hastalandı. Diğer doktorlar gebelik teşhisi — koymuşlar. Bir baktım, ne gebe, ne bir şey... Sul- tan hanımın karnında düpedüz bir ur var! Ameliyat yaptım, — kurtuldu. Bu sebebden ferik oldum! Nihayet 39 ya - şında iken de Abdülhamid II nin oğlu Prens Ahmede yaptığım- bir ameliyat sonunda müşirlik apoletlerini taktım! Sabih Alaçam Ribentrop Berline döndü Berlin 4 (A.A.) — Von Ribentrop, Viyanardan buraya gelmiştir. biyat demek, ne demektir? Evvelâ onu tahlil edelim. Edebiyat öon sekiz harfli bir kelimedir. Kavuklu — olacak, Nurullah — Hayır on sekiz harf dedim, on sekiz harftir. Pişekâr — Bana da sekiz harf gibi ge- liyor. Nurullah — Cahiller, echeller; siz be- nim kadar bilecek misiniz? Üstelik bir de küstahcasına iddia.. tenkid ederim, tek- zib ederim, tashih ederim. Sizin gibi ca- hillerin yanında fazla kalamam. Nurullah Ataç gider. Kavuklu — Güle güle bay edebiyat, Bgüle güle.. Pişekâr — Dur bir başkası geliyor.. Necib Fazıl Kısakürek olacak, Kavuklu — Bizde var, vereyim, Pişekâr — Ne vereceksin? Kavuklu — Uzun saplı bir kürek, Pişekâr — Kısakürek omun soyadı. To- humu meşhurdur. Kavuklu — Tohumu mu.. ayol bu ağaç mı da tohumu olsun. Pişekâr — Ağacı da vardır. Hem de incir ağacı. Kavuklu — Kimin ocağına dikti? Pişekâr — Ağacı kimin ocağına dikti- ğini bilmiyorum amma tohumunu Tepe- başı tiyatrosuna ekmiş. Kavuklu — Bu tohum ne tohumu? Ben harfleri saydım, sekiz Solda yukarıda kahraman askerlerimiz geçid resminde, solda aşağıda kumandanlarımız ve Fransa kumandam İstiklâl margımızı dönlerlerken, sağda — resmi geçidde orta okul Mizah: “Oyunumuz Edebiyatcı,, Pişekâr — Ne tohumu olacak, sâhne tohumu! Kavuklu -e Çok iyi tohummuş, geçeri gün gördüm. Ekildiği yerden güzel bir sâahne çıkmış. Necib Fazıl yanlarına gelmiştir: — Ben bir adam yarattım. Kavuklu — Ne diyor baksana.. Pişekâr — Kulak kabartayım. Necib Fazıl — Çerçeveye aldım. Kavuklu — Ben biraz korktum. Necib Fazıl — İş tohumdadır. Ağaç, a« Baçtır. İncir ağacını da kestiler.. | Pişekâr — Kendi eserlerinden diyor, Kavuklu — Fazla dalına basmadan ko- İnuşmak icab edecek, Necib Fazıl — (Kavukluya) Sen, Muh«e sin o adamı yaratacaksın? Kavuklu — Ben mi yaratacağım, süme me hâşâ. Necib Fazıl — Evet, evet, sen yaralas caksın! 'Dinamik bir lisanla, aynanın kare pısında bağır.. Pişekâr — Efendim, şairim bir yanlık şınız olacak, bizim Kavuklu, Necfb — Kavuk. Mükemmel, yaşa ya- şa; varol. gene piyesime isim buldum, Hemen koşayım.. gazetelere yazdırayım, Muhsine haber vereyim, çerçeveye geçle reyim. Yangın kulesine bir afiş assınlar, Necib.Fazıl koşarak gider. Pişekâr — İşte, şimdi de Halid Fahrl geliyor. Halid Fahri — «Karlar üstünde rüzgür inlerken> «Koşarım tâ önünde fırtınanın.» Kavuklu — Yaman bir adam, Halid Fahri — Bu ne hal, bu ne kos: tüm, bu ne mizansen, bu ne dekor; Bay- kuş, benim Bayküşum böyle mi oynanır., mahvediyorsunuz.: Suikasd.. Pişekâr — Efendim biz Baykuşu oynae miyoruz. Halid Fahri — Öyle ise Nedimi oynü- yorsunuz. Nerede Sâdâbâd, nerede lâle bahçeleri, hani zerrekçeler. i Kavuklu — Ne diyor canım? Pişektr — Yanlışlık olacak, biz Nedi« Mi de oynamıyoruz. Halid Fahri — Altı şahıs muharririn& arıyordu, oynuyorsunuz değil mi? Mü« kemmel. fevkalâde; işte bunu beğendim, elbiseler uymuş. Hele bu dekor nefis! Bu gırada Nizameddin Nuzif elinde biz pala ile ortaya çıkar: — Vur bre hey! : Halid Fahri kaçar, Kavuklu ile Pişe. kâr korkarlar: — Aman bizim canımıza kıymayın. Nizameddin — Bana adla sanla Kara Davud derler. Yakarım, yıkarım; het ikinizin ağzına kurşun tıkarım, Kavuklu, Pişekâr: — Aman bizi atfedin. Nizameddin — Haydi bu seferlik afles diyorum. Bir daha.. sizi buralarda görüre sem.., Kavuklu — Görünmeyiz efendim.. he şâ hüşü,, Pişekâr — Edebiyatçı oyunumuz bit« İsmet Hulüsi MA DENNERNEL ea Em LA denn sssesenerEnEnaraa Cihan harbinin Şarka ald kaynakları (Baş tarafı 9 uncu sayfada) ğ Bunun içindir ki bu kitabı okuyunuş 've onu başkalarına da okutunuz; Frana bundan istifade edecektir. Gönöral Ed. Brömond İhtiyat kadrosunda Birinci kısım Eski zamanlarda ve orta çağlarda Yakınşarka Avrupanın hulülü «Misır nasıl deniz yolları tçin Hin « distanın anahtarı ise Suriye de karg yolları için anahtardır.» " General Niox (Askeri goğrafya, V inel cild, 1887)” bahse. Troje muharebes nden takriben bir asır sonra, Yunan muhacirleri küçük Asyg kıyılarına çıkarak orada Yunanlılarızi Eolide, İonle, Doride, Lesbos ve Rhodeğ müstemlekelerirü tosis ettiler, Bu, çoll büyük ehemmiyeti olan bir vak'a idi, Çünkü bu ilk Yunan kolonlarının sürrie yeti, maruz kaldıkları bütün tazyiklere tağmen, Asya kıt'asının bu parçasına köli sâlmış bir halde kaldılar ve buradan âna cak üç bin sene sonra, Lausanne muahee desi ile tardolundular. Bu muahedena« me, cihan harbinin sonunda Rum ve Türli Ahalinin mübadelesini kabul etti, CArkası var)