30 Birinciteşrin SÖON POSTnm Sayfa 7 On beş yıl içinde başardığımız en yükse hukuk ve kültür işleri i uğün 27 birinciteşrin. Cumhuri- yet iki gün sonra on beşinci yalı- d bitiriyor. Son Posta, benden «On beş Ş'u içinde Cumhuriyet Türkiyesinin ba- ğ en yüksek bukuk ve kültür işle- Tine dair> bir yazı istedi. ! Ön beş yılın, içinde yaşadığım yüksek 90 şerefli hâdiselerini, bu münasebetle | , yeni bir heyecanla andım. - Cumhuriyetin on beş yılı, Atatürk dev- Üni tarihin parlak devri yapan başarılar- 4 doludur. Evrensel tesiri olan bu başa- Tiların her biri, inkılâb hamlesi içinde, düşünmenin ve iyi görmenin verdiği İtan ve güvenle çalışmadan doğmuştur. Yok edilmiş bir memleketten kurtuluş Mvaşile çıkarılan Türkiye, Cumhuriye- n on beş yıllık bu başarılarile dünyaya ve itibar telkin eden, bugünkü Btefli Türkiye olmuştur. Yüksek işler büyük kudretle ve bu Yudvetin aşıladığı karar ve sebat kuvve- elde edilir. Hukuk ve kültür işlerinde on beş yılda, $k iş yapılmıştır. Yapılan işleri hukuk İnkılâbı ve kültür inkılâbı diye ananlar ar. Büyük Türk inkılâbınmı hukuk ve kültür cebhesi olarak inceliyenler - var. Her iki telâkki hukuk ve kültür sahala- Tında yüksek işler yapıldığını ifade eder. Hukuk işlerinde yapılan işlerin başlı- €S gunlardır: Hilâfot ilga olundu — (3 Mart 1924). Bunun neticesi olarak med- Teseler, daha sonra şer'i mahkemeler (8 hisan 924) tekke ve zaviyeler (80 ikinci- in 1925) kapatıldı, Teşkilâlı esasiye Kahunu yapıldı (20 nisan 1924), teşkilâtı Süsiye kansnu üikleştirildi (10 nisan 1028). Partinin altı vasfı teşidlâti Göasive Kanununa kondu. (Şubat 1987). Kadın- lara belediyede intfhab etmek ve intihab Olunmak (16 nisan 1930) ve mebus seç- Mek ve geçilebilmek (8 birincikâ - Dun 934) hakları verildi. Medeni un — (S şubat — 1926), — borç - kanunu (8 mart 1926), ceze kanunu (13 mart 1926), ticaret kânunu (28 hayi- Tah 926), deniz ticareti kanunu, hukuk Mühakemeleri usulü, ceza muhakemeleri Sulü kanunu, icra ve iflâs kanunu (28 Bisan 929), hâkimler kanunu, avukatlık tu, noterlik kanunu kabul edildi. Ankara Hukuk Fakültesi kuruldu. 'yadı kanunu, 21 haziran 1934 de kabul Olundu. Kültür gahasında da, terbiye ve İadris tevhid edildi, millileştirildi, lâik- ildi. Bütün tahsil sisteminde deği- #klikler yapıklı. Türk harfleri kanunu kabul edildi. (3 ikinciteşrin 1928). Millet Tektebleri açıldı. Türk çocuklarının ilk ilini Tiğrk mekteblerinde yapması anunileştirildi. Tarih Kurumu, Dil Ku- Tumu kuruldu. Resmi ve hususi bütün Mekteblerde Türk tarihinin, Türk coğ- Tafyasının, Türk dilinin öğretilmesi te- Min edildi. Türk tiyatresu ve operası, zel San'atlar Akademisi, İnkılâb Mü- Ze0i kuruldu. Nihayet garb ilmfni garb metodlarına Böte okutacak bir kudretle vo tam garb iversiteleri ayarında olarak İstanbul ullkrmıoel açıldı. Bundan sonra Dil, '&tih, Coğrafya Fakülteleri kuruldu. Saydığım ve sayamadığım işlerin hep- Sİnde inkılâbın farik vasıflarından biri *larak, garb hukukunun ve garb ilminin şyasnla ve tam olarak alınışı ve memle- Sste mal edilişi gösterilebilir. Bir asırdır, 'am eden ıslahat ve tanzima! hâreket- İttinden Türk inktlâbı hareketini ayıran & bence budür. Garba ilk teveccüh e- ler ancak fes püskül giyebildiler, Ka- hübu medeni diye mecelleyi yapabildi. ? Mekteb ile medreseyi, şer'i mahke- ' ile nizami mahkemeyi, fes ile sarığı İtiat ile kanunu bir arada bulundurdu- he, Garbdin alabildiklerini de şeriztin Ti altına koydular, Diyyat hükmü ce- | Ü kanununa hadis ve tefsir Gdersleri —nlkl_ve mektebi progrumlarına — girdi. b'l ağrıyan bir vatandaşım diş doldur- Sühin caiz olup olmadığım öğrenmek Cemil Bilsel Üniversite rektörü va devletler umumi hukuku profesörü için fetva istemesi ve caiz olmaz cevabı- ni alması ne kadar manalıdır? Matbaa- nm memlekete girebilmesi için ne kadar beklemek lâzım geldi. Memleketin ileri gitme hızını durduran ve ileri bir millete yaraşmıyan bütün köhne kayıdlandan ve milesseselerden kurtulmak dünya hukukunda ve dünya ilminde kendine yaraşan yeri almak fik- ri, inkılâbm ana prensiplerindendi. Mil- Tetin arzusu ve istidadım Büyük Şefin vaktinde duyduğunu ve mukaddes bir sır gibi viodanında saklıyarak vakt: geldik- çe ifade eylediğini, ve muayyen bir program dairesinde tahakkuk ettirdiğini gösteren bir ikt misal kaydediyorum: 1925 ikinciteşrinin de Büyük Millet Meclisini açarken «Milletin arzu ve ih- tiyaçlarına tâbi olarak, adliyemiz de her türlü tesirlenden cesaretle silkinmek ve seri terakkilere atılmakta aslâ tered- düd olunmamak lâzımdır. Medeni hukuk- ta, alle hukukunda takibedeceğimiz yol, ancak medeniyet yolu olacaktır.» Demesi medeni hukuk inkılâbının vak- ti gelmiş olduğunu anlatıyordu. Ankara Hukuk fakültesinin açılış nutku ile mem- leket bunun nasıl bir azimle tahakkuk et- tirilmekte olduğunu öğrendi. Bu nutuk köhne hukuk tarafdarlarının yüzüne bir şamar gibi indi. Ayni nutukta inkılâbın garb ilmine ve merdeniyetine dayandığı açıkça ilân olundu: «Millet, beynelmilel umumi mücadele sahasında — hayat ve küvvet sebebi olacak, ilim ve vasıtanın ancak muasırı medeniyette bulunabile- | ceğini sabit bir hak'kat olarak umde itti- haz eylemiştir.» Medeni kanunun kabulü ile Türkiye| hukuku hususiyede islâm aukuku siste- | minden ileri bir garb hukuku sistemine geçti. Hilâfetin ilgası ile kanunların şer'i tesirden — kurtarılması, lâikleştirilmesi, tedris ve kaza işlerinin mes'ul mercileri- ne geçirilmesi hukuku âmme sahasında nasıl mühim bir iş ise şahsın meden! ha- lini, aile hukukunu, ve bunda kadının vazifesi ve vaziyetini, evlenme, buıarı—, a ve miras işlerini ve bunlarda kadı -| alçaltan ve ezen kayıtları kaldırarak medenf ve ileri hükümleri tesbit eden ve 'Türk erkeğine de kadınına da cemiyetle- rine de meden! ve ileri durumlar temin eden medeni kanunun kabul edilişi de 'Türk inkılâbının hukuk sahasında en yüksek işi sayılır. Her iki sahadaki yüksek değişikliğin ben tesirlerini - içinde yaşadığımız Için - benüz gereği gibi takdir edemediğimize kanlim. Tarih bunların önemini daha iyi gösterecektir. Kadına gerek medeni kanunla gerek diğer kanunlarla verilen durum da Türk inkılâbının başardığı büyük işlerden bi- ridir. Türk anası, Türk kadını, Türk kızı ve ohların babaları, kocaları, kardeşleri ve çocukları, aslâ unutamazlar ki, kadını kafes arkasında, peçe ve çarşaf altında esir yaşatan, cemiyete sokmıyan, âmme hizmetlerine almıyan alçaltıcı sistemden kurtaran, ona milli ve beynelmilel cemi- yette kendine yaraşan üstün ve şerefl: yeri veren Türk Cumhuriyetidir. Darülfünuna mütareke günlerinde kız- Tarımızın yazılabilmesi bir mesele olmus- tu. Ve hukuk fakültesine ilk yazılabilen üç bayan kızımıza ayrı derdhanede ders wermek usulü konmuştu! Bu darülfünü- na da, kızlarımıza da, onlarla bir arada bulunmamağa mahküm edilen erkek ce. cuklarımıza da bir hakaretti. Bugün ço- cuklarımız belki bunu okuürken o vaktin darülfünunundan hicab duyarlar. Cumhuriyetin on beş yıllık hayatında dahilde başarılan büyük işler gibi, harici münasehetlerde de başarılmış yüksek iş- ler vardır. Kurtuluş savaşının prensiplerini dev- letlere kabul ettiren Lozan muahedesi, cumhuriyetten evvel imzalandı. Fakat onun tasdik ed'lişi ve tatbikat : cumhuriyetten sonradır. — Lozen'ir kümlerini, kurtuluş savaşını ve Loran temyiz eden prensipler dairesinda tatbik | ettirmek ve devletin uğrunda binr bir fe.| dakârlık ettiği hâkimiyet ve ist'klâl prensiplerini tatbikatta teyki — etlirmek, cumhurivet devrimizin harici sahada bü- yük işlerinden biridir. Afı, Lozan barı- şına cök karısmış olan İngiltere hariciye vekili Lord Curzon, Londrada bu mua- hededen bahsederken: «Türkiye bir çok noktalarda sukutu hayale uğrıyacak, Lo- zanda elde ettiği muvaffakivetlerin a - leyhine döndüğünü görecektir.» demişti. Bu, devletlerin Lozan'ı nihayet ne fi- kirle imzaladıklarını da gösterebilirdi. Cumhuriyet, Lozan prensiplerinden hiç birinin ne ihmal edilmesine ne genişletii- mesine aslâ meydan vermedi. 1856 da Paris muahedesinde kapitü - lasyonların ileası kabul olunmuş fakat bu, filliyat sahasına geçememişti. Laozan'ın hiç bir hükmü tatbiksiz bıra- kılmadı. Adli müşavirler, sınhive beyan. namesi, kabotaj, gümrük — meseleleri, muhtelit hâkem mahkemoleri, muhteht mübadele komlsyonu, borçlar meselesi, Musul meselesi, Boğazlar komisyonunun bayrağı ve imtiyazları, elçiliklerin dere- cesi ve Ankarada yerleşmeleri, elçilik resmi memurlarının imtiyaz ve muafi - yetleri, ecnebi mektebler meselesi, me- deni kanun meselesi, ceza kanunu mese- hü- lesi, İstanbul Rum patriklıği meselesi hep bu fikirle halledildi. Devlet de taahhüdlerine — sadakat Köstererek hattâ sıhhiye — beyannamesi gibi taahhüdlerinden de vareste kaldı. İstiklâl ve hâkimiyetini bütün beynel- milel münasebetlerinde teyid eden Tür- kiye Cumhuriyeti 1930 danberi aktettiği muahedelerle dünya politikasında her - gün artan bir yer aklı. Milletler Cemiyetine gurur veren bir tezahürle davet edildi. Milletler Cemi - yetinde ve bunun bütün teşkilâtında faal rol oynadı. Balkan paktını imza ede- rek Balkanlarda kurulan barış hayatının fmillerinden biri oldu. Sâdâbâd paktı ile bunu tamamlıyan Türkiye bu suretle bu muahedelerle Tunadan Hindistana kadar uzanan iki zümre devletin barış politikasında en kuvvetli bir unusur ol- du. Gerek bu paktlar, gerek Montreux Boğazlar mukavelesi, gerek Hatay statü ve ana yasası, tenternasyonal sahada Cumhuriyetin elde ettiği birer hukuki büyük başarıdır. Yukarıda Türkiye Cumhuriyetinin on beş yıllık çalışmalarla bütün dünyaya hürmet ve itibar telkin ettiğini kaydet- miştim. Beynelmilel sahada hergün biraz daha anlaşılan ve yayılan bu Türk itibarının en büyük kaynağı, kurtuluşu da bütün inkılâblür. da dehasına borçlu olduğus müuz Atatürk'tür. * Ne olmak istiyordunuz, NE OLDUNUZ ? İstanbulun tanınmış “ Son Posta ,, Anketi yapan: v di Ercümend Ekrem Talu Üstad Ercümend Ekrem Taludan ço- suk iken ne olmak istediğini sordum. Dedi ki: — Doktor! Yani senin anlıyacağın he- kim. Türkiyede difteriye tutulup ta seramla ilk tedavi edilen benim! O tarihte Pas- törün mikrob nazariyesini ortaya atması üzerine, Berlinde doktor Behringin, Pa- riste de doktar Roux'nun keşfetmiş ol- dukları difteri serotnu, henüz buralara kadar gelme gibi, Avrupada da lâyı- kile tecrübe edilmemişti. İşte o sıralar- da ben bu mühlik hastalığa tutuldum. Guzetelerde bu keşle dair intişar eden azıları nasılsa - belki bir hissi kablel- ku ile - takib etmiş olan rahmetli a- ram derhal bu seromun İstanbulda bu- Janup bulunmadığını araştırırken döktor Logotetis adındaki bir hekimin bunu ge- tirttiğini, fakat henüz hiçbir hastasına da tatbik etmediğini haber almış. Gene o tarihte bilâhare kayınbabam olan Şeh- remini Rıdvan Paşa İstanbul sıhhat işle- rini tanzim için Fransadan profesör Ni- colle'u İstanbula getirtmiş vulunuyordu. Hastalığımdan haberdar olan Riıdvan Pa- şa, samimi dostu bulunan babama, Paris simaları hatıralarını ya anlatıyorlar Sabih Alaçam İ. Galib Arcan , Pacağız. — Kadavra neye yok, üstadım? — Mevtaya eziyet etmek ger'an mem- nu! Gayri müslimler de her ne suretle olursa olsun, müşkülât ikamı ümde say- dıklarından onlar da ölülerini vermez- lerdi. Artık kadavra kıtlığının sebebleri- ni anlarsın... Derken günün birinde üze- rinde çalışmak niyetile teşrihhane hade. tıib fakültesinde profesör olmak hasebile,| mesini kandırıp — kâğıda — sardırdı » difteri seromu hakkında malümatı ölm. ğim bir kolü alhp eve götür - sı lâzım gelen bu meşhur âlimi yolladı. | düm —ve —kendi odamda — masanın Ancak profesör Nicolle'un böyle hususf bir hastanın tedavisinde bulunması için Abdülhamidin izni lâzımdı. Rıdvan Paşa merhum bu izni aldı. Fakat, sadır olan iradede: «İşbu seromun mumaileyh Er. cümend Beye tatbiki esnasında Mektebi Tibbiyei Şahane talebelerinden bazıları- nan da hazır bulunarak tedavıyi takib ve taallüm etmeleri» kaydi bulunduğundan hergün başucuma müdavi duktorlarIn beraber birkaç tane de tıbbiye talebesi geliyordu. İşte ben, bunların omuzlarına kadar çıkan kollarındaki şeridleri ve şık üniformalarını göre göre hekim olmak hevesire düştüm! Ve hattâ Mektebi Sul- taniyi bitirir bitirmez o vakit Kadirgada bulunan Tıbbiyci Mülkiyeye kaydoldum. — Peki üstad, ya #oktorluğu bir yana bırakıp ta nasıl muharrir, edib oldun? Ercümend Ekrem Tahı ıçini çekti, son- KA cevab verdi: — Ben bekimliği dünyada bırakmaz- dim a... Hâlâ içimde hierandır. Fakat, bana bu çok sevdiğim ve saygı duyduğum mesleği bıraktıran anam oldu! Tıbbiye 2 nci senesinin sonlarına gelmiştim, ho- tamız, Mazhar Paşadan teşrih okuyor- duük. O vakit bugünkü gibi mebzul ka- Gavra yok. Arada bir, kimsesiz biri dü- Trakya Ot Hüslerinden Bi. şikâyet Okuyucularımızdan Lüleburgazlı M, yazıyor: «— Trakyanın muhtelif yerlerinde ça- lışan otobüsler haddi istiabilerinden faz- la yolcu doldurmakla ve halkı büyük sıkıntılara uğratmaktadırlar. Bunların birçoğu artık hurda haline gelmiştir. Yolda lâstikleri patlamakta, değiştirecek ihtiyat lâstikleri olmaması ve hattâ pompatarı bulunmamazsı yüzün- ! Gen iş güç sahiblerin! saatlerce yollarda bekletmektedirler. Bu hâül bergün tekerrür etmektedir. | Salkın hayatı, sihhati ve işi gücile yakın- dan alâkadar olan bu otobüs işi hakkın- da alâkadar gevatın nazarı dikkatini cel- betmenizi rica ederim.» Okuyucularımızdan Üsküdarlı üniver - İ| siteliler namına matbaamıza gelen Hu - İ kuk Fakültesinden Mehmed Ali Gür «Biz Üsküdatlı üniversiteliler ve diğer okullar talebesinin pek büyük bir ihti - yacımızın giderilmesine delilet etmenizi istiyoruz. Üzküdarda biri Halkeyinin oku- ma odası, diğeri de Selimağa vakıf kü - üzerine bırakıp sokağa çıktım, Anneci- ğim, ben yok iken odama girmiş. Kâğıd sargısı yer yer kan ve sızıntılar ile lekes lenmiş paketi görünce: <A! Çocuk et ge- tirmiş te mutfağa vermeği unutmuş. Bu, burada kokar» diyerek paketi açıp ta kokmuş bir insan kolu görür görmez dü- şüp bayılmış! İşte ondan sonra, kadınca. ğiz ayak diredi. O devirde, biz, ana ha- tırı sayandık, Onun jiçin ben de mesleği- mi, istikbalimi anacığımın bir arzusuna feda ettim ve doktor oldum amma, hu- kuktan! Muharrirliğe gelince, bunun günah, vebali yazdığım saçmaları beğenmiş, gu- rurumu okşamış ve beni samimi, gayri samimi teşvik etmiş olanların boynuna olsun! — ğ ü İ. Galip Arcan Şehir tiyatrosu artistlerinden İ. Galib: — İnanır mısınız, dedi, ben çocuk iken iyi bir romancı olmak isterdim. Çok roman okurdum. Meselâ Jül Vern ne yazmış ise hepsini hatmetmiştim. Fa. kat, romanları sadece okumakla — iktifa ettiğimi sanmayın... Elime aldığım ki- tabların sayfalarını çevirdikten sonra, onları bir kenara atmazdım, atamazdım. (Devamı 13 ncü sayfada) tübhanesi olmak Üsere — iki okuma yeri yardır. Bunların her biri de ancak - 8-10 kişi istlab edacek kadardır. Ayni zaman - ıd.ı'bınlu akşamları 17-18 de kapanıyor- Halbuki İstanbulda bir çok kütübhane- ler olduğu gibi Halkevinin okuma yeri de gece saat 20 ye kadar açıktır. Adedi yüze leri geçen ve okuma ihtiyacını — şiddetle duyan Üsküdar gençlerine de bu ihtiyaç. larını giderecek bir kütübhane tesisi için alâkadar makam ve teşekküllerin naza - zı dikkatini celbetmenizi rica ederiz. 3 e Bir apartıman vergisinden şikâyel Oukuyucularımızdan Taksimde Ka - zancılar yol ında 34 numarada Hüse- yin Baykutalp bildiriyor: Kasımpaşıda Bedreddin mahallesinde 'Tekkearkası sokağında 6-8 numaralı bir apartımanım var. Tahriri müsakkafat es- nasında varidat tahaktuk memuru İra - di az gösterilmiş olduğunu İleri sürmüş, fakat bu itiraz bina vergisi temyiz ko - misyonunca varid görülmemiş ve istinaf kararının tasdiki cihetine gidilmişti. Vergisi 126 ltra olan bu binanın ver - Bi mikdarı 80 Uraya inmesi lâzim gelir « ken 147 liraya çıkarılmak — ve bu suretla vergi alımnmak isteniliyor. Vaki müraca - atlarıma verilen cevablar yerinde değil - dir. Ve verginin inmesine karar verildiği halde neden Cazla isteniyor, bir türlü an- Tayamadım. Alâkadar makamatın dikkat nazarını çekmenizi rica ederim,