Ve bilhassa, bu Mis Eston me - Miesinin böyle uzayıp gitmesi; komite kd üzerinde, mühim bir tesir ve a- biyel husule getirmişti. (1) * , Kömite erkânı, haksız değillerdi... önkü Londra ve Amerika gazeteleri, daha hâlen bu mesele etrafında velve- Meli neşriyata devam etmektelerdi. , (Röyter) telgraf ajansı, bu işin iç Yüzünü yakından tedkik oetmek için lâniğe hususi bir muhbir gönder - mişti, Bunu haber alan (Deyli Telgraf), (Taymis), Maten gazeteleri Mhibir göndermekte gecikm ği Osmanlı hükümeti; O Mis ulgaristanda mahpus bulunduğ ei olduğu için, bu gazetecilerin leri şekilde tahkikat ve taharriy: etmelerine müsaade etmişti. Bunlar, bazan birleşerek ve bazan Ayrı âyrı bütün köyleri geziyorlar; zik, Cumaibâlâ, Usturumca ve ha - lisinde girip çıkmadık yer bırakmı'- Yorlar; Türk köylülerine büyük para- vâdederek Mis Estonun izini bul - Mya uğraşıyorlar; fakat, müsbet bir ice elde edemiyorlardı. de birer emişlerdi. da Selânikle dağa kaldırılan Amerikalı k SON POSTA r arasınd Yazan: Ziya Mis Estonun mektubu Miz Eston korku içinde Sarafofun yüzüne baktı masal uyduruyorlar.. mevzuun har: retini kaybetmemeğe gayrel güsleri - yorlardı. Bu gazeteler, en ziyade Osmanlı hü- kümetini mes'ul tutmağa çalışıyorlar- mıştır. Ve onun o nefis vücudü, kıpkıs Zal bir tulum halini almıştır. (Mister Artin Boduryanın mektu - bunda daha feci bir takım hakikatler - den bahsedilmektedir. Faka: biz, muh ra gazetecilerin buralarda bu su - ve dolaşması, yalnız bir fayda temin Smişti, O da, Türklerle | temaslarınm Meticesinde hasıl ettikleri fikirdi. ay, ürk köylüleri, bu ecnebilere ayrı ii izzet ve ikramda kusur elmemek- may aber, bunların verdikleri böl pa- Türe reddetmişler; şimdiye (kadar da âleyhinde yapılan propagan - e fiilen tekzib eylemişlerdi. leri SMİS) ve (Deyli Telgraf) gaze- Yinag, birleri çektikleri telgrafın bi- (Makedonyada Türk köylülerinin um ve Bulgarlara mezalim ya Naa dair şayi olan (haberleri, büyük İF salâhiyetle reddediyoruz. Bu mu - 55. Saf, ve her türlü menfaat hisle - inden uzak olan Türk halkı, zulüm ve yet irtikâbma temayül etmek su TAfa dursun; Bulgar ( çetecilerinin ndilerine reva gördüğü haksiz teca - zlere mukabele etmekten bile nefret İyorlar... Şimdive kadar işitilen kor- NÇ şayiaların, Türkler aleyhinde kas : tertib edilmiş birer efsaneden i - ret olduğuna hükmetmek lâzımdır... tün gezip dolaştığımız yerlerde, en ei ve en mutaassıb Türk köylüle - li bile, tam mânasile (centilmen) ne başka hiç bir muamele (Mis Eston meselesine gelince: ismi tafında büyük bir velvele koparılan kızın Türkler tarafından kit edildiğine inanmak mümkü ildir. Bu kadar inoe talikikat ve Tiyatımıza rağmen; Türkler üzerin- şübhe uyandıracak en küçük bir N bile elde edilememiştir... Maama- tahkikat ve taharriya'a ehemmi - Yetle devam edilmektedir.) * b Ecnebi gazetecilerinin, bu menideki k raflarından, Bulgarlar fena halde ediyorlar, ve büyük bir asabiyet Kösteriyarlardı. Sofya gazeteleri, da - hâlâ kabahati Türklere yükletmek 'Yorlar; büyük yazılarla: Ya, Minareyi çalan Türkler, vaktile ki- 1 dn hazırlamışlardır.) di ları altında, yazılar yazarsk * Bstonla refikasının Türk toprakla" Dada, (kiymetli bir hazine gibi) sak - dağna emin olduklarını (iddiada gösteriyorlardı. * Amerika gazetelerine gelince: yaglar, daha hâlâ meseleyi (efsane) Ny *iden çıkarmak istemiyorlardı. Se- yiten aldıkları en doğru “haberleri ay derhal ciddiyetten tecrid ediyor- 4 Karilerin hoşlarına gidecek birer (1) Sarafor, bu hüdiseden dört sene kadar , Komitenin emrile (Başa) tarafında katledilmiştir. — Muharrir — di. Gazetenin biri, şu satırları yazmıştı (Medeni dünyada yaşamağı lâyık olmıyan bu kavuklu; şalvarlı bükü - anın İstediği parayı verme » diği için, zavallı Mis Eston, kim hargi zindanda, işkence (o mâsalarının üzerinde inim inim inlemektedir. (Aldığımız en mevsuk © me ta nâzaran, Mis Estona işkence yapılmak için büyük bir fiçının içine zehirsiz y: lanlar doldurülmuş: ve bu bedbaht İz, bu fıçının içine atılmıştır. (Selânikte bulunan, ve sözlerinin mevsukivetine zerre kadar şübhe edil mesine imkân olmıyan A Bodur - yan ismindeki bir zatın bize gönderdi- ği mektuba nazaran, bu kara (talihli kız, ilk ele geçirildiği zaman, (mem - leketin paşası) tarafından (odalık) ya- pilmak için cebren (islâm) edilmek is- tenmiş.. fakat Mis Eston; bu teklifi kah ramsnca reddetmiştir. Bunun üzerine (paşa) Mis Estonu çırçıplak olarak bir haca gerdirmiş; ve bütün şehir halkına teşhir etmiştir. terem karilerimizi lüzumundan fazla müteessir ve muztarib etmek istemiyo- ruz; ve bunları, sütunlarımıza geçir - mekten vazgeçiyoruz. (Ey muhterem kariler!. Bu bedbaht vatandaş kızcağızı kurtarmak.. bu vah bilir İtin alime, bir isne si âzım... Bugünden itibaren unu açıyoruz. Eşkiynlara m gelen parayı toplayıp veriyoruz. Siz de rımıza iştirak ediniz. Ke- ını çaçmız., «İktidarınız. *İselerinizin a nisbetinde yardımda bulunmaktan ka- çınmayınız. ; yarın ahirette, (cen- net) in en sâirane bir köşesinde, mini mini bir köşk kazanmıs olarak Kölelci eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlar- dır: İstanbul eihetindekiler: Aksarayda: (Pertev), Alemdarda; (Eş- ref Neştet), Beyazı (Cemil), Sa - matyada: (Rıdvan), Eminönünde; (Ben- Mis Eston, bu zalimane ve gayri ah- lâki işkenceye de mukavemet etmiş;İl season), Eyübde: | Hikmet Alamaz ) paşanın odalığı olmayı reddettiği gibi, || Fenerde: Giüsameddini, Şebremi RA, i (Hamdi), Karagimrikte: (Fuadı, (azize gıpta ettirecek bir mı elkmazarda: ( Hulâs ), Bukır vemet göstererek dini itikadlarından (İstepen) Heyoğlu cihetindekiler: İstiklâl çaddesinde' (Kantuki””Balye- de: (Güneşi, Topçularda; ( Sporidis ), Taksimde" (Nizamedein), Tarlâbaşındaş ÜNinad), Şişlide; 4 Halki, Beşiktaşta : “Na Hakd) Bağariçi, Kadıköy ve Adalardakiler: bir zerresini dahi feda etmiyeceğini söy lemiştir.. Bunun üzerine bütün bütün hiddetlenen (paşa), Mis Eslonun'çıp - İak vücudüne tepeden lirnâğına kadar Üsküdarda: — Cİskelebaşı), . Sarıyerde; (Nurl), Kadıköyünde: «Moda, Merkez), Büyükadada: (Şinasi Rıza), Heybelide: (Tanaş). Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derili keser. MER GEMİ İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Bpgmmm (GEDEN İstanbul Deniz Ticareti Müdiriyetinden : Müdiriyetimiz motörleri için kapalı zarfla izafel sıkleti 725 - 735 olmak üze- re 25 ilâ 30 ton benzin mübayaa edilecektir. Kıymeti muhammene olan 6240 U- ranın $6 7,50 teminatı muvakkate akçesi olan 468 liralık banka mektubu veya- hud yatırıldığına dalr makbuz ile eksiltme günü olan 10/11/938 Perşembe günü saat 1430 da Galatada Deniz Ticareti Müdürlüğünde müteşekkil komisyona ve şeraili anlamak istiyenlerin müdiriyet idare şubesine müracaatları lüzumu ilân olunur. o «iğde Si İ şi ve barbar düşmanların elinden sa -|, Emin olunuz ki, vereceği- Ş (Baş tarafı 12 inci saypacu; tıpkı kocasının ceketindeki düğmeler gi- bi yusyuvarlak oldu.. Bu kısık, bu boğuk erkek sesi neler söylüyordu? Bunu iyice anlamak. kabil olamıyordu.. Sadece rüz- gâr, ara sira; «Cinayets, «kurban», «kor- kunç intikam: gibi münferid kelimeleri onlara kadar ulaştırıyordu.. Yatma inler gibi bir sesle: — Herif kadını mutlaka (öldürecek, dedi.. Erkek olacaksınız, böyle (o seyirci kalmaktan utanmıyor musunuz? Sen Ah med buradan hiç bir yere ayrılma!, Bir adım attığın takdirde feryarin başlarım.. Ahmed, kat'i bir kararla ayağa kalktı — Haydi yürü Ziya, dedi.. Bıçağı ne yaptınız?, — Kaybettim. Bobu götürürken elim- den düşürmüş olacağım! Hiç olmazsa şu çalah alınız!, Rüzgâr bir an için hafifledi. Ağaçla- rın uğultusu bir an için kesilir gibi ol - du.. Ümidsiz bir kadın sesi, gene ilk işi- tlen vüzuhla şunları söyledi: — Aman yarabbi; ne olursun yarın be- ni öldürebilirsin, fakat bu akşam canıma kıyma!. , dişleri birbirine çarparak Ahmed, dedi, istersen yarma kadar bekliyelim.. Belki kadın, herifi hakika - tes kandırır da cinayeti yarına kadar te- hir ettirir. Ahmed başını salladı: — Hiç de zannetmiyorum, dedi. Herif bu akşamki işini yarına bırakacak adam- lara benzemiyor. Herifin beklemeğe ni -| yeti yok. İyisi mi biz şöyle yapalım: Ben sürünerek yerden gider herifi ayağından yakalarım, sen ise doğrudan doğruya &-| damın üzerine yürü ve elinden tut, — Hayır, herifi ayağından ben yaka -| larım, sen ellerinden tut, Ağaçlar, yeniden uğuldadı.. Boğuk bo #uk söylenen öfkeli erkek sesi gene İşi - tildi. Bu, öyle korkunç, öyle sinire doku- nan bir $ ki, Fatma artık tahammül i dinden geçmiş bir halde Ke (Baş tarafı 7 inci sayfada) Romanların kahramanları üzerimde © Müdhiş bir cinayet İçin kesiyoruz. Bu arada, ajans haberle - bahçeye fırladı; parmaklığı geçerek $o - kağa çıktı, Erkekler de onun arkasından koştular... Hepsi arka arkaya bir sıraya dizilerek, korkunç ve karanlık sokağın içinde iler- lemeğe başladılar.. Kuyruğunu havuya kaldırmış bir halde en önde Bob yürü - yordu. Onun arkasından Fatma, Fatma - aw arkasından da kocası Ahmed geliyor- du. Cesur Ziyaya gelince, o, hepsinin 8r- kasından, bir yilan yibi yerlerde sürüne- rek, dört ayak üstünde yürüyordu. Uzun ve sessiz sokağın sanuna kadar geldiler, ve tıkanarak durdular; Örtalik sessizdi.. Kimsecikler yoktu.. Ya gaçlar, şiddetle esen sonbahar rüzgürile sallanıyor, eskisi gibi uğulduyorlardı Fatma, âdeta ağlıyarak; — Geç kaldık, dedi, Canavar herif mut Jaka kadını öldürdü! Birdenbire, yazdanberi mz şina, fakat insanın sinirine © di kadar çirkin ve boğuk erkek se ta tepeleri üzerinden, şunları söylemeğe başladı Allo, allo, burası İstanbul rady ndi dinlemekte ( oldu; rini dinleyeceksiniz!, Ziya, sürünerek yanlarna yaklaştığı zaman, karı - koca hâlâ gülmektie idiler. Cesur delikanlı, diz kapaklarındaki ça » murları silkerken: — Ben burada kalmam, dedi. Şimdider tezi yok şehre ineceğim!, Rica hiç ısrar etmeyiniz!, Karı - koca bakıştılar. Ziyanın kal « ması için herhangi bir ısrarda bulunma- dılar. ederim, YARINKİ NÜSHAMIZDA: Bir yüksüğün hatırası Yazan: Françols Coppde Çeviren: Faik Bercmen Ne olmak istyordunuz, Ne oldunuz? selâm veren çocukları görünce meşhur kırmızı pantalonunun ve mareşal kaskes Kadar derin bir tesir barakırlardı ki, adetâ kendimi kaybederim. Vak'aların şahsi- yetlerin! yaşatmak ister, gârib bir haleti & içinde «moi - ene» mi unuturdum. Artık ben, küçük Galib değildim, başka, | bambaşka bir adamdım. Meselâ, gülle içinde aya giden sanki bendim. Denizlerin namütenahi derin liklerinde seyahat eden, tabiatin esrarlı karanlığına gömülen gene bendim... Yahud Okyanuslarla çevfili kimsesiz ladacıkta tek başına kalan küçük Rober» son idim. Hattâ dahası ver: Meselâ Don Juan da | olmak istemiyor değildim! Yahud Şöval- | ye Döragastan... Böylece seneler geçti. Artık yaşım iler- lemişti, Nihayet kendimi bildikten, ken- dime bir meslek seçmek istedikten sonra. iyi bir aktör olmak istedim. Küçük iken, okuduğunuz romanla- rın tesirile vak'aların kahramanı cimak istediğinizi söylemiştiniz... Peki, ya ak- törlük arzusunun sebebi, saiki nedir? İ — Tekâmülün mantiki ve tabli bir is- Çocukluğumdaki temessil ka - , börüyünec femsil arzusunu w- vandırdı, Böylece iyi bir aktör olmak #s- tedim, — O halde, hayatta gayesine varmış bahtiyarlardansınız! öylediğim gibi, iyi bir aktör olmak ve dalma da onu olmak istiyo. rum, istiyeceğim! —Uu— Ferdi Ştatser İstanbul Konservatuarı profesörlerin- den Ferdi Ştatser anlatıyor: — Ben Viyanada doğdum, çocukluğu- ma âid ilk hatıralarımın en kuvvetli ve &n taze olen iki tanedir. Biri annemin söylediği ve bana da söylettiği halk şar- kıları, diğeri bütün çocukların dostu ©- lan Avusturya - Macaristan imparatoru Fransuva Jozef... Annem, hazin bir sesle, Tirol musiki- ginin nağmelerini taşıyan Liedleri teren- rüm ederdi. Ben, bunları dinler, dinler, sonra annemle beraber söylemeğe çalı- gırdım. Annem, bu yüzden, diyebilirim ki ilk müzik hocamldır. Zavallı kadıncağıza, her sabah: — Beni Prater'e götür, diye de musal- lat olurdüm. — Niçin? — Çünkü, imparator Fransuva Jozef her sabah Praterde gezerdi. Kendisine tihalesi tinin ciddiyetine uyan yüzünde bir tebes- süm belirir ve onların selâmlarına mü- kabele ederdi. Her çocuk gibi, ben de imparatoru görmek, onun tarafından seş lâmlanmış olmak isterdim. Böylece birkaç yıl geçti. Babam, de. miryolları nezaretinde Hofrad idi, Tirol mıntakasına gittik, Meranonun yanında olan Bolzanoda olurmağa başladık. Bolzano, tabii manzaraları, ormanları, #isli vadileri ile gayet güzel bir yerdi. Burada engin bir pastoral zevk içinde'ya- şudım. Sabahları ormanların koynundan namütenahi bir crviltı hâlinde gelen kuş» Jarın seslerini dinler, dinlerdim... Bu sırada 1914-1918 harbi başladı. Ba- bam, bizi Salsbunga götürdü. Ben de ar- tık 7 yaşına gelmiştim. Piyano dersi ak mağa başladım. Esasen, babamın musis kiye karşı sempatisi vardı. Bender, ders. lerimden iyi sol kazanmamı ıster; muka- bilinde bol bol konserlere ve operaya gö türürdü. Mu e çalışmakta devam dum. 14 yaşına geldiğim zaman, ve kohtrpuan kısmını yani komp simfın: bitirdim. Bir yandan da lise tahsilini ya dum. Lâtince öğrenmeğe, teknik w lere alâka duymağa başladım, Y sim ve jimnastiği hiç sevmedim. Lisede bu iki dersten notum daima kırıktı. Yak mız, biraz skiden haşlanır, her pazar gü“ nü kayardım. ş Liseyi bitirince Viyanaya gittim. Fa- kat müzik veya teknikten hangisini ter. cih edeceğime dair bir karar veremedim. Bu tereddüdlerim arasında, Viyana yüksek teknik mektebine yazıldım, bir buçuk sene kadar devam edebildim. Fa- kat baktım ki, bu iş ölmüyor, olmuya- cak... Artık bütün bütüne kendimi mu- sikiye vermenin zamanı geldiğini anlâ- dım. Yüksek teknik mektebinden vazgeç- tim, yüksek musiki mektebine girdim. Üç ihtisas şubesinden yani piyano, kam- pozisyon ve şef dörkestriikten diploma aldım. Salsburg festivallerinde opera ile meşgul oldum. İki yabancı dil bildiğim için, beynelmilel müzik - kurlarında şelf- dörkesir asistanlığı yaptım. Viyanada, Türk arkadoşlarımla oldum. Meselâ Cemal Reşidin, Has ridin ve Necil Kâzımın eserlerini dım ve verdiğim konserler ıle de tanıttım, Nihayet, Türk dostu olmaktan çıkıp dost Fr bal