B _"oîukomim odaya girince gayriih tiyari içini çekti: bendi S.;:“"'îson. tavana asılı ip boy nuna takılı olduğu halde odamın orta- Yütlarn =.Y0!'du. Ayaklarının dibin de de bir sigara tabakası ve yerde yu- Ö6 'bir ;" ;ı;*:îmle vardı. Odanın bir köşesinde, küçük masanın Üstün- dü: N 'Nesi MynMu Komiser, kardeşi Hanri Morrison'a dön- — Yardım edin de zavallıyı aşağıya indirelim! dedi. 'f!î:t,îu. indirerek yere uzattı. Ve Jonas Morrison'un dlmüş olduğunu 2 — Köşedaki daktilo makinesinin üstünde, içinde şu satırlar yazılı bir kâğıd vandı: «Allaha smarladık. Her şey benim aleyhime dönmüş — gibi, BSuçsuzum. Bitün evrakım Müuntaza mdır.. Kızım Janet'e sevgilerim.» , Yazı pek bedbin bir ifadenin mahsu lü idi. Ölünün kardeşi, Hanri Mor- Tison, komisere: «Kardeşim son günle rde pek sıkılıyordu, Hisse senedlerin- den büyük bir kımu düşmüştü. Bun dan fena halde müteessirdi. Keşki kendisini yalnız bırakmasay dım...» dedi. © Müfettişin gözüne birşey ilişti. — Vay canına, kızın hakkı var! Bu bir intihar olmaz'. diye homur- dandı. Müfettişin fikrini değiştirmeğe saik olan biricik İpucu ne idi?.. Re - simlere bir daha dikkatle bakınız. Bulamazsanız lütfen (14) say- fadaki hal şeklini okuyunuz. $ — Halının üstünde, ve tam tavanda- ki halkanın altına isabet eden yerde, ve tütün tabakasının biraz ötesinde, is- kamle ayaklarının izleri görünüyordu. Komiser, kendi kendine: — Adam iskemlerin üstüne çıkmiış, ipi boynuna takmış ve iskemleye bir tek- me fırlatmış.. Bundan daha kat'i şol de bir intihar olamaz!. diye mırıldan- di 4 — Hanri Morrison, tahkikatla başılcı gahidlerdendi. İlade verirken: «— Kardeşimi evde yalnız bıirakarak, günübirliğine bir yere tatilimi geçirme- Be gitmiştim. Akşam, eve dönünce, unu tavanda asılı bir halde buldum, ölmüş- tü. Hemen polise telefon ettim» dedi ve bu suretle verilen hüküm «intihar, ol- du. $ — O akşam, müntehirin kızi Jünet, Po- lis Müdiriyetine giderek müfettişin odâ- Sina çıktı: « Babam intihar edecek bir adam de - ğildir. Onun öldürüldüğüne eminim. Hanri, zâhirde başka türlü görünmesi- ne rağmen babamdan nofret ederdi. di- ye Iddia etti. Müfettiş bu ihbardan şüb- helehdi. © — Hüdise dosyasını getirtti, şehadetle- Ti tedkik etti. Resimleri muayene etii. Şapkasını giyerek dışarıya çıktı. Bir sa- At sonra facla mahallinde bulunuyor- du. Odada cesed ve mektubdan maada hergey yerli yerinde duruyordu. Bu sira- Ga- komiser içeriye girdi. Müfotilş, yere yuvarlanmış olan — lskemleyi kaldırdı. Düzeltti ve oturara etrafını tediriko kayuldu. — Hebi B ir Mesele Bizim klâsiklerimiz Bayfa £ B var mıdır, yok mudur? Tanınmış edebiyatcı ve muharrirlerin fikirleri Bizde, birçok edebi moseleler gibi klâ- tüklerimizin olup olmadığı da cevabsız kalmış, zaman zaman bir neticeye varıl- mak kat'i bir hükmün müsbet bağlarile İkelepçelenmek için üzerinde münakaşa- lar, münazaalar, kalem çarpışmaları ya- pılmaş bir mevzudur ve 1938 - senesinin birinciteşrin ayında dahi işbu mesele Çin - Japon ihtilâfı gibi bir türlü halle- dilememiştir. Edebiyatımızm basamaklarını geriye doğru inersek klâsik münakaşanın klâ- siğe en tipik bir nümaüne teşkil edenini Ahmed Mithat efendi zamanında bulu- ruz. O devirdenberi arasıra kısır edebi- yat âlemimizde canlanmak istidadını gös- teren bu mesele geçen gün üstad Musta- fa Şekib Tubcun bir makalesile tekrar depreşmiş ve bir münakaşa mevzuu teş - kil etmiştir. Biz bu münakaşa mevzuunu bayat olmakla betaber aktüalitenin bu: dolabından çıkararak — ökuyucularımızın önüne koymakta bir mahzur görmedik. Ediblerimiz, muharrirlerimiz ve - edebi- yat tarihçilerimiz bizim klüsiklerimizin o lup, olmadığı hakkında neler düşünüyor- lar, Bunu aşağıda beraber mütalea ede« ceğiz: Nizameddin Nazif diyor ki: Sordum: — Bizim klâsiklerimiz var mı?.. — Füzuli mutlaka.. Leylâ ile Meenu- ne niçin klâsik denmesin! Sonra heyecan Beziş ve form bakımından birbırine ben- zemiyen ve her birinin arkasında tavus kuyruğundan daha renkli bir takib edi- ciler kuyruğu teessüs etmiş üstadlar var Baki, Nef'i.. Nellim.. Nedimin klüsik ma-|dan divan - edebiyatına nası yoktur. Daha çok okunmuş ve haz- zedilmiş, haz doğurmuş bir şairdir. Klisisizmi takib eden ve klâsisizme yumruk indiren devir olarak romantizm gâvur edebiyatlarını göze vurur. Fakat zaman ile romantik eserlerden bir çoğu da klâsik mana ve ciddiyet almıştır. Edebiyatların — efsane — devirlerinden sonra ya tarih, ya tarihe benzeyiş edebi iddia mevzuu olmuştur. Bu bakımdan Battal Gaziyi Fransız, Rus, İngiliz klâ. siklerine edebiyatımızın resmettiği mü- vazi hat üzerinde diğerlerinden fersah fersah üstün güzel nümüne gibi görme- müzde kendimizi mazur buluruz. Bizde sorduğunuz suale var veya yok | diyenler bu mevzu üzerinde kafa yörma- dan konuşmak ve kafa yormadan elde #dilmiş fikir ve kanaatleri ortaya atmak itiyadımlğa bulunanlardır. Kendilenine günün birinde, akılları başlarına gelip te bu mevzula ciddi surette — (ilgilinmek) iştiyakına tutulurlarsa bilhassa yazma- lardaki Battal Gaziyi - okumalarını ve Battal Gazinin ölüm sahnesini tasvir e- den setırları üzerinde dikkatle durmala- rını tavsiye ederim. Agüh Sırrı Levend'e göre: Edebtyat tarihçisi Agâh Sırrı Levend şübhe yok ki, bu sahâda en salâhiyetle söz söyliyecek şahıslardan biridir. Ede- biyat tarihi derelerinin — (Servetifünun) odabiyatını teşkil eden üçüncü cildini de | henüz çıkarmış olan müellif diyor ki: — Klâsikler meselesi, bundan kirk se- ne evvel ilk defa Ahmed Mithat efendi tarafından (Tercümanı Hakikat) te ya- zılmış olan bir makale ile ortaya atılmış ve uzun bir münakaşaya mevzu teşkil etmişttr. O zaman da klüsik kelimesi etrafında muharrirlerin birleşememiş olmaları bu münakaşayı neticesiz bırakmış ve niha- yet mesele, klâsiklerin lisanımıza nakle- dilip edilememesi şeklinde uzayıp git. miştir. Bu münakaşaya (İkdam) sahibi Ah. mekl Cevdet, Hüseyin Daniş, Necib Asım, Cenab Şehabeddin iştirak etmiş, bunlar- dan bir kısmı lisanımızın kifayetsizliğini ileri sürerek klâsiklerin nakli mümkün olamıyacağı neticesine vardığı halde d!- ğer kısmı da klâsiklerin nakledilebilece- Bi İskrinde ısrar etmiştir. Dediğim Bibi, evvelâ (klâsik) kelimesine verilen mana- nm tavzih edilmemiş olması, diğer taraf. tan klâsik kelimesinin şümul ve genişli- #inin tahdid edilememesinden ötürü Agüh Sırrı Levend Görülüyor ki, bugün de (klâsik) keli- mosine verilen manada henüz birleşilmiş değildir. Divan edebiyatımıza (klâsik edebi demek âdet olmuştur. Halbuki, edebiyat deyince her şeyden evvel hatı- ra gelen on yedinci asır Fransız şairleri« nin eski Yunan edebiyatını takliden meyv dana getirdikleri odebiyattır. Bu edebi- yatın gerek mevzu, gerek şekil, mahiyet ve muhteva bakımından bizim divan debiyatımızın mahsullerile hiçbir sı yaktur. Yalmız bu edebiyatın muayyen kaideleri tanımış bulunduğu dıvan ede- biyatının da kaldeci bir edebiyat olduğu Rözününde tutularak, ancak bu bakım- klâsik — ede - biyat demek belki mümkün olabilir. Kelimeye lügat bakımından mana ver. diğimiz takdirde, klâsik eserin, devr kendinden sonraki nesillere intikal bilecek mahiyet ve kıymeti haiz olması icab ettiğine göre, bu kabil eserlerin eeki edebiyatımızda — çok — olduğunu, — he- le bugün için, bugünkü nesle arzedile bilecek böyle bir eserin mevcud olmadı- Binı dahi söylemek mümkündür. İskender Fahreddin söylüyor: | Tardhi romanlarile tanınan muharrir | İskender Fahreddin Sertelli, klâsikleri- mizin olup olmadığı bahsinde fikirlerini şöyle hülâsa ediyor: — Dün matbaamıza bir Bulgar muhar- riri gelli ve bize: nin «— Siz Avrupa klâsiklerini t e &. Giyorsunuz. Biz de sizin klâsi izi di- limize çevirmek istiyoruz, dedi, bize bir kaç eser söylüyebilir. misiniz?> Hayret ve tereddüd içinde, birkaç ar- kadaş birbirimize bakıştık. Edebiyatımızda, şimdiye kadar, en sa- lâhiyetti şahsiyetlerin bile henüz bi bir tasnif yaptıklarını hatırlıyı Bizden klâsik eserler istiyen dostu kimimiz tanzimat devrinden, kimimiz di- van odebiyatından - tereddüdle « birkaç isim verkik. Servetifünun ekolüne men- sub olanlardan bazılarının adları da bu klâsikler arasında zikredildi. Garib bir tesadüf eseri olarak, bugün |de siz, bu mevzu üzerinde bir ânket aç- miş bulunuyorsunuz. Garbin klâsikleri, dünya şaheserleri başlığile - Moliere'den başlıyarak - dilimize — çevrilmektedir. Fransız edebiyatında romantik mektebi Vile onu takâb eden realizm, natüralizm ve |sembolizm gibi yeni cereyanlar arasında |tebarüz etmiş şahsiyetlerden bir çoğuna klâsik damgası vurulmuştur. — Binacı leyh garb edebiyatından klâsikleri k ca bulup göstermek mümkündür. Gelge- kelim, bizim edebiyatımızda, böyle edebi hüviyetlerden hiç kimseye bu damga va- rulmuş değildir. Bizden eser istiyen Bul- gar muharriri, bize: «Hâmid, Akif klâ- sikler sırasınlâğa sayılamaz mı?, — dedi. Edebiyatımızda henüz edebi neviler ve klâsükler tasnifi yapılmamıştır. Bu ole. meyi zaman yapacaktır. Fakat, ben * di görüşüme göre, bugün, klâsikler ara- sında Hâmâd ve Akif te vardır hükmünü veremem, Bu hükmü belki bizden sonra gelecek nesil verecektir. İran ve Arab edebiyatı tesiri altında kalmiş ve daha ziyade - tâbir caizse - bir islâm edebiyatı yapmak islemiş olan şahsiyotlere, Türk (Devamı M üncü sayfada)