BON POSTA Hergün Sülh sözleri ve Silâh şakırtıları Yazan: Muhittin Birçen Gnih içtimaından sonra, daha iyi dikkat edebiliyoruz: Bir taraftan sulh sözleri kuvvetlendi ve her tarafta, geniş nefes almalarile bir « likte, sulhten bahsedilmeğe başlandı; Ü- iğer taraftan da silâhlanma gayreti, muh- telif devletlerlle, yeni bir hararet uyan- dırdı. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, hemen berkes gemi inşasına, fabrika kur- mıya, silâh yapmıya, tayyare yapmıya koyuldular, Meselâ, sgon günlerde Fransada hükü- metin gâyet faal günler geçirdiği görü- lüyor. Mühim dünya gazetelerinin Öğ - şuna rendiklerine ve bize de öğrettiklerine gö-| — İnsanlar ugrad.kları her hangi bir muvaffakiyetsizliği dai- ma haricf bir sebebe atfetmek itiyadındadırlar. Bir kısmımız re, Paris hükümeti halen çok maeşguldür: Pransanın daha fazla, daha çok, daha iyi, tayyure, silih, mühimmat yapabilmesi için bir takım tedbirler almıya çalışıyor. Meselâ, fabrikaların daha iyi mahsul verebilmelerini temin için, amelenin ça- lışma saatleri ve çalışma şartlarında, sos- yalistlerin hoşlarına gitmiyecek bir ta - kım tadiller yapmak istiyor. Bunun için de hükümetin parlamentodaki istinad sahasını sağdan ve soldan genişletmeği düşünüyor. Diğer taraftan da, ayni Fran- sa hükümetinin bugünlerdeki en mühim işlerinden biri, İtalya ve Almanya ve bil- hassa bu ikinci devlet ile münasebetle - rini mlah için müzakerelere girişmiştir. Gazeteler, bu iki taraflı faaliyete dair bize pek çok malümat veriyorlar. Acaba bunların hangizi doğru? * Her ikisi de doğrudur: Fransada hükü- met, memlekette mevcud fikir cereyan- larını takiben, sağa doğru kaymıya ha - zırlanıyor. Bu gidiş silâhlanma gidişidir; zaten bunu yapmak için hükümet sağa doğru kaymayı da beklemiyor; acelesi var, bir an evvel silâhlanmak için, sol cenahındaki fırkalarla ve ezcümle Blunü fle başbaşa vererek başvekil Daladier uzun uzadıya konuşuyor, onu da bü si - lâhlanma Hizumuna ve silâhlanma için şu ve bu tedbirin ittihazına ikna etmeğe çalışıyor. Şu halde işin bu tarafı doğru- dur. Öte taraftan Parisle Berlin arasında mühim konuşmalar cereyan ettiği de mu- hakkaktır. Hitlerin vaktile Fransa ile İn- giltereye 25 senelik bir dostluk ve karşı- klıklı tecavüz etmeme paktı akdini teklif etmiş olduğu malümdur. Bu teklif anla - şılan, şimdi tazelenmek isteniliyoz. Mü « nihte Almanya ile İngiltere arasında ya- pılan anlaşmayı genişletmek, buna Fran- sanın da iştirakini temin eylemek üzere yapılan bugünkü konuşmalar gayet cid- didir. Gazeteler bu mesole etrafında hat- tâ bir sürü tafsilât ta veriyorlar. Fran - sanın Berlin büyük elçisinin değiştiril « mesi, bu değiştirilme esnasında Hitlere veda için Berehtesgaden'e giden Fransa sefirine Führer'in mühim bir takım söz- ler söylemiş olması gibi hâdiseler etra - fında bir çok şeyler söyleniyor. Ve ilâ- ve de ediliyor: «Yalnız, bu münasebetle- | Tin böyle toptan düzeltilmesi için yapıla- cak bir gey var ki o da şu müstemlekele- rin jiadesi meselesidir.. Şu halde müs- temlekeler iade edildikten ve Almanya ile Fransa ve İngiltere arasında 25 gme için bir dostluk ve sulh pakti aktedildik- ten sonra - oh, çok şükür! - artık dünya cennet olacak ve insanlık uzun bir sulh devresi görecek! * Bütün bu sulh sözleri iyi, güzel bir perhiz. Fakat, gu lâhana turşusuna ne di- yelim? Neden dolayı, İngiltere gemi üs- tüne gemi yapıyor? Neden dolayı Al - manyada bütün fabrikalar son kuvyet - lerile çalışıyorlar ve neden dolayı Fran- sa, tayyareciliğini baştan başa ıslah için Ve İtalya şunu veya bunu yapmak için bu kadar hummalı bir gayretle uğraşı - yorlar? İçinde yaşadığımız zamanın bütün hu- süsiyeti bu iki sualde ve bu iki sualin ifade ettiği tezatta toplanır. Avrupanın ne kadar derin bir hastalıkla hasta ve ne kadar perişan bir maneviyet içinde bu- lunduğunu anlamak için başka alâmetler aramıya ihtiyaç yoktur. Bütün bu sulh- ten bahsedip te mütemadiyen silühlan - mıya çalışan milletler bilirler ki yaptık - ları gemiyse çok çabuk modadan düşer; tayyare ise, yeni bir icadın gelip dünkü tayyarenin kıymetini bugün hükümden Resimli Makale: karşımnıza çıkan mukabil bir kuvvetten, yeden bahsederiz, bir kısmımız ise daima talih veya şans denilen âmili mes'ul tutarız. iltimas veya hima- ğ Muvattakiyet olduğu gübi muvaffakiyetsizlik te hepimiz için mukadderdir, gelip geçer, fakat kabahati kendisinde bu- lan, ona göre tedbir alan için tekerrür etmez, diğerleri için her zaman karşılaşılacak âkibettir, her şeyden kendinizi mes'ul tutmayı öğreniniz, Doğduğu gündenberi otomobile binmeyen 104 yaşında bir kadın İngilterede, Norfolkta yaşayan ba- yan Sarah Adoock, 104 yaşında oldu - ğu halde ömründe ilk defa otomobile|i binmiş ve Narfolka yakın başka bir ka- sabaya gitmiştir. Yeni kasabaya muvasalatını müte - akib, bayan Sarah tekrar ilk defa ola- rak, telefonla konuşmuştur. Fakat, as- rileşme istidadını gösteren bu asırdide ihtiyarın hamleleri bu kadarla kalma- mış ve tayyareye de binmiştir. Havada kısa bir cevelândan sonra tekrar toprağa kavuşan bayan Sarah, yaptığı uçuştan çok memnun kaldığı -| V, ni söylemiştir. Çocuk doğurtmıyan nahiye İngilterede, Folkstone vilâyetinin Elham nahiyesinde, 600 kişiden ibaret olan halk, iki gün evvel büyük bir se- vinç içinde bayram yapmış ve şenlikler tertib etmiştir. Bütün ev ve binalar bayraklarla donatılmış, gece de meşa- leli alaylar sokak sokak gezmişler - dir. Bütün bu tezahürat ve şenliklerin sebebi, bit doğum hâdisesidir. Elham nahiyesinde, kilise arşivle - rinin de gösterdiği gibi, 1815 senesin- denberi hiçbir doğum kaydedilmemiş- tir. Hâlen nahiyede meskün bütün ço- cuklar, civar kasaba ve köylerden ge - lerek Elhamda yerleşmiş olan kimse - lerin çocuklarıdır. —— Bdir. Diğer her şeyi buna kıyas edebilir. siniz. Şu halde, bütün bu gayretlerin ne- ficelerini bildikleri halde neden dolayı bu uğurda bu kadar emek ve para sarfe- diyorlar? Bu sualin cevabını. şöyle vereceğiz: Kimsenin kimseye emniyeti yok ve yarın ne olacağını kimse bilmiyor. Müstemle - keler meselesi halledilecek mi? Şübheli. Halledilse bile bunun arkasından ne ge- lecok? Meçhul. 25 senelik sulh paktı ya- pılabilecek mi? Malüm değil. Yapılacaksa bü paktın arkasından ne gelecek? Kimse bir şey bilmiyor. İşte, dünya da bu meçhul ve bu şübhe içinde, bocalrya bocalıya gidiyor. Gidebil- diği kadar gidecek. Muhittin Birgen İSTER | Bir mizah mecmuası geçenlerde Allahın rahmetine intikal eden bir vatandaşın âallesine Avrupa bankalarına yatırılmış bir servet bıraktığını ima etmiş. Cumhuriyet arkadaşımız bu iddiada bir esas olabileceğine inanmıyor, farzı muhal olarak — böyle rinde, yazdığı bir fıkrada: — Parasmı vardır veya yoktur; meml dışındadır. Bu noktalar merhumun ailesinden başka hiç bir kimgey' alâkadar etmez, demiş. Kurun arkadaşa gelince: O da mevzuu bahsolar zattan Avrupa bankalarında altın saklamak gi beklenemiyeceği düşüncesinde, bununla beraber Cumhuri- İSTER B Hergün bir fıkra ; Aktörler için söylüyorum ; ! İsmet Hulüsi, Şehir tiyatrosuna git- : İ mişti. Önündeki sırada oturan iki ki- | gi oyunun en heyecanlı bir sahnesinde ; dı. İsmet Hulüsinin canı sıkıldı: ; — Bu kadar yüksek sesle de konu - £ : şulur mu? Dedi. Konuşanlardan biri döndü: — Bizim için mi söylüyorsunuz? İsmet Hulüsi cevab verdi: — Hayır sahnedeki aktörler için söylüyorum. Onların sesinden, sizin ne konuştuğunuzu anlıyamıyorum da. MEEEE ea ae Bir sinema yıldızının feci akıbeti Sinema âleminde büyük bir şöhret | kazanmış olan Dorothiy Hale, geçen cu- ma günü Nevyorkta, Santral Parktaki ikametgâhının 16 ncı katından sokağa düşerek parçalanmıştır. Dorothy Hale «Büyük Katerin» fil- minde mühim bir rol almıştı. Sevimli ve genç artistin feci ölümü büyük bir teessür uyandırmıştır. 'nin pencereden düşüşünün bir kaza eseri mi, yoksa sulkasd mi ol- duğunu tesbit elmek üzere polis tara- fından tahkikata başlarımıştır. İSTER yet Defikimizin (lâvı NAN, Madam Ruzvelit İngiliz kraliçesine baş eğmeli mi, eğmemeli mi ? Kanadaya gideceklerdir. Ondan sonra Amerikayı ziyaret edeceklerdir. Fakat bu ziyaret esnasında Reisi - cumhur Ruzvelt'le beraber Kral ve Kraliçeyi karşılayacak olan Madam Ruzvelt, Kraliçenin karşısında reve - rans yapacak mı, yapmıyacak mıdır? Bir harb tehlikesinden daha mühim olarak telâkki edilen bu mühim mesele Amerikada günün en hararetli müna - kaşa mevzuu olmuştur. Bir kısım halk Amerika demokresisini — ileri sürerek böyle bir baş eğmeği yersiz ve yolsuz buluyorlar. Diğer bir zümre ise misa- firseverliğe ve an'aneye dayanarak Madam Ruzvelt'in Kraliçe önünde re- verans yapmasını doğru addediyor - har. Evvelce Kral ve Kraliçenin Fransa- yı ziyaretlerinde Madam Lebrwt, Kra- liçenin karşısında iğilmiş ve baş iğmiş- tL Bu hareket Madam Ruzvelt'in de gözünden kaçmamış olacak ki, bizzat bu hususta kararı kendisl vermiştir. Bu karar da Kraliçenin karşısında ya- rım reverans yapmak kararıdır. Dünyanın en garib hâkimi «Dünyanın en garib hâkimi» lâka - bımı kazanan Londranın en ihtiyar hâ- kimidir. B0 yaşındadır. Bundan pek az evvel tekaüd olmuş, istirahate çekil - 'Tekalid isteği kabul edildikten son- ra bir gazeteci ona hayatının nasıl geç- tiğini sormuştur. Vermiş olduğu cevab lâkabının yerinde kullanıldığına delil teşkil eder. İhtiyar hâkim demiştir ki: — Seksen yaşına geldim. — Şimdiye kadar hiç bir müzeyi ziyaret etmedim. Bir kilisenin içini bilmem. — Bundan dört sene evvel bir kere tiyatroya git- tim, Bundan kırk sene evvel bir defa daha tiyatroya gitmiştim. — Saksfon ve cazın ne demek olduğunu bilmem... Si- nemaya hiç ayak basmadım. — Hiç bir kadınım yüzüne bakmadım... Bizimki hariç... Hoş ana da ben az bakardım ya... Hiç otomobile binmedim... Sonra böyle bir hayat geçirdiğime hiç de na- dim değilim...> İNANMA! 'e ettiği fıkraya kızıyor: — Bizim bildiğimize göre cumburiyet kanunları, her han. gi bür vatandaş tarafından Türküyede kazanılıp ta yabancı de olsa ne çıkar fika | maş bir para varsa memleket barkalarına altın olarak götürülmüş ve saklan- bunu kaçak sayar; ve devletçe müsadere edilir. Bu itibarla bu vaziyette olan para yalnız sahiblerini Jeket içindedir. veya kadar eder, demiş. ve onların akrabalarını değil, ayni zamanda devleti alâ- Bizce iki arkadaştan birine hak vermek bahis mevzuu de- ibi bir hareketin asla İNAN, İSTER Gikdir, zira ortada ne meydana çıkmış bir para, ne de takibi- ne başlanmış bir vaziyet yoktur, binaenaleyh münakaşa - dan fayda çıkacağına da inanmryorur, fakat ey okuyucu sen: İNANMAIL . . Sözün Kısası Fukarai Sâbirin u — E TalU İ eki vüzların ahirette cennet teb- gir ettikleri «fukarai sâbirina kimlerdir, bilir misiniz? Muharrirler, © « dübler, şairler! Hepsi değilse de, ekseri « yeti, şek yok, bu zümredendir. Sade bizde mi? Vallahi, ne yalan liyeyim? Şimdiye kadar ben öyle sanır « dım. Meğer hemen bütün dünyada, oldu İolası, kalam erbabırgn zaruret çekmesi asılmış. Geçen gün bir Fransız gazetesi 'buna dair misaller veriyordu... Şair Verlen, ömründe bir defacık olsun doyasıya yemek yemek üzere davetli bur tanduğu bir ziyafete gidebilmek için, el bisesini rebinden kurtarmak maksadila kapıcısından beş frank ödünç istedi. Heykeltraş Karpo, imparatoriçe Öjeni« nin davetine icabetle Kampiyeyin şato « suna misafir gitmişti. Onun Üehâsın bayran olan imparatoriçe: <Hoş ge - mösyö Karpo! Burakla kendi evinizde gi« bisiniz..» deyince zavallı san'atkâr acı aet gülümsiyerek cevab verdi: «Kendi evim« de gibi mi? Ben ise burada rahat edece« ğimi ve dilediğim gibi yeyip, İçip, ısına « “ı'llll -nqmdnmb İtalyan şeiri Tasso, mum satın alacaR Para bulamadığından geceleri dalma ka « gha yardım etmek için, bir gün bütün elbiselerinin ceblerini karıştırdığı halkda para bulamadı. Romancı Balzak bir gün ansızın, zama- mm kibarlarından birile sokakta yüz yüza geldi. Büyük edib pejmürde kılığından utanç duyarak, kusurmuş gibi özür di « leyince, o zat: «Ne belis var? dedi. Ben Bsizin eserlerinizi okuduğum zaman cilda lerine bakıyor muyum?» Bestekâr Rihard Vagner alacaklıları» nın takibinden kurtulmak için piyano « sunun altına saklanırdı. Bu misaller daha pek çoktur, ve kısa kesiyorum. Şöhret, bilhassa edebi şöhret şübhesiz ki gopta edilccek, çok güzel bir şeydir. Fukat yaldızlı bir cebheden farksız olan bu şöhretin arkasında ne sefaletler, ne aztırablar, ne hicranlar bulunduğunu tah« min etmek zordur, Bizde de ne şöhretler, acı mahrumiyet« ler içerisinde geçmiş uzun yılların mah « sulüdür! Akinlar şairi Celâl, Andelip, menfada ö len İsmail Safap Mustafa Reşid, Mahmud Sadik, Hasan Bedneddin, Eşref, Eylül muharriri Mehmed Rauf; hattâ büyük Üss tadım Süleyman Nazif.. bunların hiç biri de refahi tatmamış, kısacık Tefah fasıla « larının haz ve huzurunu uzun — zaruüret devrelerile ödemişlerdi... Onun için bunların isimlerini iki kat hürmetle yâdetmeliyiz! S a. easeeaerencAAa ben Ziraat Vekâleti Basmütehassısı Arkara 25 (A.A.) — 15 senedenberi beynelmilel ziraf tednisat komisyonu rela Mğinde bulummakta olan Louvain üniver- Bitesi profesörlerinden ve Belçika ziraat nezareti kâtibi umumisi Bay Vandest Vearn, başmütehasıms sıfatile Ziraat Ves kâletinin hizmetine girmiştir. Bu kıymetli mütehassıs ayni zamanda Paris, Stokholm ve Prag ziraat akade « mileri âzasındandır. l grecerece TAKViIM