Sakın tiyatro eseri yazmıya kalkmavyın! Maruf bir tiyatro muharririnin şayanı dikkat ı_n;ı__ka!ç_si* ü Son yazdığım piyes bir aydan fazla i- Ylbar görmedi, amma hem!:n:l:a yy::dn* azdım. Niçin?.. Sebebini z F ONi piyesim, rah tahlillerine girişen ateşli bir yazı değil, (bu türlüsünden iki tane yazdım. İkisinden de beş para ka- zanamadım.) haval bir piyestir. (Böyle- &inden de şimdiye kadar iki tane yazdım Ye dehşetli bir muvaffakiyete — erdim.) Eğer bu defaki piyesim oynanmazsa ba #una vakit kaybetmiş olacağım. Ya ny - Hhanırsa... Tecrübeme dayanarak bunu da size bir parçacık anlatayım. Çünkü eğer bır Bün tiyatro muharriri olmak — hevesine Üüşerseniz sizin de başınıza gelecek şey- der bunların aynı olacaktır. Piyesiniz hazır, bekleyip dururken bir Bün bir ajan size telefon eder. Şu bekle- Mediğiniz haberi : — «Oyunun son Perdesinde bazı değişiklikler - yaptığınız ftakdirde bir (menajer) sizinle hemen ai- ft aylık bir mukavele yapmağa hazırdır.» Her piyesin son perdesinde değişik - lik yapmak hemen hemen âdettir. Zaten bunun içindir ki ekseriyetle son perde - ler oyunun en berbad kısmını teşkil e - der. Hemen (menajeri) görmeğe gider- siniz. Yapılacak değişikliği sorarsınız. Doğrusunu isterseniz iztediğı şeyi anla - Mmasanız da olur. Yeter ki bir değişikliğe razi olun. Bir sürü buluşma ve bir çok pazarlıktan sonra mukavele — imzalanır. Buna mukabil avans olarak otuz İiral bir (çek) alırsınız. Bunun yüzde onu a - Jana aiddir. Uzun zaman başka bir şey beklemeyiniz. «Pi Fastladığınız arkadaşınız ayni şeyi so Tar. Bunu siz de bilmezsiniz. O kadar ki bir zaman gelir, bu sualden bıkar usa - Tursınız. | Fakat nihayet bir sabah — (menajer) | Ben yeni bir haber gelir. Piyesiniz bir a-| Ya kadar oynanacaktır. Yalnız son per - dede yapılması lâzım gelen bir değişiklik fçin bir defa kendisine uğramalısınız. Son perdede değişiklik mi? Bunu daha Evvel yapmıştınız ya... Evet amma yal - Hiz bir defacık. Heyecandan birkaç kereler yazı ma - Banızın etrafında dönersiniz. Şimdiye ka- bir düzüne piyesim temsil edildiği halde hâlâ ne zaman bu haberi — alsam kendimi tutamam, masamın — etrafında önerim. İ Hemen bir taksiye atlarsınız (atlaya - bilirsiniz tabil.. Mademki piyesiniz oy - Banacak), ve (menajer) le tatlı bir mü - kat yapmağa gidersiniz. Yapılacak ye- Di değişiklik Üzerinde müzakerelerde bu | lünursunuz. (Menajer) ilk yaptığınız de- Blşikliği ya hiç okumamıştır ya da kay- tmiştir. Buna canınız çok sıkılır am- Ma tabif belli etmezsiniz. Bâhusus baş itollerin falan ve filân gibi büyük artist- verileceğini duyunca sıkıntınız ta - Tnamen dağılır. Kalbiniz sevinçten hop-. lar. Hoplayan kalbinize uyup siz de-bir Oomobile atlar, evinize dünersiniz. Tek- Tar masanızın etrafında döner durursu - huz. —Bunun için tiyatro — müellifinin Yazı masası kat'iyen yuvarlak olmama- | hdır.— Üç gün üç gece uğraşır, yeni bir #ön perde yazarsınız. Üçüncü gecetin sabahı üçüncü defa Yazılan üçüncü perdeyi postaya verir - #iniz, Aldığınız cevabda — (Menajer) ilk Yazdığınızı en mükemmel bulduğunu bil dirir. Ve mektubunu şöyle bitirir: «Her Te hal ise, aceleye lüzum yok. Çünkü ne falan, ne filân artistleri angaje edeme - Üim. İstediğim tiyatro ile de henüz u- Yuşamadık. Daha bir müddet bek'eme - Üyiz. Beş ay daha geçer. Mukavelenin uza- lması için ikinci bir (cek)-alırsınız. Pa- t bu, ne birincisi kadar göz alıcıdır, ne e 6 kadar büyi Ü — Piyesiniz oynanacak, jakat şu parçasından farkı yok gibidir. Fakat ta-) bii aldırmaz kabul edersiniz. Nihayet «büyük gün» gelir. İlk ha- beri tesadüfen akşam gazetelerinden bi- rinde görürsünüz. —Zaten — muharrirler her şeyi tesadüfen öğrenirler — Piyesi - ç haftaya kadar filân tiyatroda, fa- » filân ve falan - artistler temsil olunacaktır. Bu iki artist hiç de yazdığınız oyuna uygun değillerdir amms ikısi de büyük siniz ne zaman oynanıyor?» H"ıbm yıldızdır. Onun için endişenizi gi- | lunda .E"üp gitmediğini kontrol için tam “|dermeğe uğraşır ve (menajer) i görmeğe bugünü soçer. Memnun görünmek ister, koşarsınız. Koca yalancı sizi: «Ne güzel tesadüf. Ben de şimdi size uğrayacaktım. Biraz oturunuz da şu üçüncü perdeyi azıcık de- Biştirelim» diye karşılar. Bu sefer üçüncü perdede bir değişik- lik yapmak lüzumunu zaten siz de duy- muşsunuzdur. Vakıâğ oyunu artistlere uy- durmak maksadile yapılan bu değişiklik eserinizin ruhunu da biraz değiştirecek- tir amma zararı yok. İstediğiniz gibi «gü- zel eseri» gelecek defa yazarsınız. Bu de- fakinden para kazanın da... Bu arada provalar başlar. Üç perdelik piyesiniz şimdi altı kısınıdır. Bir ilk, bir İikinei, ve dört tane üçüncü perde... Provalarla beraber hakiki endişe za- manı da başlamış bulunur. İki büyük ar- tistin elinde hiç aklınızdan geçmiyen bir hale giren eserinizi seyrederken içinizde hiddet, ıztırab, zâl birbirin! kovalar, Ön- ce kızarsınız. Sonra kendi kendinize: «A- caba hata onların mı, benim mi?» diye Borarsınız. Daha sonra iki artistin de » sizin gibi - hayatlarını kazanmaya çalı- şan ve bu meselede gadre uğrıyan birer insan olduklarını düşünürsünüz.» Bu provalar sırasında adınıza bir <«ze- ki, müstaid» sıfatı eklenir amma benim düştüğüm hataya düşüp te bunların sa- mimi olduğunu sanmayınız. Bu söz, şah- sınıza aid bir kompliman değil, her mu- harrir için söylenmesi âdet olan beylik bir cümledir ve daha provalar yarılan- madan içine acı bir istihza karışır. «Müstaid muharrir» çok geçmez, bütün istidadını kaybeder. Eseri «manasız, ölü, » olur. "m"m.'"d, provaların ikinci haftasın- da başlıyan ve insanın bütün tesaretini kıran bu «manasız» sözü tenkidlerin en fenası, ve tiyatro kumpanyasını en fazla mücadeleye sevkedenidir. Dokuz gün ar- ka arkaya dokuzar defa' —— «Muradıma erdim> deyiniz ve doku- zuncu günün sonunda i&'"“'”f yoklayınız, Bu sözlerin heyecan ve neş'esinden ne kadar çok şeyleri kaybettiğini :ömebl Yıpranmış bir kâğıd| siniz, yahud en nükteli bir cümleyi her < A Bd i son perdenin sonunu değişlirin! yemekten evvel alfı kere tekrarlayınız. | Çok geçmez bu manalı söz sizin için ta- mamen manasız ve boş bir cümleye dö- ner. İşte prova sırasında herhangi bir pi- yesin uğradığı ükibet budur. zler, kinler, antipatiler de | tam «müsltaid muharrire in suratı asılır. Baş Aartistin sinirleri bozulur. Rejisörün aksi- liği tutar. Aksine (menajyer) de işin yo- Fakat: «Ben bunun için mı bu kadar para harcadım» diyen bir hali vardır. Rejisör Likincl perdenin dekorları için kendisin- İden para isteyince bir hayli düşünür, te- İzeddüd eder. Daha fazla zarara uğrama- İnın önünü almak istiyecek kadar pesimis! | kesilmiştir. Bereket temsil - başlamadan iki üç gün evvel tiyatroya yeni bir canlı- hk gelir. Oyununuz sanki birdenbire ma- nasızlıktan kurtulur. Köstümlerden, de- korlardan yeni bir şevk alır. Tiyatro kum panyasında yeniden hummalh bir faali- yet sezilir. Bir kere daha bep birden elele, başbaşa, birbirine haber vererek çalışma başlar ve muvaffakiyetin tatlı ışığı gü- nülleri sarar. Siz baş artiste vâdettiğiniz bir ziyafeti| hatırlar ve hemen yerine getirirsiniz. O size bir kadeh içki ikram eder, Rejisör hepinizi birden akşam yemeğine çağırır, bütün rolü «Sandoviçleri nereye koyayım efendim» sözünü kekelemeden söylemek- ten ibaret olan aşçı yamağı bile varlığı- nızın farkına varır ve iki lira ödünç ister. İşte nihayet... İlk temsil gecesi! Oyunlarının bu ilk temsilini huzur ve sükün içinde seyredebilen pek az tiyatro müellifi vardır. Ben onlardan değilim. Bence bu ilk gece insana hem hayal, hem inkisar veren bir zamandır. Hayal verir: Çünkü görünüşteki kazancın bü- Ne olmak istiyordunuz, NE OLDUNUZ ? Şehrin tanınmış simaları arasında açtığımız bir ankete veri anketi yapan: Memleketimizin tanınmış simaları: | — Çacuük iken ne olmak istedik - lerini, 2 — Bugünkü mesleklerine hangi sebeb ve nasıl bir tesadüfle girdikle - rini, Son Posta okuyucularına, bakı - nız nasıl anlatıyorlar: -I- Sinir hekimi Şükrü Hâzım Tiner: — Çok küçük olduğum zamandan - beri doktor olmak isterdim diye söze başladı. Yanıbaşımızdaki komşumuz - dok - tordu. Bu zat, bizim mahalle halkının en kibar, en iyi adamlarından biri idi. Şimdi bile çocukluk hatıralarımın i - çinde en canlı olarak yaşayan sima bu- dur... Pek küçükken, galiba tifoya tutul - muştum. Günlerce ateşler içinde sa - yıkladıktan sonra gözlerimi ilk açtı - ğim zaman yüzüme şefkatle bakan; ba- na, çocuk psikolojisinden anlayan bir dille tatlı ve munis sözler söyleyen gene bu zat idi... Çocukluğumun ilk çağlarında, kör- pe dimağımın üzerinde derin bir iz bı-| rakan, sencler geçtikçe de artan bir te- sirle artık iyiden iyi doktor olmağı ku- Tuyordum... Geceleri gördüğüm rüyalarda bile kendimi doktor olmuş zannediyor; ko- ridorları, çıplak duvarları ilâç kokan |bir hastanede zavallı hastalarımı mu - ayene ediyordum... Bu duygum, mekteb sıralarında da- ha fazla kuvvetlendi. — Babam, o za - manki tedris şekline nazaran, dil öğrenmenin güçlüğünü, ha kânsızlığ kkate alarak be - me İzraelit mektebine de gön- yordu. Beşiktaş askeri rüşdiye - sindeki Fransızca muallimimiz, benim fevkalâde hevesimi gördükçe, bu çalış- kan talebesini teşvikten zevk duyu - yordu. Hemen hemen daima: — Görüyorum ki, lisan öğrenmeğe çok heves ediyorsun... Yabancı bir dili iyi öğreneceğine nazaran, bir fen ada- mı yetişsen, muvaffak olursun... Me - selâ doktorluk, senin için biçilmiş kaf- tandır, diyordu. Beşiktaş askeri rüşdiyesini, bu hâ - leti ruhiye ile bitirdim ve askeri tıb - biyeye girdim. Böylece, doktor olmakla tâ çocuk - luğumdan beri beslediğim bir hayali ta hakkuk ettirmiş oluyordum. — Peki... Lâkin, sinir hekimliği?! Ya yüklüğüne aldanırsınız. İnkisar — yverir: Çünkü hakikatte kazancınız o kadar bü-! yük değildir. Esasına bakarsanız hakiki kazancınız manevi muvaffakiyetiniz 01- malıdır, amma bu, o dakikada insanı hiç te alâkadar etmez ve maddi hesabları u- nutturamaz, Hakikt büyük bir müellif olmıyan her tiyatro muharriri oyununun ilk temsilini şu düşüncelerle seyreder. Eğer kendinizi cidden büyük bir muhar- Tİr sayamıyorsanız sizin de düşünceleri- niz şunlar olacaktur: Acaba oyun bir muvaffakiyet kazana- cak mı? Yoksa muvaffakiyetsizliğe mi Uğrıyacak? Eğer muvaffak olursam bin- lerle liram olabilecek mi? Ya kaybeder- sem... Avanstan başka bir şey alabilecek miyim? Sekiz yüz lira kazançta yüzde (Devama 10 ncu sayfada, a veye vu AD YST Doktor Şükrü Hâzım ni ihtisasınızı asabiye branjından yap-| ler çoğalmağa başladı. Nihayet, bir gün Thmanız da böyle mi?.. len ilk cevablar Sabih Alaçam Bayan Hamiyet Yüceseş Mazhar Osman Beye asistan tayin edi: yoruz, dediler. Askerdim; tabif, verilen emre itaat jetmek mecburiyetinde idim. Böylece, yani emirle ihtisasımı asa- biyeden yaptım ve sinir hekimi oldum. İşte, çocuk iken ve büyüdüğüm za- man duyduğum mesleki heyecanların kısa bir tarihçesi... H San'atkâr Bayan Hamiyet Yüceses: — Ah, bilmezsiniz, daha kucağında uyurken, onun sesle söylediği ninnileri hazla dinlerdim, dedi, Zavallı annem, bu ninnileri, beni u- yutmak için söylerdi. Fakat ben, o nin- nileri dinlemek için uyumazdım! ş yavaş büyü içimde de âdeta bir ses d ratıyordum... Diyebilirim ki, güzel sese âşıktım Küçücük bir çocuk iken, nerde güzel bir sesle şarkı söylendiğini işitsem, he- men durur, bu güzel sesle — söylenen şarkıyı dinlerdim... Sonra — da evde duyduğumu kendim söylemeğe calı - şır, fakat bunda muvaffak olamadığı - m; zannederek üzülürdüm. — Şu halde kendi sesinizi beğenmi- yordunuz? — Bana, belki hâlâ da öyle geliyor... Hem düşünüyorum ki insanların her hususta olduğu gibi, tegannide de ken- disini beğenmemesi lâzım... Ben, dai * Mna «olduğumu» değil «olacağımır se - ver ve beğenirim... — Fakat, muhitinizdekiler, sizi bu fazla idealist tevazudan alıkoyuyorlar- dı galiba... — Bilmem... Yalnız şu var ki bana şarkı söyletmek istiyorlardı. Bilhassa mektebde, öğretmenimiz beni fevkalâ- de teşvik ediyordu. Kaç kere: — Kızım, sakın bu sesini ziyan et -« me... Musikiye çalış... Senin, bir su ca: Bıltısını andıran berrak İ bir sesin var... demişti. Öğretmenim bana sadece yüz ver - mekle de kalmıyor, mektebdeki bütün müsamerelerde, bütün temsillerde ba- na baş rolü verdiriyordu. ı.— Demek, daha küçük iken prima * »dannalığa başladınız? — Onu, şimdi bile olamadığıma ka- nlim! — İnşaallah olursunuz! Lütfen bah- simize devam edelim. — Yavaş yavaş sesime dikkat eden - annemin hazin bir ne derin bir beni sahneye çıkartmağaa karar ve- - — Hayır! Bakınız, bunda tesadüf rol| diler. Fakat, bu karara tekaddüm eden oynamıştır. Mektebden, 1914-1918 har|zaman içinde, musiki binin içinde çıktım. Beni, palas pan -| dersler almış; yani teganniyi, âliyalına dair kulak düras Erzuruma gönderdiler. Ordu sıh-| dolgunluğu ve ağızdan kapma ile yap- hiye reis muavini tayin edilmiştim, O-| mamağa başlamıştım. radan da Almanyaya gitlim. Bu suretle, askeri tıhbiyeyi - bitirir bitirmez ihtisasımı yapamamak moc - buriyetinde kalmıştım. Nihayet sahneye çıktım. — Kaç yaşında? — Daha henüz küçük bir kız dene - cek bir yaşta iken... Fakat keşke çık - Bir gün, Almanya dönüşü, Harbiye| masaydım! Nezaretinden çağırdılar. Gittim. Bana: — Sizi, Şişli Fransız hastanesinde, — Niçin?. (Devamı 10 ncu sayjada) gölmüriderİünülne imelkn aai adat?