“Son Posta, IZCI Asıl adı Nihaddı, fakat biz ona mek - | tebde faizci derdik. Nihadın âdetiydi. E -| et birisi kendisine fena bir JAf söylese | derhal: — Maa faiz iade etmeliyim Tenaşını söylerdi. — Birisi bir tokat vursa: — Faizsiz iade etmek itiyadım hil. bir iş olur! Diyerek, bir tokat atana, | *mukabele ederdi. : Son sınıfta idik, imtihan zamanı y | Jaşmıştı. Hepimiz büyük bir heyecan için- de çalışıyorduk. İşte bu sırada faizciye tuhaf bir hal âriz olmuştu. Biz çalışır - ken o bir köşeye çekilir, düşünürdü. Bir gün gene düşünüyordu! Yanına gittir y der, daha iki tokatla AĞ İ | O kadar dalmıştı ki benim yanına gitti- | Yaradana sığı -| | ğünin farkıma varmadı. | np açık ensesine bir tokat attım. Falzci başını kaldırdı. Beni görmüştü. ( «faizsiz iade eti fına bir iş olür» deyip enseme iki tokat Alacağını sanıyordum. Bunun için de e- -limi enseme siper yapmıştım. Faizci o- — Fali olmadı. . — Düşünüyordum, Dedi. — — Düşündüğünü biliyorum. Fakat bu- ha sebeb yok. Bizim gibi senenin yarısın- —a havyar kesmedin ki imtihan vakti ge- lince düşünesin. * — İmtihanı kim düşünüyor ki! * — Ya ne düşünüyorsun? — — Seviyorum. O zamana kadar,; bütün arkadaşlar az — çok gönül işlerine girmiştik. Amma faiz- €© bunlardan daima uzak kalmıştı. — Demek sen de sevdin? — Sen de sevdin, deme; ben, sizin gibi Bhiraz gönül eğlendirmek için sevmiğ. gö- | rünenlerden olmadım.. tam manasile sev- iyorum, onu göremediğim anlar | e dönüyorum. — E, sonra ne olacak? — Mektebden çıkar çıkmaz evlenece - Bim. — — Allah mübarek etsin. — Dilim durmaz, Faizcin arkadaşlarıma anlattım. Faizciyi alaya aldık. —. Bazan öyle oluyordu ki Faize'nin göz- —— ——— t_ Acentanın yazıhanesine girdiler, O - Tada kendilerine verilen malümata gö re, yalnız - erlesi sabah, Hamburg- tan Fransız li - manlarına La Feville de Ro - Be> adında 1200 tonluk bir şilep| kalkacaktı. Bu - nun yolcu alıp almıyacağını — da acenta bilmiyor - k bütün birlikte n aşkı Hep — — O, kaptana aid bir şeydir! diyor - Hu Bu kabil gemilerde yolcer tertibatı olmadığından biz bilet kasemeyiz. Lâ- kin-geminin süvarisi, Misafir sıfatile istediği adamı kıbul eder, Ona dani - şın, — Limana döndüler. Rıhtımm tâ niha- yetinde ufacık, şip şirin bir - şilepçik - bağlı duruyordu. Artık, Takvor kap - O tanla tercümansız anlaşacağın: bildi - 1ğın:!ı-n bay Hieriye teşekkür edip, on- 'dın ayrıldılar, «La Feuille de Rose» un kaptanı ih- tiyarca bir deniz kurdu idi. Ufacık ge- E misile dünyayı dolaşmış, denizlerle yüz -— göz, haşirneşir olmuştu. En yaman fır- /— tınalardan salimen kurtarmağa mu - / vaffak olduğu gemisini en kocaman transatlantiklere, Normandilere, Kuvin Merilere değişmezdi. —— Kara ile alış verişi pek olmadığı, alt- mış yıllık ömrünün dörtte üçü denizde geçti için, uğradığı limanlarda bile /— dışariya çıkmaz, hep gemide olururdu. Bir baba şefkatile bağlı bulunduğu bu -— #cel beşiğine sanki kendi sülbünden ;e'm iş bir evlâd gibi bakıyordu. Onun kın her taraf tertemiz, pırıl pırıldı. — Takvor, şilebin bordasına — sokuldu. Orıdn asma merdivenin dibinde, pa - l.ııııarm merbut olduğu babanda üs - üne oturmuş, iri lüleli piposunu tüttü- Ten gemiciye sordu: — — Kaptanı görebilirim aceb? — Ne yapacaksınız? itiyadım hilâ- | SON POSTA Birin:ît a , NIN Hıkayesı SA AAUNTRAK DN el NiHAD. | MNMK Çeviren İsmet Hulüsi m | Faizci baoynunu büktü: — Evet, karım biraz sinirli! — Mektebde ona âşıkken de gene sinir- li mi idi? — Ö zamanı pek hatırlıyamıyorum; amma, arada sırada hiddetlenirdi. Seneler geçince.. — Anlaşıldı. Başta biraz kafa tutardı, seneler geçince işi azıttı. Yumruk, tokat, Faizci içini boşaltmak istiyordu. | — Yumruk, tokat, çorba kâsesi, ekmek jı, daha eline ne geçerse, — Sen ne yapıyorsun? — Hiç! Nasıl hiç? Ne yapacağımı ben de şaşırdım. H işi mukadderata bağladım. Sonumuz ne| olacak bakalım. Faizci, son âşık olduğundanberi benlirini kaybe bütün bunlar ., |başına o yüzden geliyor. Bır kere düşün, | — Mektebden çıktıktan sonra -Anadoluda /i7 , eLinbde sana niçin faizci, derdik |bir kuzaya kaymakam tayın edilmiş, git- | Birisi fena bir söz söylese o fena söze da- | miştim. İki sene sonra İstanbula döndü-. ,,, tena bir sözle karşılık verirdin, birisi | ğüm zaman bir gün Faizciye Babıâli cad: | yi, tokat atsa, faizsiz iade etmezdin. desinde tesadüf ettim. Ben anu az kalsın | —— p 4 5 zamanlar böyle idim. tanıyamıyacaktım. Çok değişmişti. İki se- — Şimdi 'de biraz. böyle olsana. nede âdeta on beş yaş ihtiyarlamıştı. Üs- d ,'1,1'“ He yapayım? tolik sağ göz kapağında da simsiyah bir O Nai çürük vardı: — Bu ne hal Faizcı? Boynunu büktü: — Hiç, dedi.. — Nasıl hiç olur, iki senede ihtiyarla - mışsın, Gözünün üstündeki çürük te ne? — Hiç! — Hiç olur mu; akşamları çekiyor da, mMeyhane dönüşü kaldırımlara mı yu - varlanıyorsun? — Ağzıma içkinin katresini koymu - | yorum, | lerinden yaş bile akıyordu.. burnunu bü- — Yapmayın üzülüyorum. Diye bize yalvarıyordu.. * | | n, nin | — Karın sana bir fiske vurursa sen bir tokatla mukabele et, tokat vurursa yum- | rukla mukabele et ve o kahve fincanını kaldırıp başına atarsa aen çay fincanını o- nun başına at! O sardunya saksısını atar- sa, sen limon saksısını at. O senin başın- dan aşağı bir bardak -su boşaltırsa, sen bir |kova suyu onun başından aşağı başalt! — Bu, insani bir hareket olur mu? — Ya şimdi sen, insanı benziyar mu - sun? H — Hakkın var:.. — Dediğimi yapacak rmausın? — Benim de aklım yattı. Yapacağım. Yüzü güldü Omuzuna dokundum. Omu. zuma bir yumruk indirdi: — Ne oluyorsun yahu? Maalaiz iade etmezsem içim rahat etmez. Güle gül Faizetiyi bir müddet kaybettim. Bir gün ka- | tekrar karşılaştık. Kolu bir bezle boynuna | Fasılmıştı. Yüzü gözü sarılı idi: — Yoksa karıdan dayak mı yiyorsun? Evet, demediği gibi, hayır da de- medi, Elimi sıktı. Bir iş bahane ederek yanımdan ayrıldı.. Faizciyi ğene uzun zaman göremedim. İkinci görüşümde bir kat daha ihtiyarla- mış buldum. Bu sefer de yüzünde tırmık izleri vardı. | — Faizci hiç inkâr etme; muhakkak rıdan dayak yiyorsun? yanımdan ayrıldı. VAZIFEY E DAVET Istanbul Vakıflar Başmüdürlüğünden Yıllardanberi tevliyet vazifesine alâi linemiyen Sofular camiinde (Hacı Mu: ka göstermiyen ve adresi idaremizce bi- stafaağa) vaklı mütevellisi Fatma Rai- ın ilân tarihinden itibaren od beş gün zarfında idaremiz mülhak Vakıflar Şefliğine müracaatla vakfına aid muameleyi takib ve şartlarını ifa etmesi, aksi takdirde hakkında kanuni muamle yapılacağı ilân olunur. (7584) Ağrıları Geçirir. | RADYOLİN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra munta: — Bu ne hal Paizci? — Halim fena! — Kaorkarım, bâlâ karıdan dayak yiyor- sun — Zavallı karım; öldü. Son defaki konuşmamızdaki söyledik - lerimi hatırladım. Birdenbire ürktüm: — Setn öldürmedin ya? — Ne münasebet, zatürreeye - tütüldu. — Sakın seni bir bardak su ile ıslatlığı zaman; sen bilmükabele onu bir kova su ile ı,lıtp zatürreeye tululmasına sebeb böyle vaziyetler çok - oldu ama; zatürreeye tutulmasında benim zer- rece dahlim yök. Yi erpilmişti. — Peki amma yü: ireğime su s D yoksa yeniden mi evlendin? — Hayır, yeniden evlenmedim. Karım | ölünce, onun yokluğu bana çok acı gel -| K | n gözün gene sarı- zaman — dişlerinizi fırçalayınız. mişti. Evlilik hayatıma o kadar alışmış - |tm ki, o hayatı bir nebze olsun hatırla « mak bana büyük bir zevk verecekti. Boks dersleri veren eski bir boksöre mü- racaat ettim. Ve bana boks öğretmesini istedim. Üç aydanberi muntazam — o0Ks dersi alıyorum. Senin anlıyacağın boks muallimile yumruklaşırken, eski günle- ri halirlıyorum. Biraz sustu; gözleri yaşarmıştı: Karımın ufak telek kusurları vardı amıma, ben onu çok severdim, Gözlerini sildi: — Hem onlâr da küsur sayılmaz ki, za- vallı biraz sinirli idi. YARINKİ NÜBHAMIZDA Monblan pastası ! Çeviren: Paik Bercmen SON EDER DOMANI | STANIN — Kendisine dee- teğim vardır. Müs- takil görmeliyim , Cebinden para çı- karıp herifin avu - Yeuna toka etti. D —İma ederim. gidip Habar eder - siniz? Gemici — soğuk - kanlılıkla parayı cebine - indirdikten sonra: — Bizim kaptan | teşrifattan — hazet - — mez.. dedi. Merdi - venden yukarıya kendiniz çıkın. Onu ya kamarasında, yâ- hüd ki güvertede bulursunuz, Beyaz çember sakallı, bıyıksız, kısa boylu, şişmanca bir zattır. Gemiciye teşekkür edip asma mer- diveni tırmandılar. Güvertede kendi - lerini hem geri geri çekilen hem de kvaz âvaz havlıyan mini mini bir fino köpeği karşıladı. Ortalıkta adama ben- zer hiç kimse yoktu. Çekingen adım - larla bir sağa, bir de sola gittiler, etrafı |hal terke mecbur bulunduklarınmı ve aradılar, Bir de baş tarafı yoklamak | tercihan bir Fransız vapurile gitmek üzere oraya doğru yürürlerken, kalın | iştediklerini, kaptanın milli duyguları- bir ses arkalarından Fransızca olarak | nt okşıyarak, bir bir anlattı. haykırdı: İv Lögalek adını taşıyan kaptan, ha- — Hey! Ne istiyorsunuz? kikaten çok iyi bir adamdı. Bir kaç Sesin geldiği cihete döndüler. Gemi-|fa Türk limanlarına sefer yapmış, biz- einin târif ettiği şahıs karşılarında du-|lere karşı gönlünde samimi bir sevgi ruyordu. doğmuştu. Takvor, yanına kadar sokuldu: “ — Ben Türkleri yakından — tanırım. — Bü vapurun kaplanı siz misiniz? diye sordu. — Evet. Ne var? — Sizden bir ricada bulunacağız. — Söyleyin. Mizaca göre şerbet vermesini çok iyi | bilen Ermeni, Almanlar kendilerini | kovmakta olduklarını, memleketi der- Takvor iri lüleli piposunu tüttüren gemiciye sordu İyi ve hamuslu a damlardır... Mukaddemesini yaparak, dört arkı daşa gemisinde yer vermeğe ve kendi - lerini, gemisinin mensup bulunduğu Havr limanına gö - türmeğe razi pldu, Mukabilinde is - tediği navlun da az Her hu -| bir şeydi. susta bu süretle mü- tabık kaldıktan sor- Ta, Torikle Takvor sür'atle, Gurabi e - fendi ile karısını sa- bahleyin — bırakmış oldukları kahveye koştular. Lâkin iki ihtiyarı koydunsa bul! Yer- lerinde yeller esiyordu.. . Garsondan malümat almak da kabil olamayınca Torik köpürdü. — Ne Allahın belâsı bu molozlar, be! dedi. Şunun şurasında iki saat oturup da bekliyemedi eşşoğulları! Barim gi- deceksin, ne cehenneme gideceğini söy- le.. Garsona bir pusla bırak. Şimdi bu Zırtapozları nerelerde bulmalı? — Oturup bekleelim. Eyisi odur. Bel- kim de döner, gelirler. — Ya gelmezlerse? — Gelmezler olur? Müstakil gele - ceklerdir. Yer bilmezler ki uzağa git - sinler, — Eyi amma, bakalım kendi istekle- rile mi gittiler? Yoksa biri gelip de a- —3 — — Ne bileyim? Aklıma bin türlü ih tima| geliyor. — Polis kaldırdı da, aldı; dersin? İ Onu düşünmedim amma, o da © labilir. — Peki. Lâkin ne deyi götürsün! kı yarın sabaha dek götürdü — Belli olmaz. Avlnruk da, kocakarı İda hâza enai salamurası. Açık gözün biri ikisinin de heyetinden, sıfatından ne türlü hâm olduklarını çakar, ken - dine de memur süsü verir, aklı sıra pa> ra da umduğu için alıp bir tarafa soy - mağa götürür. Olur mu, olur? Sanmam. Ehtiyar o derece toy de- ğildir. — Toy olup olmadığını ben bilirir O öyle tecrübeli, akıllı, dirayetli #ibi görünür de, hâlis muhlis kavanozluk | t turşusudur. ıik ben öltesini bilmem. Tabit |sencez daha kıyak malüm olmalı, Her- halde ben burada oturup da beklemiv- tarafdarım, — Öyle yapacağız. Çaresi yok! —e N 'Toriğin vehmi pek te' asılsız değildi. Vâkıa Gurabi efendi ile karısını & kandıran, kaldıran — olmamıştı. — Fukat İfakat banımın içindeki kurtlar, Tarik- le Takvor geçikmeğe başlayınca, kay- namağa başlamış, karı, kocasını fitle- Mişti: — Burada ne diye pinekliyoruz. yol? Şuraciğa kadar uzanıp - da biraz etrafı görelim.. dem Gurabi efendi ilki muştu: — Vazgeç, hanım! Nerede ise gelir ler. Sonra birbirimizi bulamayız; ba şımıza zorla iş açarız. Ne işi açılacak? Nasıl olsa, tilki nin dönüp dolaşıp geleceği kürkcü dük- kânı değil mi? a itirazda buun (Arkası vüar)