SON POSTA Komitecinin sevgilisi Allah kıismet ederse, yarın ukş_':m tehlikeli bir teşebbüse girişeceğim. Ya- bir hatıra | nımda, bu iki kadın okduğu halde, Hu- — Hayır.. size akl bir şey olsun da, | e alursa olsun. W—*Şumh.ıde vi dudu yarıp geçeceğim. Ya, devlet başa., —ımeseil ya, kuzgun İleşe... (Batşa)ya haber gönderdim. Hudur da yakın olan (Franiça) civarında, herkesin gözünden uzak bir yer hazır- lıyacak. Lâtif ve dilber esiremi oraya nakledeceğim. Tam on beş bin aded kızıl altın gekinceye kadar onunla ora- da vakst vakit buluşarak bir cennet safası süreceğim. Ah, ihtiyar dostum. Sakın, bu söyle- diklerime ağzın sulanmasın. İnsanlar, otuz beş yaşlarımı geçtikten sonra, ar - tık bir kardinal gibi perhize girmeli - dörler. Sen, otuz beşini, dört ay geçir- din. Ben ise, yirmi sekizime gireli, he- nüz on beş gün oldu. İşte, yanımdaki sedirin üzerinde üç — Meselââğâ.. kalbimi?, " Mis Eston, yerinden fırladı. Ellerini kalçalarına dayadı. Vücudünün yarısır Nı ileri uzattı. Sarafof, taşkın bir ih - tirasla parlıyan gözlerinin ı'ç)ne_ğıqlm. İşittiği sözleri, yarlış anlamış gibi?. — Sahih mi söylüyorsunuz?. Diye mırıldandı. Ş Sarafof da ayağa kalktı. Yumrukları- ©i masanın kenarlarına dayadı... O da, tıpkı Mis Eston gibi başımı ileri uzattı: — İsterseniz.. evet... Diye hamurdandı. : O zamean, Mis Eston, bir çocuk gibi ellerini çırpmıya ladı —- m,gA!Lıhm::î saadet... Burada.. böyle bir dağ başında.. bir macera.. bir kalb macerası... E, yemin ederim ki; bu bahtiyarlık, hiç bir Amerika kızıma na- Sib olmamıştır. Diye bağırdı. Kendini, Sarafofun a - ©k kolları arasına aftı. rinmiye başladı. Herhalde şimdi u nacak.. ve kanlı masalla: tekrar etmek için beni yanma çağıra- cak. Onun için telâşa gelmeden şu mek- tubumu bit * Mis Eston; çılgın hülyalarının tahak» kuk etitiğini gören mes'ud bir genç din gibi derin ve leziz bir uyku ç ken, Boris Sarafof da masaya otur Şu mektubu yazıyordu: ( Azizim Garvatof!. Dün akışam, Petrof kaptanla gönder- diğin mektubu akhın. Bu mektubda bana, garib bir sual soruyorsun; — Bu Amerikalı kızı, başına * neye belâ ettin?. DÜ'Ü'WİI. Hakkın var. Çünkü düşündüklerimi bilmiyorsun. Bu meselede, ben ilfi mühim menfaat görüyorum. Bunun birincisi; bu kız". elimde tutacağım. Osmanlı ve Ameri-| ka hükümetlerini birbirine dolaştıraca-| Am. Bilhassa, (Babtâli)yi korkutarak | ir hayli para alacağım. Komtle sa dığının bugünkü vaziyetini g Alırsan; on beş bin Tiranm, komitey te büyük menfaat temin edeceğini, benden evvel sen takdir edersin. İkinci menfaata gelince; bi Tupa ve Amerika efkârı umumiyesini, Makedonya meselesi üzerine çevirmek için, bundan daha büyük bir fırsat o- Tamaz. Bu fırsatı kazamabilmek esbabı- N temin ettiğim için, bana çok_n—.uıı— şekkir kalmanız icab eder fikrinde - Yyim. ğ İsterseniz; bu iki komite menfaali bir k © da; benim hakkamdır. Esirim ve ml- safirim Mis Hellen Eston, esasen M Oera için can veren lâtif bir mahlük - fur... Bon; Sarafof ki; ersemi ısıran di- #i sineklerle bile şakalaşmaktan haş - lanan taşkın ve azgin ruhhü bir insa - Tüm. Kurduğum ağa, bu dilber Ameri- kalı kıxz gibi bir av düşer.. ve o da ben- den esrar ile malâmal bir hayat ister- Be; nâsıl olur, ben bu fırsata kayıdsız- İk gösterebilirim?. Müsterih ol, dostum!. Bu kız yüzün- den, komiteye gelecek ber türlü mes'u- liyete geriyorum. Daha şimdiden işlerim yolurda gidiyor... Vâk:a Mis Esfon, vaziyetin nereye kadar gidip dayanacağını bilmiyor. Şimdilik ben Baş, Diş, Nezle, iKRAMIYE göre ikramiye dağıtılacaktır: Ondan ne kadar memnunsam, o da bun- d ç 500 dan yüz misii fazla görünüyor... Bu ğ 250 Sözlenimi sakım mübalâğaya atfetme . Bana: Ş 100 — Hadi.. Amerikaya gidelim. Orada 00 50 Evlenelim... Ben, senin maceralarımı l " Yazar, bastırırım. Beş on günm içinde, 400 - 4 40 hem meşhur ve hem de zengin oluruz. Diyor. 160 », 20 Tabiidir ki ben, onun bu fikirlerini etmiş görünüyorum. Bu suretle Oyalamıya gayret gösteriyorum... Ah; bir kere onu bizim hududdan içeri at - sam... O zaman; dünya, benim ola - K p y ei a çekilecektir. |bunu üç gün gece yazsa, gene bitire - saattenberi uyku çeken sevgilim, © -| |— — (Baş taraği 12 inci sayfada) P — Ya, öyle mi?, Şu halde acele etmek lâzım.. biraz gecikirsek kadın nesi varsa hepsini satıp savar.. Başka geçinecek bir vasıtası yok ki.., mıyor.. geçende ona eskici tatarlar gel- di... Bir şeyler satacak mı diye dikkat et- tim.. hiç bir şey satmadı. — Gördün mü? Yarın ben onu sıkış - Yazan: Ziya Şakir satmışlır; ne dersin?. İhtiyar kadın tereddütle: — Galiba hiç bir şey satmadı, diyor, İhtiyar adam bir müddet sustuktan Bonra: — Asilzade mahvoldu.. hükmünü ve - riyor. b — Evet... Şimdi onların hepsinin ba - cakları sallanıyor.. — Hepsinin canları cehenneme... Bir zamanlar az mı eğlenip keyif sürdüler.. Şimdi de biraz başkaları keyıf sürsün!, İhtiyar adam, karısının yüzüne ba - karak çok mânalı bir tarzda gülümsedi. Sonra her ikisi birden, semaverin ar - kasında durmakta olan çerçeveli por - | şımda iken veda edeyim. Allaha ısmar- ladık. B. Sarafof Hamiş:; Dönt gün sonra, rraniçada birleşe - Km... Mesele, fevkalâde mektum tu - tubun. Ben, Mis Estonu yerleştirdik - ten sonra Sofyaya geleceğim. Komite merkezinde izahat vereceğim. O za » mana kadar, derin süküt... * — Şimdi senden bir ricam kalıyor, Boris, — Söyle, sevgili Hellen. — Bu telgrafı, postaneye beraber götürelim. KEA trelere göz attılar.. bunlardan — birinde, - âî..'ou. telgraf mı Hellen.? keskin yüzlü bir jimnazi talebesi, diğe - — 'et. rinde ise, yuvarlak omuzları üzerinden göğsüne doğru sarkıtılmış — uzun saçlı, yüksek alınlı tombul bir kız resmi vardı. mez. Bu, ne kadar uzun şey?. | İhtiyar, başile portreleri işaret ede — Gazetem, böyle emir verdi... Mas- | , ». tadtan kaçmımıyacağım, Kürilerimizin —— ç. e V gakin- heyecan zevklerini tatmine çalışaca - |1 ; Gedi, ğ Zayıf ve keskin yüzü, yumuşak ve tat h bir gülüşle canlandı. Kocakarı da, & - — Fakat.. sevgilim; telgraf memuru, (Arkası var) NEVROZİN Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. EREN ERERA İcabında günde 3 kaşo alınabilir. HENE T. £. ZİRAAT BANKASI Kuruluş tarihi : 1888 Sermayesi: 100.000.000 Türk Lirası Şube ve ajans adedi: 262 Ziral ve ticar! her nevi benka muame Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbarsız tasarruf hesablarında en az 50 lirası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağıdaki plâna 4 Aded 1,000 Liralık 4,000 Lira İKKAT: Hesaplarındak! paralar bir sene içinde 50 — liradan aşağı aa iyruniya Spküğı- GÜRÜK0N 5 AD tedakler e LĞ deta yeniden doğmuş bir eda ile ve bir gülüşle güldü. Fakat onların yüzlerinde B ) M v cen bi iyi hatlir çabuk — kayboldu. Çünkü, tatlı ve şefkatli hislerin hüküm sürdüğü saat, henüz daha tamamen gel- memişti.. İhtiyar, çalık ve düşünceli bir eda i- le gene söze başladı: — Aleksandr'a para göndermek lâ - zım.. Vâkta o verdiği dersler? — karşılık . . para alıyor.. fakat ne de olsa, öyle bir Grıp, Romallzmaı yerde kendisine bakması lâzım.. yeni el - bise vesaire lâzım. Serde gençlik v Kocakarı kocasını ikaz etti: — Dikkat ot, çocuğun ahlâkın, bozma!. — Aloksandr'ın mı?. — Binlerce ruble göndersek gene onun ahlâkı bozulmaz. O gideceği yolu iyice bilir.. Zagarina'dan ve Ünjentsova'dan, icra vasıtasile alaca- ğiım paraları ona Röndereceğim.. mek zamanı geldi.. — Sonya'ya da günderirim... Korkma, jünutmam,. Kocakarı alâka ile söylenmeğe baş - Tadı: — Acaba kızcağız orada, yabancılar a- rasında nasıl yaşıyor? Ben hep bunu dü- şünüyorum. Zavallı kızcağız belki sıkı - hyordur. — Aldırma, hepsi geçer.. Mektubda iyi olduğunu yazıyor.. hükümet merkezinin insanları naziktir, usludur. Bizimkilere |benzemez.. üç gün evvel Saçkov ne bü » |yük bir rezalet kopardı! Gidip haber ve. receğim, diye bağırdı çağırdı, gizlice re- hin alıp faizle para veriyorsun!, eşyala -| rımı geri ver!, Halbuki dolandırıcı kâra- fa, yedinci aydır faizlerin ödemiyor. Re- | hin koyduğu eşyaya karşılık ben ona otuz ruble verimiştim. Ayda — bir buçuk Tuble faiz alsam şimdiye kadar borcu 39 rTublo tütar, serseri bunu anlamak bile istemiyor. İhbar edecekmiş!. Varsın ih - bar etsin... İşte sandıklar.. bir şey bula - bilirlerse!.. İhtiyar heyecanlandı; burnu — kızardı — Dilenmekten bâşka bir çaresi kal - | son tırayım. Belki de ufak tefek bazı yı>yleı'W — Galiba Sonya'ya da para gönder -| HİKÂYE : Madalyonun iki tarafı |parmağile masaya vurdu, ve sert sert ka rısının yüzüne baktı. Kocakarı: — Allah onların hakkından gelsin, de di. Kendi kuvvetini ve gücünü bildikten he için öfkeleniyorsun? — Fakat, Anne, insanın canı sıkılıyor.. bu dünyada günahkâr olan sade biz mi yiz?, Görünüşe göre, sade biz.. herkes bi- ze kin besliyor, bize dişlerini biliyorlar.. Kocakarı, feylezofca bir eda ile: — Ah, bizim de sanki umurumuz, de - di. Niçin yaşadığımızı, niçin çalışıp ça - baladığımızı Cenabıhak sanki görmüyor Mu? O hepsini görür. Yarın Mahkemci Kübrada biz hepsine cevab veririz. İne sanlara ehemmiyet vermeğe değmez!'.. İhtiyar sükünetle: — Burası çok doğru, dedi. Ser çayını içtin mi? Şu halde haydi, git, yat.. ben bir saat kadar mezamir okuyacağım. — Peki, peki, ben hemen şimdi yat - mağa giderim.. sen oku Allahın sözleri sana biraz sükünet verit!. Ben sana her vakit söylerim, öfkelenmek hiç de doğru değil!, Biz. kendimiz için ya; imiyoruz, onlar için, öz çocuklarımız için yaşıyo » ruz. Onları büyütelim, okutalım, onlar bizim günahlarımızı affettirirler.. On » lar, çara, Allaha sadık okumuş insanlar olacaklar.. işte biz onlar için günaha gi- |riyoruz, tabil bu bize günah yazılmaz! «| Kuşlar bile yavrularını — beslemek için |bir sürü haşerelerin kanına girerler., — Doğru.. Sonya doktor olacak, Alek- sandr da muallim.. İhtiyar kadın, yıkamakta olduğu çay bardağını yıkamaktan vazgeçerek sür « atle: Halbuki o avukat olmak istiyordu! | dedi, | — Niyetinden vazgeçti. Ben sana o « nun mektubunu okumadım mı?. Filolo « |liye geçiyorum, diyordu. Yani muallim olmak istiyor. | — İhtiyar adam, düşünceli düşünceli ma- sadaki portreye baktı ve: — Onda sağlam bir kafa var, o bu kafa ile çok yükselir, dedi. İhtiyar kadın, niyazkâr bir sesle: — Allahım, sen onları — muhofaza et, deği. İhtiyar adam: — Sönya da öyle, dedi. Allah sayimi - zin mükâfatını verdi. Çocuklar — husu - sunda şansımız var.. — Sen hâlâ insanlardan bahsediyor - sun! İnsanlar, insanlar!. İnsanlardan bi- jze ne?, — Çok doğru, Anne!. Sen bunu çok doğru söyledin!. İhtiyar memnuniyetinden — gözlerini yumdu ve tebessümle başını salladı. İki elile masaya dayanmakta olan ihtıyer ka dın ise, maşadaki portrelere bakarak, de- rin ve samimi bir anne gülüşlle onlara gülümsedi. Sonra, masadan ayrılarak: — Benim işim bitti, sen otur oku!, Ben biraz ibadet edeceğim!. İhtiyar, bahtiyar bir gülüşle gülerek: — Haydi, bakalım, dedi, gocuklarını döya doya seyrettin!.. —» Birkaç dakika sonra tıklım tıklıre Jeşya dolu küçük oda tamamen SOssiz - leşti. Gökyüzü Bgeniş pencerelere bak « |makta devam ediyor, yıldızlar ışıldıyor. du. Sokak sessiz ve karanlıktı. Meryem ana resminin önünde diz çö « ken ihliyar kadın, başını neredeyse kan- buru üzerine yaslanacak kadar geriye atı. Nemli gözlerle, âdeta tıkanarak mı « rıldanmağa başladı: — Allahım, sen ona yardım et, sen ©- nu koru!, ve titremeğe başladı, gözlükleri yerin « den oynadılar.. öfkesinden öksürmeğe ko yuldu. Kocakarı, kocasını teskin maksadile: — Hiç kendini üzme, dedi. Önlar bize ne yapabilirler?. Bağırmak m?, Fükat ihtiyaçları olduğu için bize baş vuruyor- VERECEK lar.. mahallede bizi sevmiyorlarmış, var- » 2,000 ”» sın sevmesinler!, Bizi sevenler sağ ol - ğ 1,000 ,, sun!, 4'm Kocakarı bu son cümleyi söyledikten » » İ i 5 sonra başile portreleri işaret etti ve ye- » ,000 ” niden, tatlı bir gülüşle gülümsedi. z 4.8(” Ş İhtiyar, biraz sükünet bularak. ; — Orası öyle, dedi, doğru.. Fakat gü 32006 dlkaram, p şiddetli davranmağa kalkarsam, tıpki yangından sonra olduğu gibi, sokağın ya rısı hapı yutar.. bu şehirden kaçmağa mecbur olur. Çünkü elimde wvvetli se- nedler var.. « İhtiyar, tehdidkâr bir şekilde — kuru Birinci kânun, 1 Mart ve 1 Haziran İhtiyar adam ise, kelimeleri uzatarak, yarım sesle, bir mırıltı halinde mezamir okumasına devam etti, YARINKİ NÜBHAMIZDA: Otobüsteki genç kız Anlatan: İbrahim Hoyi HALK OPERETİ Beyoğlunda Halk tiyatresunda (Eski Çağlayan) yemi kadro, MACAR BALESİ, büyük orkestra J ile yakında başlıyor,, Turan Tiyatrosu Halk ee"i n ASN d Z Peçeli n 8P ) Pembe köşk 3 P,