14 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

14 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Birinciteşrin n EDEBİYAT Zavallı Türk edebiyatı! Yazan: Halid Refik Halid geldi.. hoş geldi, safa Beb &.. yalnız daha yüzünü görmek nasip O Tuyan eski dostumun, bugüfi, çeni çI bir meemuada Halebde çıkarttığı Tesim> lerini gördüm ve daha kendisi buraya Zelmeden buradan oraya gitmiş olan bir Bazeteci arkadaşın anketimsi suallerine Sevablarını okudum. Bu cevablarda her KY var: Memleket hasreti, kendi eserle- Tine kendinin meâhiyesi, musiki, kadın ve İÇki hakkında düşünceleri ve bu düşün- Şeler etrafındaki coşkunluğu.. bunların *psl güzel.. bir diyeceğim ğ!"”i*:: rüşen :ıetednln «Bizim ı: lebi, » sualine verdiği $U larına mağruren söylüyorum, hiç mi hiç ğenmedim: va Amcîm diye yerinden kalktı. A::l Tica oderim, edebiyat ve edebiyat Âli e dair bir şey sormayınız... lomat olmağa karar verdim! Meşhur nüktedan muharrire karşı n:i: yapmak iddiasında değilim. Kendi: Bu işi hepimizden iyi başarır. Bunun için #ski yazılarından misal Yat ölemine dair kendisine Tulmaması ricasile savurduğu diplomat olmağa karar verdim! kâfi... Poki amma niçin?.. Vatana dönüp mec- Mua sayfalarına tekrar ismini ve imza- Sinı gi sonra icabında ':h;: yattan bahsetmesine ne müni var? Him anladığım, Ze karşı «ya Allah» diye te hepsinin sapır Mayıp yerlere göçeceğini sanmasıdır. | ©! Bu işde dip'ş «Bu işde unaehıvuhınnnuf t» nüktesi | ga lâyık görmü hası! bütün san'at eserlerimi- | S1 Fahri Ozansoy ğ z ' Bi Halid Fahri atıyor, bunların bir tane- okumağa ve seyaha- köşesine sıkıştırma- yor! Ne acı bir ibret lev- * Şimdi bu levhanın tamamile zıddi bir h;â'; â:ıdn bir gazetecinin konuşma- intişar eden ayni mecmuanın İlk yazı- Peyam! Safanın «Yarım Türk» sc.r?ı- çok derin bir makalesidir. Milli bir bi ifade eden © makaleden, dağınık sadece çu satırları iktibas ediyo- Çünkü Refik Halid, yeryüzünde bit Dü rame L N A başımızı geçiriyor ve edebiyatı olduğuna yalnız kendi eserle- rile inanıyor! Hattâ bunu açıkça itiraf ta ediyor. «Yezidin kızı» isimli bir romanı- nın arabcaya ve farsçaya tercüme edil- diğini müjdelerken <Bunu genç neslin okumasını istfyorum. Sanırım. eşine ula- şılmadı» diyor. Bize gelince, o eseri he- nüz görüp okuyamadığımız için, iddiala- rı doğru mu, yanlış mı, bunu şimdilik kestirip atacak mevkide değiliz. Ancak bu kadar tevazudan uzak birı:ı“isk. d:rlıı: usu bu kadar hududsuz gür mm Refik Halidin artık bu işde, bu tenkid yolunda diplemat olmasına da lı'l.- zum ve imkân göremiyorur. Değil mi ki, kestirmeden bir cevabla, Türk edebiya- tında hiçbir kiymet bulmadığına işaret edip işin içinden çıkmıştır. Zaten gaze- teci ile konuşmasının biraz daha aşağı- sında baklayı büsbütün ağzından da Çı- karıyor. Hem bakın ne acı bir tımfır.. Anketin o parçasını aynen alıyorum: — Peki, dedim, uzun bir _xyıhm.; kacak olsanız da, yanınıza türkçe - e Veya yg.u'mıaıg.hirunu.—ık kili #lmak mecburiyetinde Kalsanız, kimin hangi eserini seçerdiniz? Çatalını, bıçağını bıraktı, eşi - Nihale Üöndü: Ve uzun uzun düşündükten sonTu: — Yok, dedi... Yazılk ki yok... Bu seye- zarfında okumamayı tercil ederdim Hani insan morak ediyor: acaba -Ay; Üede, koleksiyonumu da okumaz mıydı? :.'h"d «Evliya Çelebi Seyahatnamesir. t... * 2 Hayret! Bütün 'Türk edebiyatında bir fek okumacak eser olmadığını iddia eden, | — İşte bu fena.. dedi, ne alırdım aca- ba? yerli fikri ayağımızın altına — alıyoruz, ki :':;:ufulı değilse, ikisi de birbiri kadar teşvike muhtaçtır. Ecnebi san'atkâr ve ecnebi mütehassıs İ|önünde hemen hemen dint bir saygı du- yuyoruz. !;ıııbı mektehinde veya ecnebi greme leketinde ilk öğrendiğimiz şey ecnebi hayranlığıdır. Tanzimattanberi bu memlekete hemen bütün iyilikler gibi, bütün fenalıklar da ı)ıqı bu yarım Türklerden geldi. | Bilmem artık, şair Safanın ateşli çocu« gu Peyaminin bu satırlarına ben kendim İne ilâve edeyim? Yalnız şunu ilâve etmek isterim: Böyle bir gün gelecek, Türk kültürünü yücelten bu yazının arkasından müdhiş bir tezadla Refik Halidin fikirlerini, yıl- lardır ve yıllardır. san'at arkadaşım Yu- suf Ziyanın mecmuasında mı oku)_'ıcılıı- |tım? Yoksa bu gaye uğurunda çektiğlmiz |mihnetleri o aziz arkadaş ta mı unuttu? Halid Fahri areeeseARLENLENDALAALAKAAAKAA.. îr haftalık fındık ve ceviz satışları Son bir hafta içinde İstanbul piyasa » gında ceviz ve fındık satışları hayli ha - li olmuştur. nı;lr hafta içinde kilosu 15-16 kuruştan 345 ton kabuklu ceviz, kilosu 71-745 ku- ruş arasında 108,600 kilo iç fındik satiıl- M Piyasaya 16002 kilo ç fındık, 1400 kilo kabuklu fındık ve 991 kilo iç ceviz gelmiş. Yabancı muharrir değil, bir Türk Mü- | y hl?rıxidır, hem de meşhur bir ımıhırrl_r. bir Refik Halid... Yoksa bu iddiasını bir Sok yazıları gibi alay diye mi, şaka diye Mi fantezi diye mi kabul edelim? Anlaşılan, biz “Türk edebiyat âlemi Tensubları eİstanbulun — İçyüzü» — ve *Memleket hikâyeleri» muharririni, Türk 3 tının ve Türk - edebiyatçılarının Na bu tükrüğü savurması — İÇİN Yormuşuz? — Artık — hepimize Öğ- Tetti — haddimizi.. Ya — hele — Za - Yall türkçe - kitablâr ! — Kütübhane - Tde başka dilden cildler arasında nasıl boyunlarını bükerek ve talilerine kü- :;"' tafların arkasına kayıyorlar! Re- Halidin sillesile nasıl da tozlar içine ynv"ı“"')'orlar! Ne lügat, ne edebiyat, he tarih... artık türkçe hiçbir kitab bu ::î"f" saldırışa tahammül edemez! De- Mi ki Refik Halid, topyekün hensini | Bir hafta zarfında th 5040 k%lo, Sidneye 10,400 kilo, Viyanaya 5040 kilo, Beruta 1040 kilo iç fındık, A_lmınyıyı da 19,750 kilo kabuklu fındık ihraç edilmiş- tir. İstanbulda 40 ton iç, 50 ton kabuklu fındık stoku vardır. . . Toprak mahsulleri ofisi Istanbul teşkilâtı tamamlardı 'Toprak mahsulleri ofisi umum müdürü Hamza Osman ve umum müdür muavini ıŞ;I:h' Rifat dün akşam Anunq_. hareket 'etm'qlerd.ir. Otis İstanbul şubesine aid bü tün kadro ve teşkilâtı g=m ve ofis faaliyete geçmiştir. in idare mec- Hisi bu hafta içinde Ankarada İktısad Ve- kili Şakir Kesebirin riyasetinde ilk mp. Jantısını yapacaktır. B'_' toplantıda ofi » gsin muhtelif işleri üzerinde konuşulacak- tır. bunların ikincisi - birincisinden | Birkaç kitab Yazan: Ercümend Ekrem Talu Her güzelliğe üşık - Yazan: - İzzet Melih.. Üslübda, mevzuda ve Hsanda çok illr oldu- Pu için eserlerinit okumak zevkini nadiren bize tattıran İzzet Melih mill kütübhane - mize bugün gürel bir eser hediye etli: «Her güzelliğe âşık> değerli edibimizin hir nevi (Acte de fol) — âmentüsü'dür. Gorçek, İzzet Melih kadar güzelliğe, her güzel olan şeye, kiymetini bilerek, tadımı tadarak mı tunluk gösteren hakiki san'atkârlara muhi- timizde pek o kadar mık rastgelmiyoruz. Küçük hikâyeler, seyahat notları ve mu - harririn bizzat «Görüşlerı tesmiye eylediği nefis mensurelerden mürekkeb bu yeni est- rin ber sayfası bir estetik nümunesidir. Bazılarını gazete ve mecmuk sütunların- da evvelce okumuş olduğumuz bu edebiyat ve san'at bedlalarını, İzset Melih hakiki ve temiz edebiyat teşnelerine — kitab şeklinde sunmakla isabet etmiştir. «Her güselliğe üşıke güzel bir nesir oku - maktan haz duyanlara, kıymetli edibimi - zin ince, zarif, kibar üslübuna meftun olan- lara, bu edebi yılın en seçkin armağanıdır. * Hayat mı bu? - Reman - Yazan: H. Ra- sim Us. - Senenin diğer bir edebi hâdisesi de düne kadar kudretli bir gazeteci olarak tanıdığımız Hasan Rasim Us'un bize verdi- Bi «Hayat mı bu?» adindaki eserle, ayni xa- | manda, kıymetli bir edib şeklinde tecellisi - dir. «Hayat mi bu?» Mevzu, tahkiye ve Üs - b itibarile —llk olduğu için— belki de & - debiyatın en ön safında mevki alacak bir eser değildir. Fakat bununla beraber, oku - yucuyu başından sonuna — kadar anlüka İle takibe mecbur kilan bir cazihesi — vardır ki, inkâr edilemez. Ve bu eser, müellifinin, bi « raz daha olgunlaşıp, tecrübe sahibi — olduğu gün milli edebiyat tarihimizde önemli bir yer tutacağını tebşir etmektedir. ki, romün- cılığımızın bu müstakbel kazancına şimdi - den sevinir ve iftihar edebiliriz. «Hayat mt bu?. Önümüzdeki kış, ufak te- fek san'at kusurlarına rağmen her elde bu- lunmağa lâyik bir romandır. * Bahçıvan - Yazan: Rabindranat Tagor, 'Türkçeye çeviren; İbrahim Hoyi - Sihirkâr Hind şalrinin UHAhI Nhamlarından doğan bu şilr ve füsun bedlasını yabancı bir dile nak- Jedeblimek o llhamı ve o lsanı hakkile anla- mağa bağlı olah bir keyfiyettir ki, şimdiye kadar bir çok heveaklrların bu İşe girişmle - lerine entel olmuştur. Bay İhrahim Hoyi ise bunu yapmış ve muvaffak olmustur. Temiz, pÜrüzsüz, ve se- Ha bir give ile türkçemize çevrilen Tnwgor'un Sayfa ? 1918 den sonra deniz silâhlarında tekâmül Büyük harb, dünya danizciliğine ne verdi? Bu sualin cevabını 1918 de bul- mak çok zordu. Çünkü büyük harb bitin. ce gerek teknik ve gerek deniz harbi sevk ve idaresi hakkındaki fikirler ©o kadar dağıldı ki; ortaya atılan yüzlerce nazariyeden doğrusunu intihab etmek adetâ bir mesele halini aldı. Hattâ, bu yanlışlıklar bütün büyük devletleri ha- talı yollara götürdü. Berekez versin ki hiçbir devlet, mübalâğası göklere çıkan hava kuvvetlerine bel bağlıyarak, deniz kuvvetlerini fesh veya tenzi! etmedi. Silâh icad etmek, diğer buluşlara na- zaran, güç değildir. Asıl müşkülât o si- lâhin tekâmül ve işe yara: bir hale geti- rilmesindedir. Binaenaleyh memleketle- rin müdafaası, tekâmülde olan değil, e- sasen tekâmül etmiş silâhlara verilmeli- dir. Bunun güzel bir misalini Fransada görüyoruz. Son senelere kadar en kuv- vetli hava filolarına malik olan bu mem. leket, tayyare sür'atlerinin artması ve thMWyü— bu paha biçilmez eserini okurken — düydu -| ZÜnden, mevkini ka . Bunun Hum hazzı, Hindin ve zamanın en büyük gi- | sebebi de teklâimülü henüz sona ermemiş ir dâhisini yakından tanımak — İsteyenlerin cümlesi de şüphesiz duyacaklardır. Gittikçe zenginlesen tercüme eserler kü- tübhanemize hakiki bir inct — hediye eden Bay İbrahim Hovi'vyi candan tebrik ve ken - disine teşekkür ederim. * Milli bir edebiyat —yaratabilir. miyiz? - Ankeli yapan: Nusret Safa Coşkun.- — Zeki, faal ve modern bir gazeteci olan Nusret Sa- fa arkadaşımızın, — çok meraklı ve şimdiye kadar lâyikile halledilememiş bir mevzu o- Jan (Mill! bir edebiyat — yaratabilir. miyis?) davası etrafında yapmış öldüğü — anket büu defa kitab halinde neşredilmiştir. Hüseyin Cahid, Köprülü — Puad, Yakup Kadri, Halid Ziya, Peyami Safa, vs. eibl yüksek edebi ve fikri kıymetlerin entlere: gevablarını ihtira etmek sureflle deteri kalâde artan bu kitab, edebiyat mensupla - rile alelıtlak edebiyat meraklılarının — kü - tübbanelerinde behemehal yer bulmalıdır, * Bu yıl ilim ve fenne mütcallik eserler ba- kımından da zengin olacağa benziyor. İlmi vükufunun derinliği kadâr yorulmaz ve yıl- maz bir azimle çalışarak, #on birkaç yıl fında hukuk kütübhanemize çok kıymetli serler ihda eyliyen güzide âlimimiz Bay Yor- gaki Efimyanidis bu defa da: «Kanun yap- mak bir san'at mıdır?» adında yüz sayfalık bir etüd neşretmiştir. Epigraf olarak Atatürk'ün: «Biz İlhamı- mizi gökten ve kayıptan — değil, doğrudan doğruya hayattan almiş bulünuyoruz', ve- eizasini taşıyan bu eserde, değerli müellif ha Kukun sosyal hayat bakımından ehemmiye- tini, hakuk imini yayma kurumu e Adliye Vekâletinin bu yoldaki çalışma ve vardım - larını Ön 2öz makamında zikrettikten sonra kanun yapmanın bir san'at olup olmadığı- nı mütalea ve muhakeme ederek, oeğer bir san'atza bunun ületleri, metodu ve ihtiyaç gösterdiği bilgileri neler olacağını araştırı - yor ve bütün bu suallere muhik, mantıki, ilmi ve muknl cevablar veriyor. Kitabın sonuna, Bay Efimyanidis, mede- ni kanunumuz hakkındaki düşüneelerini de Nlâve etmek suretile eserini ayrıca kıymet - Jendirmiştir. «Cihan Iktısad buhranı önünde Türkiyes ve «Ekonomi siyasamızın yönleri» adlarile bundan önce ilmi kütübhanemize Iki güzel eser daha katmış olan Bay Yorgaki Efimya- nidisin bu yeni muvaffakiyetini de kutlula- mak memnuniyetle ifa eylediğim bir vasi - tedir, E. Ekrem Talu bir silâha lüzumundan fazla bağlanmak- tır... * Hava kuvvetlerini bir tarafa bırakacak olursak, 1918 den sonra, denizcilerin kan- di aralarında da, mücadele ettiğini görü. rüz. Denizaltı taraftarı, büyük gem: ta. raftarı, kruvazör taraftarı, hücumbotu taraftarı diye meydana gelen partilerin de adedi az değildir. Gerçi memleketle- rin ayni cins silâh üzerinde fikir birleş- tirmelerine imkân yoktur. Bir donanma lâalettayin yapılamaz. Bir gemi, bir oto- mobil gibi yapılmış olarak satın alına- maz, Onlar daha ziyade memleketlerin a| coğrafi, siyast bünyesine ve komşularına nazaran plânlanırlar. Fakat tiplerin aşa. ğ yukarı birbirini tutması lâzımdır. Ak- si halde donanma yapmka hususunda sarfedilen para, cesamet rekabeti yüzün- den, memleketlerin iktisadiyatını çürü- tecek hale gelir. Büyük harbden sonra yapılar. deniz si- lâh ve hsrb vasıtalarının en büyüğü hat- tı harb gemisidir. Bu tâbir, biz siviller arasında, zırhli diye taammüm etmiştir. Hattı harb gemileri yapmak — arzusu kalyonlar zamanından ve Holanda - İn- Biltere harblerindenberi şiddetimi — kay- betmemiştir. Bu esas fikrin menşei bü- yük amiral Barbarostan gelir. İlk zırklıların çarpışmasını temin eden Rus - Japon harbi dahi büyük gemi - bü- yük top nazariyesinin doğruluğunu orta- ya atmıştır. Gerçi, başta Fransa olmak üÜzere, bu nazariyeye imtisal etmiyen ve ufak gemilerden mürekkeb donanma ya- pan milletler çok olmuştur, Fakat bugün, gerek büyük harbin dersleri ve gerekse yapılan manevra ve tecrübelerin güzel bir sonucu olarak her büyük denizci dev- let filolarını sağlam temellere, büyük ge- milere istinad ettirmiştir. İstikbalde de- nizleri ancak büyük gemiler koruyacak- lardır. * Bu gemilerin bugünkü vaziyeti nedir? Büyük harbin en büyük gemisi 29.000 ton hâacmi ve 38 lik topu geçmez. Yalnız İn. gilterenin 1917 de tezgüha koyup ta ya- Büyük harb bitince gerek teknik ve gerek deniz harb sevk ve idaresi hakkındaki fikirler o kadar dağıldı ki, bütün büyük devletler birçok hatalı yollara saptılar Büyük harbde bir Alman denizaltısının faaliyeti rısını Vaşington deniz anlaşması karar- larına uyarak feshedip, bir kısmını 1921 de ikmal ettiği Nelson Rodney, Hud ge- mileri büu rakamları aşarlar. Gene Vaşington könferansının karan larına nazaran edinilen ümidlere nazaran yapılan büyük gemilerin hacmi 26000 |tonu geçmiyecekti. Alman ve Fransızla- rın 26.000 tonluk gemi yapmaları bizim bu ümidimizi artırmıştı. Lâkin Vaşingtor. ahkâmının hitamı olan 1936 da İtalya, Al- manya ve Fransanın 35.000 tonluk gemi- lere kadar yükselmeleri ümidleri birden kırdı. Nitekim İngilizlerin, Amerikalıla. rın ve Japonların 40.000 tonu geçmeleri, bugün bize, hattı harb gemilerinin dabs büyüyeceğini ifham ediyor. Bu cesamet büyümesi ancak devletler arasında yapılacak yeni bir anlaşma ile tahdid edilebilecektir. Eğer hüsnü niyet- le hareket edilip bu tezayüdün önüne ge- |gilmezse memleketlerin mali durumları İve sahilleri yalayan suların derinliği nis- |betinde gemilerin büyüdüğüne şahid o« |lacağız. * Deniz silâhlarının cesamet — itibarile tasnifinde, kruvazörler ikinci dereceyi almaktadırlar. Kruvazörler, yelken dev. rinin (fırkateyn) lerini değiştirmişlerdi. Şu halde bunlara ötedenberi bes vazifa verilmektedir. 1 — Keşif. 2 — Kruvazör harbi (Düşman ticaret gemilerine karşı mücadele). 3 — Ticaret gemilerini himaye. 4 — Büyük gemileri düşmanın torpi- |to gemileri hücumundan himaye. 5 — Kendi tarpidolarımızın düşman büyük gemilerine hücumunu temin. Lâkin büyük harb içinde ve sonunda meydana gelen vasıtalar bu gemilerin yükünü biraz azaltmıştır. Bilhassa hava kuvvetlerinin artmış ve tayyare kifayet. lerinin yükselmiş olması keşif vazifeleri. nin daha ziyade havaya verilmesini mu- cib olmuştur. Yalrız hava kuvvetleri düşman mevklüni, kruvazörler kadar sa- hih veremezler. Onlacın havadaki kendi |mümkün değildir. Malümdur ki, Skajı rak muharebesinde İngiliz keşşaflarının düşman mevklini tayinde 15 mil hata et. mesi muharebenin cereyanında mühim değişiklikler meydana getirmiştir. | Şu halde keşif vazifesi kruvazörlerden ,lnmımcn alınacak değildir. Ancak onla- rın harekâtı tayyarelerin İştiraki ile has fifletilec, " ö Kruvazörlerin az yük almasına bir &c bebide cesametlerinin büyümesidir. Ar« |tık muhribler, başka bir silâhın istinadı. |na lüzum göstermiyecek kadar büyü- müğştür, Nihayet modern kruvazörleri şu cesamette görüyoruz: A sınıfıi 10.000 tonluk kruvazörler (aza. mi 20,3 santimetrelik top faşır). B sınıfi 5000-7500 tonluk kruvazörler (a. zami 15 santimetrelik top taşır). Kruvazörlerin bu suretla iki sınıfa aye rılmasına Vaşinglon (1922) muahodesin. de karar verilmiştir. (Devamı M üncü sayfada; mevkiini sıhhatli tayin etmesi bugün için ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: