“Son Posta,, nın Hikâyesi BİR. FACİANIN DDD NURAAKAANTKIAKAAKAARUARADKALAY KİK AAA (l YZ N? SON POSTA IKAYESI Salâhaddin Enls ıkm harbde çok büyük yararlıklar| bile onun bileğini büken, hemen hemen 'lukta geziş, başıma bir nevi uyuşukluk * kahramanlıklar göstermişti. Küçü bir takım koca bir tabur askeri ye- ör ki onu ri ır ediyor bile... | Ben, harbi pek sevmem, Bununla be - İraber itiraf etmeliyim ki harb kadar in lardaki tahteşşuur hâssaları meydana uran kuvvetli bir mücssir yok. Bu ka - 'naati bana, her harbdeki yüzlerce vükıâ- we ve müşahedeler verdi. İlk bakışta dlüm püklüm görünen öyle askerlerle şılaştım ki kulağı top tüfek sesi işit - 4 ve burnu barut, kan kokusu duydu- zaman, birden değişiyor ve görünen nliğinden çıkarak bambaşka bir adam üyor. Emirberim Höyük oğlu Mehmed de bunlardan biri idi. Kendisi Malatyanın aş köyündendi. İlk bakışta insana erdiği imtıba, n ve hattâ rkak bir ( , Bununla be- ber o kadar sadık, o temiz ve fe- şgati nelis sahibi g ordu ki onda tevcud olan bi ka kimsesi yokmuş. Babası, Balkan har- vi gitmiş ve bir daha ger, dönmemiş. O harbe, köylerinden esnan dahilinde beş kişi alınabilmiş, bunlardan ancak bi- risi dönebilmiş: Dibek oğlunun Hüseyin.. b da ayağının 1 kaybederek.. Di - bek oğlu, küö beş delikanlısının en yıf ve çelimsizi imiş. Öbürleri aslan şibi delikanlılarmış: fakat muharebe bu... Domuzun icadı delikli demir, insanları ırpan gibi biçerken boya bosa, güce kuv- ğ _(n bakmıyor... * — Emjirbevim Mehmedin dediği —“doğrü | İdi: Hakikaten harb, güce kuvvete, boya bakmıyordu. Nitekim düşmanla ilk | üharebeye tutuştuğumuz gün, ilk ver- ğimiz kurban, takımun en güçlü kuv - delikanlısı Erzincanlı Bekir pehli- (Wan olmustu. Yağız yüzlü, aslan adaleli, A gibi bir delikanlı olan koca Bekir... 'Tesadu!en o ı!unlerdc Milletler Ce-| “miyelinin umumi — toplantısı dolu idi. Bittabi kodamanlar, yet- miş iki Devletin murahhasları bü- yük otelleri tut - muş, kalabalık maiyetlerile ©o - ralara yerleşmiş - lerdi. Küçük o - tellere de gazete muhabirleri, ve bu önemli hâdiseyi ya- kından takip etmek istiyen meraklı yahlar taksim olmuşlardı. -Bu yüzden, şehirde yatacak, barına- | bir yer bulmak güç ve hattâ he - n hemen imkânsızdı. Hep beraber, Üstelik de elde çantalarla dolaşmak - ınsa, bir kahvede oturup, sadece Tak- saldırmak, ver aramağa yollamak ha muvafık görüldü. 'Tam böyle bir kahve araştırırken, “önde yürüyen Toriğin omuzuna kuv - vetli bir el kondu, Torik döndü, baktı.. rşısında sivil bir adam duruyordu. adam heybeyi işaret ederek, sert bir tavırla: — İndir bunu yere! dedi, B 'l'nnk geriledi: —— Ne istiyorsun, ulan? — İndir! Ahpar, be! Bu herif ne diyor? Ne diye benimle debelleş oluyor, sorsana! — Takvor arava girip de sivil adamla konuşunca mesele anlaşıldı. Ermeni gülerek, izah etti: — Heybeyi enksenden deor, — — Ona ne oluyormuş? — — Deor ki bövle heybeyi bunda, sö- züm ona, merkebler taşırmış. — Merkep zade kendisi. Öyle söyle. — Deemem. —— — Sebeb? — Pohsllr endiresin ir anacığından baş -| -|hiç bir babayiğit yoktu. | Harbt. Düşmanla ilk müsademmemizde | | Ben, harbde, mevcudu eksildikçe kuv- veti takviye edilen takımda bu Bekir peh- livan gibi kaç Bekir pehlivanların sa - ğımda solumda, yanımda, etrafımda şe - hid olduklarını gözlerimle görmüştüm. San nefeslerinde bile onların en küçük bir ahlarını, en küçük bir qikâyvtlerimı duymiyarak... Aslan çocuklar!.. Hepsi ö-| lümü, kendileri için mev'ud ve mukadder biliyorlar. Eğer ben, bugün atanızda yaşıyorsam, Bunu, büyük bir nefis feragati ile bana bağlı olan emirberim Höyük oğlu Meh- mede borçluyum.. Tutuştuğumuz çetin ve sert bir harb- de bana hücum eden bir düşman askeri - nin süngüsile benim arama kej i at-| mış, azimkâr, sadık ve merd vücüdünü | bana siper etmişti. Bu boğuşma esnasın - da onunla ikimiz de bir anda yere düş - müştük. Bundan sonrasının farkında de - ğilim, * Gözlerimi sıhhiye çadırında açıp ken-| dime geldiğim zaman, bana düşmün sun-l güsünün iki kaburgamı kırmış olduğunu | söylediler, Bir müddet sonra emirbe din o günkü harbde şehid düştüği rendim: Ve bana tevcih edilen süngüye karşı vücudünü bana siper yapmakla be- nim için kendisini feda etmekten çekin - memişti. Bunu işittiğim vakit, kalbimde im Mehme- | veriyordu, At yolculuğu beni yorduğu için sık sık yürüyüşüme mola veriyor, ge- de durdurabilir mi? Ben iddia edehi-| bir çinar vücudlü delikanlı gık bile di -|celerimi, adlarını sanlarını tanımadığım ki bir takım, koca bir taburu ye -| yemeden, tam alnının ortasından yediği köylerin, eğer varsa kahvesinde, yoksa durdurmak şöyle dursun zaman ©-| küçücük bir kurşun parçasile bir daha | hayır sahibi bir köylünün evinde geçiri-| - "ate ve haltâ hezimete kalkmamak üzere oracığa kapanmıştı. yordum. İşte bu yürüyüş esnasında, bir akşamüstü geç vakit bir köye yaklaştım. Yamaçta güneş batmakla beraber henüz akşam olmamıştı. Kırdan köye dönen inek ve buzağıların yol boyunca kaldır - dıkları toz ve dumanları kendime kilavuz | ederek, nihayet köye ulaştim. Bu köy de, bütün geçtiğim köyler gibi, sessiz, tenha ve bömboştu. Sakinleri, yal- nız iki büklüm ihtiyarlarla kadınlar ve küçücük çocuklar... İlk işim, köyün çeşmesinde avuçlarımı çanak yaparak kana kanz ve sonra yüzümü gözümü yıkamak oldu, Köye girişim, etrafımda pek tabif bir a- lâka uyandırarak etrafımı köy helkile çevrelemişt — Harböen ne | — İşler haber efendi? gidiyor ağalar!.. Bu sırada etrafımı saran halka bir ah karıştı. Hepsi bal ilerliyen ihtiyar bir kadına yol açtılar, O, içten gelen bir ses- le Bu gecelik benim misafirim ol, e- i!.. dedi, Cevab verdim. — Ne zahmet nine!.. Ben atımı bağla- ’_ yıp bir ağaç altında da yatarım... * Emine ninenin damı, kerpiçten yapılı bir tek oda ile bir ahırdan ibaretti. Bana: — Nezrim var evlâd!.. dedi. And içmi- şim, oğlumdan haber almay:.. o, muha - su içmek| Slmer Baıık Geııel Direktönü- ğgünden: Mühendis, Kimyager ve Sanat okulu mezunu Alınacak Siyvas çimento fabrikası Ihtiyacı için mütehassıs olarak yetiştirilmek üzere bir kimyager, bir makine mühendisi, bir elektrik mühendisi ve üç san'atlar oku- lu veya duvarcı usta mektebi mezunu alınacaktır. Taliblerin tahsillerini bitirdikten sonra en aşağı iki üç sene meslekleri dahilin- de çalışarak tocrübe görmüş olmaları ve askerliklerini yapmış bulunmaları lâ - zımdır. İsteklilerin tahsil ve hizmet vesaiki musaddak suretilerile 15.10.938 tarihine kadar Personel servisine tahriren müracaatları, — <3905» «<6754» İstanbul Hukuk Fakültesi kayıt ve kabul şartları Fakültede kayıd ve kabule başlanmıştır. Şartlar şunlardır: 1 — İsteklilerin bizzat Dekanlığa gelerek bir istida vermeleri, II — Nüfus cüzdanı. HI — Olgunluk diploması. IV — Askerlik ehliyetnamesi, V — 44 X6 büyüklüğünde 8 fotoğrar. VI — İstanbuldaki ikamet adresi ve iyi hâl kâğıdı. — Aşı ve sıhhat raporü. — «660t Dz. Harp okulu komutanlığından Bir almanca öğretmeni alınacaktır. A cele Heybeaiadadaki okula —müracasi edilmesi, — (6923) NEVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. EESE GEEE İcabında günde 3 kaşo alınabilir. MNM — © göğsünü bana siper etmiş ve göğsümün üstünde şehid olmuştu. — Höyük oğlu Mehmedi .. Bu acı hakikati, her geçen kuştan oğ - — Höyük oğlu Mehmedi mi?.. lunu soran bu ihtiyar anaya nasıl söy- İhtiyar kadının suali, bütün vücudüm-| ) obilirdim? Vücudüm ve dudaklarım Hangi Mehmedi soruyorsun, bana ni &I ne?... varmış. | Bütün, her taraf derin bir eza duydum. |rebeye gittiğindenberi ayağı köye uğrı « Tedavi edildikten sonra 6 ay tebdilha - yan her askerden onu sordum. Hiç biri - 'a aldım. İsinden haber alamadım; fakat ne de ol- Yolun uzaklığı ve vasıtanın yokluğu |Sa sen zabitsin onlardan çok bilirsin. dolayısile İstanbula gitmeğe değmezdi. | Odada uzandığım kecevet üstünde onu Onun için tebdili havamı, suyunu ve man- , dinliyordum. zarasını hoşlandığım - kıt'ama yakın - — Benim Mehmedi gördün mü oğul?.. bir yerde geçirmeğe karar verdim. İşte| Mehmedi mi nine?. Hangi Mehmed?... bu karar ile atıma bindım; o köy senin, Hangi Mehmed?.. Benim sağımda, solum- bu köy benim, yola çıktım. Kulaklarım, da, önümde ardımda kaç Mehmedler can haftalarca ve aylarca top tüfek sesine a- verdiler; kimisi süngü altında, kimisi tü- l takımda, hattâ bölük ve taburda Jıştığı e l ııâıııe yer arasındaki bu bo;- fek kurşunu ve kimisi şarapnel parçasile.. | ölmiyeyim, diye düşman süngüsüne karşı FOSTANIN AMAD SON EDERPİ POMANI İfakat hanım mü- dahale etti: — Aman, mesele çıkarma — evlâdım! Yabancı memleket - |teyiz.. herifin suyu- na gidiver. indir heybeyi, Törik — analığının sözünü dinledi, hey- beyi yere koydu. — Horisti.. buyu: yurun! — AÂç, göreyim, — Ne görecekmiş, yahu? Bizim koca- karının pırtıları.. — Töbe — yarab- bim! Burada da bu belâya çattık. herlerini görmeğe hazırlanıyordu. basma entari, renkli ve yollu pazenden | attı. Takvora hitab ederek: bir iç donu, haydert yakalı ve dikişli bir pamuklu hırka, bir çift, eski festen mamül lâpçin terlik, kenarı fistolu ka- lın yün bir fanilâ, bir deste yağlı iskam- bil kâğıdı, yapıldığı kadarı dertop e- dilmiş kirli bir tentene maa tığ Iğnesi, bir tane nazarlık mavi katır boncuğu, üzerinde yer yer sigara yanıkları bu- lunan, yarılanmış bir Enâlâ tütün pa- ÇO İR A ; Yap el sur Sayar a A plâjda picama görmemişler mi? Takvor cevab verdi: Töorlar.. — Nesi varmış formasının? — Modaya biraz aykırıdır zaher.. Toriğin karşısında sivil bir adam duruyordu. Halkin arasında gülüşmeler - oldu. Alacalı heğbenin ağzı açılır açılmaz, | Polis bile ciddiyetini güç muhafaza e- etrafına meraklı bir kalabalık toplan- | diyordu. Bilhassa, çiçekli don nazarı dı. Herkes racanın harikulâde mücev- | dikkati celbetmişti! Ahalinin arasın- da bunu birbirlerine gösterenler oldu- Halbuki içinden çıka çıka solmuş bir| ğunu farkeden Torik Necminin tepesi — Sor bu besmelesizlere.. dedi; hiç — Müstakil görmüşler olduğuna şüb- he yoktur, İhtimaldir ki formasına gü- — Moda dediğin Allahın emri değil | de soğuk bir ürperti hâsıl etmişti; boş bu- | titriyordu; sadece: Tunarak: — Malatyanın Aktaş köyünden Höyük oğlu Mehmedi mi?.. diye sordum. Bir an ihtiyar kadın ellerime yapıştı: — Tanıyor musun onu?.. Gördün mü Mehmedi mi?.. Gördüm ana, onu... Gördüm; Höyük oğlu Mehmedi... O, senin Mehmedin ka- dar benim de Mehmedimdi. Benim emir- berimdi. Son yaralandığım harbde, ben — Bilmiyorum onu nine... Hiç bir şey bilmiyorum, hiç bir şey bilmiyorum... Diyebildim. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Pırlanta yüzük Tercüme eden: H. Hatib Yazan: Heinrich Hardi Gurabi efendi ise şöyle düşünüyor du: — Bu ne odur, ne de bu. Herif me- müur falan değil.. başıbozuktu, görme- diniz mi? Bizi yabancı gördüğü için bâ- hane ile üstümüzü aramak, yükte hafif parada ağır bir şey bulursa o vakit de biçimine getirip aşırmak niyetinde idi. Lâkin başımıza kalabalık toplanınca beceremedi. En doğrusunu Takvor buldu: — Yok! dedi. Nedir bilirsiniz? O a dam, Gurabi beyimizin buyurduğu gibt kapkaç değil, polis sekrettir. Hafiyedir yaniya. Şimdik bunda, milletler kum- |panyasının asamble jeneralı olduğun- 'dan dünyanın en böyük adamları top olmuşlar ise, birçok fefkelade mezura almak ister. Ziyade tikatlı olmalıdır ki bir canabetlik çıkmasın. Buna binaen, bayanın torbasında da bombadan fes- feselenip araştırma yapmışlardır. Ağ nadın? — O zaman diyecek yok. Lâkin sen şimdi kalk da bize yatacak bir yer bul. — Olur; bulayım. — Küuzum Takvor efendi, ötekiler gibi kasvetli olmasın Acık nezareti ol- sun. O izbe yerlerde içerime fenalık ge- liyor. var? — Bakayım: Araştırayım. Fakat um- mam ki hem ucuz hem de nezaretli yer — Haydi, çok dırlanma! bulunsun. Gölün etrafındaki oteller Polisin de yardımı ile pırtılar tekrar | hep lükstür, heğbenin içine girdi. Kalabalık alay e-| — Artık sen bilirsin. İylcene ara, derekten dağıldı, bizim dört ahpap da| — Peki, Hoşca kalın! biraz ötedeki kahvenin taraçasına yer-| Takvör uzaklaştıktan biraz sonra leştiler, yanlarına garson sokuldu; Şimdi her biri kendi kanaatine göre| — Ne içersiniz? hâdiseyi tefsir ediyordu.. Torik: LĞ — Herif bizimle eğlendi., dedi. PS ER AA e S İfakat hanım: ör. ERİDU — Hayır, Haydarpaşada Adana tre- nn_nf'ş";("“î":“_'_“;:”"b““ filân karış- nt geldiği vakit kolcular nasıl yolcula-| — G oN baş salladı, İfakat hanım: rın eşyalarında kaçak ipekli, yahud ki| — pir L | Gedi. Histltn aesunrlorca h Ada ailâlam karak YA Sen onlara söyle: Bizim Bayan bu mo- da ile delikanlılar baştan — çıkarıyor. Değil mi anne ha. nım? İfakat hanım u- tançla hiddet ara-| anda — bocalıyordu. O'saat Toriğe çıkış- ti — Ben sizin mas- karanız, eğlenceniz değilim! Topla ba- ; kayım, — döktüğün " gibi onları! senin mostranı gör- mek istedi ise, be- nim ne kabahatim