“Son Posta,, nın HikâyeSi ewmeeaoyaaaaımıinaamdıımıniinmsnmuz OTOMOBİLDEKİ -HAYDUD (| NN ÇĞ K GA 0 ! VNAA KĞ LÖt AAA llt — Biraz daha otur. yağmur diner, Diye diye dostum, beni gecenin saat birine kadar Maçkadaki evinde alaköy -| müuştu. Yağmurun kolay kolay dineceği | yoktu. Nihayet: — Artık daha fazla kalamam! Demiş, kendimi sokağa atmıştım. Son tramvay çoktan gitmişti. Yürünccek hava değildi. Sağa sola baktım. Tü uzaktan, fenerleri, idare kandili aydınlığında b otomobil geliyordu. Henüz pek şekli be olmuyordu amma, metörünün hırıltısın- dan ve sür'atinin azlığından otomobilir bin dokuz yüz otuz sekiz modeli değilse bile en geri bin dokuz yüz altı modeli ol- duğu anlaşılıyordu. Durdum, bekledim, yaklaştığı zaman çcaddenin ortasına çık - tım, Elimi uzattım. Frenler takırdadı, te- kerlekler gacırdadı ve otomobil durdu. Şaför başını uzattı: — Nereye gideceksiniv? — Cağaloğluna. — Epey de uzak. — Ne çıkar? — Yok, yani acele işih varsa yaya git, hani benim otomobil epey yaşlı. Her yaşlı | Bgibi arada sırada durup nefes alır da.. — Zarar yok, yağmurdan korunayım da.. » — O zaman başka., buyur.. ha şunu da söyliyeyim. Otomobilde bir insan daha var, » — Otomobilde bir insan daha mı var? — Sen onü rahatsız etmezsen, o da şeni rahaltsız etmez. Evine götürüp bırakaca- İğim. Fakat acelesi yok; senden sonra ©- nu bırakırım. Daha evvel üç müşteriyi ayrı ayrı yere götürdüm, sesini bile çıkar- madı. Otomobilin köşesinde oturdu, dur- du. Sarhoş, fazla içmiş, arkadaşları oto - mobil parasını verdiler, adresini de ver- Giler.. Otomobile girer girmez'sızdı. Ne vakit Olsa yerini bulur, teslim ederim. Bir an tereddüd ettim, Sızmış bir sar- hoşla beraber otomobilde gitmek hiç te “hoş bir şey değildi. Bilmem sizin başını- za geldi mi, ben çok tren seyahati yaptı - ğım için çok defa başıma gelmiştir. Kom- partımanda yanımda oturan, bir aralık u- Yuyuverir, evvelâ horlar, sonra başı.. âşı- ğının omuzuna duşeu bir sevgili bışı gıbı — Anlatmakla olmaz, Yidip yor - — Ne kadar sermaye (âzım a- şağı yukarı? — Baştan, yi -« rişmek içun, en az ön bin lei ol - malı. — Yani 100 pa- pel, falan, — Öyle. — © halde bize göre değil, Velâkin yazık. Çünkü içime öyle geliyor: Oynıyacak olsam muhak- Kkak kazanırım, Yahudi, ihtiyarı kışkırtmak azmin - de idi. — Asil, mumiyiz bey oynamali. O- nun şimdik kismetinin açik zamani. Şans, adamda mevsim mevsim başlar, öyle da devam eder. Fursati kaçirma- “mali. Bir keret piyango vurduysan, ta- lih oyunlarina, ilazum ki devnm etme- “İl. Şöyle bir tecrube yapar: san ne iyi! Kaybettin yibi İfakat hanım, yahudinin yüzüne ters ters bakmağa başlamıştı. Fakat aldıran olmadı. Bilâkis, Takvor da Yasefin fik- rinde olduğunu şu cümle ile teyid etti: — Bay Yasef doğru deor. Şans baş- layıncaz bir eyam temadi eder. Bu situasyondan istifade etmelidir. 'Torik elinde tuttuğu kasketini hızla ondan istifade etmesine e- deceğiz ama, canına yandığımın, taş tutmayoruz! diye bağırdı, Sonra Gura- bi efendiye dönerek: — Bu kadar vekittir sana emek veri- yarum, beybabal dedi.. ne olur? Bana birazıcık dünyalık uclansan a! İfakat hanım, artık bu sefer dayana- Gdı, lâfa karıştı: — Yook! Ne sana, ne de başkasına kumar oynattırmam. Bir bu eksikti. E- limize, görüp göreceğimiz, beş on ku- ruş geçti. Önu da çarçur ettiremem. Zatından burada ne diye demir atıp Otomobil arkadaşım, sızmış bir insana benzemiyordu omuzuma düşer. İşte en sıkıcı tarafı bu- |dur. Hele bu otomobilde olursa., Fakat nihayet şu da var ki.. bu otomobil civar- da bulduğum ve bir daha bulamıyaca - ğini tek otomobildi. Yağmur da bardak- tan boşanırcasına yağıyordu. Fazla dü - şünmenin ince eleyip sık dokumanın za- manı değildi. — Poki, dedim, geliyorum. Otomobilin kapısından içeri daldım. Sarhöş fazla bayılmıştı. Onu biraz ittim, ve kendime rahatça bir yer açtım. Oto « mobil yürüyordu, şoför bir şarkı tuttur « müuştu: «Sıkmada şoför sıkmada aman kolumu» «Aksarayda çevirdiler yolumu yolumu. Şarkının sonunu getiremiyordu. Ve bunda çok isabet ediyordu. Çünkü şar - kının sonunu getirse, bende alkışlıyacak ne hal, ne de arzu vardı. Otamobil, ikide bir hopladıkça yanım- daki de hopluyordu. Ne de fazla sızmıştı. Bütün bu hoplamaları hissetmiyor, bir türlü uyanmıyordu. Bir aralık şoföre: — Hey şoför. Biraz daha hızlı dedim. Şoför, uyurken üzerine su dökülmüş bir insan gibi yerinde zıpladı. — Ne oluyorsun? — Konuşan sen miydin, ben de öteki kendine geldi diye korkmuştum. Tuhaf şey, şoför ötekinin kendine gelme- sinden niçin korkuyordu? Otomobil ar- kadaşıma bir lâmba altından geçerken Çeviren : İsmet Hulüsi — WMEBAz Hiç te sızmış Uuyuyan bir insana benze- miyordu. Bilâkis gözlerini açmış bana ba- kıyordu. Doğrusunu söylemek lâzımsa bundan pek haşlanmamıştım. Sızana ben.- zemiyen bu adam, bir haydud olabilirdi. Şoförle anlaşmıştı, münasib bir yer bu - lunca birdenbire üzerime atılacak, soy - mak, paralarımı almak için beni bir kaz boğazlar gibi boğazlıyacaktı. Karaköye yaklaşmıştık. Şoför Domuz sokağından bir evvelki sokağa doğru yürüdü. — Niçin buradan gidiyoruz? — Burası daha iyi. İşte fena şüphelerim hakikat oluyor - du. Bu karanlık sokak tam sokağı idi. Ne- rede ise haydud üzerime saldiracaktı Hattâ hattâ bana doğru yığılır gibi bir vaziyet aldığını sezmiştim. Ne aksi ya « nımda tabancam da yoktu. Gerçi taban- ea nedir, ömrümde ne atmış, ne elimle tutmuş, ne de kokusunu koklamış bir in- sandım amma., büyle bir müşkül vazi » yette insan onu öyle hatırlıyordu ki.. Çok şükür devriye gezen iki polis im- dadıma yetiştiler. Onları otomobil fene- rinin ölü aydınlığında farkeder etmez şo- före bağırdım: — Şoför, dur.. burada ineceğim! Diye bağırdım, frenler pat pat etti, te - kerlekler gacırdadı, kapıyı açıp dışarı fır- ladım. — Kaç kuruş? — Yüz elli? Yüz elliyi verdim. Şoför babacan ba - bacan gülümsedi: — Arkadaşınız sizi rahatsız etmedi ya? — Yok, şey.. biraz.. hayır, hayır. — Farkına vardındı demek? Ne küstah haydudlardı. Âdeta be - nimle alay ediyordu. — Evet, farkına vardım. — Doğrusu akıllı adammışsın, senden evvelkiler hiç anlamamışlardı. Herif kafayı tütsülemiş, tütsülemiş. (Kalbi mi vardı, neydi.. Arkadaşlarile birlikte otamabile biner binmez nalları dikti. Arkadaşları kaçltılar.. başımda be- lâ kaldı. Polise teslim edecektim. Fakat bana bu ölüyü nereden buldun? Nasıl öl- | dü diye bir alay sualler soracaklardı. Bu yüzden saatlerce işten, güçten kalacak - | Nafia Vekâletinden: 1 — 19/9/938 ta yan Türkişepost ve Resmi Gazete ile ilân edilen Si | 499 uncu kilometresindeki Serçme demir köprüsü i ksiltme şartnamesinde ve gerekse mezkür $ «Müteahhit vesikası» aranılmıyarak, onun yerine «ehliyet nılacağı ilân ölu vesikası saranılacaktır. larile diğer vo evvel Vekâle 3 — Münakasa sikası talep etn inden en az sekiz nlerin müracaatları inde ssaat 11 de kapalı zarf usülile mün. a girmek için ebliyet vesik kalarmı bir istidaya rapten mün: asmın yapıla - Tan, Jurnal - urum — hattının çin gerek bu müna - elerdeki ilânlarda ara- sı almak istiyenlerin teferans - sa tarihinden en az sekiz gün 1 müracaat ederek ehliyet ve- bara alinmıyacaktır. «3358. gün nazarı NT> Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. B W W İçabında günde 3 kaşe ahnebilir. MH HN W Devlet Demiryolları ve limanları işletmesi Umum idaresi ilânları Sivas atölyesinde yapılacak elektrik tesisatı 14/10/1938 Cuma günü saat 15 de kapalı zarfla eksiltmeye konulmuştur. Eksiltme Umum Müdürlük binasında Malzeme dalresinde toplanan Merkex © uncu arttırma ve eksiltme kömisyonunca yapılacaktır. Tesisatın tahmini keşif bedeli 185000 Hradır. Bu işe girmek istiyenler 10500 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve bu gibi tesisat işlerini başaracak fenni ehliyet ve küdreti olduğunu natık Nafia Vekâletinden alınmış bir vesikayı ve tekliflerini ayni gün saat 14 de kadar komisyon relisliğine vermeleri lâzımdır. Eksiltmeye girmek istiyen ve böyle bir vesikası olmıyan taliblerin eksiltme gününden en az sekiz gün evvel istida ile Nafıa Vekâletine müracaat ederek vesi- ka istemeleri lâzımdır. Aksi takdirde bunlar eksiltmeye iştirak edemezler. Şartnameler 925 kuruşa Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde satılmaktadır. Nafia müteahhitlik vesikaları muteber değildir. tım. Ölüsünü polise sabaha karşı götür- sem de olur. Meğer şoförün bana sarhoş diye tanıt- 'tığı, benim haydud olduğundan şüphe - lendiğim adam bir ölü imiş.. ben Maçka- ve kadar bir ölü ile yan ya- na otomobil yolculuğu yapmışım. Otornobil gidiyordu, bir kaç metre iler- ledikten sonra durdu. Bir müşteri vatdı.. hm. Neme Iizım. müşteri ı;ıkııkçı taşı - şnfur ıoyluyordıı ?OSTANIN (Za ANI pineklediğimizi de anlıyamıyorum. E - fendi romatizmaları için ilıcalara gide - cekti, sözde onun sebebine yola çık - tık. O ise ki bu ne- tameli yerde bizi tutan varmış gibi oturduk, kaldık. Ba- şımıza işler açılma- dan ne cehenneme gideceksek gidelim. Yolcu yolunda ge - rek! Yasefin sözleri, sonra da Takvorun savurduğu — vecize Gurabi — efendinin aklını çelmişti. — Eyi., güzel söy- lüyorsun, hatun, ama.. dedi; o dedikle- ri yere gidip bir kere görmekle, hemen kumar oynıyacak da yutulacak değiliz n? Bir daha buralara nereden geliriz? Hazır elimizde fırsat varken, nasıl yer- lermiş, birer defa dolaşalım. Dönüşte lâfa sermaye olur. Sen Necminin de - diklerine kulak asma! Ne ben ona para veririm, ne de o oynar. Torik suratını ekşitti: — O halde gitmenin mânası yok. Bo- şuna yorgunluk.. diye mırıldandı. Yahudi: — Yok! dedi, boşuna yurgunluk ol - maz. Seyretmesi belem eğlencelidir. Ve böylece, İfakat hanımın muhale- Yahudi, ihtiyarı kışkı rtmak azminde idi fetine rağmen, Sinayaya gitmeğe ka « | | rar verildi. — 16 —« — Un! — Dou! — Tri.. patru.. çinç!. | — Ne oloorsun Necmi beyim? Çini- maçun dili ilen duva edoorsun?, — Şasey.. şaptey!.. — Şaplan şekerlen ne işin vardır? — Romence sayıları ezberliyorum. — Ne edeceksin? — Lâzım. Oyuna hazırlanıyorum, (5851) — İçerde bir yolcu daha var.. gerçi size hiç bir zararı olmaz hani fazla içmiş te, otomobile biner binmez sızdı., YARINKİ NÜSHANIZDA: Çapkın kız Yazan: Muaüzzez Tahsin Berkand — Rületin, usıunde numınlı.r yul-ı H, yişil bir çohasi vardir. Bu çohanin iki tarafinda da tek, çifi, siyah, kirmi- zi.. işaretler bulunur. Ust tarafina bak- "|ma.. bu kadarini bilmeye yeter, İşaret- fırlattığı para gü - me gidiyor. — Denemişsin? — Kendim dene - medim ama, oyha - yanları dikizledim , Hangi numaraya koyduğunu biliyor- sün.. o numara çıkı- yor.. herif bağırı - yor., sen anlamayıp aval aval bakınır - lere kaç para koyarsan o kadar alirsin.. niçin bunlarin şansi yüzde ellidir. Nu- maraya koyarsan da çikarsa, yermi dort mislini alirsin. Dort ayri numaranin ortasina koydun mu, sikiz tefa kazanir- Bin.. Gurabi efendinin ihtiyar kafası bu izahati pek o kadar kavrıyamıyordu. Lâkin Torik Necmi, gözlerini dört aç- mış, dinliyor ve söylenenleri zihnine yerleştiriyordu. — Bakaraya yelincez, o kolay. Pan- ger olan.. yaniya ki oynamak sirasi kendinde hulunan kimsa, bir para soy- ler. Deyelum: bin lei, Sen tutarsin.. Kiyat verirler: bir sana, bir ona, bir sana, bir ona.. ekişer tane. Panger so - rar: daha kiyat ister misin? Bakarsin: ken, açıkgözün biri|Dukuz, yahud sikizsan açarsin.. pan- senin çentezi be - nimsiyor, — çekiyor paraları. — Sen de kuru - piyer ilen yanbe - yan otur. — Kuru yeri, 1s- lak yeri yok bunun.. en eyisi sayıların adını bellemek. Allah râzi olsun, bizim yahudiye yazdırıverdim.. Bu muhavere, Gurabi efendi takımı- hın, bir hafte için yerleşmiş bulunduğu Sinayadaki pansyonun aşağıkı salo - nunda, Torik Necmi ile Takvor arasın- an ediyordu. eketin güzelliği, dört etrafı or- |manlarla muhat bu dekorun cazibesi, İfakat hanımın da hoşuna gitmiş: — Oh! Her yer zümrüd gibi, içim fe- rahlıyor burada!. diyerek pansiyona güler yüzle yerleşmişti. Yasef, fırsat buldukça, Gurabi efen- — Oyun için Romencez sayı bilmek |diye de, Toriğe de ruletin makanizma- müstakil iktizadır? sını, bakaranın usulünü öğretmeğe ça- — İktizadır. elbet, O kalabalık, o İlışıyordu gerde da o kadar yoksan, alırsin parala- ri. Elindeki sikizden aşa, dortten yu - karisan kiyat almaz, yatarsin. Dort ve isan kiyat alir, sayi duldu- li, kolaydir be! Valla, bil- la, çucuk belem oynar! Torik, bakarayı mühimsemiyordu. O- nun düşüncesi bire yirmi dört veren rülete saplanmıştı. Ne yapıp yapıp bu oyuna katılmağa ve kazanmağa eyiden eyiye niyet ediyordu. Hususile ki Takvorla konuşurken, ©o da kendisihe Montekarloya meteliksiz gidip de Ka- run kadar zengin dönen kimselerin muhayyel maceralarını hikâye etmiş, ağzını sulandırmıştı. — Bi tarihte, Rus asilzadelerinden, prens Şişkin Salakof Hiyaroviç, ondaki böyük kazinoda, bir gecede yirmi üç te- fa ayni numroya dokanmış ısa, bir bu- çuk milyon frank almıştır.. — Deme! — Genem, bir tefa, Amerikalı Mis- ter Tornestern, altı yüz bin dolar vur- muştur., (Arkası var)