Hergün Türk kooperatifciliğinin Eksik tarafı Yazan: Muhittin Birgen ürkiyenin uzak bir köşesinde yaşıyan ve benim yazılarımı dikkatle takib eden bir okuyucum hınl gönderdiği bir mektubda, kendi muhitl- Be aid kooperatifçilik hareketlerinden bahsederken «Bizde kooperatifler niçin ilerliyemiyorlar?» diye soruyor ve kendi kendisine bu suale Bulabildiği cevabı| şöyle ifade ediyor: «Çünkü, diyor; koo- peratifler, ekseriyetle yerli müteneffiz- lerin ellerine veriliyor ve bunlar da koo- peratifleri kendi hesabları için âlet ola- rak kullanıyorlar.» Kooperatifçilik bahsi ile nazar? süret- te hiç uğraşmamış, ameliyatınmı da yap- mamış, yalnız, Türkiyenin bir köşesinde, bir Türk olarak kooperatiflerin faaliyet- lerine dikkatle ve samimiyetle bakmış olan bu okuyucumun müşahedesi beni çök memnun etti. Demek oluyor ki Tür- kiyenin biraz canlı bir kasabasında ha-| yata yalnız günlük işlerinin :erçuvvsij içinden bakan mütevassıt bilgili bır Ti vatandaşı, böyle yeni ve mühim bir mev- | zu üzerinde bu kadar düzgün ve mükem- mel bir fikir edinmeğe muvaffak olabili- yor. Bu, çok güzel bir uyanıklık ve gör- me kuvveti alâmetidir. * 'Türkiyede bugün bir hayli kooper&tif vardır. Bilhassa Ziraat Bankasına bağlı olan zirai kredi kooperatiflerinin sayısı hayli artmıştır. Bununla beraber, Türki- yede tam manasile değil, yarım manasile oİsun kooperatifçilik ruhu — inkişaf et- miş midir? Hayır. Maalesef, işin bu ta- rafı çok geridir. Sebeb? Sebeb de şudur: Kooperatif iktısadi bir teşekkül olmaz- dan evvel içtimaf bir fikirdir. Bir koope- ratifin iktısadi faaliyetinde selâmet te- min edecek olan unsur da bu fikrin için- de gizlenir ve bizzat bu fikrin doğurdu- ğu bir ruhtan ibarettir. Bu tarafımı ih- mal ettiğimiz müddetçe Türkiyede tam manasile bir kooperatifçilik hayatı uyan- dıramayız; bunun yerine, ancak dürt- mekle yürüyebilir ve en ufak bir hareke- ti için koltuk değneğine muhtaç, bir ta- kım teşkilât şebekesi kurabiliriz. Koo- peratif bu değildir. YVaktile, Ziraat Bankası, çok acele ile ve yarım hazırlıkla kredi kooperatifleri kurmaya teşebbüs ettiği zaman, hem na- zariye, hem de ameliye içinde hnayli uğ- râşmış bir kooperatifçi sıfatile bu nokta- ya dikkati celbetmiştim. Ziraat Bankası, © zaman lâf dinliyecek halde değildi. Bil- diği gibi yürüdü, gitli. Bir sene sonra, o zamanki idare meclisi reisi yaptığı bir teftiş devri esnasında bir dost sıfatile beni de yanma almıştı. Küçük bir devir esnasında gördüğümüz — koopcratiflerin müdir unsurları ile yaplığım konuşma- lar esnasında gördüm ki bütün peynir tu- lumları hep kedilerin ellerine teslim e- dilmiştir! ı O zamana kadar benim sözlerimi mü- balâğaya hamletmiş olan dostum, benim- | le beraber yaptığı müşahedelerden son- ra bana tamamen hak vermiş ve bu hale karşı tedbir almanın lüzumuna kanaat Acaba bu tedbirler alındı mı? Zanne- Resimli Makale : 'Talihe fnanmıyan insan yoktur, fakat bir kısmımız onun i besleriz, bir kısmımız ise n muhtelif teşebbüslere girişiriz. tembeller, ikinci kısmı toş- kil eden insanlar ise müteşebbis olanlardır. kendi kendine geleceği maati gelmesini teshil ve tacil Birinci kısmı teşkil eden in za Talih kuşu kör değildir — Şi Talih kuşu görür derlerse inanmayınız, bazan yolunu şa- olur, fakat ekseriya konacağı yeri itina ile, ihtimam- | la arar. Hayatı bilen, gören, fıirsalı arıyan, arkasından koşan, tedbirlerini zamanında alan, hele cemiyet içinde yaşıyan adamın başını arar, onun üzerine kanar. Monblâna tırmanan Bir nazır Teleskopla seyredildi sığınağın açılma törenini yapmak "izere, Fransa terbiye nazırının arkadaşlarile dağa tırmandığını yazmışlık. Chamonix de açıkgözün biri, meraklılara birer fran- ga teleskopla, nazırın dağa çıkışını sey - rettirirken, nazırın tâ tepeye kadar çık- maktan vazgeçtiğini görmüştür. Fılhaki- ka nazırla arkadaşları geceledikleri baş- ka bir sığınakdan, yeni sığınağın küşad resmini yapmışlardır. Resmimiz, ni e teleskopla seyreden meraklıları gösteri- yor. bu nevi insanlarm mikdarı çoksa orada kooperatifçilik inkişaf eder. Hangi mu- hitte bü nevi insan hiç yok veya azsa - rada kooperatifin ismi, şekli, kadrosu o- lur, fakat asil kendisi, asıl kooperatif olamaz. İşte, Türkiyedeki kooperatifçilik hare- ketinin eksik olan tarafı budur. Bu hare- ketin ilk hamlelerini yapmış olanlar ara- sında, dokuz sene, binbir müşkülle yok- dersem ya hiç alınmamıştır. yahud da pek yarım şekilde alınmıştır. Çünkü, o tarihten birkaç sene sonra kendi faaliyet muhitimde gördüm ki köylüden alacağı olan müteneffizler, kendi borçlularımı ko- operatife yazdırıp onlara borç para ver- dirmişler ve bu paraları da onların elle- rinden alıp kendileri için tahsil imkâmı olmıyan alacakları idaresile mükellef ol- dukları kooperatiflerin sırtlarına yükle- yivermişlerdi! Bundan dolayı kooperatiflerin teşkilât şebekesi genişliyebilir, kadro büyür, hat- tâ defter üstündeki sermayeleri ve mü- ameleleri de artar; ancak, kooperatifçi- lik ruhu bizde bir türlü inkişaf edemez, Her kooperatif muhiti bir dedikodu kay- nağı olur. * Kooperatifçilik bir akidedir; bir mez- bebdir; siyasete karışmıyan, siyasetten kaçan ve hattâ siyasatin alelitlak muha- lifi olan bir mezheb. Her mezhebin - bir | luk ve yalnızlıkla muhat olarak uğraşır- ken, bir taraftan da muhitimde olsun ko- operatifçiliğin kültür ve akide kısmını yapmıya çalıştım. Fakat, itiraf etmeliyim ki ben, kendi muhitimde pek az muvaf- fak oldum. Çünkü kendilerile mücadele Bilhassa müstahsillerin kredi ve satış ihtiyaçları için yaratılması tasavvur edi- İSTER Bir dostumuz anlattı: — Geçenlerde Avrupanın büyük şehirlerinden birine git- miştim. Bir müsamerede bulunmak mecburiyetile bir rugan iskarpin almak icab etti. Bir mağazaya,girdim, burada çok fanınmış bir İsviçre markasının mamulâtı satılıyordu. Be- ğendiğim iskarpin için bizim paramızla & lira istediler. Bu arada benim giymekte olduğum iskarpin dikkatlerine çarptı, alıp baktılar, çok hoşlarına gitmişti, hafifliğine hayran ka- larak ölçüp tarttılar. Fiatını öğrenmek istediler. Ben on li- Hergün bir fıkra Bazıları - Badıları Türkçenin daha henüz Arab harf- lerinden kurtulmadığı devir harfile yazılan bazı kelimesinin, bi veyahud badı tarzında telâffuzu h kında âlimler toplanmaş, bir münc- kaşaya girişmişlerdi. Bir kısmı bazı telâjfuz edilmesini, diğer bir kısma da, badı telâjfuz edilmesinde wrar et- İ tiler. Münakaşa büyüdü. Yumruk yumruğa geldiler. Camlar, çerçeve- ler kırıldi. Polisler koşuştular. Polisleri görünce bazıda tsrar ed. ler bir tarafa, badıda tsrar edenler bi tarafa kaçtılar. Yalnız içleri Ti çok ihtiyar olduğu için kaçamı kalmıştı. Polisler ona sordular: — Kavga, gürültü edenler nerede İhtiyar doğruldu, kaçanların kaç tıkları tarafları elile göstererek ce ? vab verdi: — Bazıları bu yana kaçtılar. Badı ları da şu yana! z den bi ; mesanceLArELACALELAEKELERELARALELE KA LALELARA AA Kaf Hizmeltcisine sarkıntılık eden doktor İngilterede bir doktor, bademci ne bakmak bahanesile hizmetçisine s2 kıntılıkta bulunduğu için 40 Hira para ce- zasına mahküm olmuştur. Mahkeme reisi, suçluya: — Eğer bu şekilde devam edecek © - karsanız İngilterede size hizmet edecek hizmetçi bulamıyacaksınız.. demiştir. len kooperatifçilik bugün Ziraat Banka- sile İktısad Vekâletinin eline geçmiş bu- lunuyor. Sarfedilen emeklerden ve hattâ paralardan iyi neticeler elde edilebilmek için, Avrupada Militan denilen koopera- tifçi tipinin mutlaka bizde de yeüştiril- mesi lâzım olduğunu bir kere daha ha- tırlatmayı, muhitinin derdleri üzerinde yaptığı müşahedeler üzerine bana mü- racaat eden okuyucumun verdiği vesile İle bir vazile bildim, Propagandasız koo- peratifçilik mümkün değildir. Fakat, bu propaganda umumi sözler şeklinde değil, mutlaka insanların kafalarında işlemek ve onların vicdanlarına hulül etmek şek- linde yapılmalıdır. Bunun, ağır, güç, an- cak zamanla ve emekle mahsul verir bir. iş olduğunu bilirim; fakat bunsuz yola çıkıldığı zaman da neticenin parlak 0l- mıyacağı muhakkaktır. Muhittin Birgen İNAN, İSTER 76 yaşında Bir ihtiyar Hizmetcisile evleniyor Elinde nişan halkası tutan adam, em- lâk sahibi bir İngilizdir. 76 yaşındadır. özlüklü başı açık kadın da, hizmetçisi ve nişanlısı 26 yaşlarından Bayan Morristir. tiyar Aşık, sevgilisine 8 odalı bir köşk, 2 buçuk dönümlük bir arazi, ve 20 de köy evini hediye etmiştir. Bunu haber alan komşuları, o kadar dedikodu yapmışlar- dır ki nihayet genç nişanlı, evlenme dai- resine müracaat ederek, enişanlımla ev- lenmiyeceğim» demiştir. yar Aşığa gelince, ümidini kesmiş değildir. «— Hasudların, kıskançların bu dedi- koduları elbette bir gün yatışacaktır. Ben de o zaman sevgilimle evleneceğim!.» di- ye avunmaktadır. Bir rüya ve garib bir tesadüf İngilterede 20 yaşlarında bir mü - hendis bir gece rüyasında, — geniş bir yerde bir kuyu bulduğunu, içine gir - ni, içinde de paslı bir kutuya rast - ladığını görmüş. Arkadaşlarına bunu etmişler. Fakat, bu arkadaşlardan biri, bir gün çalıştığı yerin ansızın çökmesi- le, yarıkta kaybolmuş, derhal yetişen - ler, zavallıyı muhakkak bir ölümden kurtarmışlardır. Çöküntü olan yerde todkikat yapılmış, burasının 60 metre derinliğinde bir kuyu olduğu — görül - müştür. İNANMA! nın reklâmını bir mağaza camekânında görünce merak ede- ısmarlama yapılan kendilerinin müretcah olduğunu — Ne münascbet? dedi. Bizimkiler 6 ay gitmez, bunlar ise 2 sene devam eder, Dikkat ediyor musunuz? İsviçreli bizimkini beğeniyor, kendininkine fsik görüyor, rek girdim, yerinde 6 Jiraya satılan iskarpin için 24 lira is- tediler. Güldüm, ve burada kendi malzememizle 10 liraya iskarpinlerin Avrupanınkilere elbette söyledim. Adam güldü: zarafetleri, incelikleri de caba.. anlatmış. Gülmüşler, ve kendisile alay| Sözün Kısası Biz yok m—ı—ıyu;? | Z ir kaç defa, münasebet düştük« çe üzerinde durduğum bir mev«s zuu bugün, genc tazelemek mecburiyeti- ni hisşediyorum. Bilmem, siz de dikkat eder misiniz? Dünyanın en milliyetperver halkı sıra e sında bulunduğumuz halde, içimizde an« laşilmaz, izah edilemez, bir «ecnebi. ye imtiyaz vermek, ecnebiyi kendimizdeni üstün tutmak merakı, an'anesi, zihniyeti | vardır. İstanbüla şimendiferle girerken, Sa » matyadan itibaren tü Ahırkapıya kadar , dökük evlerin, viran dü« varların; keleş arsaların kaldırılmasını istediğimiz vakit, bunların ememleketi « mize gelen ecanibin çirkin Bgörüneceğini» İleri süre En işlek bir cadden kirliliğinden şikâye zümüz, ve en kuvvetli müeyyidemiz, bu- rasiının memerri ecanib olduğudur Vapurlarımızdan sür'at mi isteri Bu; evvelâ, bunlarla sofor eden ecanib hoesa: bınadır. Otellerimizin konforunu arttırmak ar- züsunda miyız? Ecnebi seyyahların bu « ralarda rahat etmediklerinden bahsede « Tiz. Beyoğlu ciheti sinek salgınına uğrari «Benebilerin mütekâsif bulundukları &4 muhitte..» bunu caiz görmez, bar bar ba- Biririz. Morgun başka yere naklini dilerken, Gülhane parkını, Topkapı sarayımı — va müzeyi ziyarete gelen ecanibin gözleri ö- 'nünde bu müessesenin Soğukçeşmede bakası caiz olamıyacağını iddia ederiz. Tevkifhaneden Adliyeye götürülüp ge« tirilen maznunların elleri kelepçeli ola. rak sokaklardan - geçirilmeleri ecaniba karşı çirkin bir manzara teşkil ediyor di- ye söyleniriz.. — Peki amma, biz yok muyuz? Ve bu memlekete ecnebiler boykot yapıp ta a- yak basmıyacak olsalar, bütün bu mü « nasebetsizliklere, bu çirkinliklere ağız aç- madan seyirci mi olacağız? Kendi izzeti nefsimiz, kendi bedil şuurumuz, kendi varlığımız solda "sıfır da, yabancılarınk! mi üstün?. İstiyeceğimiz her hangi bir ıslahatı, ye niliği, serdedeceğimiz her hangi bir şi- kâyeti sade kendi payımıza, kendi hesa- bımıza dilemeli, öne sürmeliyiz. Kapitülâsyon devrinden kalma, çok fe< na bir an'ane olan nefsimizi hakir gör- mek ve yabancıyı üstün tutmak zihni « yetini kafalarımızdan söküp — almalıyız Yurdumuz bizim için güzelleşmeli, ak . saklıklarımız bizim için düzelmelidir. — Her şeyden ve herkesten evvel biz va. rız. Başkaları sonra gelir! E. Talu Teşekkür Oğlam Halidun'un on yıl evvel düçar olduğu Felci tıfli neticesi sağ ayağında husule gelen suişekli muvaffakiyetli 1- meliyat ile izmle eden çocuk cerrahisi va ertopedi mütehassısı profesör Akif Şa- kire ve tedavisini dikkat ve ihtimamla neticelendiren çocük cerrahisi ve orto - pedi doçenti Münir Ahmet Sayyenere a« lenen teşekkür etmeyi vazife bilirim. Doktor Bari Koşay TAKViM raya yaptırtmıştım, söyleyince hayret ettiler, aymi iskarpini 35 liradan aşağıya yapamıyacaklarını söyledi- ler. Aradan zaman geçti, İslanbula döndüm. Dün İstiklâl caddesinden geçiyordum, o İsviçre markası- İSTER İNAN, yaptırdığımız için 35 Hra istiyor. Bizim is- inde 6 liraya satılan malı burada 24 llraya sürebilmek için bizlmkini kötülüyor. İşin garibi bu yabancı malı beğenip 24 lirayı vererek alan da bulunuyor. İSTER İNANMA! ana fikri, bir felsefesi ve bu felsefe üze- | rine kurulmuş bir akidesi vardır. Bu fi- kir herhangi bir kafanın içinde Bgeniş bir sürette yayılmış ve kalbde bir akide vü- cüde getirmemişse me o fikir, ne o kalb kooperatifçi olamaz. Hangi memilekette