AH r #L L L Bayan Kinghornla kızı Laura ufacık bir apartımanın bir katında otururlardı. Bu apartımanın büyük bir kustu İnsan şöyle yalnız başına çeki dinliyebileceği bir köşe bula yüzden ana | Gdoöğrüsü kadıncağızın bir şeyci — yoktü. Kızının üstü gül gibi titrerdi ama g l an adetâ nefr vediyordu ve bunu kim: gizle lüzum duymuyordu. Çünkü o modern bir kız da açık kalbli olur. | den — Ah şu annem ne Çekilmez şeydir. Al- | “Jah kimsenin başına vermesin! diye derd | İ yanar, daha biraz resmi tanıdıklarına: — — Ne de olsa annem. Yalnız beni böy- | “le üzmese.., der dururdu. İ Dinliyenlerin hepsi ona hak verir: — Sabret Laura! Yakında evlenir kur- | tulursun. Diye onu avuturlardı. Laura annesinden niçin hoşlanmıyor- | idu? Bunun sebebi bir değil, bir çoktu. /— Bir kere Kinghorn pek yapmacıklıydı. Hoş bu devirde yapmacığı kusur sayan — yok ya! diyor ama işin fenası Kinghorn bu hastalığının farkında bile değildi. San- ki kızı da yapmacıkta ondan geri mi ka- lıyordu ki... Yalnız o modern bir kız ol- — düuğu için, bütün modern kızlar gibi, — suruna arkadaşları gülmesin diye ken ne herkesten önce kendi gülerdi. Bunun | için de daima şendi. Çok ta güzeldi. gü- zel giyinirdi, onu sevmiyen yoktu. Halbuki annesi dünyada ne kadar aca- b elbise varsa onları yaptırır, ne kadar ikötü taş varsa onları takar takıştırır, ve | — ipleri çekilen bir kukla gibi yürür, otu- — Turdü. Kızının sinirine dokunmasının bir se- | bebi de şu idi: Kinghorn dünyada her şeyden memnundu. Başta kızından, son- — Ta evinden, sonra da kendini daha düğün — haftasında aldatan rahmetli kocarsından tutun da gördüğü, giydiği, yediği her geyden, herkesten.. En berbadı bu kadıncağız hiç bu zâ- — maneye uymazdı. Şimdiki insanlarda â- dettir, biraz bir şey yeseler midelerinden, barsaklarından şikâyete başlarlar. — soğukta dursalar hasta düşerler, H v “Son Posta,, nın Hikâyesi SU ANN Daha bir dişinin ağrıdığını gören olma- a idi ama sahici n ce gündüz devirde onun rahat inire dokunuyordu. eti bunlar- dıncağızın kahval- bir neş'e ile oturuşu vardı ki n o sabah ya biletine piyango vur- ud zengin bir koca bulduğu- nu durdüğü için, â ilere taşındığı bı H eme yle izah ederdi: 'an değil yavrucuğum. Ha kah- bür yemekler. bence hepsi her sabah ölme- t sayıyor da... e kadınların yaşlanmaktan — Güzel kadınlar çirkinleşmekten kor- rlar. Ben oldum olalı buyum. Neden yaşlanmaktan korkayım? Kinghorn yalnız çirkin değildi. Galiba budala mı budala idi de.. çünkü bir din- Hiyeni buldu mu kimsenin itiraf etmiye- ceği şeylerini sayar dökerdi: — Biz, derdi, altı kardeştik. Üç xız, üç oğlan.. bizim zamanımızda kızların tav- şan kadar kıymeti yoktu. İyi bir adama varabilirsen ne âlâ... Aksine beni de kim se alacağa benzemiyordu. Babam hep anneme: «ÂAman şu kızı biraz süsle. Evde kalır.» derdi. Annem de elinden - geleni esirgemezdi ama ne yapsa nafile. Burun © burun, ağız o ağız..» Kinghornun hakikaten burnu da, ağzı da pek hürmetli idi. Zaten neresi güzeldi ki?.. Sade gözleri en öfkeli zamanların- da bile insana anne gibi bakan tatlı gö: leri, bir başkasınınmış gibi bu çirkin yü- ze uymazdı. O kadar güzeldi ki!, Laura annesinin bir şeyinden daha nef- ret ederdi. Kendini bir an evvel evlen- dirmek istemesinden... İçinden o da bu- nu istemiyor değildi. Hattâ niyet etmiş- ti evlenir evlenmez annesinden tizağa çı- 'lktı ama gören her delikanlı ona ba- yılıyor, âşık oluyor da nedense bir türlü hiçbiri evlenmeye yanaşmıyordu. Zaten Laura da bu güzellikle öyle her olur ol- maza «peki» diyecek değildi. Kendini a- lacak delikanlının güzel, zengin ve kibar olması şarttı. Yani bir zümrüdüanka İsti- yordu. İngilizceden çeviren Neyyir — MEEEEHİKE gibi bir talib çıktı. Genç, güzel, adı ük, cebi dolu bir delikanlı! Deli gibi tutulmuştu. Hemen o gün sözleştiler! Laura bu haberi annesine yece yatakta müjdeledi. Kadıncağızın sabaha kadar gözüne uyku girmedi. Ertesi gün de müs- takbel ile konuşurken kırım kırım kırıldı. Kızı elinde olsa hemen o gün an- n Jen ayrılacaktı. Bereket ki nişanlısı kırdığı el olduğu halda annösinin hoş görüyordu. Nişan — yapıldı. başlandı. Delikanlı şimdi eve hergün gelip gidiyordu. Yarin- ki kaynanasile tatlı tatlı - konuşuyordu. Laura gene eskisi gibi, hattâ belki de da ha sık, annesinden şikâyetine devam edi- yordu. h şu annem.. çekilir şey değil. Fakat nişanlısı her defa sözünü kesi- yordu: potl Düğün hazırlığına var zavallının?... Biraz hoş gö- rüver sevgilim. Yaşlıların kusuruna ba- kılmaz. Laura bir gün de nişanlısına bir müjde verir gi — Biliyor musun? dedi, ben kararımı verdim, düğün olur olmaz annem başka eve taşınacak. — Başka eve mi taşınacak? Bir başına ne yapar zavallı. | — Ne yaparsa yapsın. Bütün gençliği- mi onun uğuruna zehir edecek değilim ya. Bu münakaşalar düğün haftasına ka- |dar yüzlerle defa tekrarlandı. Damad her seferinde kaynanasını müdafaa edi- yordu. Hattâ kız çok ileri giderse bir ba- hane bulup yanından sıvışıyordu. Dü; ne bir hafta kalmıştı. Bir akşam genc ni- şanlılar gene kuracakları yuvayı konü- şuyorlardı. Anne bir İş için kızını çağır- maya mecbur oldu. Laura: — AÂman şu annem de! İster ki hep burnunun dibinde olayım. Dünyada yü- zünden Tahatlık göremiyeceğim, diye başladı. Rişanlım. biyik altından gülümsüyor- du. Bu sefer: Yapma Laura, etme Laura! demedi. Şimdi sahiden düğüne bir haftamız mı var? diye sordu. 2/8/988 tarihine rast 5 — İsteklileri kanunen kendilerindet komisyona gelmeleri ilân olunur. na müracaatları lâzımdır. fes alayım Lauracığım. Çünkü benim de annene tahammülüm kalmadı artık. — No... Senin anneme tahammülün mü kalmadı? Demek annemi istemiyor- sun. — Şekerim, sanki sen stiyor musun ki? — Elbette isterim, Ben annemsiz olur muyum hiç.. Birdenbire gözünün önüne annesi, ço- cukluğundaki bütün şefkati ile gelmişti. — Sen benim söylediğime ne bakıyor- sun, Annemden hoşlanmayanın bu evde işi yok. — Demek beni istemiyorsun Laura, Anlaşılan sinirlerin bozuk. Bu gece yat ta yarın... — Yarını marını yok. Madem ki anne- mi İstemiyorsun, Sen de gözüme görün- me. — Öyle ya... Her şey hazır! İnhisarlar U. Müdürlüğünden: Şartname ve projesi mucibince Eskişehir Başmüdürlük binasında yaptırılacak kalorifer tesisatı işi açık eksiltmeye konmuştur. 2 — Muhammen bedeli 2833 lira 49 kuruş ve muvakkat teminatı 213 liradır. lıyan Pazartesi günü saat 13 de Kabataş. übayaat Şubesindeki Alım Komisyonunda yapılacaktır. ame ve projeler 14 kuruş bedel mukabilinde İnhisarlar U. Mü- lüğünden almabilir. © aranılan vesaik ve 56 7.5 güvenme pa- ralariyle birlikte eksiltme için tayin edilen gün ve saatte yukarıda adı geçen ilk SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınır. Devlet Demiryolları ve limanları işletmesi Umum idaresi ilânları Muhammen bedeli 1590 lira olan $ takım AF AG O 39 tipi gibi akümülâtör (bağaj arabaları için) 29.8.1938 Pazartesi günü saat on buçukta Haydarpaşada gar binası dahilindeki komisyon tarafından açık eksiltme ile satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 119 lira 25 kuruşluk mı ve kanunün tayin ettiği vesaikle birlikte eksiltme günü saatine kadar komisyo- vakkat teminat vermeleri Bu işe aid şârtnameler Komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır. - (5276) kasını giydi. Çıktı. Çıkış o çıkış. Bir da- ha da görünmedi. O gittikten sonra Laura hıçkıra hıçkıra Kinghornun odasına git- 1L Onun boynuna sarıldı: — Anneciğim, benim melek anneciğim. Seni istemiyen yok olsun. Genç kız, o herkesin göz diktiği nişan- hyı, garib, gülünç yapmacıklı fakat sev. gili anneciğini istemediği için koğduğu- na bir gün bile pişman olmadı. Olmadı ama o güzelim annesinden ayrılmıyor di- ye bir daha da ona kimseler talib çık. madı. YARINKİ NÜBHAMIZDA: Ev sahibimi öldürdüm Yazan: Stefen Likok Çeviren: H. Alaz Kinghorn yemek seçmek nedir bilmezdi.j, Dünya bu! Nihayet Lauraya da istedi- ——— 111 e e e IAT LA — Kime söyleyim? Kertesi gelmez- den, durmaz bu mefret. — Durdursun. Tar diyorum! Ki söylersen, — Nümkünü yoktur. — deorum. Biraz sabret! — Edemem.. ö-| , lüyorum! — İnsan teker- lağa binmekle mefat olmaz. Kocakarının yüzü, suratı tetanoz il- letine tutülmuş gibi kazık kesiliyar, el- — İeri, dudakları, burnunun ucu donuyor- du. Bütün kanı çekilmiş, betibenzi kül - olmuştu. Şaşkına dönen Takvor, Gurabi efen- dinin u una, Toriğin vurdum duy- mazlığına kızıyor, etrafıma göz gezdire- | /— rek, kendi kendine söyleniyordu: | - N Biri uyku- .. diğeri dersen dalga geçoor. Karı da bunda can alıp, can veroor.. Kera- fanın icadı, dur deyincez durmaz ki. B.. un ne kondoktoru vardır, ne de vat- manı, Kime laf diğnettirirsin? Derken bu aralık, gene Toriğe sesle- niyordu: — Necmi beyimiz! Toriğ efendi! Sa- | Oğarsın, nesin? Zo, analığın kıriz ;;pçi-' — roor!, Vay babanın canına, bel, O esnada, İfakat hanım, dizlerini ko- paracakmış gibi sıkmağa başlayınca, o- na hitab ediyi e, canım ciğerim! Diz kapak- Jarım demirden değildir. Canımı ağrıtoor- sün. Âz dişini sık. Bak, bu & bu tekerlağın üsti edoorlar. Gık deen yoktur. Nah enooruz. Dibe varıncaz, bel! cenabet durur. 'Tekerlek seyrini tamamlamış, şimdi | Kakikaten de vagonlar aşağıya iniy du, Bu amudi S- | bütün fena etti. Gözlerini, övlerinden fırlatacakmış gibi açtı. Ellerini Takvo- | dar can| bak:| de bu| run dizlerinden çö- züp, boynuna dola- dı. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp, boğuk boğuk haykırdı: — Dursun! Söylet, Yoksa boğarım seni, herif! Korkmak nöbeti, Takvora — gelmişti. Ne dese kâr etmiye- teğini bile bile, ka- dını teskine uğraşı- yordu: — Aziz bayanım! Bilirsin ki elimde bir şey yoklur.. — Sen givursun. Şeytanın — işlerine senin aklın erer.. — Zeo, bu ne bela- dır çatmışsak? Benim şeytan ilen ht- sırmlığım vardır ki onun işlerine akıl erdireyim? Ben onun kumbarozuyum? İfakat hanım perdeyi yükseltiverdi: — Onu, bunu bilmem! Durdur diyo- rum sana! Dikine gitmenin bir faydası yoktu. Kadımın nabzına göre şerbet vermek âzımdı. Takvor: — Pek eyi! dedi. Birazdan ben ma- kiniste işmar ederim.. durur, Lakin sen beni koyver de icabına bakayım. İfakat hanım bu sözlere inanıverdi, Takvorüun yakasını bıraktı; gözlerini tekrar yumup iki tarafına sallanmıya başladı. O da, yerinden fırladığı gibi 'Toriğin yanına koştu, hızlı hızlı dürt- tü., Rüyadan uyanır gibi bızla kendine — Öyle ise müsaade et te bir geniş ne- SON EDEP Kocakarının yüzü, suratı tatanoz illetine tutulmuş gibi kazık kesilmişti. gelen Törik dönüp sordu: — Ne oluyorsun, ulan?! Takvor bir göz ucu işaretile kocaka- rıyı gösterdi. — Oraa bak! — Ne 0? Hatim mi indiriyor? — Ne endiroor, bilmem. Teminden beri, az kalsın benim yüreğime endi- Toordu. — Neden? Mariz mi ettiniz yoksa? | Seni zaten onun zarı tutmuyor. K'.'ndi-_ ni tetik al! — Bu tefa maraza filan etmiş deği- liz.. Tekerlak dursun istoor, — Vakti gelince, durur. — Sen onu, git de ona ağnattır. Bir saattır konferans veroorum, tınmoor, Wagon yere kadar alçalmış, kocaka- Genç, güzel, kibar nişanlı kalktı. Şap- STANIN BPOMANI rının yüreğine su serpilir gibi olmüş- tu. Gözlerini arala- dı; etrafına bakındı; başından kaymiş o* ftan Şşapkasını dü- zeltmeğe — kalkıştı. Takvor da duracağı- Ha inanmış, ondan tarafa bakıp, — gü- tümseyordu. Fakat zemine değer değ mez, vagon yeniden yükselmeğe başladı, Kocakarıyı da o an- da dehşet bürüdü.. yerinden ok gibi Kırladı, bütün ağır- lik bir tarafa basar- ka vagonun yâan ya- tacağını ihtar eden levbaya rağmen kocasının, Toriğin ve Takvorun toplu bulundukları köşeye ! seğirtti, olanca avazile haykırmıya baş- ladı: — Müslümanlar, vark, Ve olduğu yere, içi boşalmış bir çu- val gibi yığıldı. Her şeyden bihaber, rüyasında, uzak maziye ald bir zanparalık âlemini can- andırmakla meşgul Gurabi efendi bu feryadla uyandı, yerinden sıçradı. — Ne? Ne? Yangın nerede?, Basil- dık mı yoksa, mirim? Eyvahlar olsun!. Hatun.. hatunu kaldırın. Dolaba gizle- yin... yetişin! Yangın Tarzında saçmalar geveledikten son- ra kendine geldi.. — Ne var? Ne oluyor? Bağıran sen misin, yahu? diye, yerde baygın yatan İfakat hanımı hem ayağile dürtüyor, hem de nazarlarile Torikten ve Takvor- dan istizah ediyordu. Kendisine olanı biteni hikâye eden Takvor, tekerlek seyrini itmam edip de duruncaya kadar kadını ayıltmamak daha muvafık olacağını ileri sürdü. — Gözlerini açarsa, pandomima tek- rardan başlar. Eyisi, onun böyle pert dı konesans halinde yatmasıdır.. dedi, — Ya ayılmazsa? — Hentsin? Ayılmaz olur? İspital- yada operasyon oloorlar isa narkoz al- tında saatlarca nasıl duroorlar? Bu da varsın, öyle dursun., Hiç değilse tın- maz. Vagonun yana öğildiğini farkeden yalnız Torik olmuştu. — Ulan, ulan! diye bağırdı. Alıbora oluyoruz. Kereste vapuru gibi çarpıl- dık. Sapır sapır döküleceğiz, be! Gurabi efendi ile Takvor, Toriğin doğru ediğini müşahede eder et- mez, sapsarı kesilmişlerdi. Gerçekten, vagon, Anadolu postasını yapan ma- hüd (Neveser) vapurunun çok yüklü zamanlarında olduğu gibi bir tarafa yaşlanmıştı. — Törik soğukkanlılığını kaybetmedi. Analı ayaklarından kendi de beraber karşı B köşeyi boyladı. Biraz sonra, tekerlek de devrini ta- mamlamış, vagonlarını boşaltmıştı. Bi- zim dört ahbap, önce yüzüne gözüne su serpmek, avuçlarına vurmak ve dama- ğını parmakla kaldırmak suretile İfakat hanımı iyice ayılttıklan sonra, idöudü!er. oötele (Arkası var)