öi © Sayfa 7 Bilezik Serseri, — serseriye anlatıyordu: — Kadınların bile- Zik takmalarına şaşı- yorum; insan kendini gorla sıkıntıya sokar mı? — Sen bunun sı- kıntılı olduğunu ne- reden biliyorsun? Eskici kapıyı çaldı, bay açlı: — Bayım satacak eskiniz yok mu? Es- ki ceket, eski panta- lon, eski entari? — Ne bileyim bel- ki vardır ama bula- mam, karım bir ay- dır evde değil, sayfi- — Hani bunu bana gEİN yeye gitti! senden — başka biri ) H a ç K : sorsaydı, bu adam hiç f >>” B ei n ) Esi 'u sırti N kelepçe — taşımamış — aşlancığım. Tejizör sana, bir aslan bir insana nani hücum eder, onu öğre- — — Öyle ise boş gi- Gerdim. tiyor, dikkat etsene! şeleriniz vardır. Zlaçi> aa YO S ! İ T Evet İnsan sever de güzel | 'M Hasis ev yaptıracaktı; m İ ü ittü: | Görünce şaştı güzel, D mara gi . N Haddini aştı güzel.. — Eski bir meslekdaşınız. Bir an sevmek diledim; dan herhalde çok para almaz- Gönlümden taştı güzel! Güzel, güzel, ah güzel.. Gülüyor kahkah güzel, Seni nasıl yaratmış? Yaradan Allah güzel!. Ah güzel, aman güzel; Vermezsin aman güzel.. Ben sama kul olayım; Ne dersen, ferman güzel! Aradım, nerede güzel? Seni her yerde güzel, sınız... — Siz de mimar mıydınız? — Hemen hemen evet, ço- cukken oyuncak evler yapar- dım. İnerken Elektrikler — bozulmuştu. Dostum lâmbayı bana verdi: — Lâmba ile aşağı in! — Ya lâmba ne olacak? — Aşağı indikten sonra | gene bana getirirsin! Öğrendim Genç kız söyledi: — Yeni piyano hocam çok İyi... , — Sana neler öğretti? — Çok şey; 22 yaşında ol GBuğunu, bekâr olduğunu, ay- lık kazancının 200 lira oldu- Bunu öğrendim. Bitmez ki — Karmla gene kavga mı ettin? * — Hayır! — Ben duydum, dün ak fam bar bar bağırıyordunuz? — O, geçen günkü kavganın Gdevamıydı.. Maşpe e — Gene mi sokağa çıkıyorsunuz? maz sıkılıyor. O da olur Bayın canı sıkılmıştı: K Geç oldu, bu misafirler de ne vakit gi- decekler? Bayan sordu: — Ne yapayım, kovamam ya? — Açıkça kovamazsın ama, biraz piya- no çalsan olmaz mı? * Tersine — Bir gece eşkiyalar evimi basmış - lâar, karımı götürmüşlerdi. — Geri almak için ne kadar fidyei ne- cat verdin. — Ben mi hiç! Onlar bana geriye al- mam için bin lira verdiler * Mahkemede Hâkim serseriye: — Kaç yaşındasınız? — Yirmi beş.. — Evli mizsiniz?. — Hayır bay hâkim; ama niyetim var; hani eşten dosttan eli yüzü düzgün, sözü sohbeti yerinde hiri varsa... * Değildi ya — Garsan.. 4 — Bayım! — Çorbanın içinden bir nikel kuruş çıktı.. — Ya ne bekliyordunuz bayım, on ku-|, — Sinir ilâci istiyorum. — Bir büyük adam için mi?, — Hayır, benim için! kacak değildi ya! — Ne yapalım baba, evde hiçbir eğlence yok ki, canı- Peşinde şimdi senin Nedense bütün gençler, Peşinde şimdi senin.. Koşuyor birer birer, Peşinde şimdi senin.. Bu bir garib bilmece, Dolaşır gündüz gece; Göz kırparlar gizlice, Peşinde şimdi senin.. Görenler seviyorlar, Tanışmak istiyorlar, Ne de güzel diyorlar, Peşinde şimdi senin.. Zarifsin bebek gibi, Uçan kelebek gibi, Sevenler atın gibi, Peşinde şimdi senin.. İnazariyattan ameliyata çıkardık. Etraf-| İtan da bir haylice teşvik görünce hiç te- 'İçok takdir getirdiği zamanlar oldu. Fa- Ülen san'atların ölmiyen san'atkârlarile mülâkatlar kavuklusu atıldım: «Hayır bayan, orta oyunu bayın Değişen zevklerimize aykırı düştüğü, bugünün aradığı vasıflardan mahrum olduğu yahud da daha üstün kıymetlisi- nin ucuza mal edilen eşlerile yarışama dığı için tarihe karışan birçok milli san'atlar ve sınaatlar var. Bunlar arası- na haksız olarak orta oyunu — karagöz, meddah ta idhal edilmiş bulunuyor. Dün orta oyununun sön mümessili ka- xuklu Aliyi aradım. Bana san'atının öl- düğünden pek müteessir olduğunu — ve herkese yana yakıla bundan şikâyet etti- |ğini söylemişlerdi. Kendisile bedbaht san'atının vasiyetnamesini beraber oku- mak, son sözlerini beraber dinlemek için evine uğradım. Beyazıdda hayalciler ve hokkabazlar kahvesinde bulabileceğimi söylediler, Kahveden: — Daireye gitti! dediler.. Beyazıddaki Belediye dairesine uğrarsanız en üst katta bulursunuz onu.. — Bir iş mi takib ediyor? Cevab verdiler: — Hayır, Kendisi memurdur . Beledi- | yede.. sicil kalemindedir. Bunu bilmiyordum. Kavuklu Ali oltuz senelik, tekaüdiyeyi hak etmiş bir me- murmuş. Gene akıllı adammış ki, Asım Baba gibi son senelerinde sürünmemek için, hiç olmazsa bir mamur olmağı akıl etmiş.. kendisi de öyle söylüyor zaten: sEğer memur olmamış olsaydım, şimdi ya darülâcezede, yahud da Merkezefen- dide idim.» Orta oyununun meşhur ve son kavuklu sunu masasının üstüne yığılmış tomar- larla evrak arasında çalışırken bulflumı Kırk yıldır halkı güldüren bir san'atkâ-| rın masa başında bir (kalem efendisi) vaziyetinde oturuşu insana bir tuhaf ge- liyor. Bunu kendisine de söyledim. — Ne yaparsın, dedi. İstersen çalışma. Aç oturacak değilsin ya!l.. Ayda, yılda bir kere amele yevmiyesine orta oyunu- na çağıracaklar da gideceksin! İnsan iki oyun arasında aç oturmaz ya! Sonra ağzı ile gerdanı arasından bir para kosesi gibi sarkan çenesini avucu- nun içine yaslıyarak konuşmağa başladı: — Kırk sene evvel. evet tam kırk yıl evvel, meşhur kavuklu Hamdi efendiyi seyrede ede bu oyunculuk merakı yaka- ma yapıştı bertim. Bu merakla mahalle arasında, arsalarda, bahçede, tavan ara- sında arkadaşlara, ev halkına Hamdi ve| İsmall efendileri taklid ederek merakı reddüd etmeden meydanı rezalete atılı- verdik. İyi günler geçirmedik değil, san'atımızın bize bol bol para ve paradan kat bilmiyorum her san'at her insan gibi fani mi?.. Bugünkü orta oyununun ru- huna bir fatiha yollıyabilirsiniz. Orta o-| yunu öldü, ölüyor. Sebeb mi istersiniz. | Çoook.. Bir defa hiç himaye görmüyoruz. Sine- ma, tiyatro rekabeti karşısında bu eski Yerden izmarit toplardı, birdenbire zenginleşti, fakat gene eski ödetinden vazgeçmedi. da... temaşayı hatırlayıp, onda geçmiş devir- | lerin hususiyetlerini görerek muhafaza- ——— Kavuklu Ali anlatıyor Geçenlerde bir sünnet düğünü için çağırıklım. Bayan «Orta oyunu nedir?» diye ordu. Bay «Canım işte oyun, hani kavuklar, cüppeler giyiyorlar» dedi. Hiddetle lerin en eski tiyatrosudur. Orta oyununun son nu ziyaret söylediği gibi hokkabazlık değil, Türk- Kavuklu Ali Meselâ benim başka düşüncem, hayat gailem bulunmasa bütün günümü, vak- timi bu işe versem neler yapmam. Şim- di bir şey yapamıyorum. Yapamam ben iki gözüm. Ekmeği düşünürken nasıl 0- lür da espiriyi nükteyi düşünürsün?, Ben' Harbiye nezaretinde memurdum. Beni mütehassıs olarak Ankaraya çağır- dılar, Gittim, bir müddet çalıştım. Kal- saydım büyükçe bir mevkie sâahib ola- caktım. İşte meslek, san'at aşkı.. bırak- tik geldik. Rüsumata geçtim. Onu da bi- raktım, İstikbalimiz bu oyunculuk yü- zünden oyun oldu çıktı. Ne çare.. hiçbir şey ağrıma gitmiyor. Göz göre göre bu su katılmadık Türk eseri mezara sokul- maktadır, buna yanıyorum. Biraz retüş, tamir ederek bu san'atı ihya etmek müm- kün değil midir?.. San'atkâra sordum: — Artık sizi öteye beriye çağırmıyor- lar mı?.. — Binde bir.. sünnet düğünlerine filân gidiyoruz. Dediğim gibi amele yevmiye- sine istedikleri için tabü kuvvetli bir kadro ile gidilmiyor. Ucuz şeyler yapmak istiyorlar. Geçenlerde bir düğüne gide- cektik. Bay orta oyunu iİstedi, Bayan sordu: — Orta oyunu nedir?. — Canım işte oyun. Hani kavuklar tübbeler giyiyorlar. Dayanamadım, lâfa karıştım: — Hayır bayan, dedim. Orta — oyunu kavukla, cübbe giymekten ibaret bir o- yun, bayın kasdettiği gibi pestenkerani bir şey değildir. Türklerin en eski tiyat Tosudur. Adamcağız bize bir hokkabazın bile burun kıracağı bir para teklif etti. Git medik tabil. Diyeceğim orta oyununu bil. miyenler olduğu gibi onu mübtezel, sün- Det çocuğunun acısını unutturmak için icad edilmiş bir curcüna gşddedenler de yvar, — Kırk senedir oynuyorsunuz, kim bi- lir ne batıralarınız vardır. Bunlardan en canlısını anlatır mısınız?.. ya çalışacak bir hayır sahibi çıkmıyor. Sonra orta oyununun ne çok düşmanı varmış iki gözüm kardeşim. Bilen bilmi- yen, aklı eren, ermiyen tenkide kalktı. E, malümu ihsanınız, marifet iltifata tâ- bidir. Bir gey rağbet olursa ilerler. Şimdi orta oyunu nasıl ilerlesin, ölmesin istersiniz ki. ne rağbet, ne eleman var. Tabil rağbet olmayınca eleman yetişir mi? Ne kabiliyetli gençler biliyorum ki, bu san'atın bir Jokma ekmek temin ede- miyeceğini bildikleri için yanaşmıyor- lar, Bizim ötedenberi san'atkârı soytarı makulesi aödeden telâkki de malüm. Yö- tişmedi, yetişmiyor, arkası kesildi. Ben kufk senedir oynarım, doksan yaşındaki annem, hâlâ bana: — Ah evlâdım, ne zaman şu oyuncu- luktan vazgeçeceksin! İnşallah dairede mümeyyiz olursun da, oynamazsın âr- tık!.. diyor. Biz bu mahrumiyet ve dudak büküş içinde, akşam ne yediğimizi ve yiyeceği- mizi temin için çalıştıgımız işi düşünerek ruşluk çorbadan gümüş yirmi beşlik çı-|, kat sargıyı kesmek için makas bula-- | âlemi güldürüyoruz. Halimiz, vaktimiz | Size madım yerinde olsa... Kavuklu Ali bir müddet düşündü, si- Bgarasından birkaç nefes çekti: — Vallahi kafamın içi üstü kapatılma- mış bir reçel kavanozu gibi.. içine düşen sineklerden hangi birini çıkarayım bil- miyorum. O kadar çok ki. Sonra aklına gelmiş gibi doğruldu: — Bende en kuvvetli intiba bırakan İsmet İnönünün mahdumunun sünnet düğününde oynadığımız oyundur. Bu dü- ğüne Büyük Şef Atatürk te şeref ver- mişlerdi. Huzurlarında icrayı san'at et- mek fırsatını bulduk. Bizi alâka ile sey- Trettiler ve oyunun sonunda: — Güzel., bunlar san'atkâr.. himaye et- meli.. Sözlerile bizi taltif buyurdular. — İşte kırk yıl içinde kırk yıllık emeğe değen bir iltifat.. — Vaktile sarayda oynadınız m? Yıl. dızla alâkanız.. — Bulutlu havada â hiç yıldız görmedik, madım. loğduğumuz — için yâni sarayda oyna- bhoşunuza gidecek bir şey anlata: yım, (Devams 10 ncu sayfada) E