Kadın hasta kocasının vaziyeti hak « kında doktora İza- hat verdi: — Ateşi pek fazla idi, dedi. Des recesini alacak » tım.. Bir tek dere- te kâfi gelmiye - çek diye koltuğunun altına iki dereca koydum. R Memnudur Parkın kapısına bir levba yy «Yanlarında sahibleri olmıyan köpek- lerin parka girmeleri katiyyen memnu- dur Hiç Bayan hizmetçiye seslendi: ç — Gülsüm ne iş görüyorsun? — Hiç efendim. : Bayan bu sefer uşağa bağırdı. — Ahmeğ sen ne yapıyorsun: — Gülsüme yardım ediyorum! * Dalgın doktor Doktor hastasına bir tavsiyede bulun- du: — Günde bir öğünden başka yemek yemiy: x e yazdı: ; kali bu tozu da günde Üç defa sabah, öğle, akşam yemeklerinden Yarımşar saat sonra alacaksınızl * Nasıl? İki eski dost karşılaştılar. — Yahu nasılsın? — Ya sen nasılsın? — Çocuğun oldu mu? — Oldu ya! — Erkek mi? — Hayır! — Ya demek bir kızın var?.. — Nasıl bildin? İki hırsız gece saatlerce İç ia Sonra kasayı açtılar.. İçi m e Ev sahibi uyanmıştı, kasanın bu ya girdi: m mi? Alın öyle İse Şu Su lirayı da gidin, dedi, boş yere bİZİ vi e atlerce çalıştırdı dememeniz için Vi Yorum. * Mesele yok Bekçi bağırdı: z ol « a Burada denize Me mi unu bilmiyor musunuz? ui — Ben denize girmedim, düştüm, b uyorum. — Öyleyse zarar yok! Bekçi yürüdü, gitti. * Yemek arasında e İki serseri karşılıklı yemek ni Sersorilercen aile sela Öteki ser; ” ündü: seri düşündü: — Hele ben e rig olayım, ben de Yemek vakitlerinde baş parmağınıla şe - et parmağımı gümüşleteceğim! İtiraf Hitsizı yakaladı - Jr. Karakola götür- Âüler; — Ben çalmadım! Diye yemin etti. "— Sen çaldın! — Ben çalmadım! *— Parmak izinden anlaşıldı, seri çaldın. — Ben çalmadım. mM parmak izinden dd — Demin tanıştığım genç çok hassas ve çok doğru görüşlü bir insan. — Neler söyledi de böyle olduğunu anladın? — Beni çok güzel bulduğunu söyledi. — Şehre hangi yoldan gidilir? — Bisiklet yarışı yapanlar şehre gi- diyorlar. Peşlerini bırakma Boksörün karısı — Bu gece, her va- kitteki olduğundan daha güzel görür nüyorsunl! iye nejeri— Merak etmeyin ba - ii söndü. Fakat müsaade e- derseniz burada oturup bekiiyeyim.. Kim bilir günün birinde belki gene bir yangın çıkabilir. 0 olamaz, çünkü © | ğn sıraya geçmiye bakalım, geliyorlar. > Zaman ellerimde el « — Futbol oynsyacak olanlar mı? — Hayır cansm, güzete fotoğrafçıları... di dven vardı... zn Yaşlı âlim gözlü- Bünü evinde unut - muştu. Tramvay mevkiinde küçük bir çocuğa sordu: — Yavrum, şu ge * len tramvayın üze « rindeki levhayı okü- sana: Şişli - Fatih midir? Çocuk, âlimin yü - züne baktı; — Ben de sizin gi- biyim.. Daha mekte- be gidip (o okumak, “ yazmak öğrenmedim. Tercih sebebi Kadın, zayıf erkeğe yüz vermedi. Şiş- manın koluna gir- di, yürüdü. Zayıf erkek şaşırdı: — Beni bırakıp bu duba gibi a- damla beraber gi- diyorsun öyle mi? m — Hava güneşli olduğu için tercih et tim, Gölgesi senin gölgenden daha ge - niş te, * Muayenede — Gözlerinizden şikâyet ediyorsunuz... — Evet doktor miyopum, göremiyorum. — Nasıl, meselâ? — Meselâ şu duvarda bir küçük çivi var ya işte onu göremiyorum. * Bekliyece'x Karı koca sözleştiler: Kocası — Kadıköydeki saatin altında tam beş buçukta buluşacağız. Karısı — Eğer birimiz geç kalacak 0- Yursak?.. Kocası — Zarar yok, ben seni gelinci - ye kadar beklerim. * Doğru imiş Muallim sınıfa girdi. Tabtada bir yarı gördü: — Bunu kim yazdı. Sen mi Necdet?. «Müallim aptaldır — Ben yazdım Bay muallim! — Ben seni cezalandırırdım. Fakat doğ- ruyu söylediğin için affediyorum! * Eski elbiseler Erkek eve geldi, karım karşıladı! — Bir fakir, geldi, kendisi için ve kâ- rısı için eski elbise istedi, ben de acıdım verdim. — Neleri verdin? Erzurumda tarmış ve Vakit geçiyor. Kamyonun tamirinden, şoförün hareket sastinden bir haber gel- miyordu.. Dotum son bardağın son yu- İdumunu da diktikten sonra, yarım kalan sözüne şöyle girişti: — Sana, memleketin başına musallat olan bu derebeylerinden, aşiret reislerin- den, şeyhlerden, seyidlerden bahsediyor- dum.. diyordum ki: Bunlar, cedlerimizin ihmali yüzünden şımarmışlar; bir beylik, bir krallık, küçük küçük hükümdarlıklar ihdas etmişler... Cumhuriyetin ilânından sonra artık bunlara bir nihayet vermek lâzım... Evet amma, tahta geçmiş, «müh- rü hümayun» unu kazdırmış bu küçük krallara: <İn aşağı!» demek kolay değil di... Desek te, bunlar dinlemiyeceklerdi Ey, kan dökmemek te lâzım.. Nasihatle de yola getiremiyoruz. Onları doğru yola çağırmak: Kazançlarını ellerinden almak demekti. Bu kolay kazancı elden kaçı - rınca, hamusluca çalışmak lâzımdı, Yani çift sürecek, hayvan yetiştirecek, memle- kete faydalı işler görecek!!! İyi amma, o bunlara asırlarca yabancı kalmış... Çalış- mağa babadan oğula alışık olmıyan bir kütle bu işe kolay kolay akıl yatırabilir mi?. Demek güzellikle yola gelmiyecek- ti. O halde?. «Kötek'>... Peki netice?. İşte «Ağrı», işte «Dersim»... Asker sefere, toplar ateşe, tayyareler harekete geçti. Bu iş de öyle «haz deyince yapılacak şey- Jerden değildi... Asker talime çıkmıya - caktı. Toplar bayram topu gibi kuru si- kı atılmıyacaktı, Tayyareler gösteriş u - çuşu yapmıyacaktı... Bunların hepsi «kav- ga» için hazırlanacaktır. Kavga için ha- zırlanmak, su gibi para akıtmak demekti. İyi amma parayı zengin kimseler sarfe- der. Halbuki bizim zenginlik zamanımız asırlarca evvel nihayete ermişti. Sefih babamız «Osmanlı devletiz ölürken, biz evlâdlarına insafsızca börç bırakmıştı. Cenazenin evden çıktığı gün, ellerinde se- nedlerile sepetlerile bir takım bezirgân- lar kapımıza dayandılar, «Taksit zama - pıdır!» dediler.. Halbuki cebimizde on pa- ramız yoktu. Evimiz harab, yağmur ba - şımıza akıyordu... Konu komşu bahçe - mize, tarlamıza tecavüz etmiş bak iddia ediyorlardı... İşte tam iböyle bir zaman- da evdeki hizmetkârlar da yani şeyhler, i seyidler falanlar, isyan etmişler, harab e- | vimizin odasına, sofasına kurulmüuşlar, biz, merhum «Osmanlı imparatorluğu» — Senin dört sene evvel | yaptırdığın| çocuklarına kafa tutuyorlar, efendilik tas- elbise ile geçen ay yaptırdığım kos-İlıyorlardı... Görüyorsun ya, dört tarafı tümü! * Şapkesızken çamur bir bataklığın ortasında kalmış - tı. Alacaklılardan, küstah uşaklardan kurtulmak, damı akan evimizi tamir edip Kadın yeni bir şapka ile sokağa çık.| Yepyeni bir şekilde meydana çıkarmak mıştı. Bir arkadaşı gördü: — Ne güzel şapka! Dedi. için «para» lâzımdı... Nereden bulacak - — Evet, kocam bü şapkanın beni on | Minnet... Evvelâ alacaklılara derd yan - yaş gençleştirdiğini söylüyor. — Kaç yaşındasın? — Otuz. — Şapkasızken kırk demek! Nereden anladın ? dık: «Bu kadar beklemişsiniz, biraz daha sabır olun!» dedik. Onlar şöyle insafa gelir gibi oldular.. Evet amma vakit kay- betmeden çalışıp para kazanmak lâzım.. Çare?... Alabildiğine toprağa sarıldık... Bir yandan kazanıyor; bir yandan evimizi — Her zaman yemek yediğimiz lokan- tamir, bir yandan da borcumuzu ödüyor- ta aşçısını değiş- tirmiş, — Nereden ah Iadım, yemekler - den mi? — Evet, şimdi » ye kadar bütün PE Ee duk... Biz böyle dişimizi tırmağımıza tak- mış didinirken; o, türedi uşaklar ellerin- den gelen müşkülâtu çıkarmağa başladı - lar... Yardımlarım beklemiyoruz. amma çıkardıkları müşkülât ayaklarımıza do- lanmağa başladı... Tahammül, boğumu- nu aşmıştı... Çalışabilmek, bozulan kre- yemeklerden siyah saç çıkardı. Şimdi sarı dimizi, kırılan haysiyetimizi yerine geti- Saç çıkıyor. Tahkikat — Tevfik Fikreti nasıl bulursun? — Tanımam, fakat neyo sordun?., — Hiç sordum. — Anladım! Kızına talip oldu da hak- kında tahkikat yapıyorsun değil mi? rebilmek için işimize engel olan bu he - rifelerin kapı dışarı atılması lâzım gelmiş ti. İşte ilk fırsatta üzerlerine atılıp, bir daha dünmemecesine namussuzları defe- âiverdik... İyi, güzel amma, bu ipe sapa gelmiyen haşeratın yüzünden cumhuriyetin on iki senesi hebâ oldu gitti.. Memleketin bir) Yaralı tedavi altına alınmış, suçlu yakülan- * 4 4 Muhatabım: «Bundan sonraki yolların, Doğu ilinin en bakımsız. kalmış yerleridir. Oralardan geçerken bir Amerikalı görüşile değil, harbden, sefahetten, sefaletten, cehaletten, şekavetten göz açmağa fırsat bulamamış Osmanlı milletinin kendini yeni tedavilerle kur- Türk olarak meydana çıkmış bir evlâdı gözile bak!» dedi. | İlmin > ali Yazan: Vasfi Rıza Zobu alınan ders “rzurumdan bir kiş manzarası: İstanbu Hun eski sahlebcileri gibi Erzurumun da seyyar çaycıları vardır cephesi imara, refaha, saadete kavuşur - ken, bu taraflar, yani sizin «Şark», bizim de «Döğus dediğimiz bu canım eyaletler maalesef eski harabiyet, eski fakrü sefa Jetten kurtulamadı gitti. Şimdi her şey değişmiştir.. Şark vili- yetlerimizde eskinin yerine yeni kaim ol muş ve olmadadır.. Bu sefer de siz in safsızlar başımıza birer münekkid olarak çikageliyorsunuz.. İstiyorsunuz, her şey bir an içinde oluversin. Bak saatlerce sana çene patlattım.. İn şallah maksadımı arilamış, ona göre ma hakeme yüfütmeğe başlamışsındır... Şim di bundan sonraki yolların, Doğu ilinin en bakımsız kalmış yerleridir. Oralardan geçerken bir Amerikalı görilşile değil, harbden, sefahatlen, sefaletten, cehalet - ten, şekavetten göz açmağa fırsat bula - mamış Osmanlı milletinin, kendini yeni tedavilerle kurtarmış ve Türk olarak meydana çıkmış bir evlâdı gözile bak!.. Haydi uğurlar olsun!.. —eneseen, Vasfi R. Zobu İsmini tırnaklarına Yazan Amerikalı Genç kız Kaliforniyalı bir gehç kız, her yerde isminin sorulmasına fena halde içerle- miş, Daha doğrusunu isterseniz, cevab vermiye üşenmiş. Oturmuş, resimde gördüğünüz gibi, tırnaklarına ismini yazmıştır. Biz de okuyalım: Helen Wood, ———-—--—.. Bir otomobil bir kunduracıya çarptı Şoför Jirayirin idaresindeki 2764 numaralı otomobili Beyoğlunda İstikiâi caddesinden geperken oradan geçmekte olan kunduracı A- nastasa Çarparak başından