Yaran: Vedad Ürfi Ölü kafasının aydınlığında Hindli, radyoyu çevirmişti. Gene bo- | ğuk, fakat başka bir ses: — Alol. Alol... Burası Bombay!... Nâzım Abâd ülkelerinin hâkimi Prens Nâzım Abâdın saraylarında dün gece işlenen cinayet, büyük teessür uyan” dirmiştır. Tayyare ile vak'a yerine gi | den emniyet nazırı ve emniyet heyeti, katilin hüviyetini henüz tesbit edomf.ı- miştir. Tahkikat ilerlemektedir. Sara- yında işlenen cinayetten son df,'_reı.-e Müteessir olan haşmetlü Sultan ;”“fv-'“ Abâd, katilleri bulana on bin Ingı.ı Hralık bir mükâfat vâdetmektedir. — Alol.. Alol.. Burası Ka Prens Nâzım Abâd ülkelerinin.. Muhafız radyoyu kapadı. Yen .e;f—. gülümsedi. Geldiği knpıyasîîğrukî;. Elektrik düğmesine bastı. Salon e. ©L Yalnız, masa üzerindeki ölü kafası- n aydınlatan küçücük ampul yanar kaldı, Her yanı gözden süzen muhafız uzaklaştı. Şimdi karanlık içinde yalnız ölü ka- fasını sezebiliyordum. — Titriyordum. Son yirmi dört saat içinde L<:llenegı ci- nayetin mahiyeti ne idi?... hıfn öldü- Tülmüştü ve ne diye bütün Hind rad- yoları bu haberi yayıyorlardı?.. Mesele Mühim olmasaydı, radyolar işe karıştı- rılmazdı. Bu ülkelerde kim bilir neler oluyordu da, dış memleketlere ışmif:- miyordu. Koyu bir taassubun Ve 'm“b- hiş an'anelerin hâlâ hâkim olduğu bu Ülkel, i bi i bulunması işİ- ki bir sultan, katillerin liER. ne, bütün dünya önünde bizzat dar olmak lüzumunu duymıış:oı;( ımdan bir kaynar su ( 'aîîıîıı 'myıı;im diken kesildi. Oldu- ğum yerde bir müddet kımıldanama> dim, — Acaba?... İşte bu kelime, bir an içinde bütîl:l varlığımı çalmıştı. Vurulan, acaba öi zündğıdurîcnk kadar merd olduîıu hfl_ de bu gece randevusuna ge_'lcmi)en ğe— ni arkadaşım mıydı?... Kimyager © Niverdi!... Çok kısa bir ırkıdnş:::'ıî nun şamimiyetini ve ilme karşı ğsıe lığını anlatmıya yetmişti. Verdiği Ge daima dakikası dakikasına sadık )u: * bu temiz ruhlu delikanlının bu geç Belememiş olması sakın. p H:ıvır...! Hayır!... Bu korkunç ;ı;ıre:: yeyi zihnimden geçirmeğe bile ) kı:m- Mül etmek istemem. Sarayda hiç ı;rı- 8€ onun bir ilim heyeti namma, beşi "'e yete hizmette bulunabilmek - gavef ” bu yerlere geldiğini bilmiyor. Ne diy böyle bir felâkete uğrasın. Ve Yayaş yavaş ıığmığımdnn îîr. " Onnîığa yeniden gecenin sessizl. gı_v Z kim, Salomda seçilen, yabı? masa m:ı— Tindeki ölü kafası. Ne f... Para sm adet demekse dünyanın €n muh(ttieb bir servet yuvası olan bu saraylarda, ; ü Slü kafalarının saltanatı ne?... Onla Tin karanlıkta kalmalarına bile TIZA Bösterilemiyor!, Yavaş yavaş masaya doğru yaklaştım. Neden?... Bilmiyo- Tum! ., Beni çeken sanki esi i ki- vet, Kumldayan ben değilim. Beni ü Mıldatan bir el var. Masa başına gşll - ğimin farkına bile varmadım. Gözle- rim ansızın bulutlandı. Ölü kafasını aydınlatan Tâmbanın dibinde fransızca Yazılmış bir kâğıd vardı. Kaptım. «Prenses!, B0 *Kâğıdı okur okumaz arkanıza dölÜr Rüz, Sakın korkmayınız. Kimyager limin arkadaşıyım. Küçük bir feryadı- nız, beni mahvedebilir!...» Döndüm. Tanımadığım bir delikanlı, Susmamı elile işaret ediyordu. Tanıdır ğim değildi. İngiliz olduğunu anlatan bir fransızca ile: ç — Dikkat!... dedi... Küçük bir ihti- Yatsızlık; bizi mahvedebilir. — Kimsiniz?... diye haykırdım. Kımıldanmaksızın cevab verdi: — Sizin aradığınızı arayan biril... — Hayır!... Bir ilim hizmetkârı!... İlâve etti: — Başmuhafız radyo ile mesalAri Beni görünce belki korkacağınızı dü- şündüm. Saklı bulunduğum yerue çu kâğıdı yazdım. Muhafız çıkar çıkmaz, İkâğıdı masa üzerine bıraktım. Sizin mutlaka bu masa başına döneceğinizi tahmin ederken yanılmamışım!... Soğukkenlılığımı muhafazaya çalı- şirken haykırmışım: — Peki ama... Ya geldiğim zaman... — Gizli köşemde idim!... — Niçin?... — Sizin aradığınızı bulabilmek i- çin!,.. i Muhafızın çıktığı kapıyı dinlemekle beraber: 4 — Prens Nâzım Âbâdın gizl lerinin anahtarını elde için!.. diye ilâve etti. Her dakikanın önüme serdiği bek- lenilmedik hâdiseler beni âdeta ser - sem ediyor gibiydi. Bunu farketti, ya- nima yaklaştı — Prensesl.. i daire- dedi,.. Ayni hedefe u- laşmak için uğraş arız!.. Aramızdaki 1a;k: Siz, kadınlığınızm güruru hesabı- na, ben bir ilim beyeti namına .bu gece wahatlerinin yol Kimyager veril muştur. 4 — Eksiltmeye «2744> — «480la T. C. ZİRAAT BA Sermayesi: 100.000.000 Türk Lirası PARA BiRİKTİRENLERE 28800 Lira iKRAMIYE Ziraat Bankasın 50 lirası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a göre ikramiye dağıtılacaktır: 500 250 100 50 40 20 paralar 4 4 40 100 120 160 » DİKKAT: Hesaplarındak! ” enlere ikramiye çıktığı takdirde 96 20 fazlasile verilecektir.. T senede 4 defa, 1 Eylül, 1 Birinci çekilecektir. Kur'alar tarihlerinde edebilmek | » Selim, bir yurd çocukları olduğunuz için, sizden yardım dilemek cesaretin- zık kt bu değerli arkadaş bugün konu- şamıyacak bir haldedir!.. — Konuşamıyacak mı?. — Ölmüştür! . Bir feryad koparmışım. g ikanlısı hemen kapıya koş- tu, dinledi, kimse bulunmadığına ka- naat getirdikten sonra dönerek demin- ki sözünü tekrarladı: Küçük bir ihtiyatsızlık — Anlatınız! — Demin radyoda bir cinayetten bahsediliyondu. Öldürülen, iki gündür yakından tanıdığınız meslekdaşımdır, kimyağger Selim!. Dün akşam sizin ya- nek üzere daireden ayrıldı. çidlere daldı. İçine bir felâket korküsu girmiş gibi, şayed gecikirsem gizli geçidlere bir bak dedi. Vakit çok rledi, dönmedi. Merak etmeğe baş- ladım. Gizli geçidlere girdim, Maksa- in dairelerinize kadar gitmok laşımın oradan ayrılıp ayrılma- lamaktı, Yedi numaralı geçi- _*-_#'=='=—-=— Emniyet Umum Müdürlüğüuden : 1 — Şartnamesinde yazılı evsaf ve şerait dahilinde zabıta memurları için maa kasket azı 3800, çoğu 4187 takım elbisenin yalnız kumaşı Umum Müdürlükten lmek ve diğer bütün levazımı müteahhide ald olmak üzere dikim işi kapalı zarf usulile 16/8/938 tarihine müsadif Salı günü saat 15 de eksiltmeye konul « 2 — Beher takım elbise ve kasket için 500 kuruş fiat tahmin edilmiştir. 3 — Bu işe aid şartnameyi görmek ve almak istiyenlerin Emniyet Umum Mü- dülüğü Satınalma Komisyonuna müracaatları, isliyenlerin 1570 lira 13 kuruşluk teminat makbuz din loşluğunda idim. Bir ses işittim. (Arkası var) Niğde tahrirat kalemin: 3, darağacı altında biten memuri Üesesonı yet hayatı: 56 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Karnımızı doyurduk, yattık. Fakat az sonra arabacılar da dahil olmak üzere hepimiz sancıdan kıvrana kıvrana uyandık: Zehirlenmiştik ! Mahud yaysız yük arabalarına bine- rgk Çankırı yolunu tuttuk. Akşam üs- tü Ilgaz dağı eteklerine vardık. Handa, de bulundu, ben görünmedim. Ne ya-| vııl paşa için hazırlanmış odayı açtır 1K Kastamonu ile İnebolu arasında bu- lunan «Kürei Nuhas» yani bakır made- ni ocağı adlı nahiye merkezindeki ba- kırlar pek maruf ve muteberdi. Yazık ki bu kıymetli madenin ocakları uzun zamanlardanberi işletilmiyordu. Vak- tile yapılmış olan sini, tepsi, kazan gibi eşya bozularak diğer şeyler, meselâ kü- çük, büyük sefer tasları meydana geti- riliyordu. Kastamonuya gidenler, bun- lardan birer tane edindiklerinden tah- kik heyeti âzasından her biri üç, dört veya beş parçalı ve yeni kalaylı sefer tasları içinde yol yemekleri getirmiş- lerdi. Karnımızı doyurduk, yattık. Fakat &z sonra arabacılar da dahil ol- mak üzere hepimiz sancıdan kıvrana kıvrana uyandık: Zehirlenmiştik! Ara- mızda bir hekim bulunmamakla bera- ber beş, altı saat uzaklaştığımız Kasta- monuya dönmek, zamanın ilerlemesi yüzünden, tehlikeli idi. Zaruri bir te- vekkül ile bildiğimiz tedbir ve tedavi- lere başvurduk, istifra ede ede sabahı bülduk. Yemeklerin, bilhassa yalancı dolmaların kalaylı sefer taslarına kon- mazdan evvel, kalaysız kablarda pişi- rildikleri için zehirlendiğimize şübhe yoktu. Biz, handa hasta hasta sabahı etmeğe çalışırken, şimşekli, yıldırımlı bir yağ- mur da başladı. Maamafih, şafak söker sökmez, hastalığımıza rağmen, sanki diri diri gömüldüğümüz bir mezardan kaçar gibi arabalarımıza dolarak han- girmek veya banka mektubunu muhtev? teklif mektublarını ve 2490 sayılı kanunun 2, 3 maddelerinde yazılı belgelerle birlikte eksiltme günü saat 14 de kadar komis- yona teslim etmeleri. NKASI e nu merak ettik. Hazretin, kadınlardan birisile tanıştığını taaccüb- le öğrendik! dan uzaklaştık, Şosenin muntazam olmasına rağmen, sellerin tesirile, dağdan büyük büyük taşlar yol üzerine yuvarlanmıştı. Bun- ları dereye yuvarlıyor, gidebiliyorduk. Bir yerde de şösenin yarısınım, gene sellerin yüzünden, dereye uçtuğunu gördük. Çaresiz, yolu araba geçebile - cek kadar genişlettik. Nihayet, Çankırı bahçeleri arasında bizim için hazırlanan köşke gurubdan iki, üç sânt sonta varabildik. Her nedense, kaymakam Salih bey, Talât beyin aleyhine hareket etmek istiyordu. Belediye reisi bizim için yaş- h başlı bir kadın aşcı bulmuştu. Mide- sine düşkün olan Salih bey bunu gö- Tünce postu aşevine serer gibi oldu. Ka- sabaya gitti, öğleden sonra döndüğü zaman: — Ben işi tıkırına koydum, demiş! Bu «Tıkırına konan iş> in ne olduğu- kasabadak! Binaların inşa ve tamirlerindeki luklar, hakikaten — mutasarrıfın da kumbaralı ve ihbarsız tasarruf hesablarında en az 4 Adet 1,000 Liralık 4,000 Lira iddia ve Salih beyin temenni ettiği Bi- bi, mühendislerin muayenesile meyda- na çıkıyordu, Duvarlardaki - çatlaklar ve sağa, sola çarpılmalar gün geçtikce artıyordu, Salih bey akşam üstü bir çatlağa kâğıd yapıştırıyor, ertesi sabah uyandığımız zaman, bu kâğıdı yırtılmış olarak görüyorduk. Bir aydan fazla süren tahkikat so- nunda mutasarrıfın, Talât beye isnad ettiği her şey sabit almuştu. Fakat gerek müteahhidlere ihale suretile ve gerekse hükümetce emaneten yaptırı- lan inşaatın hepsi belediye ve idare meclislerinin tasvib ve kararlarile ya- pılmişti. Vâkıâ, bu kararları kâmilen 'Talât bey yazmıştı. Lükin evrakta her iki meclis âzasile mutasarrıfın da imza- ları vardı. Bu yolsuzluklara evvelce süküt edil- dikten, devlet hazinesine jras olunan zararların telâfisi imkânları ortadan kalktıktan, bir kelime ile mutasarrıfla kaymakam Talât beyin araları açildık- tan sonra ihbara koyulmak doğru bir | hareket değildi. Bu sebeble mutasarrıf | da kanunen cezaya müstahak idi. Ken- disinin, vaktile niçin süküt ettiğine VERECEK ile aşağıdaki plâna 2,000 1,000 4,000 ” ” bir sene içinde 50 liradan aşağı kânun, 1 Mart ve 1 Haziran l Muharrir Sinob mutasarrıf vekili iken dair vâki olan tahriri sualime: «Dev- letin âli bir mektebinden neş'et etmiş bir zatın bu türlü kötü muamele ve hareketlerde bulunabilmesi ihtimali aklıma gelmedi!» şeklinde garib bir ce- vab vermişti. Müutasarrıfın, Talât bey aleyhindeki şikâyetlerinden biri de onun asker da- ireleri arasındaki arsanın bir kısmına kavun, karpuz ektirmiş olması idi. Mutasarrıfın odaşında bulunduğu - muz esnada, pencereden, hükümet ko- nağı avlusunun bir kısmına ekilmiş 0- lan arpayı görerek : — Bu tarla kimindir, diye sordum, Mutasarrıf: — Orası tarla değil, hükümet avlusu, cevabını verdi! — Avlunun bir kısmını kiraya veri- yorsunuz, öyle mi? — Hayır, kiraya vermiyoruz, bizim araba hayvanları için ben ektirdim! — Talât beyin, ailesi için, askeri da- ireler arasına bostan yaptırmasile, si- zin araba hayvanları için hükümet ko- nağı avlusuna arpa ektirmeniz arasın- da ne fark var? Bu pek ehemmiyetsiz şeyden keşki hiç bahsetmeseydiniz! 1 Nihayet bu can sıkıcı tahkikatt bir ayda ve saatte beş kuruş hesabile yal- nız iki yüz elli kuruş harcirahla bitir- miş olduk. Bir kaç ay sonra İzmir valiliğine ta- yin olunan Abdurrahman paşa ile be- raber ben de oraya gittiğim için, Talât beyin cürümlerinin, mutasarrıfın sü - küt ve müsamahasının kanuni cezala- rını çekip çekmediklerini bilmiyorum. (Arkası var) Bir doktorun günlük notlarından Şere çaltlakları « Fisür , Bazı kimselerde şiddetli inkıbaz halinin devamı neticesi çıkan mevaddı galtanın gayet sert bulunması dolayısile mâkadın gışayl muhatisinde çatlaklar — veyahud sıyrıklar husule gelir. Normal vaziyette bunların büyük ıztıra- bi duyülmaz. Fakat def'i tabli esnasında ve defli tabliyi müteakib çok şiddetli 1z- tırab ve vecalarla hasta bir müddet kıv- Tanir. Fisürlerde bir mikdar Sulu cera- hatli gibi bazı frasat olur. Fisörlerin basur memelerile hiç alâkası yoktur. Basur memelerinin evsafı büsbü- tün başkadır. Onlardan saman zaman kan gelir ve zaman zaman şişerek büyük hacimde, mor renkte şişkinlikler meyda- na gelir. Ve nihayet ya içeride veyahud ekseriya olğuğu gibi dişarda — memeler : gayot vâzih İplarak görülür. Fisürde bu * yoktur. Fisürün tedavisi hastayı klor formize et- tikten sonra kuvvetle bir torba ağzı gibi açmak ve hasla olan nahiyeyl koylt- mekten Ibarettir. Birkaç günde geçer, hasta da wtırabdan kurtulur. /